Tüm İşaretler İsrail İçin Stratejik Bir Yenilgiye İşaret Ediyor
Küçük bir çocuk bir yetişkin soğukkanlılığıyla konuştu.
Faysal el-Haldi, okula gitmeye hazırlanırken İsrail askerlerinin Gazze’nin Şeyh Rıdvan mahallesindeki ailesinin evine girdiği anı anlattı.
Kendisiyle röportaj yapan Alaraby TV muhabirine “Annem hamileydi” dedi. “Biz okula giderken onlar (İsrail askerleri) geldiler ve annemi karnından vurdular. Annem yedi aylık hamileydi.”
“Baban neredeydi?”
“Uyuyordu.” dedi çocuk.
“Peki sonra uyandı mı?”
“Aynı hafta içinde öldürüldü.”
“Aynı gün mü?”
“Evet.”
“Senin gözünün önünde mi? Olanları gördün mü?”
“Evet, gözümün önünde.”
“Ne gördün? Ne oldu?”
“Onları koridora götürdüler ve gözümüzün önünde vurdular.”
Dünya İzliyor
Belki de bu askerler Yafa’daki bir Yahudi okulunun müdürü olan Haham Eliyahu Mali’nin talimatlarına uyuyorlar: “Sahip olduğumuz temel ilke, ‘mitzvanın kutsal savaşını’ yaşadığımızda, bu durumda Gazze’de, yargıcın sesine göre, her ruhun yaşamasına izin vermeyeceğimizdir. Bunun anlamı çok açıktır. Eğer önce siz onları öldürmezseniz, onlar sizi öldürecektir.”
“Bugünün teröristleri ve geçmişin hayatlarında kalan çocukları. Gerçekte bu teröristleri yaratanlar kadınlardır. Kutsal kitaplarda ‘Her can yaşamayacaktır!’ ifadesinin anlamı çok açıktır. Ya siz ya da onlar.”
Yani Tevrat kadın ve çocukların öldürülmesi gerektiği konusunda nettir.
Dinleyicilerden biri hahama: “Peki, ya yaşlı erkekler?” diye sordu. “Masum insan yoktur. Silah taşıyabilen yaşlı bir kişi için de durum aynıdır.” dedi. “Tevrat’ta bu çok açıktır. Güvenlik güçlerinin tahminlerine göre Gazze’nin yüzde 95-98’i bizi yok etmek istiyor. Bu çoğunluktur. Aynı şey [çocuklar için de] geçerlidir. Eğer onu kurtarırsanız, Tevrat’ı alt etmeye çalışmayın.”
Belki de bu yüzden diğer askerler kısa bir süre önce yatak odasında ellerini havaya kaldırmış, silahsız, işitme ve konuşma güçlüğü çeken yaşlı bir adamı öldüren yoldaşlarını tebrik ettiler.
“Kapıyı açtık. Çırpındı. Bana doğru geldi ve böyle yaptı (ellerini sallıyor). Onu dört kurşunla öldürdüm.” dedi asker.
X’te yayınlanan bir videoda bir meslektaşı “Sadece o muydu?” diye sordu.
“Bilmiyorum. Zamanımız yoktu. Daha fazlası da olabilirdi. Başka bir oda daha vardı. Zamanımız yoktu.”
“Ve o da ‘hayır, hayır’ mı dedi?”
“Evet.”
“Ve sen onu aşağı indirdin? Mükemmel iş!”
Klibin ilerleyen bölümlerinde askere soruldu: “Üzerinde silah ve benzeri bir şey var mıydı?”
“Hayır, hayır, yatağın yanına saklanıyordu.”
“Saygılar!”
Kliplerde İsrailli askerlerin kendi aralarında konuştukları görülüyor. Dünyanın geri kalanının ne düşünebileceğini büyük ölçüde küçümsüyorlar ve bu kliplerin dünya çapında yarattığı etkiden tamamen habersiz görünüyorlar.
Ama dünya izliyor.
Terimlerdeki Çelişki
Batı dünyası 75 yıl boyunca kayıtsız kaldı. Ancak bu savaş, İsrail’in Batılı destekçilerini, beş ay önce adil olarak tanımladıkları bir kampanyada işlenen suçların tüm dehşetini görmeye zorluyor. ABD Senatörü Bernie Sanders gibi ilerici bir İsrail eleştirmeni bile beş ay önce Hamas’a karşı yürütülen savaşın adil olduğunu söylemişti.
