1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Ankara Irak Kürdistanına Neden Bu Kadar Sert Baskı Kuruyor?
Ankara Irak Kürdistanına Neden Bu Kadar Sert Baskı Kuruyor?

Ankara Irak Kürdistanına Neden Bu Kadar Sert Baskı Kuruyor?

Irak Kürdistanında geri sayımı başlanan ‘bağımsızlık referandumu’na dair son analizini kaleme alan Merve Şebnem Oruç, Ankara’nın neden bu kadar sert tepki verdiği ve baskı kurduğu sorusuna cevap arıyor.

24 Eylül 2017 Pazar 12:06A+A-

Merve Şebnem Oruç’un konuyla ilgili bugünkü Yeni Şafak’ta (24 Eylül 2017) yayınlanan “Ankara Kuzey Irak’a Neden Bu Kadar Sert Baskı Kuruyor?” başlıklı yazısı şöyle:

Yarın yapılması planlanan Kuzey Irak’taki 25 Eylül bağımsızlık referandumuna doğru geri sayım sürerken TSK, Silopi-Habur bölgesindeki tatbikatın seviyesini dün yükseltti. Milli Güvenlik Kurulu’nda söz konusu referandumun Ankara açısından “gayrimeşru niteliği ve kabul edilemezliği bir kez daha belirtilirken,” ardından toplanan Bakanlar Kurulu’nun da gündemi Kuzey Irak’tı. Dün olağanüstü toplanan TBMM’de TSK’nın Irak ve Suriye’ye sınır ötesi operasyon yapması için hükümete verilen izin bir yıl daha uzatıldı.

Her ne kadar giderek artan uluslararası baskıya rağmen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani Cuma günü Erbil’deki son ‘referanduma evet’ mitinginde yaptığı konuşmada, yarın yapılması planlanan 25 Eylül referandumunun ertelenmesi için vaktin kalmadığını belirterek, bunun için artık çok geç olduğunu söylemiş olsa da, görünen o ki Ankara son dakikaya kadar Erbil’e kurmaya çalıştığı baskıyı sürdürecek.

Bazılarımızın kafasında, “Bugüne kadar Erbil-Ankara ilişkileri oldukça iyi seyrederken şimdi neden en üst perdeden, hatta İran’ı dahi geri planda bırakacak kadar yüksek sesle referanduma karşı çıkıyor?”sorusu olabilir. Oysa sorunun cevabı içinde saklı: Ankara’nın Erbil yönetimiyle özellikle ekonomik açıdan kurduğu iyi ilişkiler bu baskının sonuç vermesi bakımından, Tahran ve Bağdat’a oranla çok daha etkili olabilir. Türkiye’nin bağımsız bir Kürt Devleti’nin kurulması noktasında tartışmaya açık olmayan kırmızı çizgilerini veya iç siyaset dengelerini konuşabiliriz konuşmasına ancak Erbil üzerinde etkisi olacak hususlar bunlar değil; başka şeyler...

Kuzey Irak’ta bugün ortalama 1300 Türk şirketi iş yapıyor. Erbil havaalanının yapımı dahil Kuzey Irak’taki pek çok altyapı faaliyeti Türkler tarafından gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD seyahatinde gazetecilere verdiği demeçte Ankara-Erbil ilişkileri için “Kopma noktasına geldi diyorsanız, bunu Barzani bu hale getirdi. Memurlarına maaş ödeyemez hale geldiklerinde onlara biz yardımcı olduk. Başbakanlığım dönemiydi, 2 milyar dolar kredi verdik ki maaş ödesinler. Fakat bunlar kadir kıymet bilmiyorlar. Yoksa bizim onlarla alıp veremediğimiz bir şey yok. Ne ABD ne Rusya bizim gibi yardım etmedi,” ifadesinde de en yüksek ağızdan belirttiği gibi Ankara, ekonomik anlamda Kuzey Irak’a çok zor zamanlarda destek vererek dostluğunu ortaya koymuş oldu. Ancak daha da ötesi, Kerkük-Ceyhan boru hattından geçerek Akdeniz’e ulaşan günlük en az 550 bin varil petrol, denize çıkışı olmayan Kuzey Irak’ı bugün ekonomik açıdan Türkiye’ye bağımlı yapan en kritik mesele.

Bilindiği gibi bu hafta Rusya’nın önde gelen petrol şirketlerinden Rosneft, Kuzey Irak’la bir milyar doları aşan bir doğal gaz boru hattı anlaşması yaptı. Kerkük-Ceyhan boru hattını güçlendirerek kapasitesini artıracak bu inşaata 2019’da başlanacak ve 2020’de devreye girmesi planlanıyor. Boru hattının 30 milyar metreküp gaz taşıyacağı ve 108 milyar dolar gelirgetireceği söyleniyor. Kerkük-Ceyhan boru hattından elde edilen gelirse hala Halkbank üzerinden toplanıyor.

Malum 2014’ten beri Bağdat merkezi yönetiminden bağımsız olarak petrol ihracı yapan Kuzey Irak’la Bağdat arasında bu petrol gelirinin nasıl paylaşılacağı noktasında uzun süredir devam eden bir anlaşmazlık var. Halihazırdaki anlaşmaya göre Bağdat petrol gelirlerinin %17’sini IKBY’ye ödemek zorunda, ancak daha önceleri bu ödemenin %11’ini yaparak %6’sını güvenlik ve benzeri çeşitli bahaneler öne sürerek ödemeyen Bağdat, bir süredir bu ödemeyi de gerçekleştirmiyor. Ankara bu nedenle Barzani’ye referandumdan vazgeçmesi halinde Bağdat’la Erbil arasındaki sorunların çözümünde arabuluculuk yapabileceğini ve Erbil’in haklarının korunması noktasında garantör olabileceğini söylüyor.

17-25 Aralık meselesinin arka planından ABD’de devam eden Rıza Zarrab davasının HalkBank’a yönelmesine, Suriye ve Irak’ta DAEŞ’le mücadele adı altında petrol zengini yatakların ve enerji rotalarının PKK’ya teslim edilmesine ve PKK’ya gönderilen tonlarca silaha son yıllarda yaşanan tüm gelişmeler birbirine açıkça bağlıyken bunların tam kalbinde işte bu enerji meselesi oturuyor. Son yazımda da ifade ettiğim gibi, ABD’nin referanduma “Henüz vakti değil” diyerek karşı çıkmasının nedeni, Suriye’deki iç savaşta Türkiye’nin güney sınırından Akdeniz’e uzanacak PKK koridorunun inşasının henüz tamamlayamamış olmaları. İsrail’in 25 Eylül referandumuna desteği ise Kuzey Irak’la petrol üzerinden kurduğu güçlü ekonomik bağa dayanıyor. İsrail’in 2015’ten beri petrol ithalatının %77’sini Kuzey Irak’tan gerçekleştirdiği tahmin ediliyor. İsrail’e göre, İran’ı bölgede dizginleyecek bağımsız bir Kürt Devleti ister PKK kursun ister Barzani fark etmez, yeter ki bir an önce kurulsun.

Öte yandan, bu yaz Bağdat’la Tahran’la Kerkük petrolünün Kerkük’ten İran’a boru hattı döşenerek taşınması noktasında imzaladığı anlaşmadan Kuzey Irak’ı haberdar etmemesinin, Barzani’nin bağımsızlık referandumuna Kerkük’ü de dahil etmesinin nedenlerinden biri olduğu düşünülebilir. 25 Eylül’e doğru geri sayım sürerken Barzani’nin Bağdat’la Erbil’in hakları için anlaşmak için referandum blöfünde bulunduğu ve geri adım atacağı tahmini yaygındı. Bağdat’tan bu manada henüz somut bir hamle gelmemiş olması böyle büyük bir iddiayı ortaya atan Barzani’nin geri adım atamamasında önemli bir etken olabilir. Barzani Cuma günkü konuşmasında referandumun ertelenmesi için artık çok geç olduğunu söylerken “Kendimi halkım karşısında utandıracak biri değilim,” diyerek, bir anlamda ne kadar sıkışmış olduğunu kendi de ortaya koymuş oldu. Bu sıkışma da muhakkak ki Türkiye’nin kurduğu baskının payı büyük. Çünkü referandumun gerçekleşmesi halinde Bağdat ve Tahran cephesinin kılıçları kınından çıkaracağı muhakkakken, Türkiye gibi çok önemli bir dostun kafaya koyması halinde uygulayacağı yaptırımların bedeli de ağır olacak. Yani işler kontrolden tamamen çıkacak.

Özetle referandum masasında 25 Eylül’e saatler kala gerilim hala sürüyor. Son blöfler yapıldı, son restler çekildi. Bakalım Ankara, Tahran ve Bağdat, ve hatta Washington tüm farklı ajandalarına rağmen birleştikleri ortak noktada Barzani’ye geri adım attırabilecek mi? Böylece Ortadoğu masasındaki kartlar bir sonraki gerilim noktası için yeniden mi karılacak? Yoksa referandum gerçekleşecek ve herkes sırayla elini açmak zorunda mı kalacak?

 

HABERE YORUM KAT