1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. "Siyonizm, Yahudi teolojisinde dini öğretilerle iç içe geçmiş bir kimlik inşası sürecidir"
"Siyonizm, Yahudi teolojisinde dini öğretilerle iç içe geçmiş bir kimlik inşası sürecidir"

"Siyonizm, Yahudi teolojisinde dini öğretilerle iç içe geçmiş bir kimlik inşası sürecidir"

"Siyonizm, Yahudi teolojisinde dini öğretilerle iç içe geçmiş bir kimlik inşası süreci olarak, dinî değerlerin modern bir yorumu ve ulusal bir hedef uğruna yeniden yorumlanmasıdır."

28 Mayıs 2025 Çarşamba 18:30A+A-

Yahudi Teolojisinde Siyonizm’in Etkisi

Eldar Hasanoğlu / Sabite


Giriş

Yahudilik ilahi kökene dayanan, teşekkülü sürecinde yer alan peygamberler arasında özellikle Hz. İbrahim ile Hz. Musa’yı öne çıkaran bir dünya görüşü ve dindir. Geleneksel Yahudi anlatımına göre Hz. İbrahim zamanında yeşermeye başlayan ve sadece bir aileye özgü töre olmaktan öteye gitmeyen itikadî ve amelî değerler Hz. Musa zamanında Tora/Tevrat adıyla nihayete kavuşmuş, sonraki nesiller de kendi kanaat önderlerinin Sina vahyi ile mühürlenmiş bu çizgiye uymasını temel kriter saymışlardır. Binyıllarla ölçülen uzun tarihi boyunca Babil, Helen ve İslam medeniyetlerini deneyimlediğinde yaşadığı fikrî travmalar, ilginç bir şekilde Yahudiliği beslemiş ve sistemsiz değerler mecmuu halinde olan bu dünya görüşünün hem rafine hale kavuşturulmasına hem formüle edilmesine katkıda bulunmuştur. Yahudilik son fikrî travmasını Aydınlanma Çağı’nı deneyimleyen Avrupa medeniyetiyle teması sonucunda yaşamıştır. Avrupa’nın o dönemler dinden uzaklaşma atmosferinin etkisi altında içsel bir sorgulama sürecine giren Yahudilik içerisinden Haskala/Yahudi Aydınlanması, Reformist akım gibi geleneksel öğretilerin sınırlarını zorlayan yeni oluşumlar zuhur ettiği gibi, Yahudiliğin geleneksel öğretilerine ve tarihine vurgu yapan Siyonizm de ortaya çıkmıştır.

Siyonizm’in Teşekkülü Sırasında Yahudilerin Dinî Durumu

Siyonizm olgusu 19. yüzyıl Avrupa atmosferinin bir ürünüdür. Bu akımın içerisinde oluştuğu ve ardından kendisinin oluşmasına sebebiyet verdiği fikrî ortamın bilinmesi, onu anlamada ve tanımlamada oldukça önemlidir. Bu akımın öncüleri Yahudiliği arkaik bir dünya görüşü olmaktan çıkartıp geleneksel Yahudi değerlerini 19. yüzyıl Avrupa’sının ruhuna uygun bir dil ile kendi topluluklarına aktarmak, bireylere güncellenmiş dinî bilinç telkin ederek gelenekten uzaklaşmalarına engel olmak gibi kaygılar taşımaktalardı. Dinî değerleri hedefe koyan, dinî tarihi sorgulayan, binaenaleyh Ortaçağdaki Yahudi düşmanlığına eskisi kadar ehemmiyet vermediği görüntüsü çizen Avrupa toplumunda Sanayi Devrimi sonrası yeni sosyal sınıflarının oluşması dolayısıyla, Avrupa bir sosyolojik çalkantı içerisindeydi. Hıristiyan halk asırlardır süren kilise baskısından bıkmış, ilahî kurtarıcı Mesih İsa’nın gelip Tanrı’nın Krallığı’nı kuracağı vaazlarının pratik hayatta bir karşılığı olmadığı gerçeğini gözlemlemişti ve kurtuluşun kendi ellerinde olduğu kanaatiyle devrimler yapmakta ve yeni otoriteler kurmaktalardı. Bununla bağlantılı olarak düşüşe geçen imparatorluklar içerisinde milliyetçi refleksler güçleniyor, ulus devlet süreci teorik ve pratik boyutta mesafe kat ediyordu. İşte böyle bir fikrî atmosferden etkilenen ve Avrupa’nın yakaladığı gelişmişliğe entegre olmak isteyen Yahudi genç jenerasyon, bu yolun önünde engel olarak gettonun kapılarında içeriden vurulan kilitleri görüyordu ve ne pahasına olursa olsun onu kırmanın peşindeydi. Binyıllardır din adamlarınca özenle muhafaza edilip aktarılan gelenek ciddi bir krizle karşı karşıyaydı ve sürdürülmesi giderek imkânsızlaşıyordu. Entegrasyon yanlıları tarafından kaleme alınan literatürde Yahudi kelimesi yerini İbrani sözcüğüne bırakıyor, mesela Yahudi hukuku yerine İbrani hukuku gibi daha nötr kavramlar kullanılıyordu. Öte yandan, yükselişte olan milliyetçilik dolayısıyla Yahudilerin Avrupa’da oluşmakta olan yeni toplumla kaynaşıp karışmalarının beklenen düzeyde olamayacağının da işaretini veriyordu. Böyle bir ortamda kanaat önderlerinin Yahudi geleneğini çağın diline tercüme etme ve coğrafyanın ruhuna uyarlama çabaları Siyonizm ile müşahhas kimliğe kavuşmuştur.

Siyonizm Yahudiler arasında farklı tepkilerle karşılaşmıştır. Kimileri onu gerçek kurtuluşun adresi olarak görmüş ve gönülden bağlanmış, kimileri onu mevcut şartlar içerisinde Yahudiler için en uygun ve faydalı bir yol olarak değerlendirerek Siyonizm’e destek vermişlerdir. Buna karşın kimileri onu sapkınlık ve dinden çıkmakla eşdeğer görmüş ve lanetlemiş, kimileri ise dozu bu kadar sert olmamakla birlikte Yahudi değerlerine zarar vereceği görüşünü dile getirmiş ve araya mesafe koymuşlardır. Bu açıdan, Siyonizm’e yönelik Yahudiler arasında iki dinî fikrî cenahın bulunduğu söylenebilir. Geçen süreç içerisinde bu yaklaşımları destekleyen kitlenin oranı değişiklik gösterse de hepsi günümüze kadar gelmiş, kendisini destekleyen aydınlar tarafından argümanları detaylandırılmış, savunulmuştur.

Siyonizm’in Teolojik Revizyonları

Ortaya çıktığı dönemde Siyonizm Yahudilerin sorunlarına çözüm arayışında olan bir fikir akımı olarak görülebilir. Ancak dinin toplum üzerindeki etkisinin farkına varan Siyonist kanaat önderleri zaman içerisinde onu Yahudiliğin kendisiyle eşleştirmeye özen göstermişlerdir. Siyonist perspektife göre Siyonizm, İsrail ve Yahudilik birbirine bağlı üçlüdür, özdeştir ve herhangi biri ortadan kalkarsa diğerleri işlevsiz hale gelecektir. İsrail, Yahudi üstün değerlerin ve ideallerin cisimleşmiş halidir ve ona götüren, onu sürdüren fikir Siyonizm’dir. Siyonist aydınlardan bazıları dindar olmasa da dindar halkı kendi saflarına çekmek için dini ve geleneği kullanmış, yine dindar cemaatler tarafından kendilerine yönlendirilen eleştirileri alt etmek için dinî metinlere ve geleneğe Siyonist yorum tarzı geliştirme çabasında olmuşlardır. Siyonizm’i destekleyen din bilginleri de dinî öğretileri argüman olarak kullanmaktan çekinmemiş, gerektiğinde yeni kavramlar ve içerikler üretmiş, bu bağlamda geleneksel bazı öğretilerin işlevselliği keşfedilerek kullanım düzeyi yükselmiş, bazıları yeni anlama kavuşmuştur.

Siyonizm akımı Yahudiliğin kutsal metinlerinde Kudüs’ü ifade etmek için kullanılan Siyon sözcüğünü isim olarak benimsemesiyle bilinçli ve göndermeli bir program taşıdığının işaretini vermiştir. Aralarında seküler yaşama sahip ve hatta ateist figürler olmakla birlikte, bu akımın öncüleri taşıdıkları yeni fikrin teorik ve pratik yönleri ile Yahudiliğin özü arasında bir bağın kurulabilir olmasına özen göstermişlerdir. Bu amaçla “vaat edilmiş toprak” doktrinini kuruluş felsefesinin omurgası konumuna yerleştirmiş, bununla Hz. İbrahim’e kadar uzanmışlardır. Öte yandan, hareketin örgütleyici takımı Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurmak için bölgede demografik yapı oluşturmak üzere aliya/yükseliş adıyla dünyanın dört bir yanından göç dalgalarını organize etmiş, bununla adeta kendi taraftarlarında Hz. Musa’ya aidiyeti güncellemiş, Mısır’dan Çıkış deneyimini yaşatmışlardır. Nitekim Siyonizm fikrinin somut ürünü olan İsrail devleti hem kuruluş aşamasında hem sonraki süreçte Yahudi dinî değerleri ile uyumlu olmaya özen göstermiş, devletin kurumsal yapısı içerisinde dine ve dindarlara çeşitli önemli imtiyazlar, ayrıcalıklar tanımıştır.

Siyonist aydınlar temel savlarını ahit öğretisi üzerine inşa etmişlerdir. Bu öğretinin önemi “vaat edilmiş toprak” doktrininin esasını teşkil etmesinde yatmaktadır. Tevrat’a göre (Tekvin 15) Tanrı Hz. İbrahim ile ahitleşmiş ve gezdiği toprakların da bu ahit çerçevesinde onun mirası olacağını söylemiştir. Dolayısıyla Siyonizm devlet inşası gibi dünyevi bir hususta dinî metinlere referans yapmış ve Yahudilerin ata yurdunu kurulacak devletin yeri belirleyerek en önemli meşruiyet kaynağını kazandığını iddia etmiştir. Ahit sadece devletin yeriyle ilgili olmayıp pek çok akide, ibadet ve ahlaki değerler bağlamında da Yahudi geleneğinde önemli konuma sahip olsa da Siyonizm’in sayesinde konjonktürel ehemmiyetinin öne çıkmasıyla gündemin vazgeçilmezlerinden biri haline gelmiş, önceleri görmediği iltifatı görmüş, aktüelliğe kavuşmuştur. Bu yönüyle ahit teması akademik mahfillerin ilgi odağına dönüşmüş ve Yahudilerin yanı sıra Hıristiyan Siyonistler gibi bu görüşe yatkın bilim insanları da bu konu üzerine eğilmiş, antik çağlarda ahit düşüncesi ve ahit kanunnameleri üzerine ciddi eserler kaleme alınmıştır. Her ne kadar bu durum 19. yüzyılın sonları Ortadoğu’daki arkeolojik araştırmaların ürün vermesiyle ilişkilendirilebilse de, eski çağlarda bölgenin ahit kültürünü anlamak ve Yahudi ahit anlayışıyla ilgili daha fazla bilgiye ulaşmak, Siyonizm’in ana sabitelerini dayandırdığı zemin olan ahit olgusunu tüm yönleriyle tanıma ve tanıtma olanağını doğurmuştur.

Siyonizm’in gündeminde olan diğer teolojik argüman Yahudi kimliği ve ötekilerin düşmanlığı üzerinden şekillenmiştir. Bu yaklaşıma göre Yahudiler seçilmiş olsa da dünya bunu kabullenmemekte ve onlara düşmanlık etmektedir. Tanrı’nın seçilmiş halkı olmaları hasebiyle eski çağlardan itibaren hep dışlanan Yahudilerin bu kaderden kurtulmalarının ve ayakta kalmalarının yegâne yolu Siyonizm’e sarılmalarıdır. Bu bağlamda Siyonist aydınlar Antisemitizm doktrinini üretmiş ve kendilerine olan tepkileri teolojik düzleme indirgemişlerdir. Siyonist öncülerin esasen Aşkenaz Yahudiler arasından çıkmış olması, bu bağlamda dikkat çeken husustur. Aşkenazlar, Hıristiyanlar arasında yaşayıp dışlandıklarından dolayı ırkçılığı ve dışlayıcılığı en sert şekilde deneyimleyip onun fikrî ve fiilî yönleri içerisinde yoğrulmuşlardı. Holokost öncesinde ve sonrasında Siyonizm’in yaymaya çalıştığı teo-politik yaklaşım, sırf Yahudi olduğu için insanların ölüm dâhil türlü meşakkate maruz bırakıldıklarıydı. Buna karşın, İslam dünyasında huzur ve refah içerisinde yaşadıkları için böyle olumsuzluklar tecrübe etmeyen Sefarad ve Mizrahiler Siyonizm öğretisine yabancılık çekiyorlardı. Bu, Siyonizm’in Antisemitizm iddialarının kapsamını daraltan ve yaşananların etki-tepki düzleminde yorumlanmasına kapı aralayan bir durum olduğu için uygunsuz görülmekteydi. Özetle, Hıristiyanlar arasında olduğu gibi İslam dünyasında da Yahudilerin marjinalleştirilip şeytanlaştırılması, salt Yahudi nefreti olarak tanımlanmaya çalışılan Antisemitizm’in Müslümanlar arasında da yerleşip kök salması Siyonizm’in doktrinsel bütünlüğü için elzemdi. İsrail’in siyasi öngörüsüzlükle eşleştirilir ölçüde adımlar atması, kendi aleyhinde küresel tepkiye sebep olacağını bildiği halde Filistin’deki Müslümanları katletmesi bu amaca matuf olarak da yorumlanabilir. Siyonistler açısından Antisemitizm’in gelişmesi Yahudi milliyetçiliğini besleyen elverişli bir enstrüman olup din düşmanlığı ekseninde cereyan ediyordu. Bu bağlamda, Albert Einstein dâhil pek çok Yahudi aydın İsrail’de sağcılığın yükselişinden tedirgin olduklarını ifade etmiş, meşhur Yahudi siyaset felsefecisi Hannah Arendt ise Siyonizm’i “faşizmden esinlenen milliyetçilik” olarak tanımlamıştır.

Siyonizm’in geliştirdiği teolojik yorumlardan biri de, İsrail devletinin kutsallaştırılması ve Yahudilikteki tüm norm ve değerlerin anlaşılmasında ve uygulanmasında İsrail ve Diaspora ayrımının gözetilmesidir. Yahudiliğin dinî öğretilerinde insanları sevme, faydalı işler yapma, hakkı gözetme ve insaflı olma gibi pek çok etik değerleri ikrar eden Siyonist aydınlar, bu dinî ahlaki normların uygulanmasını devlet mekanizmasıyla ilişkilendirmişlerdir. Onlara göre söz konusu değerler Diaspora’da aynıyla geçerli ise İsrail’de uygulanabilirliği devletin inşası ve gelişimi perspektifinden değerlendirilmelidir. Nitekim hakları kullanma ve fırsatlara ulaşmada eşitlik Diaspora’da bir erdem ve olması gereken bir kural olarak yüceltilirken İsrail’de devletçilik perspektifinden değerlendirilmesi gerektiğinin altı çizilmiştir. Siyonist teo-politikaya göre İsrail, tüm Yahudi ulusunun manevi olarak şahıs bulmuş halidir ve onun bekası tüm Yahudilerin yeryüzünde yaşamıyla eşdeğerdir. Nasıl ki tarih boyunca Tanrı Yahudileri belalardan, musibetlerden kurtarmışsa ve bu amaç için gerektiğinde diğer hiçbir erdemi önemsememişse İsrail devleti de aynı imtiyazı taşımaktadır. Bu Siyonist perspektife göre İsrail’in inşası ve bekası tüm norm ve değerlerin üzerindedir ve bu amaç için gerekirse diğer hiçbir erdem önemsenmemelidir.

Siyonist aydınların Yahudi geleneksel teolojisine getirdikleri yeni açılımlardan biri de kurtuluş öğretisine yaptıkları revizyondur. Geleneksel Yahudi anlayışı kurtuluşu ilahi kader olarak görüp pasif, maneviyatçı bir teoloji benimsemiştir. Daha MÖ 6. yüzyılda I. Mabet düştüğünde sürgüne giden Yahudiler, Yehuda topraklarına dönüş imkânını ilahi kurtarıcı Mesih’in geleceğine bağlamışlardı. O zamandan sonra, örneğin II. Mabedin düşmesi gibi yaşadıkları acı deneyimlerin Tanrı’nın uygun göreceği bir zamanda müdahale etmesi ile çözüleceğine yönelik inanış süregelmiştir. Belki de yaklaşık iki bin sene boyunca yaşadıkları sürgün hayatında onları ayakta tutan, umut telkin eden yegâne inanış bu yaklaşım olmuştur. Hatta çözümün ilahi müdahale ile olacağı hususunda o kadar ileri gidilmiştir ki III. Mabedin gökyüzünden yeryüzüne indirileceği şeklinde bir inanış gelişmiştir. Ancak Siyonizm kurtuluşu “gökten yere indirmiş”, aktif ve insani çabalara bağlayan yeni teoloji geliştirmiştir. Yaptığı değişikliğin kabul şansını arttırmak amacıyla Yahudi geleneğindeki satır aralarında kalan söylemlere atıfta bulunan Siyonistler, Kabbalist söylemdeki “hit’orerut mi-le-ma’ala/yukarıdan uyanış” ve “hit’orerut mi-le-mata/aşağıdan uyanış” kavramlarını kendi doktrinlerini desteklemek amacıyla kullanmışlardır. Bu şekilde onlar Yahudilerin ata yurtlarına dönüp orada bir devlet kurması doğrultusunda ilahi müdahalenin bu yönde insani çabalara bağlı olduğu tarzında yorum geliştirerek kendi yaptıklarının aslında Yahudi geleneğine muhalif olmadığını, bilakis ilahi planın parçası olduklarını ileri sürmüşlerdir.

Yahudilerin Siyonizm Aleyhindeki Teolojik Argümanları

Siyonizm Yahudi geleneğinde kendisine yarayacak öğretileri maharetle işleyerek fikrî ve dinî altyapısını oluşturmuş, Yahudi toplumu etkilemeyi başarmış ve onları belli ölçüde bu mefkûre etrafında bir araya getirebilmiştir. Geliştirdiği düşünce sisteminde dine ve geleneğe verdiği değere rağmen, Siyonizm’e en şiddetli eleştiri yine Yahudi dindarlar tarafından gelmiştir. Oluşmakta olan Siyonizm’in teolojik açılımlarının karşısında konumlanan Anti-Siyonist din bilginleri ona reddiyeler yazmış, dini tahrif ettiğini ileri sürerek sapkınlık olduğunu belirtmişlerdir. Bu yönüyle, Siyonizm ortaya çıkmasından sonra kendisinin geliştirdiği teolojik yorumlar kadar karşıtlarının geliştirdiği teolojik yorumlar da Yahudi teolojisinde hatırı sayılır bir birikim oluşturmuştur.

Yahudiler arasında Siyonizm’e karşı çıkan pek çok dindar cemaat bulunmaktadır ve onların kanaat önderlerinin ileri sürdüğü eleştiriler farklı açılardan dile getirilmiştir. Eleştiri noktalarındaki çeşitlilikle birlikte ilkesel olarak muhalefetlerinin aslında iki eksen odağında döndüğü ifade edilebilir. Bunlardan birincisi Siyonistlerin Yahudiliğin dinî doktrinlerini Avrupaî değerlere uyarlamak için geliştirdikleri yorumlarla kavramların içini boşalttığı, iki bin yıllık geleneği değersizleştirdiğidir. Bu yaklaşıma göre Siyonistler o dönem Avrupa’da revaçta olan ulus devlet ve milliyetçilik anlayışının etkisinde kalmış, vaat edilmiş toprak ve seçilmişlik öğretilerinin onların Yahudilikteki karşılığı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Söz konusu iki öğreti Yahudiliği ayakta tutan üç sacayağından ikisidir ve sonuncusu ise Mesih beklentisidir. Avrupa’da revaçta olan pozitivist materyalist anlayışın etkisiyle Siyonistler ilahi kurtarıcı inancını terk etmiş, Mesih’i beklemekten vazgeçmiş, kurtuluşu sadece insani çabaya bağlı görmüşlerdir. İkinci eleştiri ekseni Siyonizm’in öncülerinin Talmud’da zikredilen “Üç Yemin/Şeloş ha-Şevuot” düsturuna uymadıkları şeklindedir. Bu düstura göre sürgünde olan Yahudiler aralarında yaşadıkları milletlere başkaldırmamalı, onlar üzerinde zorbalık ve otorite kurmamalı ve nihayet ilahi kurtarıcı gelmeden toplu şekilde vaat edilmiş topraklara zor kullanarak dönmemelilerdir. Oysaki Siyonizm bu düstura aleni şekilde muhalefet etmektedir.

İşaret edilen iki ana eleştiri dolayısıyla dindar Yahudiler Siyonizm’e karşı çıkmakta ve onu sapkınlık, bidat olarak görmektedir. Yine Siyonizm’in fiilî sonucu olan İsrail Devleti de reddedilmekte, “sapkınlık yuvası, isyan yurdu, şeytani yönetim” vs. gibi olumsuz betimlemelerle ifade edilmektedir. Siyonistlerin Tanrı’dan rol çalarak İsrail’i kurdukları iddiasıyla onu temelden gayrimeşru gören bu yaklaşım, burada dine ve dindarlara tanınan imtiyazları da göz ardı etmekte, devlet tamamen dinî kurallara göre yönetilse dahi Mesih’in gelişini beklemeden kurulduğu için ilahi iradeye başkaldırı olarak nitelemektedir.


Kaynakça

Baron, Benyamin. Madrih le-hevra he-Haredit: emunot ve-zremim. Halon: Am Oved, 2017.

Barzilay, Gad. “Aherim be-tohanu: mişpat ve-politiim la-kehila he-Haredit”. İyuney Mişpat, 27:2 (2004), 587-625.

Edelheit, Hershel – Abraham J. Edelheit. History of Zionism: A Handbook and Dictionary. Londra: Routledge, 2018.

Eytan, Aharon. Harediyut Yisraelit: ideologiya, realiya, zehuyot adam. Yeruşalim: Mosad Bialik, 2022.

Glass, Charles. “Jews against Zion: Israeli Jewish Anti-Zionism”. Journal of Palestine Studies, 5:1/2 (1975/1976), 56-81.

Halamiş, Aviva. Mi-beytleumi le-medinaba-dereh II: ha-yişuv ha-Yehudi be-Eretz Yisrae lbeyn milhamot ha-olam. Tel Aviv: ha-Universita ha-Petuha, 2004.

Hertzberg, Arthur. The Zionist Idea: A Historical Analysis and Reader. Philadelphia: Jewish Publication Society, 1997.

Heyet. he-Haredim be-Yisrael: merhav, hevra, kehila. Hayfa: Katedrat Haykin le-Geostrategiya, 2012.

Rabitzki, Aviezer. Eretz Yisrael be-hagut ha-Yehuditba-mea ha-esrim. Yeruşalim: Yad Yitzhak Ben Tzevi, 2004.

Rabkin, Yakov M. What is Modern Israel. Londra: Pluto Press, 2016.

Shapira, Anita. Land and Power. Stanford: Stanford University Press, 1992.

Tziyonutpolmos ben zmanenu: gişotmehkariyot ve-ideologiyot. Ed. Pinhas Ginosar – Avi Bareli, Sde Boker: Hotzaat Ben Gurion, 1996.

Atıf:

Hasanoğlu, Eldar. “Yahudi Teolojisinde Siyonizm’in

Etkisi”. Sabite 7 (2024): 59-72.

https://sabite.org/yahudi-teolojisinde-siyonizmin-etkisi

 

HABERE YORUM KAT