1. YAZARLAR

  2. Ramazan Çelikal

  3. Her Yozlaşma Bir Boşluğun Neticesidir

Her Yozlaşma Bir Boşluğun Neticesidir

Ekim 2021A+A-

Müslümanlığın görünür en belirgin özelliği “başörtüsü” ve genel anlamda “kadının tesettürü” olarak ön plana çıkıyor. Bu sebeple tarihten günümüze Müslümanların yozlaşma göstergesi, genel olarak başörtüsü ve tesettür üzerinden değerlendiriliyor.

Genel bir standart olmamakla birlikte tesettür, el ve yüz dışında bedenin, dar ve şeffaf olmayan bir giysiyle örtülmesidir. Bu genel çerçeve dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlarca bu biçimiyle kabul edilmektedir. Ancak gerek ülkemizde gerekse dünyanın dört bir yanında kültür ve gelenekten kaynaklanan uç yaklaşımların varlığı da yadsınamaz.

Konu tesettürün güncel şartlara göre değişip değişmediğini değerlendirmek olduğundan merceği daha çok yaşadığımız coğrafyaya tuttuğumuzda, iyimser olamayacağımız ölçüde bilinçten uzaklaşıldığı, anlamsızlaştırılma eğiliminde olunduğu ve şekle dönüştürülme sürecine girildiği rahatlıkla söylenebilir.

Özellikle geçmişe oranla Müslüman kadının başörtülü olarak birçok alana rahatça katılıyor olmasına karşın toplumsal alanda bir gevşeme-gerileme olduğu kanaatinin doğru bir tespit olduğunu düşünüyorum. Ve sadece şekilsel anlamda kalmayıp konunun bilinç/felsefe yönünden gerileme kaydettiği söylenebilir. Bununla birlikte başını açan genç kızların sayısının sosyal medyada kasıtlı olarak abartıldığını, en azından ulaşılabilen yakın ve uzak çevre izlemeleri sonucunda gerçeğin bunun çok altında olduğunu belirtmek gerekir.

Tesettürdeki yozlaşma diğer alanlardaki bozulmalardan bağımsız ele alınabilir mi?” sorusunu sorduğumuzda, bunun mümkün olmadığı görülecektir. Yukarıdan aşağı bir bozulma yaşanmakta:ekonomide, siyasette, evde, okulda vs. Yozlaşma dediğimiz şey değerlerin ve ilkelerin bozulması, çürümesiyse bu sadece tesettür konusunda yaşanmadı. Bu alanlarda yaşanan bozulmaların tesettürdeki yozlaşmaya etki etmemesi mümkün mü?

Her alanda olduğu gibi tesettür konusunda da genel anlamda imtihan olunduğumuz, bazılarımızın da bu imtihanı kaybedebileceği gerçeğini göz önünde tutarak konunun aslından değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Bu çerçeveden baktığımızda “Durum çok kötü!” diyemeyeceğim gibi, pandeminin oluşturduğu bireysel yaşam ve dünyevileşmenin de etkisi eklendiğinde “teyakkuz halinde” bir halet-i ruhiyemiz olması gerektiğini düşünüyorum.

Her Yeni İmtihan Alanı Yeni Bir Hazırlığı Gerektirir

28 Şubat ve sonrası gerçekten başörtüsü konusunda onurlu bir direniş ortaya koyuldu ve Rabbimizin izniyle bu alanda birçok kazanım elde edildi. Birçok bedel ödenerek elde edilen bu kazanımların daha üst seviyeye taşınması beklenirken hicabın değersizleşmesi sorunuyla karşı karşıya kalınması, üzerinde fazlaca durulmayı hak etmekte.

Sorunun oluşmasında şu hususların belirleyici olduğunu düşünüyorum:

- Tecrübesizlik. Başörtüsü mücadelesi veren neslin genç ve tecrübesiz olması sonraki dönemlerde aile ve çocuk sahibi olması yeni imtihan alanlarını doğurdu ve bu yeni imtihan alanlarının doğurduğu zorluklar gerektiği gibi aşılamadı. Aslında yeni imtihan alanları zorluktan çok rehavet ve gevşeme şeklinde olduğundan maalesef kaybedildiği bile anlaşılamadı. Bir nevi politik kültürün getirdiği hareket etme serbestliğinin sarhoşluğunun içerisinde kalındı.

- Kişiliği ile kararlı bir duruş ortaya koyan “Müslüman kadın” profilinin azalmasıyla birlikte, modern kültürün etkisinde kalarak ve özellikle İstanbul Sözleşmesi bağlamında cinsiyet eşitlemesi yapan STK’lerin etkisiyle farklı hassasiyetlere sahip “papatyalar” profilleri gelişti.

- Başörtüsü mücadelesi süresince ciddi zorluklarla karşılaşan ebeveynlerin “Biz yandık onlar yanmasın!” gibi korumacı yaklaşımlarından kaynaklanan sebeplerle çocuklarını eylem ve pratik alandan uzakta tutmaları.

- Anne ve babaların önceliklerinin değişmesi. Merkeze Allah'ı koyan dindarlık yerine merkeze seküler ihtiyaçlar (kariyer, beğenilme, görülme vb.) geçirilmeye başlayınca şekilsel değişim kaçınılmaz oldu.

- Kamusal alana geç girince yeni dâhil olunan ancak handikaplarına henüz vakıf olunamayan bu ortamların “sahip olunduğunun ispatı içine girmeleri” tesettürde yozlaşmayı kaçınılmaz kılmıştır. Örneğin kapitalist çarkların acımasızca öğüttüğü yeni birçok alanda çalışma hayatına dâhil olma tüketim kültürünün değişimini ve diğer cenahtan geri kalınmadığının ispatı için modayı ısrarla takibi beraberinde getirmiştir.

- Bu alanda çözülme ve gevşemenin sosyal medyadan bağımsız olabileceği düşünülemez. Mahremiyet, hicap ve takvanın yerlerde süründüğü bu kulvarda hassasiyeti korumak her babayiğidin harcı değil maalesef. Görünür olmanın cazibesi ifşayı da beraberinde getiriyor. En düşük ihtimal bile olsa değerler flulaşıyor.

Rehaveti Besleyen Özgürlük Alanları, Hassasiyeti Etkilememeli

Tesettürün yozlaşması konusunda asıl sorunun bilgi, bilinç, endişe kaybı ve sosyal/salih çevrenin azalması olduğunu düşünüyorum. İktidarın özgürlük alanları oluşturmasının getirdiği “hareket etme serbestliğinin sarhoşluğu” daha çok ikinci etken olarak ortaya çıkmaktadır.

Muhafazakâr dindar kesimin iktidarın açtığı alanlarda rahatça görünür olarak yer alması toplumsal refahtan pay almayı da beraberinde getirdi. Refahtan pay alma ise şekilsel olarak bu zemine uyum sağlama ihtiyacını doğurdu. Ve maalesef bu ihtiyaç büyük oranda piyasa şartları ve moda vitrinlerinden karşılandı. Takvadan gayrı çözüm arayışları yozlaşmadan başka ne üretebilirdi ki?

Kamusal alanda görünür olmasıyla paralel olarak popülerleşen vemodalaştırılan başörtüsü, anlam kaybıyla da irtifa kaybetti. Müslüman kadına kimlik kazandıran “Allah’ın emri” olarak görülmek yerine, “kişisel tercih” olarak görülmeye başlandı. Neden mi? Çünkü kişisel tercihle rahat rahat oynayabiliyorsun da ondan.

Yozlaşmanın bir boyutu da evrensel düzlemde gelişti. Oryantalizmin bilinçaltına zerkettiği “Batılı modern hayat tarzının üstünlüğü” perspektifinden dünyaya bakmaya başlanınca Suud’taki “çarşaf”tan, Afganistan’daki “burka”dan, İran’daki “çador”dan beri olunduğunu ispat etmek istercesine şekilden şekle girildi. Kimin memnun edilmesi konusunda esastan sapma olunca gevşeme ve çözülme de beraberinde geliyor.

Cemaat; Rahmettir, Berekettir

- Özgür olma, olgunlaşma olarak sunulan bireyselleşmeyi yozlaşmanın en riskli alanı olarak görüyorum. Cahilî değerler bireyi etkilemek için onu koruyan çevre faktörlerden soyutlayarak işe başlıyor ve gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Bu sebeple sosyal çevre ve cemaat birlikteliği bu hassasiyeti canlı tutan en önemli unsurlardan biridir. Acilen azalan aidiyet bilincinin telafisi yolları aranmalıdır. Birlikteliğimizle imtihanları daha kolay aşabileceğimizi unutmamalı; “özgürlüğümüzü ve özgünlüğümüzü gölgeliyor” safsatası ile bizi salih çevremizden ve onun desteğinden mahrum bırakmak istediklerini görmeliyiz artık.

- Mücadele bağlamında gündemden düşen başörtüsü, önceki süreçte doğal olarak gösterilen hassasiyetin gerilemesine, temelde “tercih” olduğu bilincinin azalmasına sebebiyet vermiştir. Tekrardan bu bilincin yenilenmesine ihtiyaç vardır.

- Tesettürün Rabbimizin emrine uygun yaşanması için annelerin üzerine çok büyük sorumluluk düşmekte. Kendilerinde meydana gelen gevşeme ve gerileme genç kızlara bir meşruiyet bahanesi oluşturacağından bu konuda daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.

- Hassasiyet oluşmasında önemli katkıları olan “Allah'ın bizi sürekli gözetliyor olduğu” bilinci ile birlikte takva, gayb, ahiret inancı vb. temel İslami kavramların gündeme alınması duyarlılığı artıracaktır.

- Genç kızların davet-tebliğ alanlarının dışında kalmaları yeni nesil açısından rol-model eksikliğini de doğurmuştur. Her iki kesim açısından da hatırlatıcı ve teşvik edici bir işleve sahip bu şahitliğin hangi oranda olursa olsun yeniden canlandırılması zorunluluk arz etmektedir.

- Hem erkek hem kadınMüslüman bireyler, erken “değişim ve dönüşümlerine” zemin hazırlayan evin dışında, kamusal veya sanal alanda daha fazla “görünür olma”, “yer alma”, “beğenilme” emel, arzu ve heveslerini Rabbimizin muradına daha uygun olacak şekilde gözden geçirmeli, sınırlamaları ve tüm bu alanların imtihandan azade olmadığını bellemeleri gerekmektedir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR