1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Filistin: Ümmetin en değerli, en pahalı ve en nadir ürünü
Filistin: Ümmetin en değerli, en pahalı ve en nadir ürünü

Filistin: Ümmetin en değerli, en pahalı ve en nadir ürünü

"Filistin’in ürün kataloğuna bakmak aslında bir şey satın almak değildir; kendimizi yeniden inşa etme fırsatını görmek ve örnek almaktır. Bir avuç insanın tarihin mecrasını nasıl da değiştirebildiğini an be an görmektir."

10 Aralık 2025 Çarşamba 12:36A+A-

Filistin: Ümmetin en değerli, en pahalı ve en nadir ürünü

RECEP SONGÜL* / HAKSÖZ-HABER


 

Bazı ülkeler petrol üretir, bazıları sanayi, bazıları turizm… Filistin ise insanlık üretir. Onur, sabır, direniş, şuur ve umut üretir. Filistin’in ürün kataloğuna bakmak aslında bir şey satın almak değildir; kendimizi yeniden inşa etme fırsatını görmek ve örnek almaktır. Bir avuç insanın tarihin mecrasını nasıl da değiştirebildiğini an be an görmektir.

 

Oturduk; biri ilahiyat, biri iktisat, biri lojistik, bir diğeri hukuk alanında çabalayan aile fertleri olarak Filistin meselesini konuştuk. Her birimiz, kendi alanımızın penceresinden bakınca gerçeğin farklı bir yüzünü gördük: İlahiyat, bu meselenin iman ve sabır boyutunu; iktisat, bir ülkenin üretimden koparıldığında nasıl ayakta kaldığını; lojistik, kuşatma altındaki bir toprağa nefes aldırmanın imkânsızlığını; hukuk ise adaletin nasıl sistematik biçimde yaralandığını anlattı. Böylece hep birlikte, farklı disiplinlerin aynı hakikatte birleştiği bir metin ortaya çıktı. Bu yazı, işte o ortak bakışın, o ortak vicdanın ve o ortak sorumluluk duygusunun ürünüdür.

Filistin’in Üretim ve Kaynakları

Her ülkenin çeşitli kaynakları ve bu kaynaklara bağlı gelirleri vardır.

Kiminin petrolü, kiminin turizmi, kiminin üretimi ve ticareti… Devletler, bu kaynakları çoğaltmak, bu gelirleri yönetmek, halkını bu denge üzerinden desteklemek için projeler üretir, planlar yapar. Üretemediğimiz şeyleri ise dışarıdan, yüksek bedellerle ve ülkeye girişte ağır vergilerle satın alırız. Raflara ulaşana kadar fiyatlar katlanır; biz de böylece sadece “pahalı” etiketleri görürüz, arka plandaki maliyet zincirini pek hissetmeyiz, görmekte istemeyiz.

Peki Filistin’in nasıl bir geliri var? Filistin ne üretir?

Bu soruya klasik ekonomi kitaplarının tablolarıyla cevap bulamayız. Zira Filistin’in “somut” üretimini konuşacaksak önce şunu görmeliyiz: Filistin yıllardır işgal altında; toprağı, suyu, gökyüzü, geçiş kapıları, ticareti, limanları ve hatta nefesi bile kuşatma altındadır. Bu şartlarda sanayi, turizm, serbest piyasa veya lojistik koridorundan bahsetmek çoğu zaman teorik bir çabanın ötesine geçmez.

Ancak bütün bu ağır kuşatma, ambargo ve savaş ateşinin içerisinde Filistin bambaşka bir şey üretir.

Filistin adam üretir.

Filistin mücadele üretir.

Filistin hayal ve direniş üretir.

Filistin uyanış ve uyarı üretir.

Bundan daha önemlisi ise; Filistin, İslam dünyası için özgür bir geleceğin mimarlığını yapar.

Düzenli bir ekonomik gelirleri yoktur belki; ama az imkânla, kıt kaynaklarla, yıkılmış binaların gölgesinde, yanmış zeytinliklerin kokusu içinde, dünyanın vicdanına seslenen bir insan ürünü üretirler: Onurlu duruş, sabır, şahitlik ve direniş. Haritalarda küçük, ekonomide zayıf görünen bu topraklar, anlam düzleminde devasa bir enerji üretmektedir. Bu enerjiyi görmeyenler Filistin’i anlayamaz; bu enerjiyi satın almayanlar ise kendi iç dünyalarını hiç tamir edemez.

Dünya maddi gözle baktığında petrolü, gazı, altını, ihracatı tartar. Fakat bazı coğrafyalar vardır ki ümit, haysiyet, direnç ve şuur üretir. Bu ürünler ise faturasının en ağır, maliyetinin en yüksek, kıymetinin en büyük olduğu ürünlerdir. Filistin’in asıl üretimi budur: Direniş bilinci, zulme karşı susmama iradesi; şahitlik kültürü, yani yıkılmış evlerin ve ölen çocukların dünyanın vicdanına tuttuğu ayna; uyanış ve uyarı, yani ümmete “uyan” diye seslenen bir hakikat; umudu kaybetmeme gücü, yani her enkazdan sonra yeniden ayağa kalkma azmi…

Bu ürünler bize ulaşana kadar da büyük bir maliyet alır. Bir taraftan haber ajanslarının süzgecinden geçer, sansürlenir, çarpıtılır; diplomasi masalarında pazarlık konusu olur; ekranlarda “kriz” veya “çatışma” gibi olumsuz kelimelere indirgenir. Biz bir fotoğraf görürüz, fakat o fotoğrafın arkasında binlerce acı, binlerce fedakârlık, binlerce bedel vardır. Diğer taraftan ise suskunluk, sahipsizlik, bedeli ağır görme, ödemekten kaçınma ve ihtiyacı gerçekten hissetmeme gibi anlamsız tutumlarla; zaten büyük olan maliyete bir de kendi ihmallerimizin maliyetini ekleriz.

Ve biz, çoğu zaman bu pahalı ve sarsıcı gerçekler yerine “ucuz”, “konforlu”, “suni” muadiller ve kaçış noktaları ararız. Defolu merhametler, kalitesiz dayanışmalar, yapay hassasiyetler, sosyal medya öfkeleri üretiriz. Ancak hiçbirisi uzun vadede işe yaramaz; çünkü hakikatin yerini taklit tutmaz. Şu anda gündemimizde, bizi ihyaya, inşaya ve ıslaha götürecek; aynı zamanda dünyanın zulüm cihetine karşı kendi sahamızda dimdik tutacak olan husus, Filistin’in ürettiği değerler ile Kudüs’ün temsil ettiği bilinçtir.

Filistin Üretiminin Kataloğu: Biz Aslında Ne Satın Alıyoruz?

Biz Filistin üretiminin kataloğuna bakarak bir şeyler satın almaya çalışıyoruz. İhtiyacımız olanları seçmeli ve severek kullanmalıyız.

Filistin’in geliri ürünlerinin kalitesi oranında ümmetinin sermayesidir.

Bu sermaye fedakârlık, bilinç, dayanışma, dua ve adanmışlıktır. Kaliteli ürün isteyen, iyi bir sermaye ayarlamak zorundadır. Yani güçlü bir Filistin için güçlü bir ümmet duruşuna ihtiyaç vardır. Kaliteli ürün almak isteyenler büyük bedeller ödemek zorundadırlar.

Ve en önemlisi şudur:

Filistin sadece bir kurban değildir. Filistin, bizi mânevî olarak doyuran, uyaran, ayakta tutan; haysiyet ve onur aşılayan imanî bir terapidir aynı zamanda. Ağırlıklarımızdan kurtaran ciddi bir mânevî diyet programcısı ve bize canlılık ile dayanıklılık kazandıran bir ruh antrenörüdür.

Filistin ne üretir?  Filistin bir lütuftur.

Bize kendimize sahip çıkacak bir irade üretir. Bu iradeyi anlayabileceğimiz, içselleştirebileceğimiz modeller üretir. Bu modeller sabır, metanet, cesaret, vefa, adalet, tevekkül ve şuura dönüşür. Giydiğimiz giysiden kurduğumuz hayale, kullandığımız dile kadar her şeyimizin bu ruha, bu kültüre, bu kaliteye uygun olması gerektiğini öğretir.

Uyum, şıklık, estetiklik, asalet ve adalet isteyen herkes, Filistin’in kalite standartlarına uygun ürünlerini mutlaka satın almak zorundadır; çünkü Filistin bize değer üretmenin, insan olmanın, haysiyetle yaşamanın ne demek olduğunu öğretiyor. Filistin’i giyen daha bir kıymetli, Filistin’i takınan daha bir değerli, Filistin’le örtünen daha bir korunaklıdır. Çünkü bu ürünler, insanlığın bildiği Muhammedî standartlardır aynı zamanda.

Filistinli Direnişçiler: Mağdur Değil, Tarih Yazan Özne

Sosyolojinin diliyle söylersek Filistin bize “direnen özne” kavramını öğretir. Klasik sömürgecilik literatürü mağdurunu anlatır; fakat Filistin mağduriyetle birlikte aktif fail olmayı seçer. Filistinli mücahit kendi bedenini bariyer, evini siper, hafızasını arşiv, duasını manifesto hâline getirir. Bu insanlar sadece savaşçı, direnişçi ya da mücahit değildir; aynı zamanda öğretmen, çiftçi, işçi, marangoz, sanatçı, üniversite öğrencisidir. Yani önce insandırlar, sonra direnişçi ve mücahittirler. Durkheim’ın kolektif vicdan dediği şey Filistin’de canlıdır: ortak acılar toplumu parçalamaz, aksine bağlar. Bourdieu’nün sembolik sermaye kavramı Filistin’in pratiğinde doruğa çıkar; yeryüzünde belki de en yüksek ahlaki üstünlük, en güçlü sembolik değer bugün Filistin topraklarında üretilmektedir.

Filistin’in Kadınları: Sessiz ve Büyük İnşacılar

Filistin’in kadınları direnişin sessiz mimarlarıdır. Eşi zindanda, oğlu şehit, kızı yaralı, evi defalarca yıkılmış olabilir; ama sabah namazından sonra çocuklarına umut aşılayan yine onlardır. Hem anne, hem öğretmen, hem psikolog, hem moral komutanıdırlar. Onların ağıtları tarih dersi, duaları gelecek nesle vasiyettir.

Bir Filistinli annenin şu sözleri bu gerçeğin özetidir: “Oğlum, seni saklamak için değil, hakikati sevmeyi öğretmek için büyüttüm. Eğer hakikat için yürürsen bil ki ben arkanda değil, yanında yürüyorum. Eğer düşersen duam seni kaldıracaktır.” Bütün erkek evlatlarını ardı ardına şehit vermiş Filistinli Ummu Nidal, bu dünyaya sunulan bir direniş ürünü değil midir? Tam da bu noktada, Filistinli bir annenin ne demek olduğunun en çarpıcı örneği karşımızda durmaktadır. Gazze’de iki yıldır dünyanın gördüğü en büyük katliamın ortasında, işte bu zayıf bedenler üzerinden yükselen şey başka bir şey değil; büyük bir hakikat, tarifsiz bir vakar ve insanlığın yüzüne vurulmuş bir ayna mahiyetindeki direniş ürünüdür.

Filistin’in Çocukları: Dünya Vicdanına Sorulan En Ağır Soru

Filistin’in en ağır ürünü çocuklarıdır. Normalde çocuk bir ülkenin geleceğidir; Filistin’de ise bugünün kurbanı, yarının şahitleri, dünyanın vicdanına sorulan en zor sorudur. İlk kelimesi bomba olan, en sevdiği oyun saklanmak olan, defterinde mavi gökyüzü hayal olan bu çocuklar sadece acı değil, erken olgunluk ve kolektif hafıza da üretir.  Bir Filistin çocuğu gökyüzünü çizerken griye boyar defterini; taş elinde sadece taş değildir, dünyanın suskun alnına atılmış bir işarettir. Bu çocuklar bugün çocuktur, yarın ise gelecektir. Bugün Yahya’dırlar; yarın ise İsmail Haniyeler ve Ahmed Yasinler olacaktır.

Umut Ekonomisi: Filistin’in Sunduğu Manevi Model

Filistin modern sosyolojiye meydan okur; teorileri yeniden düşünmeye zorlayan bir laboratuvardır. Durkheim’ın dayanışması, Bourdieu’nün sembolik sermayesi, Castoriadis’in kolektif hayal gücü en güçlü karşılığını Filistin’de bulur. Özgür Kudüs hayali, dönülecek köyler hayali, yıkılacak duvarlar hayali Filistin’in ürettiği en büyük manevi ihracattır. Bu hayaller, sadece Filistinlilere değil, dünyanın dört bir yanındaki gençlere, mazlumlara, adalet arayanlara da ilham veriyor.

Tüm bu gerçeklerle deriz ki;  Filistin paraya, toprağa, iktidara sahip olmasa bile sembolik ve izzetli bir sermayeye sahiptir. Bu; itibar, onur, saygınlık, ahlaki ve söylemsel üstünlük gibi unsurlardan oluşur.

Siyasi olarak kuşatılmış, ekonomik olarak yıpratılmış,askeri olarak ezilmeye çalışılan bir halk olmasına rağmen, müslümanların ve vicdan sahibi insanların gözünde büyük bir sembolik sermayeye sahiptir.

Onların sabrı, bizim dağınıklığımıza tokat gibi çarpıyor. Onların cesareti, bizim korkak konforumuzu ifşa ediyor. Onların paylaşımı, bizim tüketim hırsımızı sorgulatıyor.

Bu yüzden Filistin, paradoksal bir şekilde “zayıflığıyla” değil, ahlaki gücüyle güçlüdür. Bazı düşünürler de, toplumların ancak güçlü bir kolektif hayal ile ayakta kalabildiğini söyler. Yani geleceğe dair bir tasavvur, bir umut, bir “olmalı” düşüncesi…

Sonuç: Filistin, Ümmetin Aynasıdır

Bazı ülkeler petrol üretir, bazıları sanayi, bazıları turizm…

Filistin ise insanlık üretir. Onur, sabır, direniş, şuur ve umut üretir. Filistin’in ürün kataloğuna bakmak aslında bir şey satın almak değildir; kendimizi yeniden inşa etme fırsatını görmek ve örnek almaktır. Bir avuç insanın tarihin mecrasını nasıl da değiştirebildiğini an be an görmektir.

Yazıda özellikle belirttiğimiz gibi; ne yazık ki çoğumuz, Filistin’in bu pahalı ve kıymetli ürünlerini, yani direniş bilincini ve uyanış çağrısını “pahalı” bulduğumuz için ucuz muadillerine yöneliyoruz. Sosyal medyada yaşanan anlık öfke patlamaları, ertesi gün unutulan kampanyalar ve vicdanı rahatlatan fakat hayatı değiştirmeyen küçük jestler bunun en belirgin örnekleridir. Oysa bunların hiçbiri uzun vadede bir şey üretmez; hepsi defolu, kalitesiz ve suni muadillerdir. Filistin’in bize sunduğu asıl ürün ise çok daha derindir: kendi hayatımıza bakma cesareti, kendi konforumuzu sorgulama zorunluluğu ve kendi davamızı yeniden tanımlama ihtiyacıdır.

Ve bütün bu hakikatin üzerine ilahi mühür şöyle iner:

“Allah, iman edenlerin dostudur; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.”

(Bakara 257)


 

Recep Songül, Dünya Müslüman Alimler Birliği Mütevelli Heyet Üyesi ve Beytülmakdis Öncüleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesidir.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum