7 Ekim Neyi Başardı?
Filistin halkına yönelik Siyonist saldırganlık beşinci ayına girerken, belki de bir adım geri çekilip hem 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonunu hem de sonrasını değerlendirmekte fayda var.
7 Ekim meşru muydu? Ne elde edildi?
Siyonistlerin tepkisinden ne öğrendik? Filistin içindeki veya dışındaki tüm taraflar, yerel, bölgesel veya küresel aktörler için nasıl yansımaları oldu?
İlk olarak 7 Ekim'den önce Hamas liderliğiyle iletişim kuran herkesin, siyasetçilerden diplomatlara, arabuluculardan gazetecilere kadar, açık ve net bir mesaj duyduğunu tespit etmek önemlidir: Patlama sadece bir zamanlama meselesiydi.
Neden mi? İsrail, bir Filistin devleti, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı ve Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı gibi siyasi bir meseleyi, Yahudilik (ve Hristiyanlık) ile İslam'ı karşı karşıya getiren dinî bir çatışmaya dönüştürmeye çalışıyordu.
Bu politikalar arasında İsrail'in nihai yıkım amacıyla Mescidi Aksa üzerinde tam kontrol sağlama girişimleri; Filistinlileri evlerinden ve topraklarından sürerek Kudüs'ü Yahudileştirmeye yönelik onlarca yıllara dayanan çalışmaları ve yasadışı yerleşimlerini resmen ilhak etme tehditleriyle birlikte Batı Şeria'nın tamamını fiilen işgal etmesi yer almaktadır.
Ayrıca kıyı şeridinde 2,3 milyon insanın tecrit ve hapsedildiği Gazze'ye yönelik devam eden kuşatma da başka bir mesele idi. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir döneminde hız kazanan Filistinli mahkûmlara kötü muamele de bu listeye girebilir.
Son olarak Amerika'nın koruması altında Arap ve Müslüman ülkeleri Filistinlilerin haklarını görmezden gelmeye ve Filistin meselesini çözmeden Siyonist varlıkla ilişkileri normalleştirmeye ikna etme girişimleri bir başka sorundu.
Hamas liderleri tüm bu konuları tüm muhataplara aktardılar ama kimse dikkate almadı. Ya patlama uyarılarını boş bir tehdit olarak görüyorlardı ya da Hamas'ın ‘caydırıldığı’ ve öncelikli olarak Gazze'deki egemenliğini pekiştirmekle ilgilendiği yönündeki Siyonist anlatıyı tamamen benimsemişlerdi veyahut da Siyonist güç onları sarhoş etmişti.
Hamas ve diğer direniş gruplarının öncülük ettiği Aksa Tufanı operasyonu, ulusal davamıza yönelik açık ve yakın bir tehlikeye ve Filistin halkına yönelik bölgesel ve uluslararası kayıtsızlığa karşı bir tepkiydi.
7 Ekim adımı olmasaydı, Filistin davası unutulabilir ve hatta tamamen silinebilirdi.
Peki, arzu edilen hedeflere ulaşıldı mı?
İnanılmaz Esneklik
Tartışılması gereken iki aşama var. Birincisi 7 Ekim'de başladı ve bitti, ikincisi ise bunu takip eden ve bugüne kadar devam eden süreç.
7 Ekim'in hedeflerine tamamen ulaşıldı. Aksa Tufanı, İsrail'in yenilmez ordusu ve her şeyi gören, her şeyi bilen, bölgenin ve dünyanın her köşesine saldırabilen istihbarat teşkilatları efsanesini yerle bir etti.
Tüm bunlar basit, sınırlı imkânlara sahip ancak sağlam bir inanç ve şiddetli bir kararlılıkla sadece bir avuç adamla yapıldı.
İkinci aşamada Filistin halkı çok ağır bir bedel ödedi. Ancak Filistinlilerin özgür ve onurlu bir anavatana sahip olma haklarına derin bir inançları var.
Dost ve düşman tüm gözlemcileri şaşırtan becerikli bir direnişin yanı sıra, İsrail'in direnişi ezme, Gazze halkını sürgün etme ve esirleri geri alma planlarını da boşa çıkardılar.
Dört ay sonra, direniş liderliğinin, savaş alanını hâlâ beceri ve ustalıkla yönettiği ve düşman ordusuna acı verici darbeler indirmeye devam ettiği açıktır.
7 Ekim'den bu yana 2,3 milyon insanın yaşadığı Gazze'ye 65 bin tondan fazla patlayıcı atıldı. Halkımızın üzerine gönderilen tüm bu dehşete rağmen İsrail, insanların iradesini ve topraklarına olan bağlılığını kırmayı başaramadı.
Halkımız, çektiği acı ve ıstıraba rağmen, dünyayı hayrete düşürecek şekilde inanılmaz bir direnç göstermiştir.
Doğu'dan ve Batı'dan Gazze'deki esirlerin yerini tespit etmeye yönelik tüm teknolojik ve istihbari çabalara rağmen düşman her girişiminde başarısız oldu. İsrail ordusu bazı esirleri, onları kurtarmaya gelenlerle birlikte öldürmeyi başardı ancak direnişin belirlediği koşullar ve zaman çizelgesi dışında hiçbir esir, ailesine geri dönmedi.
Şimdi asıl soru şu: Bundan sonra ne olacak?
Hâlâ şiddetli bir savaşın ortasındayız ve bir sonuca varmak için erken olabilir. Ancak tüm göstergeler tek bir yönü işaret ediyor: Bundan sonra olacaklar 7 Ekim öncesiyle aynı olmayacak.
Aksa Tufanı ve onu takip eden her şey, çatışmanın stratejik koşullarını Filistin halkı ve onun milli, bölgesel ve uluslararası düzeylerdeki haklı davasını ve tabiî ki düşman ve onun geleceği için de değişimlere sebep olacaktır.
En Tepede Değişim
Milli düzeyde, halkımız utanç verici Oslo gerçeğinin ve onun feci sonuçlarının üstesinden gelme kabiliyetine dair gücünü ve güvenini yeniden kazanmıştır. En önemlisi, kurtuluş, geri dönüş ve İsrail işgalini ortadan kaldırma olasılığı sadece mümkün değil, aynı zamanda çok muhtemel hale gelmiştir.
Bunun sonuçlarından biri de 1993 Oslo anlaşmalarıyla siyasi projesi iflas eden ve ulusal felakete yol açan liderliğin dümende kalamayacağıdır.
Saldırı başladığından beri yapılan kamuoyu yoklamaları bu gerçeği teyit etmektedir. İç ilişkilerimizde yeni bir sayfa açmalı, savaşın sonuçları üzerine istişare etmeli ve Filistin’i bu savaşın ortaya çıkardığı yeni gerçekler ışığında demokratik bir şekilde yeniden inşa etmeliyiz.
En önemli adım, Filistin siyasi kurumlarını ve Filistin milli projesini, halkımızın özlemlerini, fedakârlıklarını ve siyasi deneyimini, özellikle de felaketle sonuçlanan Oslo deneyimini gerçekten temsil edecek ve son yıllardaki değişimleri yansıtacak şekilde inşa etmektir.
Bölgesel düzeyde Aksa Tufanı'nın temel ve stratejik yansımaları olmuştur. En önemlisi, Filistin meselesinin kesinlikle silinmesiyle sonuçlanacak olan yıkıcı "normalleşme" projesini sekteye uğratmasıdır.
7 Ekim operasyonu, İsrail'e destek ve koruma için bakanlara Siyonist varlığın kırılgan ve kendini bile koruyamayacak kadar zayıf olduğunu gösterdi. Bu savaş, bir tarafta bölge ve bölge halkı, diğer tarafta İsrail ve İsrail'in bütünleşme olasılığı arasında büyük bir uçurum yarattı.
Olayların bu şekilde gelişmesi, bölgedeki zayıf yıllar nedeniyle neredeyse ölmek üzere olan insanlarda geri dönüş, kutsal yerlerin kurtarılması ve kendi kaderini tayin etme umutlarını yeniden canlandırdı.
Gazze, muazzam zorluklara ve engellere rağmen istisnai bir inisiyatif ve eylem modeli ortaya koymuştur. Kuşatma altındaki Gazze bunu yapabiliyorsa Arap anavatanı genelinde biz neden bu deneyimi tekrarlayamayalım?
Bu da şüphesiz, siyasi yönelimleri ya da coğrafi konumları ne olursa olsun, bölge halklarının kendilerini nasıl gördükleri ve eylem ve değişim kapasiteleri üzerinde temel yansımalara sahip olacaktır.
Gazze'deki kanlı çatışmaya verilen resmî yanıt, milletin, halkların özlemlerinden ve Arapların Filistin davasına karşı tarihsel sorumluluğundan uzak olduğu için bölgede ‘Arap Baharı’nın yeni bir döngüsünü bekleyebiliriz.
Saldırganlığa Son Verin
Uluslararası düzeyde bu atılım önemli, stratejik ve geri döndürülemezdi.
İlk olarak Filistin meselesi, Siyonistlerin üstünü örtme çabalarına rağmen, dünya çapında milyonlarca insan için kişisel bir dava haline gelmiştir.
Dünya, Batı'yı ve özgürlük, demokrasi ve insan haklarına saygı değerlerini temsil ettiği iddiasıyla taban tabana zıt olan bu ırkçı projenin gerçekliğine doğrudan tanık oldu. Bunun yerine, on yıllardır kurban rolünü oynayan ve insanlığı gasp eden kanlı bir yırtıcı olarak kendini gösterdi.
Bu anlatı değişikliğinin önemi, İsrail'in hayatta kalmak için iki ana destek sütununa dayanmasında yatmaktadır: maddi gücü (askerî ve ekonomik) ve meşruiyetinin uluslararası kabulü.
Halkımız ve direnişi ilk faktörün üstesinden gelmiştir. İkincisi ise 7 Ekim sonrasında dramatik bir şekilde çökmüştür.
Resmî uluslararası düzeyde ise mücadele henüz başlangıç aşamasındadır. Bu kötü niyetli projeyi kuranlar, on yıllar boyunca Siyonist hareket ve emperyalist güçler arasındaki karşılıklı çıkarlar çerçevesinde inşa edip besleyenler, proje çökmek üzereyken imdadına koştular.
Ancak en azından önemli dönüşümler gözlemleyebiliyoruz. Birçok ülke Filistin meselesini silmenin ve Filistin halkını by-pass etmenin mümkün olmadığını fark etti.
Bu çatışma çözülmeden ve Filistin halkının doğal hakları karşılanmadan hiç kimse bölgede ya da ötesinde güvenlik ve istikrarın tadını çıkaramayacaktır.
Siyonist düşmana gelince, bu savaş ve yansımaları ister siyasi ister sosyal isterse ideolojik olsun, ciddi iç bölünmeleri derinleştirmiştir. Bu savaşın devam etmesinin ana nedenlerinden biri, İsrail liderliğinin eylemlerinin sonuçlarından kaçmaya çalışması, ertesi günden ve çöküş tehdidinden korkmasıdır.
En önemlisi, 7 Ekim İsrail halkının siyasi, güvenlik ve askerî liderlerine ve onların liderlik etme, güvenlik sağlama ve vatandaşlarını koruma becerilerine olan inancına stratejik bir darbe indirdi.
Direniş ve liderliği hâlâ dizginleri sıkı bir şekilde elinde tutuyor. Sahada, düşmanı yenmek, saldırganlığı durdurmaya ve sevgili Gazze'mizden çekilmeye zorlamak için hâlâ kat edilmesi gereken yol var.
Aynı zamanda halkımızı rahatlatmak ve bu insani felaketi hafifletmek için çabalar devam ediyor.
Milli siyasi düzeyde, bazıları bizi 7 Ekim öncesindeki siyasi bağlama geri döndürmeye çalışıyor, ancak ne direnişin ne de halkımızın statükoyu ya da halkımızın muazzam fedakârlıklarını onurlandırmayan herhangi bir sonucu kabul edeceği açıktır.
Bu aşamada direnişin devletlere ve arabuluculara ilettiği iki önceliğinin saldırganlığın derhal ve kapsamlı bir şekilde sona erdirilmesi ve tüm işgal güçlerinin Gazze Şeridi'nin tamamından çekilmesinin sağlanması ve saldırganlığın sebep olduğu insani felaketin ele alınması olduğunu belirtmek faydalı olabilir.
İlk adım olarak bu iki hedefi derhal gerçekleştirmeyen hiçbir öneri kabul edilmeyecek ve başarılı olamayacaktır.
Siyasi Süreç
Orta ve uzun vadeli bir siyasi süreç ancak daha sonra, esir takası, kuşatmanın kaldırılması ve işgalcilerin yıktıklarını yeniden inşa etmekle başlayabilir.
Bunu takiben Filistin siyasetinin, orijinal milli projenin inandırıcılığını yeniden tesis edecek temeller üzerinde yeniden düzenlenmesi ve Siyonist işgali sona erdirecek, Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını koruyacak, başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kuracak ve ilgili uluslararası kararlar uyarınca mültecilerin geri dönüşünü güvence altına alacak bir siyasi süreçle sonuçlanması gerekmektedir.
Aksa Tufanı, sadece halkımız için değil, Arap ve İslam halkları için de medeniyette inisiyatifi yeniden ele geçirme ve insan ilişkilerini yönetmek için farklı bir model sunma konusunda belirleyici bir an ve stratejik bir fırsat olmuştur.
Batı, liderleri ve sistemleri, insanlığı faşizmden, ırkçılıktan ve bunların insanlık üzerindeki yıkıcı etkilerinden korumakta başarısız olmuştur.
Bu fırsat elimizden kaçmamalı, yoksa Allah korusun, benzer bir an için onlarca yıl beklemek zorunda kalabiliriz. Tıpkı tek kutuplu sistemin çok kutuplu ya da çok aktörlü bir sisteme doğru gerilemesiyle birlikte büyük uluslararası dönüşümlerin yaşandığını gördüğümüz gibi, bu savaş da halkımız ve onların haklı davası için bir fırlatma rampası haline gelmelidir.
Bu, bizim de bir parçası olduğumuz Küresel Güney'in, yüzyıllar süren sömürgeleştirme, köleleştirme, kaynak yağması ve marjinalleştirmenin ardından halklarına yakışır bir konuma ilerlemesiyle taçlanacaktır.
-------
* Dr. Basem Naim, eski Filistin Sağlık Bakanı ve Hamas'ın siyasi bürosunun bir üyesidir. Daha önce Avustralya'da ABC, İngiltere'de Sky News, The Guardian, Middle East Eye, Al Jazeera ve The Jewish Daily Forward gibi çeşitli medya kuruluşlarında yazıları yayınlanmıştır.
The Electronic Intifada / 5 Şubat 2024 / Çeviren: Gökhan Ergöçün
- Gazze’yi Unutmak İhanettir!
- Bir İmtihan Olarak Gazze ve Gazze İle İmtihanımız
- Gazze Savaşında Türkiye’nin Rolü
- Yaramız, Hüznümüz ve Umudumuz Gazze
- Talebesini Bekleyen Okul: Gazze
- Mısır Refah Kapısını Neden Açmaz?
- 7 Ekim Neyi Başardı?
- UNRWA’nın Fonlarının Kesilmesi Toplu Cezalandırmadan da Beter!
- Lanetli Kavim Var mıdır?
- Entelektüeller Dünyayı Kurtarabilir mi?
- Gazze ve Soykırım Akademisyenlerinin İkilemleri
- Taç Giymiş Soytarının Hüküm Sürdüğü Saraydan Yayılan Kötülük
- Merhamet, Zulüm ve Egemenlik Üzerine
- Depremin Ardından Bir Yıl ve Yiğit Gazze
- Antlaşmaya ve Devlete İhanetin Acı Sonu Kurayzaoğulları Gazvesi
- Filistin Nasıl Uluslararası Bir Dava Haline Geldi?
- Şura Bilincini Yeniden Kuşanmak
- Cuma Hutbeleri Vesilesiyle “Hikmet-i Hükümet” Uygulaması Geri mi Geliyor?
- Gazze’nin Sessiz Çığlığı: Tebessüm
- Öfkemiz Derin
- Nuh Kıssasından Günümüze Çıkan Dersler
- Çıkalım Yola Şafak Vakti
- Dağ
- Asırlık Yas Evimiz
