1. HABERLER

  2. HABER

  3. BİYOGRAFİLER

  4. Haccâc Bin Yusuf
Haccâc Bin Yusuf

Haccâc Bin Yusuf

.

16 Eylül 2008 Salı 00:18A+A-

"ZALİM" LAKABIYLA TANINAN MEŞHUR EMEVİ VALİSİ

Zulüm ve zorbalık, halkın korku ve sinikliğinden beslenmeyi önemsediği kadar, kendisine gönüllü köleler ve fedakâr yandaşlar bulmayı da önemser. Tarihin kimi kırılma dönemlerinde bu tip insanlar, mevcut iktidarın varlığını sürdürmesi için iktidar sahiplerinden daha fazla mücadele etmekten de kaçınmazlar. Kötülüğe can katarak ünlenmekten hiç çekinmeyen, hastalıklı psikolojilerini böyle bir tutumla yatıştıran, içlerindeki eziklik ve ıssızlığı kan dökerek gideren, yalvaran gözlerle karşılaştıklarında içlerindeki canavarın homurtularından başka bir şey işitmeyen bu tür insanların sayısı hiç de az değildir. "Zalim" lakabıyla tanınan meşhur Emevi valisi Haccac da bunlardan biridir.

Haccac'ın, 661 yılında Taif'te doğduğu kabul edilmektedir. Babası Yusuf b. Hakem, annesi Kûfe valisi Mugire b. Şube'nin eski karısı Fâria bint Hemmâm'dır. Anne ve baba tarafından ünlü Sakif kabilesinin Ahlâf koluna mensuptur.

Emeviler'e büyük bir sadakatle bağlandığı, onlar için her şeyi yapmaya hazır biri olduğu için Küleyb (köpek yavrusu) lakabıyla da tanınan Haccac'ın okuma yazma bildiği, kendini iyi yetiştirdiği ve Taif'ten ayrılıncaya kadar babasının yanında kardeşiyle birlikte çocuklara Kur'an öğrettiği, öğretmenlik yaptığı rivayet edilmektedir.

Haccac'ın doğup büyüdüğü yıllar, Muaviye'nin yönetimi ele geçirip saltanata dönüştürdüğü döneme rastlamaktadır. Onun mensup olduğu Sakif kabilesiyle Ümeyyeoğulları arasında, cahiliye dönemine kadar uzanan dostça ilişkiler bulunuyordu. Emeviler'e direnen Abdullah b. Zübeyr, Hicaz'da imamlığını ilan edince bu iki kabileden pek çok kişi bölgeden ayrılmaya başladı. Haccac da muhtemelen bu dönemde, babasıyla birlikte Taif'ten ayrılarak Şam'a yerleşti.

Emevi saltanatı II. Muaviye'nin çok kısa süren yönetiminin ardından yıkılmak üzereyken, Haccac'ın ailesinin bütün mensupları ve Sakiflilerin ileri gelenleri toplanarak, yönetime kimin getirilebileceğini ve onun ardılının kim olacağını tartıştılar. Ümeyyeoğullarının büyüğü Mervan bin Hakem üzerinde anlaştılar. Onların da desteğiyle, yönetimde bir kan değişimi sağlanmış oldu. Emevilerin ülkeye yeniden hakim olmaları, önemli ölçüde, aralarında Haccac ve babasının da yer aldığı Sakiflilerin verdiği bu destek sayesinde gerçekleşti. Böylece iktidarı ele geçiren Mervan, Mısır'da oturan Sakiflilerin de desteğini kazanmak için Haccac'ın babasıyla birlikte oraya gitti. Mısır'ın kontrol altına alınmasından sonra da onları muhalefetin merkezi durumundaki Hicaz'a gönderdiği orduya dahil etti. Bu ordu, Abdullah b. Zübeyr'e bağlı birlikler tarafından kılıçtan geçirildi. Haccac ve babası canlarını zor kurtardılar.

Mervan ölünce yerine oğlu Abdülmelik geçti. Otuz yaşındaki Haccac, Abdülmelik tarafından Abdullah b. Zübeyr'in kardeşi ve Basra valisi Mus'ab b. Zübeyr'e karşı düzenlenen sefere artçı birlikleri kumandanı olarak tayin edildi. Tarihçiler, Haccac'ın Emevi devlet hayatında etkin bir şekilde rol almasını bu olaydan itibaren başlatmaktadırlar.

Mus'ab'ın 691'deki bu mücadelede öldürülmesinden sonra Haccac, Abdullah bin Zübeyr'le savaşmak için Hicaz'a gönderilen ordunun başına getirildi.

MEKKE'Yİ KUŞATAN HACCAC, İBN ZÜBEYR'İN KARŞISINDA

Yöneticiliği ağırlıklı olarak Hicaz bölgesinde kabul gören Zübeyr oğlu Abdullah, Yezid'in orduları Kâbe'yi yıktığında, Beyt'i yeniden inşa ettirdi. Bu esnada kendisi de bizzat çalıştı. Katliamın yol açtığı yaraları sarmak için büyük bir yardımlaşma kampanyası başlattı. Bu sırada, birçok şehirde de halkın kendisine teveccühü artıyordu. Şam'da yönetimi ele geçirenler, süreç içerisinde onun üzerine yürümekte de gecikmediler.

Karargâhını önce doğum yeri olan Taif'te kuran Haccac, Mekke'ye giden yolları keserek şehre gıda sevkiyatını engelledi. Ayrıca gönderdiği küçük müfrezeler zaman zaman Arafat dağına kadar sokularak taciz saldırılarında bulundular. Üç ay sonra istediği 5 bin kişilik yardım kuvvetinin gelmesi ve Mekke'ye saldırma izninin de verilmesi üzerine şehri kuşattı.

Haccac, Mekke'ye hac mevsiminde saldırdı. Abdullah b. Zübeyr'in savunması, altı ay on yedi gün sürdü. Hariciler (daha sonra onun Hz. Osman hakkında kendileri gibi düşünmediğini öğrenince yanından ayrıldılar), Medine'den kaçıp kurtulanlar, Muhtar es-Sakafî ve arkadaşları, hatta Habeş kralı Necaşi tarafından gönderilen 200 kişilik okçu birliği Mekke'ye gelerek Mescid-i Haram'ı korumaya ve Abdullah'a yardım etmeye çalıştılar.1

Mekke, mancınıklarla günlerce taşa tutuldu. Taşlar altında eksik yapılan hac merasiminin bitiminde Haccac, hacıların memleketlerine dönmelerini söyledi. Bir kısmı dağılırken, bir kısmı da Abdullah b. Zübeyr'in saflarında savaşmak için şehirde kaldılar. Mekke'de zamanla açlık ve hastalıklar baş gösterdi. İbn Zübeyr'in adamları daha fazla dayanamayarak yanından ayrılmaya başladılar. Annesiyle son bir görüşme yapan ve çarpışarak ölmeye karar veren Abdullah bin Zübeyr, en sonunda bir huruç hareketi yaptı, kahramanca dövüştü ve öldürüldü. Komutanlarından Abdullah b. Safvan ve Amaret İbn-i Hazım'la birlikte kafası kesilerek Abdülmelik'e gönderildi. Haccac, gömülmesine izin vermediği çırılçıplak cesetleri hakaret olsun diye, kölelere sürüttürerek bir yahudi mezarlığına attırdı. Annesi Esma'nın, oğlunun başsız cesedini uzaktan seyrettikten sonra, Mekke'ye muzaffer bir komutan edasıyla giren Haccac'ın yakasından yapışarak "Sen onun dünyasını mahvettin; fakat o da senin âhiretini mahvetti." diye haykırdığı rivayet edilmektedir.

Haccac; Allah'ın haram kıldığı ayda, haram kıldığı bir bölgede kan dökmüş, Allah'ın evini taşa tutmuş ve Abdullah'ı hunharca öldürtmüş olmasına rağmen iyi bir şey yapmış gibi gururlanmış ve secdeye kapanmıştı. Onun daha sonra Medine'ye yöneldiği ve orada da insanlara çok sert davrandığı söylenmektedir. İbnü'l Esir'in yer verdiği rivayetlerde, Enes b. Malik, Cabir b. Abdullah ve Sehl b. Sa'd gibi kimselerin ellerine kurşun döktürüp mühürlediği iddia edilmektedir. Ashabdan birçok kişiye eziyet ettiğine; hatta kendisine itiraz eden bazılarını da katlettirdiğine dair haberlere Taberî'de rastlamak mümkündür.

IRAK VALİLİĞİ

Böylece Hicaz, Irak ve Mısır'da dokuz yıl hüküm süren ve Emevi Devleti'ne kök söktüren Abdullah b. Zübeyr'in kıyamına ve yönetimine son verilmiş oluyordu. Haccac gösterdiği bu başarıdan sonra Hicaz, Yemen ve Yemâme valiliğine getirildi. Üç yıl bu görevde kaldıktan sonra, Abdülmelik'in kardeşi Bişr b. Mervan'ın 694'te ölümü üzerine, stratejik önemi yanında kontrolü zor bir isyan merkezi haline gelen Irak'a vali tayin edildi.

Irak bölgesinde Emeviler'e karşı ayaklanan Hariciler, küçük askerî birlikleriyle Emevi ordularını hırpalıyor ve zaman zaman da yenilgiye uğratıyorlardı. Ayrıca Hz. Ali taraftarları da muhalefetlerini kesintisiz bir şekilde sürdürüyor ve yöneticileri uğraştırıyorlardı. Haccac, Irak'ı çok sert tedbirler alarak idare etti. Onun, öncüllerinden Ziyad b. Ebih'in tutumundan daha katı ve acımasız bu yaklaşımını, Kûfe'ye girdiği zaman besmelesiz okuduğu, Arap edebiyatında önemli bir yeri olduğu kabul edilen ünlü hutbesinde görmek mümkündür.

Irak'ta Emeviler'e muhalif olan her hareketi kanlı bir şekilde ve yüzlerce, binlerce insanı öldürerek bastıran Haccac'ın zulmünden kaçanlar ya silahlanıp muhalif hareketlere katılıyor ya da Hicaz valisi Ömer bin Abdülaziz'e sığınıyorlardı. Bu durum, daha sonra Haccac'ın Ömer bin Abdülaziz ile sürtüşmesine ve Ömer b. Abdülaziz'in Medine valiliğinden azledilmesine neden olmuştur.

Haccac, 697'de yetkileri daha da artırılarak bütün doğu illerinin genel valiliğine tayin edildi.2

Onun valiliği sırasında Hariciler'in İran'daki, Mutarrif b. Mugire'nin Medain'deki, Şebib b. Yezid'in Musul'daki ve Abdurrahman b. Muhammed b. Eş'as'ın Horasan'daki isyanları bastırıldı.

Yaklaşık yirmi yıl süren Irak ve doğu illeri valiliği sırasında Haccac'ın karşılaştığı en büyük sıkıntı, İbnü'l Eş'as'ın kendisine ve Emevi Devleti'ne karşı başlattığı isyandır. Haccac bir Emevî ordusunun Horasan bölgesinde Türkler tarafından kılıçtan geçirilmesi üzerine özellikle Emeviler'e muhalif kimselerden oluşturduğu ve Tâvus adını verdiği 20 bin kişilik bir orduyu Türklerle savaşmak üzere yola çıkardı (699). Amacı Türklerden intikam almanın yanı sıra rejim karşıtı Iraklılar'ı iç politikadan uzaklaştırmaktı. Ancak kendisinden nefret eden ordu kumandanı İbnü'l Eş'as ve emrindeki ileri gelen askerlerle arasında anlaşmazlık çıktı. İbnü'l Eş'as, Haccac'ın kendisini görevden almak istemesi üzerine isyan etti. Irak ve Horasan'daki bazı şehirleri ele geçirerek buralara yöneticiler atadı. Haccac'a ve Emevî Devleti'ne çok zor günler yaşattı. 701 yılında Deyrülcemâcim ve Meskîn'de üst üste iki büyük bozguna uğratıldı ve daha sonra sığındığı yerde Haccac'ın adamlarına teslim edildi. İbnü'l Eş'as'ın Haccac'ın elinde ölmek yerine, intihar etmeyi tercih ettiği rivayet edilmektedir. Yakalandıktan bir süre sonra Haccac'a götürülürken canına kıymıştır.

Velid zamanında Asya'da yapılan fetihler de Irak'ın bu zorba ve otoriter valisi tarafından yönlendirilmekteydi. Ülke içinde iç karışıklıkların sükûn bulmasıyla birlikte ve Velid'in iş başına geldiği yıl (705) Haccac, Kuteybe b. Müslim'i Horasan valiliğine tayin etti. Orduyu sevk ve idarede çok başarılı olan ve doğudaki birçok bölgeyi ele geçiren Kuteybe, bütün etkinliklerinde Haccac'ı örnek almasıyla tanınmıştır.

ZULÜM VE "KAN GÖLÜ" İÇİNDEN SIRITAN ADAM

Haccac, bütün gücünü Emevî saltanatının yaşaması için harcadı; bu uğurda yirmi beş yıl hiç durmadan mücadele etti.

Haziran 714'te Kûfe ile Basra arasında yer alan ve kendi döneminde inşa edilen Vâsıt şehrinde öldü. Öldüğünde 53 yaşındaydı. Mezarının tahrip edilmemesi için üzerinden akarsu geçirildiği rivayet edilmektedir. Onun öldüğünü duyan Ömer bin Abdülaziz'in şu sözü manidardır: "Dünyanın bütün fâsık, zalim ve kötü insanları bir araya toplansa; biz de bu insanların karşısına sadece Haccac'ı çıkarsak, onları mağlup ederiz."

Haccac'ın elinden tutanlar ve onu destekleyenler, Emeviler'in Mervanî koludur. Mervan bin Hakem ve oğulları tarafından temsil edilen bu aile, Hz. Osman döneminden itibaren Ehl-i beytin de karşısında yer almıştır. Haccac da bu yüzden, bu çizgiye daima düşman olmuş ve Hz. Ali'ye sempati besleyen herkese hınç ve öfke duymuştur. Hz. Ali soyundan geldiğini öğrenince, hanımını bile hemen boşamış ve kovmuştur.

Haccac, Emevilerin muhaliflerine karşı çok sert davranmıştır. Enes bin Malik gibi kendilerine hürmet gösterilen pek çok kişiye zulmetmiştir. Ünlü müfessir ve muhaddis Said bin Cübeyr'i hunharca katletmiştir.3

Onu öldürttükten birkaç ay sonra kendi ölümünü isteyecek duruma düştüğü ileri sürülmektedir. Bazı kaynaklarda, Said b. Cübeyr'in sürekli rüyalarına girdiğinden yakındığı ve zamanla "çıldırdığı" aktarılmaktadır. Son günlerinde büyük ruhsal sıkıntılar içinde çırpınıp durmuş, dayanılmaz mide ağrıları ve ıstırap içinde ölmüştür.

Haccac, yemininden dönenlere mürted muamelesi yapmış, müslüman oldukları halde mevaliden haraç ve cizye almıştır. Abdullah b. Zübeyr ve Said b. Cübeyr'in yanı sıra İmam Zeynelabidin, Abdullah b. Ömer, İmam Şâ'bi gibi önemli isimlerinden öldürülmesinden de o sorumlu tutulmaktadır. Onun katlettiklerinin sayısı, bazı kaynaklarda 120 bine kadar çıkarılmaktadır.

Ölüm haberini alan âlimlerden ve halktan hiç kimse ona rahmet dilememiştir. Hasan-ı Basrî öldüğünü duyunca "Allah'ım, onu ortadan kaldırdığın gibi sünnetini de kaldır!" diye dua etmiştir. Ömer b. Abdülaziz şükür secdesine gitmiş, İbrahim en-Nehaî sevincinden ağlamıştır.

Haccac bin Yusuf, "gönüllü kölelik"in İslam tarihinde belki de en büyük örneğidir. Eğitimli, cesur ve fedakâr bir insan olarak yetişmesine rağmen; bütün yeteneklerini zulmün bekası için kullanmış, kraldan çok kralcı gibi davranmıştır. Yanlış bir "kahramandır" o yüzden, antikahramandır. Kulağını ve yüreğini şeytanın fısıltılarına açmıştır. Gerçek kahramanları yok etmeye and içmiş, onlardan nefret eden bir psikolojiyle kendini zehirlemiştir. Ölümünden önceki döneme kadar, kendine ve yaptıklarına inanmış, samimi bir "kapıkulu" olduğunu daima göstermiştir. Gerçek bir âlim ve mücahid profili sergileyen Said b. Cübeyr'i öldürmesi, onu etkilemiş ve bütün önkabullerini sarsmış olmalıdır. "Kafayı yemesi", döktüğü kanın onu boğacak bir düzeye ulaşmasının yanı sıra bir inanç krizine düştüğünü de düşündürtmektedir. Yapıp ettiklerini başka bir şeyle açıklamak zordur. Zira kaynaklarda mal, makam ve mevki hırsına yenik düştüğüne dair ciddi hiçbir işaret yoktur. İktidar sahibi olmak için kimseye yalvarmamış, el açmamış, etek öpmemiştir. Altın ve gümüşü yığıp biriktiren biri değildir. Abbasiler döneminde yazılan kitaplarda bile, öldüğünde sadece bir kılıç, bir at eyeri, bir mushaf, bir rahle ve üç yüz dirhem para bıraktığı kaydedilmektedir.

Haccac'ı zalim, cebbar ve kan dökücü gibi sıfatlarla kötüleyen Zehebî onun Kur'an'a çok hürmet ettiğini, Sicistanî ise hafızları toplayarak Kur'an'ın harfleriyle ilgili çeşitli çalışmalar yaptırdığını, muhtelif surelerde geçen on bir kelimenin imlasını belli bir kıraate göre tespit ettirdiğini ve kendisinin de her gece Kur'an okuduğunu söylemektedir. Aynı zamanda ünlü bir hatip olduğu, çok fasih ve beliğ bir dille konuştuğu; Irak'a vali tayin edildiğinde okuduğu hutbenin Arap edebiyatının örnek metinleri arasında gösterildiği iddia edilmektedir. O hunhar ve hastalıklı psikolojinin içinde demir bir yumruk ve bir ölüm makinesi olarak sivrilen bir adamın bunları yapması, en azından, akıl hastalarının attığı kahkahaları çağrıştırmaktadır insana.

*

Günün birinde Avrupa'da adamın biri çıkar. Yoksul bir alenin çocuğudur. Ezik bir psikolojiye sahiptir. Hırslıdır. Hayattan ve düşmanlarından intikam almak, kendisini herkese göstermek istemektedir. Okur, çalışır, azmini yitirmez. Sabırlıdır. Doğru zamanlarda, doğru yerlerde bulunmaya çalışır. Kendisini ırkına, kendi tarihine, efendilerine adamıştır. İnançlıdır, dindar olduğu bile söylenebilir. Orduya girer. Parti kurar. Yükselir. İntikam başlamıştır. Yakınları ve davası için yeri geldiğinde gözyaşı döker, düşmanlarını ise hiç affetmez. Halkı etkiler. O konuşurken milyonların kalbi titrer. Büyük bir savaşa yol açar, kendince haklı bulduğu istekleri. Milyonlarca insan bu savaşta ölür. Başarılı giden savaşın kaderi zamanla değişir. Dengeler birden bozulur. Kriz başlar. Bunalıma girer bu adam. Ortadan kaybolur. İntihar ettiği söylenmektedir. Onbaşılıktan başlayıp dünyayı titretecek bir konuma ulaşan bu sapkın adamın ismi lanetle anılmaya başlanır.

 Haccac'ı anlatırken, ister istemez Hitler'i hatırlıyor insan!

 

Dipnotlar:

1. Kimi tarihçilere göre, Zübeyr b. Avvam ikinci Habeşistan hicretinde, ülkedeki karışıklığın bastırılmasında Habeş kralı Necaşi'ye yardım etmiş, onu desteklemiştir. Onun bu katkılarının unutulmamasından dolayı olacak ki Ashame'den sonra gelen Necaşilerden biri, Zübeyr'in oğlu Abdullah'ın zor günlerinde, mızrak kullanmada ve ok atmada hünerli 200 kişilik bir askerî kuvvet göndermiştir. "Necaşi" özel bir isim olmayıp "imparator, kral" yerine kullanılan bir unvandır. (Belazurî, Ensâbu'l Eşraf, I / 4, 343, 351; Prof. Dr. İrfan Aycan – Prof. Dr. İbrahim Sarıçam, Emeviler, Ankara 2008, s. 34.)

2. Haccac, gerekli gördüğü zaman Doğu illerine kendisi de valiler atamıştır. Sözgelimi, Muhalleb b. Ebî Sufra, onun Horasan'a atadığı ilk validir. Daha sonra, 705 yılında atadığı Kuteybe b. Müslim de çok ünlüdür.

3. Tâbiinin ileri gelenlerinden büyük âlim Said b. Cübeyr Hicrî 94'te kıyam etti. Abdurrahman b. Eş'as'ın direnişiyle başlayan bu mücadelesi yıllarca devam etti. İsfehan'a ve ardından Azerbaycan'a geçti. Sonra Irak'a ve Mekke'ye geldi. Gizlenirken yakalandı. Kûfe'ye getirildi ve Haccac tarafından kendisine inanılmaz işkenceler yapıldı. Aralarında geçen ve Cübeyr'in Kur'an ayetleriyle süslediği konuşma meşhurdur. Sonunda boynu vuruldu. Şehid edildiğinde 50 yaşındaydı. Ahmed b. Hanbel, "Haccac, Said'i öldürdüğünde, yeryüzünde bulunup da Said'e muhtaç olmayan tek ilim adamı yoktu." demektedir.

ALİ DEĞİRMENCİ

Haksöz-Haber