İsrail askerlerinin her gün öldürme çılgınlıklarını sürdürürken gösterdikleri vahşetin ve neşenin derecesi; Gazze’yi aç bırakmak ve ardından Filistinlilere muhtaçları doyurmalarını söyleyen Arapça broşürler atmak; yardım bekleyen 400 kişiyi öldürmek ve ardından Gazze’ye yardım yağdırma sözü vermek… Tüm bunlar bu savaş durduğunda halının altına süpürülemeyecek kadar fazladır.
Bir dönüm noktası aşıldı. Bu savaşla birlikte İsrail, parya devletlerin en seçkinleri arasına girmiştir. Artık çirkinlerin en çirkinidir. Affedilmesi mümkün değildir. Ne haklı gösterilebilir ne de bir bağlama oturtulabilir. Gazze’deki operasyonun tamamı bir vahşettir.
Liberal Siyonizm bir çelişki haline gelmiştir. Bu çok fazla zorlama.
Bu şekilde hareket eden İsrail, bin yıldır dünyanın dört bir yanında zulüm gören kuşatılmış bir halkın evi değil, beyaz üstünlükçülerin doğal mirasçısı olan Yahudi üstünlükçülüğünün Fort Knox’u haline geldi.
Bu durum, ortak geçmişleri adına bu suçların işlendiği dünya çapındaki Yahudiler üzerinde dönüştürücü bir etki yaratmaktadır.
‘Bizim Adımıza Değil’
‘İlgi Alanı’nın İngiliz yönetmeni Jonathan Glazer’ın Oscar kabul konuşması sırasında söylediği kısa söz durup dururken ortaya çıkmadı: “Şu anda burada Yahudiliklerini ve Holokost'un pek çok masum insan için çatışmaya yol açan bir işgal tarafından gasp edildiğini reddeden insanlar olarak duruyoruz.”
Aynı “bizim adımıza değil” haykırışı, Gazze’deki savaşı durdurmak için her hafta sonu Londra’da yürüyen binlerce genç Yahudi’den de duyuluyor. Katılımcılar İsrail’in Yahudilik/Yahudiler adına işlediği suçları protesto ediyorlar.
Na’amod UK grubundan Yahudi bir aktivist olan Emily, kısa süre önce şunları söyledi: “Bence toplumumuzda sessiz bir hesaplaşma var ve bunu görebiliyorsunuz çünkü blok büyümeye devam ediyor, hareket büyümeye devam ediyor, seçim bölgesi örgütleri gittikçe büyüyor. Özgür bir Filistin göreceğimden hiç bu kadar emin olmamıştım.”
Hükümetinin bu yürüyüşleri aşırılık yanlılarının işi olarak damgalama girişimleri hakkında ne düşündüğü sorulduğunda ise şunları söyledi: “Yahudi olmayan insanlar tarafından bir Yahudi olarak nasıl hissetmem gerektiğinin söylenmesinden çok yoruldum. Bu yürüyüşler büyük ölçüde barışçıl geçerken ve insanlar bize karşı bu kadar sevecen ve müteşekkirken bana korkmamın söylenmesinden bıktım. Bu durum, çok küçük bir Siyonist güruhun dışında kalan Yahudilerin ne kadar cahil olduğunu gösteriyor.”
İşte gerçek liderlik sokaklarda, parlamentoda değil. Bunlar aslanlardır. Siyasi liderlerimiz ise eşeklerdir.
İsrail ve onun savunucuları, yeni nesil Amerikalı ve İngiliz Yahudilerin yaptıklarından korkmakta haklıdırlar.
Son seksen yıl boyunca İsrail, varlığı, kimliği ve amacı hakkında, aldığı tüm silah, para ve Yahudi göçmenlerden daha güçlü bir fikir birliğini yönetti. Bu fikir birliği ne kadar zayıflarsa İsrail, Batılı güçlerin merkezlerindeki etkisini o kadar çabuk kaybedecektir. Daha şimdiden İsrail’i destekleme bağımlılığı, Batı’nın kendisine ahlaki bir güç, dünyada iyilik için bir güç olduğunu açıklama çabalarını altüst ediyor.
İngiliz hükümetinin son aşırılık tanımına göre, Soykırım Sözleşmesini hiçe sayan, işgal altındaki bir halkı aç bırakan ve silahsız anne ve çocukları istediği zaman öldüren bir hükümeti desteklemek doğru, ancak Londra sokaklarında bunu protesto etmek aşırılıktır. Bu tam bir saçmalıktır.
İngiltere’ye yol göstermek Güney Afrika’ya kalmıştır. Şimdi ise İsrail ordusu için savaştıktan sonra geri dönen vatandaşlarını yargılayacak. Bunun aşılması zaman alacaktır ancak Gazze’de yaşananlardan sonra gelecek İsrail’in her büyük Batılı siyasi parti üzerinde sahip olduğu hâkimiyeti kesinlikle garanti etmeyecektir. Ne antisemitizmin tanımını dikte edebilecek ne de Batılı siyasetçilerin ihtiyaç duyduğu fonları garanti edecektir.
Bugün, üst düzey görevlere talip olan her muhafazakâr ve İşçi Partili politikacı, neredeyse tanım gereği, her parlamento partisinde güçlü bir tutunma sağlayan bir kulüp olan İsrail’in dostu olmak zorundadır. Bu durum yeni nesil politikacılar için geçerli olmayabilir.
İsrail’e karşı Yahudi akademik muhalefeti güçlü ve ses getiricidir. Tam olarak “uç” olarak adlandırılamaz ama İsrail artık küresel Yahudi sesini kaybetmeye başlamıştır.
İçeriden Gelen Savaş
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun bu savaşı mümkün olduğunca uzun süre devam ettirme çabalarına artık içeriden destek gelmiyor. Savaş kabinesinin iki üst düzey üyesi Netanyahu’nun isteklerine açıkça meydan okudu. İlk meydan okuma Savunma Bakanı Yoav Gallant’tan geldi ve Gallant yeni bir askerlik yasası sunmayı ancak MK Benny Gantz’ın Ulusal Birlik Partisinin Yeşiva öğrencilerinin askerlikten muaf tutulmasının nasıl düzenleneceği konusunda anlaşması halinde kabul edeceğini açıkladı.
Gallant, Gantz’a, öğrencileri askere gitmeyi reddeden Yeşivalara hükümet fonunun bağlı olduğu yasayı fiilen veto etme yetkisi verdi. Böyle bir yasa olmadan Haredi Partisi koalisyondan ayrılacak ve hükümet çökecektir.
İkinci hamle ise Netanyahu’nun elçiliklerine iş birliği yapmama talimatı verdiği ABD ve İngiltere’ye izinsiz ziyaretlerde bulunan Gantz’dan geldi. Ancak Netanyahu’nun siyasi zayıflığı nedeniyle ne Gantz ne de Gallant kovulabilir.
İsrail Başbakanı Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant ve MK Benny Gantz, 8 Ekim 2023 tarihinde Tel Aviv’de bir basın toplantısı düzenlerken Netanyahu’ya son haftalarda üçüncü bir darbe de Sefarad Hahambaşı Yitzhak Yosef’in, hükümetin Haredimlere zorunlu askerlik hizmeti getirmesi halinde İsrail’i topluca terk edeceklerini söylemesiyle oldu. Jerusalem Post’un başyazısında Yosef’in sözlerinin Gazze’de hayatlarını tehlikeye atan askerlere hakaret olduğu belirtilerek kınandı.
İsrail’in savaş liderinin İsrail içinde istediği savaşı yürütmek için yetkisi giderek azalıyor. İsrail ile Hamas arasındaki güç dengesi de ilk bakışta göründüğü kadar net değil.
Askerî harekât şüphesiz Hamas’ı Gazze’de savaşan bir güç olarak geriletti, ancak Gazze’deki liderlik üyeleri Doha ve Beyrut’taki siyasi kanatlarına devam edebileceklerinden emin oldukları mesajını sürekli olarak ilettiler.
Filistin’in geleceğini şekillendirme kabiliyetlerine ve liderliklerine duydukları güvenin bir başka işareti de kalan İsrailli rehineler karşılığında serbest bırakılacak mahkûmların listesi.
Son listede, ‘İkinci İntifada’daki eylemleri nedeniyle beş kez müebbet ve 40 yıl hapis cezasına çarptırılan el-Fetih lideri Mervan Barguti, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Sekreteri Ahmed Saadat, Hamas’ın askerî lideri Abdullah Bergusi ve İkinci İntifada liderlerinden İbrahim Hamid yer alıyor.
Bu isimlerden herhangi birinin serbest bırakılması, Filistin liderliğinde milliyetçi, laik ve İslamcı tüm gruplarda stratejik bir sarsıntı yaratacaktır.
Filistinliler için bu büyük bir siyasi yenilenme olacaktır. Bu aynı zamanda işgalle iş birliği yapan Filistin Yönetimi’nin de kesin olarak sona ermesi anlamına gelecektir.
İsrail için ise bu kişilerin serbest bırakılması çatışmanın sona erdirilmesi için gerçek bir şans olacaktır. Ancak sadece Şin Bet’in eski başkanı Ami Ayalon gibiler bu noktayı anlıyor. Bunun yerine savaş kabinesinin son fikri, Gazze’nin başına bir başka Filistin Yönetimi yardakçısı olan Macid Farac’ı getirmek. Farac’ın görevi daha başlamadan sona erdirmesi ve böyle zehirli bir kadehi reddetmesi akıllıca olacaktır.
Yeşil Işık Sarıya Döner
Netanyahu’nun zayıflığı, İsrail’i destekleyen ve silahlandıran Batılı siyasi elitler üzerinde derin bir etki yaratıyor.
ABD Başkanı Joe Biden’ın Netanyahu ile arası artık açık ve bu durum kamuoyunun gözü önünde. Beş ay önce İsrail’in kendini savunmak için her türlü hakka sahip olduğunu yüksek sesle söyleyen ABD lideri, şimdi İsrail’in meşru müdafaa adına 30 bin Filistinliyi daha öldüremeyeceğini söylüyor.
Biden’ın dramatik bir fikir değişikliği yaşadığına ya da gözündeki perdenin kalktığına inanmıyorum. ABD hükümet yetkilileri bu operasyonun her aşamasında Gazze’de neler olup bittiği konusunda tam bilgi sahibidir.
Örneğin Hamas’ın yardım konvoylarının yönünü değiştirmediğini ya da yiyecek çalmadığını biliyorlardı ve bunu söylediler.
Eğer Biden 7 Ekim’deki Hamas saldırısından sonra İsrail’e Gazze’yi işgal etmesi için yeşil ışık yakmış olmanın sonuçlarıyla yüzleşiyorsa bu sonuçlar öncelikle seçimle ilgilidir. Biden’ın ekibi kararsızların oylarının büyüklüğü karşısında şok olmuş durumdadır.
ABD genelinde yüz binlerce seçmen Süper Salı’daki Demokrat önseçimlerinde hiçbir adaya oy vermezken, seçmenleri Biden’ın Gazze’deki savaşı ele alışını protesto etmek için “bağlılıksız” oy vermeye çağıran hareket de hız kazandı. Bu durum Kasım ayındaki genel seçimlerde ona pahalıya mal olabilir.
Biden’ın Ramazan tebrikleri bu yıl özellikle sıcaktı. Ancak Amerikalı Araplar kucaklaşma değil, politika değişikliği istiyorlar. Biden ise hâlâ sadece geçici bir ateşkesi destekliyor, kalıcı bir ateşkesi değil. İsrail’e silah sevkiyatını durdurma tehdidinde bulunmadı.
Bununla birlikte tonda kasıtlı bir değişiklik oldu. ABD’deki en üst düzey Yahudi yetkili olan Senato Çoğunluk Lideri Chuck Schumer, beş ay önceki Hamas saldırısının ardından İsrail’e tam destek vermişti. Perşembe günü ise İsrail’i küresel bir parya haline gelirse ayakta kalamayacağı konusunda uyardı.
Schumer, Netanyahu’yu siyasi olarak hayatta kalmayı ulusal çıkarların üzerinde tutmakla suçladı ve Gazze’deki sivil kayıplara göz yummaya “çok istekli” olduğunu, bunun da İsrail’e olan desteği dünya çapında tarihî düşük seviyelere çektiğini söyledi. “İsrail bir parya haline gelirse hayatta kalamaz.” dedi.
Batı’daki kamuoyu kaybı, Uluslararası Adalet Divanında devam eden soykırım davası, Yahudi konsensüsünün erozyona uğraması ve İsrail’in destekçilerinin tedirginliği gibi unsurlar İsrail için stratejik bir yenilgiye işaret ediyor.
Savaş şimdi dursa bile, İsrail’in Gazze’yi yeniden işgal etmek için ödediği bedel, beş ay önce hesapladığından çok daha yüksek olacaktır. Ama henüz bunun farkına varamadı. Anlayacaktır.
Middle East Eye / 14 Mart 2024 / Çeviren: Barış Hoyraz
