1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Modern Hayat Tarzının Köleleri Olmamak İçin

Modern Hayat Tarzının Köleleri Olmamak İçin

Ekim 2021A+A-

Modern hayat tarzı her şeyi kendisine göre biçimlendiren, dayattığı kalıplarla çelişen ya da onlara direnen her türlü değeri, sembolü, yaklaşımı hayatın dışına süren, yaşanabilir, sürdürülebilir olmanın ötesine iten tahakkümünü her alanda giderek daha fazla hissettiriyor. Kuşatıcı, dönüştürücü ve son derece bağımlılık üreten bir işleyişe sahip bu hayat tarzının geleneksel bağlardan, bağlılıklardan, bilinen aidiyetlerden kurtularak kendilerini özgürleştirdiklerini düşünen tüketim toplumunun bireylerini aslında nasıl derin bir esarete mahkûm ettiği ise hiç görülmüyor.

Neyi tartıştığımız, tartışma biçimimiz, tartışmanın odaklandığı sonuçlar hep aynı dayatılmış, kurgulanmış perspektiften ele alınıp yönlendiriliyor. Sadece cahilî bir hayatı tercih edenleri ilzam etmeyen, bu dünyada varlık nedeninin en güzel şekilde Rabbine kulluk etmek olduğunu bilen, bildiğini zannedenleri de kapsayan bir tahakküm atmosferiyle yüz yüze geliyoruz. Afganistan’da yaşanan gelişmelerin nasıl değerlendirilmesi gerektiğinden emr-i bi’l maruf ve nehy-i ani’l münker eyleminin pratik karşılığına kadar her alanda zihinler biçimlendiriliyor.

Öyle ki iman iddiasına rağmen gelişmelere bütünüyle egemen kalıplar çerçevesinden bakıp müminlerin sevincine bigâne kalanları, cahiliyenin gönüllü tutsaklarının kaygılarını birebir paylaşanları, hatta daha ileri endişeler serdedenleri görebiliyoruz. Hakkı ve sabrı tavsiye eyleminden uzaklaşmanın müminleri nasıl bir hüsrana mahkûm ettiğini göremeyip açık münker karşısında dahi tavır almayı kişi özgürlüğüne müdahale içeren bir dayatmacılık şeklinde kodlayan, gereksiz ve faydasız bir işgüzarlık olarak algılayan müşevveş zihinlerle karşılaşıyoruz.

Müminlere yönelik günah ve düşmanlık hususunda geri durup birr ve takva yolunda dayanışma emrini algılama zaafı içinde olanlar kulluk bilincinin getirdiği sorumluluk keyfiyetini de doğru biçimde idrak edemiyorlar. Ve bunun neticesinde alabildiğine liberal, toplumsal hayatın biçimlendirilmesi noktasında tam manasıyla seküler, ilahi hükümlere bağlılık hususunda tümüyle benmerkezci bir tutumla giderek daha bir savruluyor, İslami bir hayat arzusunun yerine modern hayat tarzının kalıplarını inşa ediyorlar.

Tesettür bağlamında son dönemlerde gündemleşen kimi söylemlerin doğrudan bu olguya işaret ettiğinden hareketle bu sayımızda konuya nasıl yaklaşılması gerektiğini tartışmak istedik. Hiç şüphesiz Kur’an’ın bir emri ve mümin kadınların Rablerine teslimiyetlerinin bir nişanesi olan tesettürün içeriksizleştirilmesine, yozlaştırılmasına yönelik tavırlar modern hayat tarzının getirdiği kalıplarla düşünme ve bunlara göre hareket etme zaafının bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu zaafın aşılmasına yönelik çabalar ise öncelikle hayatımızın merkezine neyi koyduğumuz sorusuyla birebir irtibatlıdır.

Hayat algımız, hayata yüklediğimiz anlam ve hayat içinde kendimize biçtiğimiz misyon kim olduğumuzu ve nasıl bir hayat yaşama arzusu içinde olduğumuzu belirlemekte. Buradan hareketle önümüze her durumda iki yol çıkmakta: Ya Rabbe teslimiyet ve sahte ilahlardan azade olmak veya yaratılmışlara, üretilmişlere, dayatılmışlara gönüllü kölelik!

Bu sayıda yer alanlar:

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

haksoz-dergisi-ekim-2021-367.jpeg

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR