Aaron Bushnell’in Ardından
Tarih 25 Şubat 2024’ü gösterdiğinde Amerikan Hava Kuvvetlerine mensup 25 yaşındaki Aaron Bushnell, İsrail’in Washington Büyükelçiliği önüne giderek “Artık bu soykırıma ortak olmayacağım!” dedi ve bedenini ateşe verdi.
Bushnell’in kendini yaktığına ilişkin görüntüler sosyal medyada kısa sürede büyük yankı uyandırdı. Bushnell’in kim olduğu, kendini neden yaktığı gibi sorular cevap beklerken, ABD hükümeti ve medyası bu sarsıcı vakıayı görmezlikten geldi.
Olay yerine askerî elbiseleriyle giden Bushnell, elindeki çay veya kahve matarasında yanıcı bir sıvı taşıyordu. Diğer elinde tuttuğu telefonuyla da kayıt alarak eylemi neden yaptığını belirtiyordu. Bushnell, Gazze’de büyük katliamlarla soykırım icra eden İsrail’e koşulsuz her türlü desteği veren ABD’nin suçuna ortak olmak istemediğinin altını çizerek elindeki sıvıyı başından aşağı döktü ve bedenini yaktı.
Yanmasının ardından geçen ilk saniyelerde “Özgür Filistin” diye slogan atan Bushnell, yere düşerek hareketsiz kaldı. Siyonist elçiliğin önünde bekleyen bir güvenlik görevlisi ise Bushnell’e müdahale etmek yerine ona silahını doğrultarak tetikte bekledi. Büyük tepkiye neden bu tavır kuşkusuz İsrail ve ortağı ABD’nin soykırım politikasının bir özetiydi. Olay yerinde yangın tüplü diğer güvenlik görevlisinin “Silaha ihtiyaç yok, yangın söndürücü lazım!” diye bağırması ise hafızalara kazındı. Vücudunda üçüncü dereceden yanıklar oluşan Bushnell, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
Kısa Bir Biyografi
Aaron Bushnell, 1999 yılında ABD’nin Massachusetts eyaletinde faaliyet gösteren küçük ve dindar bir cemaat olan Community of Jesus (İsa Komünü) mensubu bir ailede dünyaya geldi.
Hayatının geri kalanına dair detaylı bilgi bulunmayan Bushnell, 2020 yılında imzaladığı dört senelik bir kontratla ABD ordusuna yazıldı ve Hava Kuvvetlerinde çalışmaya başladı. Bushnell, yoksullara, evsizlere yardım projelerinde gönüllü oldu, çevresinde iyi niyetli ve vicdanlı biri olarak bilindi.
Filistin’de Siyonistlerin uyguladığı işgal, katliam, tehcir ve soykırım politikaları her vicdanlı insanı derinden etkilediği gibi onu da etkiledi. Özellikle 7 Ekim’de Aksa Tufanı sonrası bir kez daha ve vahşice sergilenen Siyonist barbarlık ve arkasındaki ABD desteği Bushnell’i de hüzne gark etmişti.
Bushnell, hayatına son vermeden önce işgalci İsrail’in şu anda da sürdürdüğü barbarlığa yönelik tepkisini önce sosyal medya hesabı üzerinden serdetti. Söz konusu paylaşımında “Herkes kendine soruyor: ‘Kölelik zamanında, Jim Crow zamanında (Güneyde siyahların yoğun bir şekilde dışlanıp linç edildiği bir dönem), Apartheid döneminde hayatta olsaydım ne yapardım? Ülkem bir soykırım işleseydi ne yapardım?’ İşte. Şu anda bu yaşanıyor. Tam şu anda.” ifadelerini kaydetti.
Ülkesinin soykırımcı bir çeteye destek vermesini kaldıramayan Bushnell, yaşadığı çaresizlik karşısında yaşamına son vermeye karar verdi. Kedisini arkadaşına emanet eden Bushnell, elindeki tüm parasını da Filistinli çocuklara bağışladı.
Siyonistlerin Washington Büyükelçiliği önüne giden Bushnell açtığı canlı yayında yaptığı “Benim adım Aaron Bushnell. ABD Hava Kuvvetlerinin aktif bir üyesiyim ve artık bu soykırıma göz yumamam. Kolonicilerin elinde acı çeken Filistinlilerinin yaşadıklarına nazaran çok daha az acı verici olmakla beraber ciddi bir protestoya imza atacağım. Bunu yönetici sınıfımız normalleştirdi.” açıklamasıyla tarihe not düştü.
ABD medyası, Çin ya da Rusya’da kendini yakan bir muhalif olsaydı şüphesiz onu kahraman ilan ederdi. Lakin, Aaron Bushnell hemen “anarşist”, “psikolojik sorunlu”, “radikal cemaatçi” gibi sıfatlarla gündeme getirildi. Bazı medya kuruluşları onun “Özgür Filistin” diye bağırarak can verdiğini dahi yazmadı. Beyaz Saray göstermelik üzüntülerini paylaşırken, ABD ordusunun baş komutanı sıfatını taşıyan Başkan Joe Biden Filistin için intihar eden askeri için başsağlığı mesajı dahi yayınlamadı. Yayınlamazdı, çünkü o “soykırımcı Joe” idi.
Rachel’in Mirası Bushnell’de Hayat Buldu
Bushnell’in bedenini yakmak suretiyle canından vazgeçmesi şüphesiz onunla aynı duyguları yaşayan milyonlarca Batılının ve Amerikalının çaresizliğini gösteriyor. Çünkü Batı, insan hakları, demokrasi, eşitlik, yaşam hakkı gibi temel değerlerini işgalci İsrail için ayaklar altına aldı. Mamafih, Siyonistlerin tehcir, imha, katliam ve yıkımını soykırım olarak görmek istemeyen Batı’nın siyasi otoriteleri halklarını hayal kırıklığına uğrattı.
Tüm dünyanın gözü önünde deyim yerindeyse canlı yayınlarla an be an korkunç bir katliam yaşanıyor. Gözü dönmüş Siyonist barbarlığın en büyük destekçisi ABD yönetimi, soykırımın sponsorluğunu yapma utancını göğsünde taşıyor. Tarihte görülen en acımasız katliama sessiz kalmayan vicdan ehli yığınlar her yerde olduğu gibi Amerika’da da sokakları dolduruyor. Bushnell gibi insanlar ise bu utanca dayanamayarak insanlığı sarsan eylemler yaptı.
Bir insanın hayatını ortaya koyarak tepkisini dile getirmesi kötülüğün boyutunu tüm çıplaklığıyla önümüze koyuyor aslında. Bushnell, soykırımcı, emperyalist, vahşi ABD politikalarına karşı itiraz ederken bedelini canıyla ödeyen ilk kişi değil tabiî ki. ABD’nin Vietnam’daki soykırımına dayanamayan Amerikalı Norman Morrison, 2 Kasım 1965’te Pentagon önünde kendini yakmıştı. Yanına aldığı 1 yaşındaki kızıyla çocuk katliamına dikkati çeken Morrison, kıt kanaat geçinen dindar bir Hristiyan’dı. Onu da çaresizliğe sevk eden husus ABD’nin Vietnam işgali karşısında bir şey yapamamasıydı.
ABD’nin Siyonistlere yönelik desteğine belki de en güçlü itirazı yapan kişi Rachel Corrie idi. Filistin ile gönül bağı olan Corrie, “Zulüm bizdense ben bizden değilim.” retoriğiyle hepimizin hafızasına kazındı. Filistinlilerin evini yıkmaya çalışan işgalcilerin buldozerine bedenini siper eden Corrie, 16 Mart 2003’te hayattan koparıldı. Katili binlerce Filistinliyi şehit eden Siyonistlerdi. Ancak Norman Morrison gibi Rachel Corrie de ölmedi. Morrison, ABD emperyalizmine karşı insanlığın sesi olurken, Corrie’nin eylemi de hiç şüphesiz Filistin direnişine ilham oldu.
Küresel vicdanın mirası bugün Aaron Bushnell’in eylemiyle yeniden yankılandı. Bushnell, Filistinlilerin, Müslümanların ve onurlu insanların gönlünde çoktan yerini aldı. Gazzeliler, onun eylemini selamladı. Hamas, taziye mesajı yayımladı. İsmi Batı Şeria’da bir sokağa verildi. Pakistan’da adına su kuyusu açıldı. Amerika’da binlerce kişi mum yakarak onu andı.
Kendisini yakarak insanlığı kurtarmaya çalışan Bushnell, Rachel Corrie gibi zulmü reddetti, soykırıma ortak olmak istemedi. Bushnell, 21. yüzyılın dönüm noktalarından biri olan Aksa Tufanı’nın gerçekleştiği 7 Ekim’in sembollerinden biri oldu. Bu gencecik insanın katili şüphesiz Siyonistlerin hamisi ABD’dir.
Bushnell’in feda eylemi küresel intifada tarihinde hak ettiği yeri alacaktır. Bugün Rachel Corrie’nin mirası onun vasıtasıyla yeniden hayat buldu. Zira Rachel Corrieler ölmez, Aaron Bushnell gibi kahramanların eyleminde yeniden dirilir.
