1. YAZARLAR

  2. Ali Değirmenci

  3. Harput Şehrengizi

Harput Şehrengizi

Eylül 2001A+A-

Şehirler üzerine, şehir ve insan ilişkisi üzerine eski zamanlardan itibaren birçok şey söylendiğini, birçok kitabın yazıldığını biliyoruz. Kimi zaman düpedüz tanıtım boyutu kazanan bu çalışmalar kimi zaman da anı, gezi yazısı gibi türlerle iç içe girmiştir.

"Şehrengiz" Farsça'da "şehir karıştıran" anlamına gelen bir ifade. Divan edebiyatında, bir kenti ve o kentin güzellerini anlatan yapıtların adı olmuş.

Yaşanılan yahut gezilip/görülüp/beğenilen yerleşim birimleriyle, şehirlerle ilgili anlatılar edebiyatın önemli bir alanını oluşturmuş hep. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Beş Şehir" adlı kitabı bu alanda artık bir klâsik kabul edilirken, Ahmet Turan Alkan'ın Sivas'ı anlatan "Altıncı Şehir" adlı kitabının Sivaslı olmayan okuyucu tarafından da büyük bir ilgiyle karşılandığını biliyoruz. Örneklerini çoğaltabileceğimiz bu tür eserlerden biri de Haziran 2000'de Beyan Yayınları aracılığıyla okuyucuyla buluşan ve Yazarlar Birliği tarafından "Şehir Kitabı Ödülü" verilen Harput Şehrengizi.

Kimilerinin Malatyalı sanmasına rağmen Elazizli olan Metin Önal Mengüşoğlu şiir, öykü, roman, inceleme ve deneme türünde verdiği eserlerle renkli bir hüviyete büründürdüğü anlatı evrenini bu kitabıyla daha da genişletmiş ve pekiştirmiş oluyor.

Öncelikle belirtelim ki kitabın kapağı daha güzel hazırlanabilirdi. Ön kapaktaki kitap ve yazar adını pek şık bulmadığımızı söyleyebiliriz. Ayrıca kitapta azımsanmayacak sayıda yazım ve dizgi yanlışı var. Yeni baskı yapma şansı bulunduğunda daha titiz, daha dikkatli davranılacağını umuyoruz.

Mengüşoğlu "türkü tadında yaşamış iki sevdiğine, oğlu Yâsir ve hemşehrisi Harput'a" ithaf etmiş kitabını. Önsöz hariç on bölümden oluşan bu kitapla Anadolu'nun mihenk taşlarından biri olan Harput'un yazınsal bir anıtı dikilmiş oluyor belki de.

Kitabın bütün bölümlerine Harputlu şairlerin beyitleri ve müellifin konuyla ilgili daha önceki şiir kitaplarında yer alan dizeleriyle başlanmış. "Harput Görüntüleri" başlığını taşıyan son bölümde ise Harput'un geçmişe ait kimi kesitlerini belgeleyen dokuz resme yer verilmiş. Kitapla ilgili olarak aktarılması gereken ilginç bir anekdot da yazılış serüveninin zamanıyla ilgili. Bursa'da kaleme alınan önsözde kitabın yazılışının 17 Ağustos 1999'da saat 02.00'de yani büyük Marmara depreminden çok küçük bir zaman dilimi önce noktalandırıldığını öğreniyoruz. Bir şehrin serencamı anlatılıp bitirilirken başka şehirlerin yeni ve acılı macerası başlamış adeta.

Mengüşoğlu, ilahi öğreti ve insan fıtratının birbirini doğrulayarak, birbirinin sağlamasını yaparak her fırsatta insanın toplumsal bir varlık olduğunu vurguladığını belirterek başlıyor söze. Ardından sosyal birimlerin, şehirlerin insanı nasıl etkilediğini, biçimlendirdiğini değişik örnekler eşliğinde ileri sürüyor. Yapıları, sokakları, geçmişleri, türküleri, örfleri, yiyecekleri hatta mezarlıklarıyla şehirlerin insan hayatındaki yerini irdeliyor. Bütün bunları bize aktarırken son derece samimi, dolaysız ve duygusal sayılabilecek bir dil kullanıyor yazar. Yüreğinin kapılarını ardına kadar açarak konuşuyor:

"Herkesin bir müddet oyalandığı şu fani âlemin herhangi bir şehrine bakarsanız, yerin altını üstünden daha kalabalık bulacaksınız.

Nitekim bana bu kitabı ilham eden şehrin mezarlığına kendimden en değerli parçam olan oğlum Yâsir'i ömrünün baharında, 23 yaşında defnederken, o mezarlığın da nihayet nice ananın kuzusunu bağrında dinlendirdiğini düşündüm. Oğlum vefat etmişti. Hasretimin şehri Harput da öyle. Bir ben yaşıyordum. Yürek çarpıntılarımı doruğa ulaştırsa da, birileri bunu bir mersiye saysa da onların güzelliklerini sırf hâlâ hayatta kalmamın bir borcu sayarak yazmalıydım."

Mengüşoğlu, Harput'tan, Harputlulardan birçok iz düşürse de kendini, daha doğrusu kendi Harput'unu anlatıyor aslında. Kimi zaman bir güzelleme, kimi zaman bir hatırat, kimi zaman da bir ağıt boyutu kazanıyor kitap. Fakat bu tür bir anlatım yazılanları daha da zenginleştiriyor. Kuru, yavan bir bilgi aktarımına, mıncıklanmış nostaljik öykünmelere ve iç geçirmelere dönüşmüyor asla anlatılanlar. Bizimle konuşuyor sanki Harput, bizimle birinci elden tanışmaya, bilişmeye çalışıyor.

Yazarın Harput sevgisini ve duyarlığını abarttığını düşünen okuyucular çıkacaktır belki. Hatta bir şehrin, bir coğrafyanın insanın kültürel kodlarına, kimliğine, kişiliğine yansımasının bu tür bir anlatımı tartışmaya, eleştirilmeye açıktır elbette. Zira coğrafyaya, yediliğe, tarihe ilişkin çıkarımlar yaparken ülkemiz aydınlarının hatta kimi müslümanların sağlıklı, objektif bir bakış açısı geliştirebildikleri söylenemez. Elbette mahallemizi sevmek ve önemsemek başka bir şeydir, mahallemize tapmak başka bir şeydir. Bu tutumlardan biri bizim ayaklarımızın yere basmasını sağlayıp değerlerimizi, mekân ve insanla ilişkimizi, şiirimizi zenginleştirirken bir diğeri şirkimizin çoğalmasına sebebiyet verebilir. Mengüşoğlu da bu sıkıntıyı sürekli hissetmiş, göz önünde bulundurmuş olacak ki kitabın birçok yerinde sahiplenilmesi gereken tutum ve tavrı sık sık izah etmek zorunda kalıyor. Topraktan gelen ve yine toprağa dönen insanın toprakla alâkası hakkında söylediklerini birlikte okuyalım:

"... Öncelikle toprak ile alâkamızın meşruiyetine kendimiz inanmalıyız. Tüm ilkel duygulardan arınarak, asabiyetleri kırarak, tamamiyle tabii/fıtri alâkamızdan söz ediyorum. Yoksa o ezeli ve merdud cahiliyye asabiyetinin bizim lugatımız-da yeri ne?"

Harput Şehrengizi, bir insanın içinde sevgi ve hüzünle büyüttüğü, biriktirdiği bir şehrin romanı olarak da okunabilir. Yahut kocaman bir çocuğun otobiyografisi de kabul edilebilir. Tarihi anekdotların, yerel söyleyişlerin, mani ve türkülerin, acı-tatlı anıların, yürek telleriyle dokunan betimlemelerin, sahici ve artık nadir bulunan insan manzaralarının eşliğinde bir şehrin elinden tutmaya, onu onarmaya, onu çoğaltmaya çalışan sıcak bir kitapla temasa geçmekte hiç zorlanmıyoruz. Yeter ki kimse kendi toprağına kutsiyet atfetmesin. Sonuçta tümü Allah'ın arzıdır ve biri diğerinden ayrıcalıklı değildir.

Gurbette yaşasa da vefalı bir evlat ve güngörmüş bir baba olduğunu, Harput'a sevdalı olduğunu gösteren Metin Önal Mengüşoğlu'nu ve Beyan Yayınları'nı tebrik ediyoruz.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR