Gazze Çoktan Kazandı ve Şimdi Ümmete Kazandırıyor
“Allah'ı unutan ve Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar, yoldan çıkmış olanlardır. O kimseler gibi olmayın ki onlar Allah'ı unutunca Allah da onlara kendilerini unutturmuştur. Onlar hep yoldan çıkmış kimselerdir.” (Haşr, 19)
Allah’ı unutan; çoktan unutulan ve hüsrana uğrayan kimsedir. Allah’ı hatırından çıkarmayan; tüm işlerini İslam’ın ölçülerine göre yapan kimse ise kazanandır. Çünkü onun yardımcısı Allah’tır, ona dua edenler ise meleklerdir.
“O topluluğu (düşmanı) izlemekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız sizin acı çektiğiniz gibi onlar da acı çekiyorlar. Üstelik siz Allah'tan onların ummadığını umuyorsunuz. Allah ilim sahibidir, hâkimdir.” (Nisa, 104)
Bu ayet-i celilenin tüm zamanlar için İslam ve Müslümanların düşmanlarıyla girilen savaş hallerini kapsadığı ifade edilmektedir. Müminler her zaman teyakkuzda olmalılar; İslam düşmanlarının kendilerine saldıracakları konusunda rehavete kapılmamalılar. Acılar karşılıklıdır. Düşmanların umutları dünya ile ve dostlarının tasavvuru ile sınırlıdır. Müminler ise Allah’ın rızasını kazanmak, İslam’ın tüm nimetlerine sahip olmak ve ahirette gerçek saadeti ümit eder. Bu hal Rabbimizin nezdinde de çok değerli bir beklenti olarak övülmektedir.
İnsanlığın hayrına sonuçlanan büyük değişimler, cesur ve isabetli kararlar verebilen insanlar eliyle gerçekleşiyor. Gazze’de işte böyle bir değişim ve kıyama tanıklık ediyoruz. XII. asırda Kudüs’ü esaretten kurtaran iki kahramanın; Nureddin Zengi ve Selahaddin Eyyubi’nin çabalarına benzer bir hareketlilik söz konusu. Gazze’de büyük acılar yaşanıyor. Bir yandan ölümler içimizi kanatıyor, üzülüyoruz ama bir taraftan da el-Kassam’ın, Siyonist çetelere diz çöktüren yiğitleriyle iftihar ediyoruz.
Gazze, nasıl “izzetli Müslüman” olunacağını öğretiyor ümmete. Salih öncülerin izinden giden kahramanlar, yepyeni bir dönem inşa ediyorlar. Muttaki, muhlis, merhametli, civanmert yiğitler yüzyılın tarihine damga vuran hamleler gerçekleştiriyorlar. Bu hamleler sadece Müslümanlar arasında değil, fıtrattan kopmamış, vicdanlı ve hikmetli düşünebilen akıl sahipleri nezdinde de karşılık buluyor.
Bugün modern seküler zamanların aktörleri örgütlü kötülüğün temsilcileri konumundalar. Kötülüğün iktidarını kurmuş, dünyayı işgalcinin eline teslim etmişler. İnsanlığın fıtri değerleri olan; ahlak, adalet, merhamet ve vicdan yerine adaletsizlik dünya sistemine yön veriyor. Sömürge ve işgallerin semirttiği şımarık, narsist Batı hâkim bir dil ve kültür inşa etti. Bilimi, parayı, nefsî azgınlıkları ve silah gücünü iktidarının merkezine koydu. “O hükmettiyse doğrudur, onun kararlarına boyun eğilir!” dedirtti. Batı 1900’lerde İslam coğrafyasının parçalanmasını istedi, işgallerle beldelerimizi fesad yuvalarına çevirdi, direnen halkları, yüz binlerce Müslümanı katletti, huzuru, düzeni, geleneği her şeyi alt üst etti. Bu topraklara ırkçılık ektiler, kardeş halkları sınırlarla ayırdılar, dağılmış ümmetin evlatlarının zihinlerinde ‘ötekini’ inşa ettiler.
Batı dokunduğu her şeye zulüm bulaştırdı. İnşa ettiği işbirlikçi yönetimlerle tüm İslam coğrafyasının kontrolünü elinde tutuyor. Osmanlı toprakları olan Bilad-ı Şam, İngiltere tarafından işgal edildi. Bu toprakların kalbi olan Filistin toprakları ve Kudüs şehri Siyonist çetelere peşkeş çekildi. İngilizler Siyonist çetelere 1917 Balfour Deklarasyonu ile devlet kurma yolunun önünü açtılar. O günden bu yana bu topraklarda acı hiç dinmedi. Bugün yaşananlar yeni değil sadece daha görünür hale geldi. Teknolojinin imkânlarıyla İsrail’in Gazze ve Filistin’de yaptığı katliamlar tüm vicdan sahibi insanları ve Müslüman halkları Gazze halkının yanında bir araya getirdi.
Hamas’ın askerî birliklerinin başlattığı Aksa Tufanı son derece hikmetli, isabetli ve başarılı bir hamle oldu, hamdolsun. Aksa Tufanı sayesinde hile, işgal ve katliamın müsebbibi, ahlaksız ve acımasız Siyonist İsrail’in ve destekçisi ABD’nin yenilmezlik algıları, sahte yalanları, ikiyüzlülükleri alaşağı oluverdi.
Resullerin Örnekliği ve Direnen Müminler
Resullerin geldiği dönemleri hatırlayalım. Şeytan ve dostlarının iktidar günlerinde sıkıntı, zulüm her yanı sarmış; tevhide, adalete, merhamete düşmanlık artmıştı. Resuller geldi ve kötülüğe müdahale ettiler, sahte güçleri kökten sarstılar, verdikleri mücadele ile tuğyanın ve bağy sistemlerin yıkılmasını sağladılar. Bu kazanım hak, adalet, şahitlik bilincine sahip müminlerin gidişata müdahale etmesi sayesinde gerçekleşti. Zaten kendi kendine ne bir değişim ne de bir ıslah asla gerçekleşemezdi. Örgütlü kötülük; dokuzlu çeteler, tiranların, firavunların düzenleri bu gidişata müdahale eden cesur, metanetli, sözü net, adil, ahlaklı müminler, inandığını yaşayan şahitler, salihler sayesinde mağlup oldu. Tarih daima bu istikamet üzere yazılmıştır; salih, muttaki, sabikun vasıflarına sahip müminler eliyle bu büyük değişimler gerçekleşiyor. Kitabımız Kur’an bize bunun yasalarını ve kıssaları haber vermektedir. “Bir toplum kendindekini değiştirmedikçe Allah o toplumda bulunanı değiştirmez.” (Rad, 11)
İslam’ın özgürce yaşanacağı topraklar için, Mescid-i Aksa’nın yeniden özgürleşmesi için mücadele edenleri Allah Teâlâ esenliğe kavuşturacağını vaat ediyor: “Biz ise istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım. Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle Firavun’a, Hâmân’a ve ordularına, çekine geldikleri şeyleri gösterelim.” (Kasas, 5-6)
Gazze’nin cesur evladı Ebu Ubeyde’nin sesi, ataleti savurdu attı: “Neden İslam ülkelerinden yardım istemekte ısrar etmediğimizi soruyorlar. Biz yardımı ancak Allah'tan isteriz, O da kimi layık görürse onu vesile kılar. Zulme sessiz kalan bilsin ki Allah onu bu zafere layık görmemiştir.” Allah (cc) mazlum kardeşlerimize kol kanat gersin. Şehitlerin bereketi sürecin hikmetlerini büyütsün. Hatırlayalım ki ambargolar, savaşlar, münafıklar ve Yahudilerle girilen mücadele süreçleri sahabeyi eğitti; hikmetli, basiretli olmalarını sağladı, şahsiyet inşası gerçekleşti ve sahabelerin cevvaliyeti arttı. Sonuç hayırlı ve bereketli oldu.
Direnen kazanır, Allah’ın dini, onuru ve müminlerin izzeti için çabalayan, sadece Allah’a dayanan, O’ndan yardım dileyen, O’nun dinine yardım edenin çabaları karşılıksız kalmaz. “Ey iman edenler! Eğer siz, Allah'ın davasına yardım ederseniz, Allah da size yardım eder, ayaklarınızı İslam'ın hakkını koruma yolunda sağlam tutar.” (Muhammed, 7)
Resulullah’ın (s) “üsve-i hasene” (en güzel örnek) olarak tercih edilmesi tüm müminlere itikadî ve amelî bir zorunluluktur. Rabbimiz, resulünün model alınması emrini zor süreçlerin bizzat yaşandığı anlardan olan Hendek Savaşının içinde emretmiştir. Sahabenin kritik zamanlarda hangi ölçülere göre hareket etmeleri gerektikleri, teslimiyetin beşerî şartlara ve güç odaklarına doğru mu yoksa Resulullah’ın (s) örnekliğine doğru mu olacağı net bir şekilde bu ayetle açıklanmıştır. O müminler ki zorluklar, savaş durumu onların gözünü korkutmaz bilakis kalpleri bu yaşananlar karşısında “sekine” ve “emin” bir halet-i ruhiye içindedir. Allah’ın vaadine sadakat göstermek ve şehadete ulaşmak en büyük arzularıdır. “İçinizden Allah’ın lütfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resulullah’ta güzel bir örneklik vardır. Müminler düşman kuvvetlerini karşılarında görünce: ‘Bu, Allah’ın ve resulünün bize vaat ettiği durumdur, Allah ve resulü hep doğru söyler.’ dediler. Bu onların ancak imanlarını ve teslimiyet duygularını artırdı. Müminlerden bazı kimseler Allah’a verdikleri sözü yerine getirdiler, kimileri onun yolunda can verdiler, kimileri de ecellerini bekliyorlar; (vaatlerini) asla değiştirmediler. (Böylelikle) Allah, sözünde duranları sadakatleri sebebiyle ödüllendirsin, münafıkları da dilerse cezalandırsın dilerse bağışlasın! Allah çok bağışlayıcı, ziyadesiyle esirgeyicidir.” (Ahzab, 21-24)
İslam dini mübarek bir dindir. Din tüm hayatı kapsayan bir olgudur. İslam, hayatın en ince detaylarına kadar rengini verir. İslam rahmet, vicdan, letafet, zarafet, fedakârlık kaynağı canlı bir dindir. Bu dinin temel saiki inanmak ve yaşamaktır. Müslümanlar bir değişim istiyorlarsa mutlaka bunun karşılığında bedeller ödenecektir. Bunu resullerin hayatında gözlemleyebiliyoruz. Yüce Rabbimiz onların hayatından örnekler vererek yeryüzünde ıslahın, tevhidî değişimin ancak bu şekilde mümkün olduğunu ve bütün bunların ilahi yasalara bağlı bir işleyişle gerçekleştiğini bildirmektedir.
İslam düşmanları da değişim istemektedirler. Tarihte kâfirlerin Müslümanların elindeki imkânları ele geçirmek için çok sayıda askerle, Haçlı ordularıyla, Müslümanların topraklarına müdahalede bulunduklarını biliyoruz. Binlerce asker, İslam topraklarına saldırdı ve ağır bedeller ödediler; yine de vazgeçmediler. Ne zaman ki Müslümanlar ellerindeki İslam nimetini, takvayı, kardeşliği, Kur’an ve Sünnet örnekliğini, günlük yaşamda fıkhı ve İslam’ı gözeten pratik açılımları kaybettiler, o zaman düşmanlar hamlelerinde başarılı oldu. Bu vakıayı dikkatlerden kaçırmamak gerekiyor. Değişim, çalışanın karşılığını aldığı bir olgudur. Allah-u Teâlâ kendi yolunda ortaya konulan emekleri zayi etmeyeceği sözünü veriyor. Kullarına yardım edeceğini, onlara imkânlar vereceğini, onları nimet sahibi kılacağını söylüyor ama tüm bunların bir hak ediş üzerinden olması gerekiyor.
Bu toprakları işgal altında tutmak ve istedikleri gibi şekillendirmek isteyen küresel şeytani güçler, Kudüs’ü, kutsal emanetleri ellerinde tutmak istiyor. İsrail, Batı adına İslami oluşum ve hareketlerin kontrol altında tutulduğu “kolluk gücü” rolünü de üstlenmiş durumdadır. Bu rol kimi şartlarda vesayet ekseninde kalanları yönlendirme ve iktidarlarını denetim altına alma, kimi zaman da fiilen müdahale ile oynanmaktadır. İsrail ve arkasındaki Batı, Müslümanlara ait olan bu toprakları denetim altında tutmak, halklarını köleleştirmek istemektedir. Aslında tüm mücadelenin özünde bu amaçlar yatmaktadır.
El-Kassam, Aksa Tufanı operasyonuyla bu toprakların işgal altında olduğunu, burada yaşayan Müslümanların köleleştirilmeye çalışıldığını gözler önüne sermek; Mescid-i Aksa'nın yani Müslümanların emanetinin muhasara altında kalamayacağını dünyaya haykırmak adına böyle bir hamleye girişti. Köleleştirilme unutulduğunda o toplum asli değerlerine yabancılaşmaya başlayacak ve Allah'ın kendilerine lütfettiği İslam nimetinden büyük kopuşlar yaşanacaktır. Mukaddes emanetimiz; Kudüs’ün esaret altında olması, yine işgal altındaki toprakların sahibi kardeşlerimizin hicrete zorlanmış olmaları, Gazze’ye sıkışmış vaziyette dar bir bölgede yaşamak zorunda kalan iki milyonu aşkın kardeşimizin açık hapishane şartlarına mahkûm edilmeleri ve büyük sıkıntılar içinde mücadele veriyor olmaları, her bakımdan bize bir şeyler yapmak konusunda sorumluluk yüklüyor. Müslümanlar, kardeşleri zulme uğradığında birlik olup kardeşlerine yardıma koşarlar. Bu, mümin olmanın gereğidir.
İslam'ın bir mücadele geleneği var. Kurumlaşmış, müesses nizamı var. Mabetleriyle ilgili uygulamaları, şiarları, kutsalları üzerine oturan kuşatıcı bir dinî işleyişi bulunmaktadır. Yaşanmış örneklikler yönteme dair ipuçları sunmaktadırlar. Resulullah (s) ve arkadaşlarının yaşadığı ambargo yıllarını hatırlayalım. Sahabe-i kiram o ambargoda çok zorlanmış, neredeyse takatleri kesilecek duruma gelmişlerdi. Geçmişte resul ve beraberinde olanlar darlık ve sıkıntı karşısında o kadar zorlanmışlardı ki ‘Allah'ın yardımı ne zaman?’ demişlerdi. “Yoksa siz, sizden önce geçenlerin başlarına gelenin benzeri sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Darlık ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki nihayet resul ve beraberindeki müminler ‘Allah'ın yardımı ne zaman?’ dediler. Bilin ki Allah'ın yardımı yakındır.” (Bakara, 214). Sahabe o zorlukları yaşadı ama bu zorluklardan tecrübeyle ve ilahi lütfa mazhar olarak çıktı. Kişilikleri olgunlaştı, mukavemetleri arttı. Önümüze ışık tutan örnekliklerini unutmayalım.
Resulullah (s) bu ve benzer zorlukları aşabilmek için Mekke'nin dışında alternatifler aramaya yöneldi. Hatırlayalım, Taif'e gitti, Habeşistan'a önden bir heyet gönderdi. Ardından bir grup Müslümanı oraya yönlendirdi. Muhtelif arayışlarını sürdürdü ve Akabe biatleri bu arayışlarla şekillendi. Hamle yapılmazsa çıkış da yoktur. Aksa Tufanı yüz yıldır biriken öfkenin ifadesi, gittikçe derinleşen ve çözümsüzleşen sorunlardan kurtulma ve özgürleşme hamlelerinden biridir.
İzzeti Doğru Yerde Aramak
Müslümanlar her zaman güvenliklerini temin etme arayışı içinde olmalıdırlar. İradesini kaybetmiş, düşüncesi özgür olmayan, akaidi ve amelleri tarassut altında olan bir Müslümanlığı yaşatmak nasıl mümkün olacak ki? Böyle bir ortamda adaleti, iffeti, edebi, ahlakı, direniş ruhunu, izzeti ve cihadı nasıl yaşatacağız?
Özgürleşme ve İslam’ın iktidarına kavuşmaya dair ilham, Kur’an’daki kıssalardan, resullerin yaşanmış mücadele örnekliklerinden alınıyor. Rasuller kölelikten kurtulma ve özgürleşme, tevhid, adalet, hak, hidayet konularında asla ödün vermemişlerdir. Hiçbiri pasifliği, sömürüyü ve işgale teslimiyeti kabul etmemiştir. Köleliğin, ifsadın ve cahiliyenin hüküm sürdüğü ortamda İslam’ın hayat bulması imkânsızdır.
İslam'ın şiarlarını, mukaddes beldelerini korumak, müminlerin en öncelikli sorumluluklarındandır. Mümin topluluğu izzet ehli, yaşadığı topraklar izzet diyarı olmak durumundadır. “Andolsun ki, Tevrat'tan sonra Zebur'da da yeryüzüne ancak salih kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık.” (Enbiya, 105) “Yarattıklarımız içinde, doğrulukla hakka götüren ve hak ile adalet yapan bir ümmet de vardır.” (Araf, 181)
Yeryüzünde “İslam’ın iktidarı” hak, adalet ve salih amel sahibi kullar eliyle tecelli edecektir. “İşlerin sonu Allah'a varır. Onlar öyle kimselerdir ki, şayet kendilerine yeryüzünde imkân ve iktidar versek namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği yayarlar ve kötülükten sakındırırlar. Her işin sonu Allah'a varacaktır.” (Hac, 41) “Allah, sizlerden iman edip sâlih ameller işleyenlere yeminle şunları va‘detti: Kendilerinden önceki müminleri kâfirlerin yerine geçirip hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacaktır. Kendileri için seçip razı olduğu İslam dinini mutlaka yerleştirecek ve onlara bu dini hayatlarında uygulama güç ve imkânını verecektir. Ayrıca içinde bulundukları korkulu dönemin ardından onları tam bir emniyete kavuşturacaktır. Çünkü onlar yalnızca bana kulluk ederler, hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Bundan sonra kim nankörlük edip inkâra saparsa işte onlar doğru yoldan çıkanların ta kendileridir.” (Nur, 55)
Gaybi yardımlar, mücadele saflarında koşturan salih kullar üzerine her zaman yağacaktır. Yeryüzünde hiçbir iktidar, zulüm ile ilelebet payidar olamayacaktır. Dün Firavun, bugün İsrail için bu ilahi yasa mutlaka geçerli olacaktır. Nice zalimler iktidarlarını sonsuza değin sürecek zannettiler ama yeryüzünden silinip gittiler. Bu noktada zalimlere karşı resullerin sürdürdükleri yöntemi ve pratikleri idrak etmek gerekiyor. Mücadelenin uzun soluklu olduğu unutulmamalıdır.
Kötülük Perdesini Yırtan Aksa Tufanı
El-Kassam’ın direnişi, Siyonizm’in dünya çapındaki etkisini ve küresel güçlerin elindeki işleyişi bozan, onların dengelerini alt üst eden bir faktör oldu. Küresel vesayet güçleri daha inandırıcı olmak için bizzat İsrail'e gelerek destek ziyaretlerinde bulundular. ABD Başkanı Biden, “Siyonist olmak için Yahudi olmak şart değil, ben de bir Siyonist’im.” diyerek ittifak cephesinin gücünü ve pozisyonunu dünyaya ilan etti. 7 Ekim’den bu yana ABD ve Avrupa bütün silah stoklarını açıp İsrail'e desteğini sürdürmekteler. Yanı sıra medya ve iletişim imkânlarıyla küresel bir dezenformasyonu yönetmekteler.
Direniş, Müslümanların uyanışına vesilesi oldu. Gazze direnişine kadar İslami çevreler özellikle gençler kapitalist sistemin çarkları içerisinde sıkışmış, oradan oraya sürüklenip durmaktaydılar. Nitekim inanç problemlerini konuşuyorduk, çözülmeyi tartışıyorduk. Gündemimizde muazzam bir modernleşme, sekülerleşme vardı. Aksa Tufanı Müslümanları bu ataletten kurtardı. Bu sayede, İslam'ın değerlerini, meselelere dönük kavramsal adlandırmaları takva, ihlas, cihad, mücadele, davet, cemaat olmak gibi kavramlarımızı yeniden konuşur olduk. Müslümanlar gündemle alakalı birçok oturumlar, programlar, etkinlikler, yardım kampanyaları düzenliyorlar. Müslüman ailelerin çocuklarını gündem konusu yaptığımızda can sıkıcı bir bozulmanın ve yabancılaşmanın getirdiği moral bozukluğu artarak devam ediyordu. Ama şimdi Kudüs’ün esareti, Kassam direnişi, Gazze halkının izzetli duruşu gündemimizi belirler oldu. Hemen hemen her hanede Gazze konuşuluyor. İslam'ın ilke ve yaklaşımları; müminlerin metaneti ve hikmetli duruşları öne çıkıyor.
Adil ve vicdanlı insanlarla şeytanla iş tutan vicdansız kimseler aşikâr oldu. Sahte birlikteliklerin ve ortamların foyası döküldü. Siyasetçiden bürokrata, ilim adamından gazeteciye Müslümanca bir dille konuşulmaya başlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Hamas ülkesini savunan ve kurtuluş mücadelesi veren mücahid bir kuruluştur.” dedi. Batı’nın ve uzantılarının İslam dünyasından etiketlediği bazı amorf yapıların eylemler yüzünden Müslümanlar İslami literatüre ait bazı kavramları aslına uygun ifade edemez duruma gelmişlerdi. Şimdi “Kudüs davası, Hamas, Kassam, cihad, davet, cemaat olmak, ümmet, mukatele, cahili ve ırkçı vesayetten kurtulmak” gibi kavram ve ifadeler rahatlıkla dile getirilebiliyor.
İslami geçmişe sahip bazı kimseler için kapitalist sistem; yaşam biçimi, kültürü, dünyevi nimetleri nedeniyle kuşatıcı olabiliyor. Bu etki sebebiyle bazı Müslümanlar şahitlik gerektiren konularda pasif, edilgen ve sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Hatta kapitalizmin içerisinde zulüm mekanizmalarının bir parçası haline gelmekten rahatsızlık duymuyorlar. Yani kendilerine zulmedenler diye Rabbimizin adlandırdığı sınıfa dâhil olabiliyorlar. Bu süreçte bir Müslümanın meseleleri ayırt edebilecek ve kendi konumunu netleştirebilecek bir pozisyon yakalaması elbette çok önemlidir.
Yeniden bilinçlenmek, idrak etmek çok önemlidir: İman etmek, tazelenmek, arınmak, şahitlik bilincine kavuşmak ve ‘sabikun’ niteliğini kavramak, işte bütün bunlar imtihanın zorluk durumlarında sabretmeyle, yaşananlardan ders çıkararak basiret sahibi olmakla mümkün olan şeylerdir. Bu bağlamda yaşananlar ‘nefis değişimi’ olarak görülmelidir. İlahi yasalar gereği değişimde irade ve eylem çok değerli ilkelerdir. Zahmetsiz ödül ve nimet olmuyor. Gazze halkı -istisnalar dışında- ucunda ölüm de olsa topraklarını terk etmiyor. Yüz binlerce insan, Gazze'de kalmaya ve yaşamaya devam ediyor. Bu direnişin ve kıyamın mutlaka ilahi bir karşılığı, bir lütfu olacaktır.
İsrail'in de dâhil olduğu Batı, kazanımlarını ve üstünlüğünü kaybetmek istemiyor. İsrail’e desteğe koşan Batılı siyasilerin Hamas’ı IŞİD'e benzeterek Hamas’a karşı büyük bir koalisyonla mücadele edilmesinin şart olduğunun altını çizmeleri bundan. Onlara göre İsrail kaybederse Batı kaybetmiş olacak. Batı’nın denklemdeki gücünün zayıflamasını istemiyorlar.
İslamın eğitim, ibadet, fıkıh, mücadele yasalarını kavramış Mescid-i Aksa ve Filistin’in özgürleşmesi davasının öncülerinden Şeyh Ahmed Yasin 1987’de intifada ile başlayan uzun soluklu özgürleşme mücadelesini şöyle özetliyordu: “İşgaller döneminde büyük göçler yaşandı, mücadele uzun soluklu değildi, şartlara teslimiyet söz konusuydu. Arkadan gelen nesiller vazgeçmemeyi öğrendi. Düşmana taş atmak derken, roket atmayı öğrendiler. Ardından düşmanla silahlı mücadele vermeyi, göğüs göğüse savaşı kavradılar. Bu aşama son demlerini yaşayan Siyonist düşmanın eceli olacaktır. Rabbimiz İsrailoğullarının şer tarihini kırk yıllık dilimlerle tasnif ediyor. Geldiler, işgal ettiler, yerleştiklerini sanıyorlar ama ikinci kırk yıla çöküş sürecine evirildiler, zalimliklerinin, fücurlarının, yeryüzünü ifsad etmenin karşılığı olan yıkılma sürecine doğru ilerliyorlar. Bu işleyiş Allah’ın Kur’an’da buyurduğu ilahi yasalarıdır. Unutmasınlar; dün kollarını ve bacaklarını kırdıkları Filistinli çocuklar şimdi büyüdüler. Artık eskisi gibi bir Filistin bulmayacaklar.” Yaşananlara baktığımızda Şeyh Ahmed Yasin’in hikmetli bir okuma yaptığına tanık olmaktayız.
Zalim İsrail için huzur dönemi bitti. Filistinli Müslümanların rahat etmediği bir dünyada o da rahat edemeyecek. Müslüman gençlerde ve Filistin halkında Ebu Ubeyde kişiliği modelleşti, Hamas ve izzet ordusu el-Kassam sevgisi kalplere yerleşti.
Kassam Tugayları’nın sözcüsü Ebu Ubeyde’nin, İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği ve Batı Şeria’ya da yayılma istidadı gösteren katliamları karşısında, halkı Müslüman devletlerin satılık yöneticileri ve elitlerinin sessizliğini yırtarak yaptığı konuşmalar son derece silkeleyici ve dirilticidir. Ebu Ubeyde şöyle diyor: “Bize, ‘Neden İslam ülkelerinden yardım istemekte ısrar etmiyorsunuz?’ diyorlar. Biz yardımı ancak Allah’tan isteriz, O da kimi layık görürse onu vesile kılar. Zulme sessiz kalan bilsin ki Allah onu bu zafere layık görmemiştir.”
Aksa Tufanı, Hamas aleyhine genişleyen düşmanlığı da yerle bir etti. İhvan’a savaş açmış ve yüzünü Batı modernleşmesine dönmüş Suud, uzantısı Mısır diktatörü Sisi ve Körfez’deki emir erleri Hamas’ın tasfiyesi için ellerinden geleni artlarına koymuyorlardı. Filistin devletinin başında olan kukla Mahmud Abbas’ın üstlendiği misyon da bu meyandaydı. İslami direnişi zayıflatıp, İsrail’in lütuflarına razı olup zelil biçimde koltuğunu korumaktan başka derdi olmayanların rolleri ortadaydı. Netanyahu’nun, “Arap liderlerine tavsiyem susup oturdukları yerde otursunlar bu onların yapacakları en doğru iştir.” sözlerine itiraz edilmemesi ve hiçbir açıklamanın gelmemesi bölge liderlerinin ‘zavallı’ pozisyonlarını net bir şekilde özetlemekteydi.
“Gazze Ehli, İzzet Ehlidir”
Duruşları, kararlılıkları, cesaretleriyle tam bir mümin fotoğrafı veren Gazzeli erkekler, kadınlar, çocuklar gerçek özgürlüğü tanımlıyor; yeni bir dünya tahayyülü inşa ediyorlar.
Siyonistlerin tonlarca bomba ile saldırdığı Gazzelilerin üzerine Allah sabır yağdırıyor. Gazze, İzzeddin el-Kassam, Hasan el-Benna, Şeyh Ahmed Yasin, Abdulaziz Rantisi’den esinlenen mücadele yöntemiyle ümmete rol model olmaktadır. İzzetli Gazze halkı; akıbetin müminlerin olacağını, muttakilerin amellerinin karşılığını dünyada da ahirette de mutlaka alacağını haykırıyor gözümüzün içine bakarak. İman ve tevekkül temelinde inşa olmuş, İslam’ın ilke ve esaslarından ayrılmayan bir eğitim programı sunuyorlar bizlere adeta. Milyonlarca Filistinli, Ebu Ubeyde’de kendini, evini, ailesini görüyor. Onun ses kayıtları, Filistin’in çeşitli şehirlerinde hoparlörlerden duyurulurken konuşmasını işitenler kümelenerek destek sloganları atıyor.
“Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Daha önce ne sen ne de kavmin bunları biliyordu. Sabret. Akıbet takva sahiplerinindir.” (Hud, 49) “Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. O zorluktan sonra ayrı bir kolaylık daha vardır.” (İnşirah, 5-6)
İsrail’in, mutlak muktedir olan ve her an yaratmakta olan Yüce Rabbimiz tarafından cezalandırılmasının vakti geldi. Zulüm böyle devam etmeyecek. Kur’an’ın yasaları buna müsaade edilmeyeceğini söylüyor: “İşte o anda içinizden iki birlik gevşeklik gösterip geri çekilmeye yeltenmişlerdi. Hâlbuki Allah, onların yardımcısı ve destekçisiydi. Artık müminler, sadece Allah’a güvenip dayansınlar. Düşmana göre sayı ve silahça çok zayıf durumda iken şüphesiz Allah size Bedir savaşında yardım etmiş, sizi muzaffer kılmıştı. Öyleyse Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız.” (Âl-i İmran, 122-123)
Burada Taha Abdurrahman’ın Aksa Tufanı hakkındaki sözlerini hatırlayalım: “Aksa Tufanı insanın yeni değerlerle kendi özünü keşfettiği, İsrail iradesinin köleleştirici değerlerinin yaygınlık kazandığı bir vasatta yeni kavramlarla özgürlüğünü aradığı, sapkın değerlerin yayıldığı bir gerçeklikte yeni şartlarla fıtratını yeniden kazandığı bir aşama, medeniyet için yeni bir başlangıç, ümmet için yeniden diriliş, insanlık için yeniden doğuştur.”
Unutmayalım; Allah imhal eder, ihmal etmez.
Ey Gazze halkı! Sebat üzere olun, sabırlı olun, nöbete devam edin! Resulullah (s) şöyle buyurmaktadır: “Allah yolunda bir saat nöbet beklemek, Hacerü’l-Esved’in yanında kadir gecesi kıyamda durmaktan daha hayırlıdır.”
Kavi ve cebbar olan, zalimleri helak eden, mazlumları destekleyen Allah’ın adıyla. Her an yaratmakta olan, müminlerin ayaklarını sabit kılan, tağutların kalplerine korku salan Allah Teâlâ her türlü noksanlıktan münezzehtir.
- Hayırlı Ayrışma
- Kemalizm Siyonizm Kadar İslam Düşmanı Bir Tutum ve Pratiktir!
- Gazze’yi Konuşmak
- Aksa Tufanı ve Gazze Direnişinin Mayalanma Merhaleleri
- Gazze Aynasına Yansıyan Halklar
- Gazze Çoktan Kazandı ve Şimdi Ümmete Kazandırıyor
- Gazze Tüm İnsanlığı Diriltiyor!
- Gazze Hepimize İzzetin Anlamını Öğretiyor
- “Gazze İçin Herkesin Yapabileceği Bir Şeyler Vardır”
- Filistin Davası ve Kolonyalizm Teorileri
- Siyonizm’in Dinsel Motivasyonu
- Sıradanlaşan Kardeşliğimiz ve Gazze
- Piyade Okulunda ve Futbolda Atatürk Ajitasyonu
- Teşhirciliğe ve Sapkın Hareketlere Karşı Mücadelede Usul
- Nûh Tufanının Sonu, Hz. Nûh’un Oğlu ve Tufan Sonrası Durum
- Filistin’in İşgali 7 Ekim’de mi Başladı?
- “İslam Medeniyetinde Anayasal Kriz” Kitabına Dair
- Gazze: Sözün Bittiği Yer
