1. YAZARLAR

  2. Bünyamin Doğruer

  3. Dağlar Yüreğine Bakıyor Senin

Bünyamin Doğruer

Yazarın Tüm Yazıları >

Dağlar Yüreğine Bakıyor Senin

Eylül 2007A+A-

Gözbebeklerindeki hasret damlalarını, zorlu ve onurlu sınavlardan geçirdiğin aşkını, korsan sevdam, misak-ı milli hudutlarında aykırı bir gül olan düşlerini, insansızlıktan öldüğün günleri, insana susadığın mevsimleri yüreğine sımsıkı bastırıp yürü; bir kez olsun arkana bakmadan yalnızca yürü, uzun yol yürüyüşçüleri olan önderlerini unutmadan. Faniliğini terkine alıp derin bir ah çekerek yürü.

Hurdahaş insanlığın üstünü kaplayan zulmet bulutlarını, karınca kararınca da olsa dağıtmak için, ayağında demirden çarık da olsa yoruldum deme sakın. Yalnızca yürü dostum, dünyanın bütün limanlarına dönüp bakmadan yeryüzünün sarsıntılarına, kahpeliklerine, kalleşliklerine, sevgisizliklerine, vicdansızlıklarına ilahi yorumlar getirerek yürü, yalnızca yürü...

Yorulmadan, aşkın dilini konuşaraktan son menzile kadar, ölüm ve diriliş gününe erişinceye kadar... Yalnızca yüreğine sıkı tutun, dağlar yüreğine bakıyor senin, dağ gibi ol! Varsın yağmur yağmasın, unutsun içi göl kesilmiş yüreksiz insanları bu rahmet damlaları, unutsun. Bu insanlar, yani vicdansızlar, yani yüreksizler, dünya bahçesindeki tüm gülleri zakkuma çevirenlere alkış tutuyor. Bu modern cahiliye çağında hiç kimse kendisi olmak istemiyor, denize düşmüş bir odun gibi sağa sola hedefsiz kıvrılıp akıyor. İnsanlar köksüzleşti, kökünü kaybeden ağacın odun olması misali...

Ey delikanlım, dostum, yüreğine sahip çık, düşlerini vurdurma sakın, gece kalk ayağa, kıyam et, seher vaktini işaretle alnındaki secde iziyle. Sabrın ve duan ile siperini kaybetme, kuvvetlendir. Bu kaçış çağında, bu buharlaşan, toz olup kaybolan sözde insanların yaşadığı zamanda elinde tuttuğun gülün rengini soldurma. İmanın şerefini, müminlerin izzetini, Mekke'yi, Kudüs'ü ele ayağa düşürme. Ashab-ı Kehf duyarlılığında dik duruşunu, muhteşem güvenini, yüreğini kaybetme. Dağlar yüreğine bakıyor senin!

Biliyor musun delikanlım, bizi bu topraklarda üzdüler ve biz belki de günlerce ağladık. Sahih sayfalarımızın üstünde düşler kurduk, okudukça adeta güneşten süzülüp gelen bembeyaz ellerimizi kavradık, yumruk olup güçlendik, bazen sükut ettik, bazen çığlıklara yaslandık ve de susmanın gücüne inandık... Bazen marşlar söyledik, bazen dağ başlarında yürüdük. Bulutlar bize çok yakındı, yağmur, olup inerdi üstümüze, ıslanırdık iliklerimize kadar. Elimizde bir demet kardelen çiçeğiyle inerdik varoşlardaki gecekondu evlerimize. Oradan mavi düşlerimizle sokulurduk şehrin ortalarına, ağız tatlarını bozmak için haramilerin...

Ne çok yıldızlarımız vardı, hepsini yüreğimize sarardık. Bazen üşürdük, birbirimize sıkıca sarılırdık, kalplerimizi birbirine bastırırdık, saflarımız kavi olurdu, düşmana inat. Boşluk olmadı içimizde, dağların yüreğimize baktığını hiç unutmadık, dağları utandırmadık, bir de bizi canlı tutan sevdamızı.

Kantar kantar gümüşlere, vitrinlerdeki san şeytanlara, lunapark eğlencelerine itibar etmeyiz delikanlım. Yeryüzü balkonlarındaki cıvıklık bize yakışmaz. Biz çilelerden, sınavlardan, azaplardan geçip gideriz, yalnız kalsak da Hüseynî duruşumuzla Kerbela'nın külünü yeniden ateşleriz. Çünkü içi iman ve celadetle dolu yürek taşıyoruz! Dağlar yüreğine bakıyor senin.

Yüreğime bakıyor. Ebu Kubeys dağının yüzü. Ey insanlar, imanın serüveninin başladığı yer, bu dağın yankısı nerede ey insanlar? Dalga dalga genişleyen, yeryüzünü kuşatan sevdalara tutulanlar, dağlar yüreğinize bakıyor!

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR