1. YAZARLAR

  2. Abdullah Sayar

  3. Yusuf Halaçoğlu, Türklük ve Anayasal Kimlik Tartışmaları

Yusuf Halaçoğlu, Türklük ve Anayasal Kimlik Tartışmaları

Eylül 2007A+A-

Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu'nun 18 Ağustos 2007 tarihinde, Avşarelleri Dergisi'nin tertip ettiği Avşarlar boyu ile ilgili toplantının açılış konuşmasında söylediği sözler gündemi oldukça meşgul etti. Kanaatimizce güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyecek ve doktora çalışmalarına dipnot olabilecek önemdeki bu sözler, ülkede egemen bulunan rejimin halkına hangi gözle baktığını dolaysız olarak anlatan ifşaat ölçüsünde ifadelerdi. Halaçoğlu'nun ifşaatlarını irdelemek isteriz.

Ancak öncelikle bir bakalım, ne demiş Halaçoğlu:

"Zaman içerisinde geçmiş dönemlerdeki araştırmalarda şunu gördüm ki; aslında Kürt dediğimiz birçok insan da aslında Türkmen asıllıdır. Yapısal olarak söylüyorum ama bununla beraber bir şey daha ifade ediyorum. Söyleyeceğim şeyler fantezi değil. Bugün Kürt olarak bilinen bazı aşiretlerin, hatta ve hatta tehcirden kurtulmak için kendilerini Kürt-Alevi olarak gösteren Ermenilerin de bulunduğunu söylemem gerekir. PKK'nın ve TİKKO'nun içinde yer alan birçok insan da. Bu açıdan baktığımızda bizim zannettiğimiz gibi PKK veya TİKKO hareketinin de bir Kürt hareketi olduğunu söyleyemeyiz. Bütün bunları yabancı arşiv belgeleri o tarihte yapılmış birtakım araştırmalardan söylediğimi belirtmek isterim."

Bu sözlerin ardından hızım alamayan TTK Başkam Halaçoğlu kendisinin ve emrinde bulunduğu resmi ideolojinin ideal dünya tasavvurunu da şöyle anlatıyor:

"Avşarlar Sempozyumu başarılı geçecek bir sempozyum olacak ve bütün Türk boylarım bir araya getirip büyük Türk milletini ortaya çıkaracaktır. Nasıl ki Mustafa Kemal Atatürk'ün her konuşmasında 'büyük Türk milleti' sözüne rastlarsınız. Bugün Kırgızlar, Kazaklar, Özbekler, Azerbaycan Türkleri ve Türkmenler deniliyor, bakın biz Türkmenleri kaldırdık. Ben de Türkmenim ve Avşarım. Türkmeni kaldırdık, Kırgız Kıpçak grubundan olan Kazakları, Karapapakları kaldırdık, Yazırları, Döğerleri, Yüreğirleri kaldırdık. Sibirya'dan Afrika'ya, Amerika'ya kadar olan büyük bir ağacın gövdesini oluşturduk ve adına Türk dedik. Dolayısıyla sonunda Türk devletleri birlik haline gelecekler. Bütün dünyanın korktuğu da budur. Türk kelimesinin arkasında hiçbir zaman duramazlar. Cengizhan'ın Avrupa içlerine kadar ilerlediğini söyleyenler, Anadolu'daki mücadelesinde kimle savaştığını söylemezler."1

Elimde Listeler Var!

Halaçoğlu bu sözlerine tepki gösteren kamuoyuna ise birkaç gün sonra yaptığı basın açıklamasında cevap veriyordu. Sözlerinin arkasında olduğunu ve yalnızca "görevi olan bilimsel çalışmayı yaptığını" ifade eden Halaçoğlu şöyle konuşuyordu: "Elimde isim isim dosyalar var. Liste halinde 120 bin Ermeni dönmesinin adı ve adresini biliyoruz. İstersem açıklarım ama açıklamayacağım." Ve bunları söylerken de TTK Başkanı kameralara, üzerinde isimler olduğu görülen elindeki kaim dosyayı sallıyordu.

Türk Tarih Kurumu Başkanı'nın daha önce. de bu tür icraatlarının olduğunu biliyoruz. Ermeni tehciri konusunda "yılmaz bir mücadele" veren Halaçoğlu; Hrant Dink'in öldürülmesi sonrasında dayanışma amacı ile cenazede "Hepimiz Hrant'ız Hepimiz Ermeniyiz!" sloganı atan yüz binlere de "Hrant Dink daha önce bir yazısında Ermeni dönmelerinin sayısını 300 bin olarak vermişti. Herhalde 'Hepimiz Ermeniyiz!' diye slogan atanlar bu Ermeni dönmeleri olsa gerek!" diye laf atmıştı. Yani Halaçoğlu'nun çizgisinde bir süreklilik ve kararlılık var. Öyle ise şunu net olarak söyleyebiliriz: Halaçoğlu son sözlerini de kesinlikle boş bulunarak söylememiştir. Bilakis Halaçoğlu'nun açıklıkla ifade ettiği bu fikirler, bu ülkedeki adına "Türk" Tarih Kurumu denilen anayasal bir kurumun izlediği sürekli bir çizginin yansımasından başka bir şey değildir.

Konu üzerine yazan, çizen, konuşan çok oldu. Örneğin Etyen Mahçupyan, "Tehcirden kaçan pek çok Ermeni'nin sığınmak amacı ile Sünni ve Alevi olduğu bilinmektedir. Halaçoğlu yeni bir şey söylemiyor. Ancak üslubu çok kötü." diye konuştu. Milliyet'ten Umur Talu ise Halaçoğlu'nu "tahrikçilik" ile suçluyordu. Umur Talu, Halaçoğlu'nu suçlarken Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yaşanan şovenist politikaların "Bir dönem, çöken, dağılan çok kültürlü, çok etnisiteli, çok milletli bir imparatorluğun kalıntısından bir 'ulus' çıkarmak için, belki o günlerde, hele Almanya ve İtalya'nın da vardığı yer hatırlandığında 'makul' karşılanabileceğini" düşünüyordu.

Benzer yorumlar pekçok isimden de sadır oldu. Buna göre "sorumsuz" davranan ve "siyaset yaparak halkı tahrik eden" Halaçoğlu işgüzarlık yapıyordu, görevini suistimal ediyordu, derhal istifa etmeli idi. Onlara göre sorun; rejimin etnik açıdan homojen bir ulus yaratma çabalarında değil de; bu politikayı üstünü örtmeden böylesi net açıklama "sorumsuzluğunu" gösteren Halaçoğlu'nda idi.

Halaçoğlu Tahrikçi Değil Görevini Yapıyor

Peki Halaçoğlu gerçekten bir tahrikçi mi; sorumsuz bir yönetici mi? Eğer Halaçoğlu yeni vazifeye başlamış bir taze memur olsa idi belki böyle düşünebilirdik. Oysa kendisi uzun yıllar boyunca devletle sıkı ilişkiler kurarak çalışmış üst düzey bir devlet görevlisi. Uzun yıllar boyunca Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nü yönetmiş. Taltif edilmiş ve TTK Başkanı yapılmış biri. Bu geçmişi hiç de sorumsuz bir yönetici olmadığını, aksine gayet bilinçli davranan ve devletin en gizli arşivlerine kadar nüfuz etmiş bir devlet memuru olduğunu ortaya kovuyor. Tabii elindeki "şahsına ait" etnik listeleri nasıl elde ettiğini; hangi arşivlerde halkın etnik listelerinin olduğunu da açıklıyor bu özgeçmiş.

Halaçoğlu'nu tahrikçilik ile suçlamanın anlamı yok. TTK Başkanı hiç de tahrikçilik yapmıyor, bilakis bihakkın vazifesini yerine getiriyor. Zaten kendisi de yaptığı etnik araştırmaların hem görevi hem de tümüyle "bilimsel çalışmalar" olduğunu ifade ediyor. TTK'ya bu görevi veren Atatürk'ün bizzat kendisidir. Hatta Halaçoğlu'nun, selefleri olan TTK başkanlarına ve kafatası ölçümü emirleri veren atası Mustafa Kemal'e göre gayet mutedil ve duyarlı hareket ettiğini bile söyleyebiliriz. Eğer kendisi de halk için kafatası ölçümü isteseydi belki tahrikten söz edebilirdik.

Halaçoğlu'nu günah keçisi yapmaya çalışanlar, Kemalist umdeleri kurtarmaya çalışıyorlar. Oysa bu ülkedeki şovenist etnik çalışmaları Halaçoğlu başlatmadı ki! Halaçoğlu'nun sözleri ve "bilimsel çalışmaları" bu ülkedeki Kürt sorunununa inkarcı yaklaşımın, etnik baskı ve dayatmaların, şovenist köken çalışmalarının, etnik fişlemelerin ne ilki ne de sonuncusudur.

"Ata"nın Emriyle Kafatası Ölçümü

Rejimin kurucusunun etnik temel araştırmalarına verdiği önemi bu konudaki önemli bir kaynak kitaptan okuyalım:

"Kafatası ölçümü, Mustafa Kemal Atatürk döneminde, Türkiye'de geliştirilen tarih yorumunun başlıca yöntemlerinden biri olmuştur. Kafatası sınıflaması, Türk Tarih Tezi'nin başlıca kaynaklarındandır; Ulus temelli bir tarih yorumu ortaya koyma çabasındaki cumhuriyet kadroları, Türklerin brakisefal olduğu tespitinden yola çıkmış. Bu şekilde dünya üzerindeki halkların büyük bir kısmının brakisefal olduğu gözlemlenmiş, söz konusu halkların (örneğin Eski Mısırlılar, Sümerler, Hititler, İranlılar, Avrupa halklarının bir kısmı) Türk kökenli oldukları sonucuna varılmıştır. Bu dönemde yayınlanan tarih dersi kitaplarında kafatası ölçümü temelli tarih anlatımı önemli bir yer tutmaktadır.

Atatürk'ün manevî kızı Afet Hanım (sonraki Prof. Dr. Afet İnan) Cenevre'de doktorasını yaparken, Türklerin vücut (antropolojik) ölçülerinin iyi araştırılmamış olduğunu, tezi için lüzumunu belirtip yardım istemiştir, Atatürk de Sıhhiye Vekâleti'nden (Sağlık Bakanlığı) Anadolu'da iki kerede 40.000 ve 60.000 Türk'ün ölçülerinin alınmasını istemiştir. Bu şekilde toplanan verilerden yola çıkan tez, 1939'da Cenevre'de Fransızca olarak yayınlanmıştır: Recherches sur les caracteres anthropologiques des populations de la Turauie (Türkiye Halklarının Antropolojik Özellikleri Üzerine Araştırmalar), Geneve, 1939. Kitapta Türklerin yalnız kafatası ölçüleri değil, boy ortalamaları, cilt-göz-saç renkleri ve göz kapağı çekikliği gibi yirmi kadar özellik tespit edilmiştir."2

Sırıtan Şey Rejimin Şovenist Yapısıdır

TTK Başkanı Halaçoğlu'nu MHP gibi şoven partilerin adamı olmakla suçlamanın hiçbir anlamı da yoktur. O, onun bunun değil, tamı tamına rejimin adamıdır. Daha önce uzun yıllar boyunca Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nü yönetmiş olan Halaçoğlu, kanunların ve "yüce Atatürk"ün Türk Tarih Kurumu'na verdiği görevi yapmaktadır. Halaçoğlu'nun, Rotary ödülleri aldığı gibi yarın öbür gün devlet üstün hizmet nişanı almasına dahi şaşırmamak gerekir.

Açık konuşalım: Bu ülkenin halklarının etnik kimlikleri ile sorunu olan rejimin ta kendisidir. TTK, TDK, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu gibi kurumların amacı ülke halklarını araştırmak, etnik temele göre ayrıştırmak, fişlemek, arşivlemek ve Türkleştirmektir. Rejim, kurulduğu ilk dönemden bu yana sürekli olarak etnik ve şovenist araştırma içerisinde olmuştur. Ortada bir tahrik var ise, bu tahriki yapan rejimin ta kendisidir. Halkının kafatasım ölçen, güneş dil teorileri, bozkurt ve Hitit tarih tezleri gibi şovenist yaklaşımlar ile halkını etnik olarak tanımlayan rejimin ta kendisidir.

Varlık Vergisi: Fişlemenin İspatı

Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk'ün emri ve yönlendirmesi ile başlatılan etnik fişleme ve arşivleme çalışmaları her dönemde sürdürülmüştür. Bunun en güzel göstergelerinden birisi CHP teşkilatlarının yönlendirmesi ile 1937 yılında azınlıklara yapılan planlı saldırılar olduğu gibi bir diğer örneği de Varlık Vergisi'dir. Varlık Vergisi döneminde devletin elinde Rumların, Türklerin ve dikkat ediniz "dönmelerin" listelerinin olduğu ortaya çıkmıştı. Yani devlet uzun süredir halkını fişliyor, arşivliyor ve gereğinde kullanılmak üzere listeliyordu. Varlık Vergisi devletin nicedir halkını etnik ve dinsel kökene göre kanunsuz ve hukuksuz bir şekilde fişlediğini ortaya dökmüştü.

Halaçoğlu'na yönelik eleştirilerin bir nedeni de basın açıklamasında elinde "salladığı" listeden dolayı idi. TTK Başkanı böylesi etnik bir fişlemeyi nasıl yapabilirdi? Yoksa devlet çeşitli kurumları eliyle halkının etnik kökenini mi fişliyordu? Bu soru herkesi çok şaşırtmış görünüyordu.

Bu soruya en güzel cevabı Ali Bayramoğlu verdi: "2000 yılında yazmıştım. O günlerde gazeteci olmam dolayısı ile bir kaynağımdan bana oldukça kalın ve içerikli bir rapor geldi. Raporu hazırlayan kurum Genelkurmay Başkanlığı idi. Raporun başlığı ise Türkiye'nin Sosyal Yapısı idi. Askerlerin Türkiye halkının sosyal yapısı ile ilgilendiğini, sosyal sorunlarına eğildiğini ve bu konuda rapor bile hazırladıklarım düşünerek sevinmiştim. Ama raporu açmamla daha ilk sayfalarda bu sevincim bir dehşete dönüştü. Genelkurmay tüm Türkiye'de il il, ilçe ilçe, bucak bucak, muhtarlıklara kadar nerede hangi etnik kökenden kaç kişi yaşıyor diye listeler oluşturmuştu. Şu muhtarlık bölgesinde şu kadar Kürt, şu kadar Karadeniz göçmeni, şu kadar Zaza, şu kadar Pomak yaşıyor diye fişlemeler yapılmıştı.

Genelkurmay'ı Sarıyer'deki bir mahallede kaç Zaza'nın ya da Edirne'deki bir köyde kaç Çingene'nin yaşadığı niye ilgilendiriyordu ki? Hem böyle bir fişleme ve arşivleme hangi mantıkla, hangi yetki ve sorumluluğa dayanarak, ne amaçlarla yapılıyordu? O zaman bu ülkede birçok devlet kurumunun halkı fişlediğinin ve raporladığının bir örneği ile karşı karşıya olduğumu anlamıştım."3

Kafatası Ölçen Zihniyetle Buraya Kadar

Yusuf Halaçoğlu'nun samimiyetle ve inanarak söylediği sözler tek bir şeyi ispat etmektedir: Bu ülkede "Türklük Anayasal bir kimliktir!" söylemleri kocaman bir yalandır, palavradır. Cumhuriyet kuruldu kurulalı bu rejim halkının etnik kimliğini, inançlarını, ideolojilerini araştırıyor, sorguluyor ve onları inanç ve etnik kökenlerine göre fişliyor, arşivliyor. "Türklüğün Anayasal bir üst kimlik olduğu" söylemlerinin arkasında herkes anayasaya göre zorla "Türk" olmaya zorlanıyor. Bu durum sonradan örneğin 12 Eylül Anayasası sonucu oluşmuş bir durum da değil. Bu ülkede etnik fişleme daha ilk kuruluş yıllarında rejimin kurucusunun kurumsallaştırdığı bir olgudur.

İttihat ve Terakki ile başlayan bu dayatma ve zulümler karşısında canlarını kurtarmak için din değiştirerek, etnik kimliklerini gizleyerek ve isimlerini değiştirerek halkın arasına karışmış mazlumların 85 yıl ve dört kuşak sonra bile listeleri tutuluyorsa bu durum, ırkçılığın rejimin resmi ideolojisinin nasıl bir parçasını olduğunu ifşa etmektedir.

Hrant Dink, Ermeni olduğu için askerde yaşadığı ayrımcılıkları anlatırdı. Etyen Mahçupyan da askerde çavuş bile olamadığını, sakıncalıların toplandığı bir birlikte askerlik yaptığım anlatıyor. Birçok Müslümanın, İslami kimliği ile ortaya çıkan inançlı insanın da benzer muameleye tabi tutulduğunu bilmiyor muyuz?

İnsanlar inançları, etnik kimlikleri ve ideolojileri yüzünden memuriyetten men ediliyor, askerde sakıncalı piyade olarak zulüm görüyor, kamu hizmetlerinden alıkonuluyor, fişleniyor, ayrımcılığa uğruyor, sıkıntılara sokuluyorlar. Hayatlarının çeşitli yerlerinde karşılarına bir hayalet gibi dikiliyor bu fişleme raporları. Ne için yapılıyor tüm bunlar: "Yüce Ata" bir ümmetten bir ulus yarattı demek için!

Gelelim Türk Tarih Kurumu Başkanı istifa etmelidir çağrılarına. Yusuf Halaçoğlu gitsin yerine yenisi gelsin diyenler, eğer ki samimi iseler şöyle demelidirler: Adını bir etnik kimlikten alan "Türk" Tarih Kurumu'nun adından etnik vurgu çıkartılsın! Bu kurum derhal böylesi etnik çalışmalardan el çektirilsin ve kapatılsın! Ayrıca, insanları kafa-tasları, ırkları, renkleri ve etnik kökenleri ile ölçen ve fişleyen, ayrımcılığı her ortamda yaygınlaştıran bu gerici düzen, bu yobaz resmi ideolojinin değişmesi için mücadele içerisinde olmalıdırlar.

 

Dipnotlar

1- Halaçoğlu'nun konuşmasının tam metni: http://www.ttk.gov.tr/index.php?Page=Duyuralar&DuyuruNo=16

2- Maksudyan, Nazan, Türklüğü Ölçmek: Bilimkurgusal Antropoloji ve Türk Milliyetçiliğinin Irkçı Çehresi 1925-1939, İstanbul, Metis, 2005

3- 24 Ağustos 2007, Ortak Akıl Programı, 24 TV

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR