Gazze’yi Konuşmak
Yaklaşık üç aydır Siyonistlerin barbarlığı, vahşeti tüm dünyayla birlikte doğal olarak bizim de yoğun biçimde gündemimizde. Aynı bağlamda İsrail isimli çeteye mali, askerî, siyasi destek veren, propaganda güçleriyle, medya araçlarıyla Siyonist katil sürüsünün tüm bu cürümlerini kolaylaştıran, destekleyen, teşvik eden güya çok medeni, gelişmiş, ilerlemiş Batı’nın zalimliğini, canavarlaşmasını konuşuyoruz. Daha da konuşmaya devam edeceğiz elbette.
Zulmü ve Şirki Kavramak Zalimi Tanımayı Gerektirir!
Şahit olduklarımız sadece bugün için, sadece bizim zihnî ve kalbî duruşumuz için değil; gelecek nesillerin de doğru yetişmesi, düşmanı gerçek yüzüyle tanıması ve kalkınma, gelişme, uygarlık sloganlarının içinin ne kadar boş olduğunu görmeleri için konuşulmayı, sürekli konuşulmayı hak ediyor.
Batı propagandasının, Batı dünyasının gelişmişliğinin, Batı’nın her alanda takdire şayan bir seviye tutturduğu propagandasının okul, ders, eğitim ortamları vasıtasıyla, iletişim araçlarıyla, egemen kültürün dolaylı yönlendirmeleriyle sürekli biçimde öne çıkartıldığı biliniyor. Öyle ki bizlerin de belki zaman zaman etkilendiğimiz bu zihniyet kalıplarının, kabullerin ne kadar çürük ve temelsiz olduğunun anlaşılması, bu zalimlerin ikiyüzlülüğünün net biçimde görülmesi açısından bu yaşananlar, tartışmalar, vurgular büyük önem arz ediyor. Bu yüzden olanca çıplaklığıyla netleşen, alenileşen bu hakikati gündemleştirmek bir zarurettir.
Mamafih bu hususun öneminin altını kalınca çizmekle birlikte Gazze’den yansıyan imani, tevhidî mesajların, direniş mesajlarının nispeten gündemimizde daha fazla yer tutması, ağırlık teşkil etmesi gerektiğini hatırlatmakta fayda var. Bu bağlamda Gazze’den, Filistin halkının duruşundan, şecaati, fedakarlığı ve hasbiliğinden neler öğrendik; direnişin diriltici ikliminden daha fazla nasıl istifade edebiliriz ve benzeri hususlar üzerinde çok daha fazla durmak gerekiyor.
Sabır ve Direniş Örnekliği
On yıllardır süren işgale, kuşatmaya ve üç aya yakın bir süredir kesintisiz devam eden soykırım çabasına rağmen Gazze halkının genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle, sivilleri ve mücahidleriyle gösterdikleri cesaret, sabır ve tevekküle gıpta etmemek mümkün değildir. Gerçekten de bu cesur ve izzetli tutum sadece ümmet nezdinde değil, dünya genelinde bir nebze vicdan ve ahlak sahibi herkeste sempati doğurmuş, hayranlık uyandırmıştır.
Ödedikleri bedelin korkunçluğuna rağmen bir sabır abidesi gibi dimdik duran bu insanlara hayran olmamak mümkün mü? Tüm dünya bir olup adeta başlarına çullanmışken onlar tavizsiz bir tutumla direneceklerini haykırıyor, asla direnişi suçlamıyor, “Başımıza nereden geldi bu felaket?” demiyorlar. Bunca meşakkate, kıyıma karşın her fırsatta cihada ve mücahidlere sevgi ve bağlılıklarını ifade ediyorlar. Ağızlarından Siyonistleri memnun edecek tek bir kelime dahi dökülmüyor.
Onlar Uhud ashabının tutumunu tasvir eden şu ayetteki müminlere ne çok benziyorlar: “Bir kısım insanlar, müminlere: ‘Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!’ dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha artırdı ve ‘Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!’ dediler.” (Âl-i İmran, 173)
Resulullah’ın (s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Sevabın çokluğu, belanın büyüklüğüyle beraberdir. Allah, bir toplumu sevdiği zaman şüphesiz onları (sıkıntı, musibet ve belalarla) imtihan eder. Artık kim (imtihan edildiği bela ve musibetlere) rıza gösterirse, Allah’ın rızası (ve sevabı) o kimseyedir. Kim de (imtihan edildiği bela ve musibetlere) öfkelenir (ilâhî hükme rıza göstermez) ise Allah’ın gazabı o kimseyedir.” (İbn Mâce, ‘Fiten’, 23)
Ateşte Pişmek ve Sınanmışlık Farkı
Düşünün ki her şeyinizi, dünyevi manada her şeyinizi yitirmişsiniz; her an bombalanma riski altındasınız; geleceğiniz tümüyle belirsiz ama asla ‘keşke’ demiyorsunuz. Mücadele tüm şiddetiyle sürerken keşke demenin şeytanın vesvesesi, fısıldaması olduğunu biliyorsunuz.
Biliyoruz ki bu insanlar çok kitap okudukları, çok konferans izledikleri, ders gördükleri için bu bilince, bu azme sahip olmadılar. Onlar imanın belirleyici olduğu, Kitabullah’ın hükümlerinin esas alındığı bir hayat sürdürdükleri için bu kararlılığa ulaştılar. Dost kimdir, düşman kimdir, düşmana karşı nasıl bir tutum içinde olmak gerekir ve benzeri sorulara tutarlı cevaplar vermeyi öncelikle Kitabullah onlara öğretti, yaşadıkları ortam da bu öğrendiklerinin pratiği oldu. Bu hassasiyet ve bilinçle mümin olma sorumluluğunu en güzel biçimde yüklendiler.
Yardımı ve zaferi ancak Rabbu’l-Âlemin’den bekleyen bir halkın sergilediği bu izzetli tavır tüm dünyaya imanın ne büyük güç olduğunu, tevhid akidesinin bahşettiği ayrıcalığı, müminlerin Allah’tan başka kimseye boyun eğmeyeceğini olanca açıklığıyla göstermiştir. Gazze direnişi “Hasbunallah ve ni‘mel vekil.” sözünden ne anlaşılması gerektiğini somutlaştırmış, bu sözü adeta ete kemiğe büründürmüştür. Resulullah’ın (s) ashabının örnekliğinin tarihte kalmış bir hadise olmadığına tüm dünyayı tanık kılmıştır.
Bu duruş herkese çok şey öğrettiği gibi, bizlere de örnek olmalı ve perspektifimizi derinleştirmelidir. Bir dava bilincine sahip olmanın ve icabında bunun için bedel ödemenin anlamı üzerinde daha fazla düşünüp daha sahih değerlendirmeler yapmamıza vesile teşkil etmelidir.
Zaaflarımızla Yüzleşme ve Muhasebe Fırsatı
Kabul edelim ki bizler dünyaya çok değer vermiş bir haldeydik, basit meselelerle, ihtilaflarla, çekişmelerle çok fazla meşguldük. Neredeyse birlikte hiçbir iş yapamaz hale gelmiştik. Aksa Tufanı ile adeta bizler de silkindik. Bu süreçte kardeşlik için, adalet, hak, hukuk için bütün ümmet ile birlikte ayağa kalktık. Dünyadaki tüm vicdan sahipleriyle zalimlere, tağutlara karşı aynı safta buluştuk. Gündemlerimiz daha sahih, daha net bir şekil aldı. Zihnimiz, uğraşımız, meşguliyetimiz Rabbimizin dinine yöneldi.
Yine gençlerimizden şikâyet ediyorduk; çok içe kapanık olduklarından, bencilliklerinden, ümmet hassasiyetlerinin zayıf olduğundan yakınıyorduk. Tüm bu eleştirilerde doğruluk payı vardı elbette ama bunu sadece ders yaparak, nasihat ederek, kitap okutarak aşmak mümkün müydü? Çok zor! Dava bilinci ve sorumluluğunun sadece bilgi düzeyini artırarak sağlanabilecek bir şey olmadığını, sahiplenme duygusunu da gerektirdiğini biliyoruz. Bu yüzden bilgilenme ihtiyacı ile beraber harekete de ihtiyaç duyuyoruz.
Rabbimize hamd olsun, Gazze bizi de kadınlarımızı da gençlerimizi de kendine getirdi; hepimizi samimiyetle, cehtle öğrenmeye, öğrendiklerimizi anlatmaya, kardeşlik bilinciyle harekete geçmeye sevk etti. Gençlerimiz ortada somut manada bir şahitlik olduğunda eyyamcı duygularla değil, eylemci bir yönelişle harekete geçmeye hazır olduklarını ispatladılar. Allah Teâlâ gençlerimizin bilinçlerini ve yollarını açık kılsın, ümmetin kurtuluşuna yönelik attıkları adımları güçlü eylesin!
Gazze Mucizesi
Gazze adeta bir mucizeye ev sahipliği yaptı. Küçücük Gazze, toplam alanı İstanbul’un bir ilçesi kadar olmayan bir belde tüm dünyanın merkezine oturdu. Küresel güçlerin engelleme, baskılama çabalarına rağmen halkların vicdanına dokundu ve milyonları harekete geçirdi. Dünyayı sarstı, küresel çapta bir vicdan intifadasına yol açtı.
Sadece Gazze’nin, Filistin’in kurtuluşu için değil dünyanın da daha adil bir geleceğe kavuşması için önemli ve ufuk açıcı bir süreçtir bu. Yüreğimize bir kor gibi düşen Gazzeli yavruların şehadetinin egemen zalimlerin barbarlık düzenini yakıp küle çevirecek küresel bir intifada ateşinin fitili olmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Asla yeise düşmemeli, asla karamsarlığa kapılmamalıyız! Evet, Gazze’de savunmasız sivillere yönelik aralıksız devam eden katliamlar karşısında üzülüyoruz, acı duyuyoruz, öfkeliyiz ama asla ümitsizliğe kapılmıyoruz. Siyonist katil sürüsünün zilletini hep birlikte izliyoruz, zevaline de bizleri şahit eylemesi için Rabbimize yalvarıyoruz.
Bu niyaz, bu temenni, bu dua bugünkü şartlarda çok zor, çok uzak gözüküyor değil mi? Ama biz Rabbimizin kâdir-i mutlak olduğuna iman ediyoruz. Müminleri en zor şartlarda dahi yardımıyla galip kıldığını biliyoruz. Nitekim biz çok eskilerde, geçmiş dönemlerde değil daha yaşarken, yakın bir zaman önce işgalcilerin güçlülük ve kudret iddialarının, böbürlenmelerinin ne kadar boş olduğunu ayne’l-yakin Afganistan’da görmedik mi? Yaktılar, yıktılar, bombaladılar ama sonunda Afgan halkının İslami direnişi karşısında zelil biçimde defolup gittiler.
Allah Teâlâ’nın izniyle Filistin’de de aynı neticenin tahakkuk edeceğine inanmalıyız. Bunun için gayret etmeliyiz. Bu neticeyi biz göremesek de bizden sonrakilerin görmesi için çabalarımızı artırmalıyız.
Daha Zor Dönemlerden Geçildi
Bizler 80’li yılların sonunda, yani yaklaşık 35 yıl önce başlayan intifadaya şahitlik eden bir nesiliz. Filistin halkının elinde o süreçte taşlar vardı sadece. Birkaç tabanca bölge bölge geziyor, direnişçiler bu birkaç silahla ancak nöbetleşe eylem yapabiliyorlardı.
Bugün Kassam’ın elinde kendisinin geliştirdiği otomatik tüfekler, tanksavarlar, uzun menzilli füzeler var; hamd olsun. Her şeyden önemlisi ise düşmanlarının dünyayı sevdiğinden, dünyaya bağlılığından çok daha fazla ahirete iman etmiş, şehadeti arzulayan mücahidler var. Dün taşlarla başlayan intifada karşısında acze düşen Siyonist çetenin bugün Filistin İslami direnişi karşısında işi çok daha zorlaşmıştır.
Belirleyici Olan Zaferi Görmek Değil, Ona İnanmaktır!
Bizler bu mücadelenin zafere ulaşacağına iman ediyoruz. Belirleyici olan bu kavgada kimin nerede yer aldığıdır. Bizler, Türkiyeli Müslümanlar olarak ümmet bilinci ve sorumluluğuyla kardeşlerimizin yanında, adaletin safında duruyoruz elhamdulillah.
Birileri meraktan ya da hasetten “Bu eylemlerle ne elde edeceksiniz?” diye soruyor. Bunun küresel bir vicdan saflaşması olduğunun altını çiziyoruz ve herkesi safını netleştirmeye çağırıyoruz. Zulüm ve tuğyana sessiz kalmak zalime ortak olmaktır. Bizler eylemlerimizle hakkın yanında yer aldığımızı ve dilsiz şeytanlardan olmadığımızı ilan ediyoruz. Bu, Rabbimize karşı kulluğumuzdur, ibadetimizdir; kardeşlerimize karşı vazifemizdir. Ümmete, insanlığa ve tarihe borcumuzdur.
Elimizden geleni yaparak iman, insaf ve vicdan yoksunlarından ayrışmamız bile başlı başına bir hayırdır. İsrail’i desteklediği için boykot çağrısı yapılan kahve dükkanına gidip kahve zıkkımlananlardan, para kazanacağım diye aşağılık Siyonistlerle ticaret yapanlardan, “Ama Hamas da…” diye başlayan cümleler kurarak işgalcileri dolaylı biçimde destekleyenlerden ve bunca vahşete karşın hiçbir şey olmamış gibi oturanlardan ayrışmak elzem değil midir?
Ne Elde Etmeyi Hedefliyoruz?
Tam bu noktada “Bunları yaparak bir şey elde edemezsiniz, boşuna uğraşıyorsunuz!” türünden söylemler yayanlara baktığımızda iki tür yaklaşım tarzı görüyoruz. Bir grup tam manasıyla dilsiz şeytan olmayı içselleştirmiştir, bunlara söylenecek söz yoktur.
Diğer bir grup ise yapılan edilen hiçbir şeyi yeterli görmeme iddiasındadır. Söylemleri en olmayacak şeyleri ileri sürüp yapılanları küçültmeye, değersizleştirmeye yöneliktir. Bunlar da velev ki iyi niyetli bile olsalar sözleri ve tutumlarıyla moral bozarak, kafa karıştırarak sonuçta düşmana hizmet etmektedirler. “Madem savaşa gitmiyorsunuz öyleyse sokakta protesto etmenin yararı yok!”, “Madem gemilerin gitmesi engellenemiyor, boykot çabaları anlamsız!” vs. söylemlerle sürekli biçimde olumsuzluk havası estirmektedirler.
Oysa bu süreçte bizim morale, motivasyonumuzu yükseltmeye ihtiyacımız var; kafa karışıklığı oluşturacak tartışmalar, dayanışma gösteren çevreler arasında iç çelişkiler üretmeye yönelik eleştiriler asla ihtiyaç duymadığımız tavırlardır.
Bu minvalde kimi çevrelerde artan vahşete paralel olarak “İki milyar Müslüman ne işe yarıyor?”, “Ölmüşüz, bitmişiz!” vb. söylemlerin, daha doğrusu yakınma ve hayıflanmaların da hiçbir işe yaramadığını görmek durumundayız. Ümmeti değersizleştiren söylemler bindiğimiz gemiyi batırmaya çalışmaktan farksız bir çabadır. Ümmet duyarlıdır, hareket halindedir ve elinden geleni yapmaktadır. Eğer birileri ümmet derken Sisi’yi, Beşşar’ı, Aliyev’i, Selman’ı kastediyorsa bu da tümüyle anlamsız ve saptırıcı bir söylemdir.
Kıyamete Kadar Sürecek Bir Savaş
Yine birileri “Ne kadar sürecek bu savaş?” diye soruyor. Söyleyelim: Haksızlık, tuğyan ve zulüm devam ettiği müddetçe savaş sürecektir. Müminler olarak zulme, tuğyana, haksızlık ve adaletsizliğe, küfre, şirke, ifsada karşı Rabbimizin yardımıyla, lütfuyla, nusretiyle kıyamete kadar savaşacağız; yorulmadan, bıkmadan mücadelemizi sürdüreceğiz.
Ne mutlu hesabını verebileceği bir hayat sürene! Ne mutlu zulüm karşısında susanlardan, oturanlardan, sessiz kalarak zalimin zulmüne ortak olanlardan beri olanlara, her daim hakkı haykıranlara, tevhid ve kardeşlik bayrağını yükseltenlere!
- Hayırlı Ayrışma
- Kemalizm Siyonizm Kadar İslam Düşmanı Bir Tutum ve Pratiktir!
- Gazze’yi Konuşmak
- Aksa Tufanı ve Gazze Direnişinin Mayalanma Merhaleleri
- Gazze Aynasına Yansıyan Halklar
- Gazze Çoktan Kazandı ve Şimdi Ümmete Kazandırıyor
- Gazze Tüm İnsanlığı Diriltiyor!
- Gazze Hepimize İzzetin Anlamını Öğretiyor
- “Gazze İçin Herkesin Yapabileceği Bir Şeyler Vardır”
- Filistin Davası ve Kolonyalizm Teorileri
- Siyonizm’in Dinsel Motivasyonu
- Sıradanlaşan Kardeşliğimiz ve Gazze
- Piyade Okulunda ve Futbolda Atatürk Ajitasyonu
- Teşhirciliğe ve Sapkın Hareketlere Karşı Mücadelede Usul
- Nûh Tufanının Sonu, Hz. Nûh’un Oğlu ve Tufan Sonrası Durum
- Filistin’in İşgali 7 Ekim’de mi Başladı?
- “İslam Medeniyetinde Anayasal Kriz” Kitabına Dair
- Gazze: Sözün Bittiği Yer
