Filistin Nasıl Uluslararası Bir Dava Haline Geldi?
Dünyanın dört bir yanından Müslüman düşünür ve siyasetçileri bir araya getiren 1931 Kudüs Dünya İslam Kongresi, İslam siyasetinde bir dönüm noktası olmuştur.
Filistin mücadelesinin pan-Arap ve pan-İslamist bir dava olarak yerleşmesini sağlamış ve İslam İşbirliği Teşkilatının ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
Toplantının nasıl organize edildiğinin hikâyesi, iki savaş arası dönemde imparatorluk ve devlet sınırlarının ötesinde faaliyet gösteren ve büyük ölçüde unutulmuş uluslararası Müslüman ittifakları ve siyasi deneyimler dünyasına bir pencere açmaktadır.
Toplantının ana organizatörlerinden biri, dönemin Kudüs Müftüsü ve Filistin'deki İngiliz Mandasında Siyonist yerleşimin önde gelen muhaliflerinden biri olan Müftü Hacı Emin el-Hüseyni'ydi.
Bugün 1930'ların sonu ve 1940'larda İngilizlere karşı faşist Almanya ve İtalya ile ittifak arayışına girdiği dönemdeki sert İngiliz karşıtı politikalarıyla tanınan Hüseyni, daha önce İngiliz Mandası altında pragmatik bir şekilde çalışmıştı.
O kadar pragmatikti ki 1929'da İngiliz otoritesi altında Yahudiler ve Filistinli Araplar için orantılı temsile sahip bir parlamentoyu kabul etti.
Bu fikir, aralarında geleceğin İsrail Başbakanı David Ben Gurion'un da bulunduğu Siyonist liderler tarafından engellendi.
Hintli Müslümanlar, İngilizlere karşı verdikleri mücadele sırasında konferansın düzenlenmesinde yer alan bir diğer önemli gruptu. Alt kıtanın Müslümanları kendi kimliklerini oluşturmaya çalıştıkça kendilerini küresel İslami davalara giderek daha fazla bağladılar.
Gelişmekte olan Filistin yanlısı hareketin kilit oyuncularından biri, 1920'lerin başında Hindistan siyasetine katılan, İngiliz Raj'ı ile müzakerelerde bulunan ve Osmanlı halifeliğini savunma hareketine liderlik eden yazar Muhammed Ali'ydi.
Ali, Hüseyni ile de temas kurarak Filistinlilerin sömürgecilik karşıtı mücadelesine yoğun bir ilgi duymaya başladı. Bunu, İslam birliğini desteklemek ve Avrupa sömürgeciliğine karşı çıkmak için Müslümanların arkasında toplanabileceği bir dava olarak gördü.
Ali, etkinlik düzenlenmeden önce 4 Ocak 1931'de Londra'da öldü. Ancak onun ölümü, daha sonra Kudüs'te düzenlenen kongrenin gerçekleşmesinde çok önemli bir rol oynadı. Muhammed Ali'nin ölümünü duyan Müftü, kendisi gibi önemli bir siyasi figür olan kardeşi Şevket Ali’ye bir telgraf göndererek Ali'nin dünyanın en kutsal üçüncü Müslüman mekânı olan Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya gömülmesini talep etti.
Böylece Muhammed Ali'nin tabutu 23 Ocak 1931 Cuma günü Kudüs'e ulaştı ve binlerce Filistinli Müslümanın katıldığı kalabalık bir cenaze töreniyle Kubbetu’s-Sahra'ya götürüldü.
Müftü, ünlü Mısırlı düşünür Ahmed Zeki Paşa ve Tunuslu milliyetçi Abdülaziz Thaalbi birer konuşma yaptı. Hatta Hristiyan bir Arap şair Ali'nin onuruna yazdığı bir eserini de okudu.
Müftü için bu, Kudüs'ün İslami siyaset dâhilinde bir tür başkent olarak kurulması açısından önemli bir siyasi andı.
Cenaze töreninden sonra Şevket Ali, dünyanın dört bir yanından Müslüman ileri gelenlerin katılacağı bir konferansın Kudüs'te yapılmasını önerdiğinde doğal olarak çok sevindi. Aralık ayında yapılması planlanan Dünya İslam Kongresi, Osmanlı halifeliğini geri getirmeye yönelik büyük bir komplo söylentilerini hemen tetikledi.
Halifeliğin Yeniden Kurulması
Şevket Ali'nin amacı kesinlikle buydu: Peygamber Muhammed'in halefi ve İslam dünyasının liderliğini üstlenen bir unvan olan eski Osmanlı halifesi II. Abdülmecid ile görüşmek üzere Fransız Rivierasına doğru yola çıktı.
Halifeliğin 1924'te kaldırılmasından sonra, Hindistan'ın en büyük prenslik devletinin yöneticisi olan Haydarabad'ın inanılmaz derecede zengin nizamı, eski halifeyi mali olarak destekledi ve Fransız Rivierasında bir villada ailesiyle birlikte ikamet etmesine izin verdi.
1931 yılına gelindiğinde Abdülmecid, dünyanın dört bir yanından Müslüman ileri gelenlerin desteğiyle halifeliği yeniden canlandırmayı hedefliyordu. Eski halifenin arzusu, Hint alt kıtasında Osmanlı mirası için yeni bir yuva kurmaktı.
Şevket Ali, Dünya İslam Kongresinden bir ay önce Abdülmecid'in kızı ile Haydarabad nizamının oğlu arasında bir evlilik yapılmasına aracılık etti. Bu evlilikten doğacak ilk çocuk Haydarabad'ın halifesi ve hükümdarı olacaktı.
Abdülmecid, Şevket Ali ve Hüseyni, Dünya İslam Kongresini halifeliğin yeniden canlandırılması için destek toplamak amacıyla kullanmayı hedefliyordu. Ancak Hüseyni için amaç aynı zamanda Filistin'i yeni bir İslami siyasi birliğin kurulmasında kilit bir oyuncu haline getirmekti.
Kongre yaklaşırken, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti halifeliğin yeniden kurulmasına yönelik bir komplo olduğuna dair alarm verdi. Ankara, Fransız hükümetini eski halifenin Kudüs'e gitmesini engellemeye çağırdı ama sonuç alamadı.
Tartışma hem Mısır hem de Suudi Arabistan krallarının toplantıya katılmayı reddetmesiyle tırmandı.
Etkinlik öncesinde ve İngiltere'nin baskısıyla Müftü, Kudüs'te kongre tarafından halife seçilmeyeceğini ilan etti ancak daha sonra şifreli bir şekilde "Soruyu soyut olarak ele alacağız." diye ekledi.
Bu arada Fransa'da eski halifenin sekreteri Hüseyin Nakib Bey, Amerikalı gazetecilere Abdülmecid'in "Filistin Baş Müftüsü ile sürekli yazıştığını" söyledi ve daha fazla ayrıntı vermeyi reddetti.
Bu noktada İngiltere Dışişleri Bakanlığı kongreyi yasaklamak için çırpındı ancak Filistin'deki yetkililerin bunun bir "Arap isyanını" tetikleyeceği uyarısı üzerine geri adım atmak zorunda kaldı.
Bir uzlaşma olarak İngiltere Abdülmecid'in Filistin'e girişini reddetmeye karar verdi.
Siyonizm’e Direnmek
Dünya İslam Kongresi nihayet 7 Aralık'ta başladığında 22 ülkeden 130 delegeye ev sahipliği yapıyordu. Kongrede Lübnan'ın gelecekteki başbakanı Riad es-Sulh ve Suriye'nin cumhurbaşkanı olacak olan Şukri el-Quwatli gibi önemli isimler de vardı.
Mısırlı ünlü reformist düşünür Reşid Rıza da kongrede hazır bulunuyordu ve Hintli Müslüman filozof Muhammed İkbal, Kudüs'e büyük bir medya ilgisi eşliğinde gelmişti.
Kongre, İngiliz Mandasının dikkatli ve giderek artan endişeli gözleri altında devam ediyordu.
Irak'ın önde gelen Şii şeyhlerinden Muhammed Hüseyin Kaşif el-Ğita, delegelere Mescid-i Aksa'da namaz kıldırdı.
Müftü Hüseyni daha sonra bir konuşma yaparak delegeleri "herkesin dostu ve hiç kimsenin düşmanı" olarak tanımladı. Kongrenin amacının "dünya Müslümanları için ortak bir platform sağlamak ve böylece birlik içinde İslam'ın misyonunu yerine getirmek" olduğunu belirtti.
Delegeler "kutsal yerleri tüm güçleriyle savunacaklarına" dair yemin ettiler ve "Siyonist malların" boykot edilmesi çağrısında bulundular.
Ayrıca dünyanın dört bir yanından Müslümanları çekmek ve Filistin'i Müslüman entelektüel faaliyetlerin küresel bir merkezi haline getirmek için Kudüs'te bir İslam üniversitesi kurmaya karar verdiler.
En önemlisi de kongre, Siyonist yerleşim projesine karşı bir denge unsuru olarak Filistin topraklarını satın almak üzere İslami bir şirket kurma kararı aldı.
İngiliz yetkililer Hüseyni'den kongrede tartışmalı konuların ele alınmayacağına dair teminat almışlardı. Delegeler sadece tartışmalı siyasi konuları ayrıntılı bir şekilde tartışmaya başlamakla kalmayıp aynı zamanda sömürgeciliği kınayan ve Siyonizm’in "Müslümanları doğrudan ya da dolaylı olarak İslam toprakları ve Müslümanların kutsal yerleri üzerindeki kontrolden uzaklaştırdığı" yönünde genel bir karar almaları karşısında dehşete düştüler.
İngiliz Yüksek Komiseri Arthur Grenfell Wauchope, Müftü’den bir açıklama istediğinde Hüseyni basitçe delegelerin, söylediklerini kontrol edemediği cevabını verdi. İngilizler için bardağı taşıran son damla, daha sonra Arap Liginin ilk genel sekreteri olacak olan Abdurrahman Azzam'ın Libya'daki İtalyan zulmünü kınayan ateşli ve popüler konuşması oldu.
Yüksek Komisyon derhal Azzam'ın sınır dışı edilmesini emretti ve Azzam bir polis eskortu eşliğinde Mısır sınırına götürüldü. Sınırdan geçerken Gazze'deki Filistinliler onu onurlandırmak için toplandı. Filistinli Avni Abd el-Hadi en popüler konuşmalardan birini burada yaptı ve Siyonistlerin Filistin'i ele geçirme planını ana hatlarıyla anlattı.
Her ne kadar İngilizler tarafından tutuklanmak istemeyen Müftü, bunu resmî kararlar listesinin dışında tutsa da el-Hadi İngiliz Mandasının reddedilmesini önerdi ve delegelerin çoğundan büyük bir coşku gördü.
Bir diğer kayda değer konuşma da 14 Aralık'ta Filistin davasının güçlü bir destekçisi olan Muhammed İkbal tarafından yapıldı.
İkbal, aşırı milliyetçiliğe karşı uyarılarda bulundu ve delegeleri "dünyanın her yerinde Müslüman kardeşliği ruhunu aşılamaya" çağırdı. İkbal, şunun altını çizdi: "Dünya İslam Kongresinin büyük sorumlulukları vardır."
O, materyalizm ve aşırı milliyetçilik olmak üzere iki "büyük tehlike" konusunda uyarıda bulundu: "Ben İslam düşmanlarından korkmuyorum. Benim korkum Müslümanların kendilerinden. Ne zaman düşünsem, İslam'ın büyük peygamberine layık olmadığımız düşüncesiyle utanç içinde başımı öne eğiyorum."
İkbal, bugün 20. yüzyılın en etkili Müslüman filozofları arasında sayılmaktadır. Urduca bir şiir olan ‘Medeniyet Tuzağı’nda İkbal, İngiliz sömürgeciliği hakkındaki görüşlerini oldukça açık bir şekilde dile getirmiş ve Filistinliler için şunları söylemiştir:
“Türk'ün 'zulmünden' kurtulduktan sonra,
Bu zavallı adamlar 'uygarlığın' pençesine düşmüşler!”
Miras
Uzlaşmaya varılan noktalar olmasına rağmen, kongre iç anlaşmazlıklarla boğuştu. Neredeyse anında oy blokları oluştu ve rakip partilerden Mısırlı delegeler konuşmalar sırasında birbirlerine sataştı. Hatta bir noktada editör Süleyman Fevzi, Ürdün delegesi Hamid Paşa bin Cazi tarafından fiziksel bir saldırıdan korunmak zorunda kaldı.
Görünüşe bakılırsa kongre başarısızlıkla sonuçlandı. Müftü, bunu 1933 yılında Haydarabad nizamının Kudüs'te kurulması planlanan İslam Üniversitesi için para bağışladığı bir Hindistan gezisiyle takip etti.
Nizam daha önce de el-Aksa yerleşkesinin bakımı için, avizelerinin parasını ödemek de dâhil olmak üzere bağışta bulunmuş ve Kudüs'te, bir zamanlar şehri ziyaret etmiş olan 12. yüzyıl Hint azizi Baba Farid Gangşakar'a adanmış bir bakımevini finanse etmişti.
Ancak üniversite projesi 1935 yılında fon yetersizliği nedeniyle durma noktasına geldi. Ve 1936'da Arap isyanı başladıktan sonra Müftü tutuklanma tehdidi altında Filistin'i terk etti.
En tartışmalı olanı ise Müftü o kadar İngiliz karşıtı oldu ki II. Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında İtalya'ya giderek Nazilerle bağlantı kurdu ve Arap devletlerinin bağımsızlığının Mihver güçleri tarafından taahhüt edilmesini sağlamaya çalıştı.
Kongre görünürdeki başarısızlığına rağmen son derece önemliydi. Kongre, Filistin mücadelesini pan-Arap ve küresel bir İslam davası olarak tesis etti. Müslüman ileri gelenlerden oluşan uluslararası bir organ ilk kez bir araya gelerek Siyonizm'i sömürgeci bir tehdit, Filistin mücadelesini de İslam davası olarak ilan etmişti.
Delegeler, ortasına Mescidi Aksa’nın çizildiği ve Şevket Ali'ye ithaf edilen Filistin bayrağının ilk versiyonunu sergilerken fotoğraflandılar.
On yıllar boyunca Hintli Müslümanlar ile Filistin arasındaki bağlar güçlü kaldı. Abdülmecid'in 1931'de Osmanlı halifeliğini prensliğe devreden senedinin vasileri olan Haydarabad'ın aristokrat İmamü’l-Mülk ailesi 1967'den sonra Filistin Kurtuluş Örgütü ile bağlar kurdu.
Ailenin reisi Syed Vicaruddin, Yaser Arafat'ı Haydarabad'da iki kez ağırladı ve 1998 yılında Kudüs Baş Müftüsü Şeyh İkrime Sabri, Haydarabad'ın Banara Tepelerinde bir caminin temelini attı.
Filistin Devleti 2015 yılında Vicaruddin'e, Filistin'in yabancı bir ülke vatandaşına verdiği en büyük nişanlardan biri olan ‘Kudüs Yıldızı’nı vermiştir.
Dünya İslam Kongresinin jeopolitik mirası da önemliydi. Hüseyni 1949'da 1931'deki kongrenin devamı olarak yeni kurulan Pakistan'ın Karaçi kentinde uluslararası bir konferans topladı. 1951 yılında yine Karaçi'de 32 Müslüman ülkenin temsilcilerinin katıldığı Dünya Müslüman Kongresine başkanlık etti.
Kongrenin bulguları 1969'da İslam Konferansı Örgütünün kurulmasına zemin hazırladı ve daha sonra bu örgütün adı İslam İşbirliği Teşkilatı olarak değiştirildi.
Middle East Eye / 2 Şubat 2024 / Çeviren: Gökhan Ergöçün
- Gazze’yi Unutmak İhanettir!
- Bir İmtihan Olarak Gazze ve Gazze İle İmtihanımız
- Gazze Savaşında Türkiye’nin Rolü
- Yaramız, Hüznümüz ve Umudumuz Gazze
- Talebesini Bekleyen Okul: Gazze
- Mısır Refah Kapısını Neden Açmaz?
- 7 Ekim Neyi Başardı?
- UNRWA’nın Fonlarının Kesilmesi Toplu Cezalandırmadan da Beter!
- Lanetli Kavim Var mıdır?
- Entelektüeller Dünyayı Kurtarabilir mi?
- Gazze ve Soykırım Akademisyenlerinin İkilemleri
- Taç Giymiş Soytarının Hüküm Sürdüğü Saraydan Yayılan Kötülük
- Merhamet, Zulüm ve Egemenlik Üzerine
- Depremin Ardından Bir Yıl ve Yiğit Gazze
- Antlaşmaya ve Devlete İhanetin Acı Sonu Kurayzaoğulları Gazvesi
- Filistin Nasıl Uluslararası Bir Dava Haline Geldi?
- Şura Bilincini Yeniden Kuşanmak
- Cuma Hutbeleri Vesilesiyle “Hikmet-i Hükümet” Uygulaması Geri mi Geliyor?
- Gazze’nin Sessiz Çığlığı: Tebessüm
- Öfkemiz Derin
- Nuh Kıssasından Günümüze Çıkan Dersler
- Çıkalım Yola Şafak Vakti
- Dağ
- Asırlık Yas Evimiz
