1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Gazze'deki hastanelere yönelik savaş
Gazze'deki hastanelere yönelik savaş

Gazze'deki hastanelere yönelik savaş

"Yol yeni infaz edilmiş cesetlerle doluydu. Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu sivillerin Han Yunus'taki sahil yolu boyunca konuşlanmış tankların önünde canlı kalkan olarak kullanıldığına da şahit oldum."

11 Haziran 2025 Çarşamba 04:47A+A-

Mohammad al-Naami’nin Palestine Studies’de yayınlanan yazısını Barış HoyrazHaksöz Haber için tercüme etti.


"Hayatımda yaşadığım en kötü şey kızımı bulmak için cesetlerin arasında yürümekti. Zihnimde kızımın üzerinde beyaz bir yün kazak olduğunu tekrarlayıp duruyordum ki onu yüzlerce şehit arasında tanıyabileyim ve etrafımdaki korkunç sahnelerden etkilenmeden annesi ve kardeşinin yanına gömebileyim. Ancak katliam beyazdan eser bırakmamıştı; her şey kanla, ölümün ve ateşin renkleriyle boyanmıştı. Çok fazla bozulmamış ceset bulamadım. Şehitlerden geriye kalanların çoğu sadece vücut parçalarıydı. Sürekli aradım ama kızımı bulamadım. Ancak kız kardeşimin cesedini tanıdım - kızım da onunla birlikteydi. Dağınık kalıntılardan hangisinin küçük kızıma ait olduğunu bilmeden şehitlerin gömülmesine yardım etmek zorunda kaldığınızı düşünün."

Bu, 17 Ekim 2023'te El-Ahli Arap Baptist Hastanesi katliamında ailesinin hayatta kalan son üyesini -kızı Nur'u- kaybeden Ahmed Al-Masri'nin yaşadıklarına bir bakış. Bu katliam, hastaneye sığınan yerinden edilmiş sivilleri hedef alan doğrudan bir hava saldırısında yaklaşık 500 kişinin hayatına mal oldu. Kullanılan füze yüksek patlayıcılı ve parça tesirli bir savaş başlığına sahipti.

Baptist Hastanesi'nde savaşın ilk günlerinde meydana gelen vahşet münferit bir olay değildi. Daha da korkunç katliamlar ve ihlaller dizisinin başlangıcı oldu ve uluslararası insancıl hukuk kapsamında korunan yerlerin, özellikle de hastanelerin tamamen göz ardı edilmesi için bir emsal teşkil etti. O tarihten bu yana İsrail saldırıları Gazze Şeridi'ndeki tüm büyük hastaneleri hedef alarak binlerce hastayı, yerinden edilmiş sivilleri ve sağlık personelini öldürdü.

gazze-hastane1.jpg

İsrail'in tıp merkezlerini ve personelini hedef alan saldırılarında şehit olan sağlık personelinin sayısı 1.411'e ulaştı. Ayrıca 362 sağlık çalışanı tutuklanmış ve işkence görmüş, üç doktor da gözaltındayken işkence altında infaz edilmiştir.

İsrail güçleri ayrıca 38 hastaneyi tahrip etti ve ateşe vererek tamamen hizmet dışı bıraktı. Buna ek olarak, 81 büyük sağlık merkezi tahrip edildi ve hizmet dışı bırakıldı; klinikler, dispanserler ve teşhis merkezleri de dâhil olmak üzere 164 diğer tıbbi tesis de tahrip edildi.

İsrail güçleri ayrıca yangın söndürme, kurtarma, hızlı müdahale veya sivil savunma operasyonlarında kullanılan 54 aracın yanı sıra 144 ambulansı da hedef aldı.

gazze-hastane2.jpg

En acımasız suçlardan biri, İsrail'in 18 Mart 2024 tarihinde El-Şifa Tıp Kompleksi'ne düzenlediği ikinci baskındı. Baskın, sonrasında ortaya çıkan derin üzüntü verici tanıklıklarla birlikte korkunç ihlalleri içeriyordu. Saldırı sırasında İsrail güçleri yargısız infaz, işkence, aşağılama, şehitlerin cesetlerinin parçalanması ve mezarların açılması gibi suçlar işlemiştir.

Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Gözlemcisi, İsrail ordusunun El-Şifa Hastanesi ve çevresinde katliam ve korkunç zulümler gerçekleştirdiğini bildirerek baskın sırasında işlenen İsrail suçlarının bir kısmını belgelemiştir. Bunlar arasında Gazze Şehrindeki hastane ve çevresinde 13 Filistinli çocuğun infaz edilmesi de vardı. Yaşları 4 ila 16 arasında değişen çocukların bir kısmı aileleriyle birlikte kuşatma altındaki evlerinde mahsur kalırken, bir kısmı da İsrail ordusu tarafından önceden belirlenmiş güzergâhlardan kaçmaya çalışırken öldürüldü.

Belgelenen vakalar arasında, El-Şifa Hastanesi civarında ikamet eden Filistin vatandaşı İslam Ali Salouha'nın oğlunun infazı da vardı. Euro-Mediterranean Monitor'e göre İsrail güçleri, 9 yaşındaki oğlu Ali'nin yanı sıra 6 yaşındaki çocuk Said Muhammed Sheikha'yı kasıtlı olarak gerçek mermiyle hedef alarak ailelerinin ve yerel sakinlerin önünde öldürdü.

İsrail güçlerinin El-Şifa Hastanesi'nden çekilmesinin ardından hastane içinde ve çevresinde, işgalcilerin savaş sırasında işledikleri suçları gizlemek için kullandıkları bir yöntem olan toplu mezarlar bulundu.

Gazze Medya Ofisi, El-Şifa Hastanesi'nin içinde üç toplu mezar bulunduğunu duyurdu ve böylece Gazze Şeridi'ndeki hastanelerde bulunan toplam toplu mezar sayısı yediye yükseldi. Bu mezarlardan 529 şehit çıkarıldı.

İsrail'in işlediği suçlardan en ağır payı Gazze'nin kuzeyindeki hastaneler aldı. İşgal güçleri bu hastanelere defalarca saldırdı, binalarını bastı, sağlık personelini tutukladı ve içerideki hastaları infaz etti. Zorla yerinden etme politikasının bir parçası olarak İsrail, Kuzey Gazze Valiliği'ndeki tüm tıp merkezlerini sistematik olarak yok etmeye çalıştı.

İsrail ordusu Kemal Advan, Beyt Hanun, Endonezya ve El-Avda hastanelerini yıktı, içindeki tüm tıbbi ekipmanları yaktı ve zarar verdi. Bu hastaneler 19 Ocak 2025'te yürürlüğe giren ateşkesin ardından asgari düzeyde faaliyetlerine devam edebilmeleri için rehabilite edilmeye çalışıldı. Ancak savaşın yeniden başlaması, kuzey Gazze'ye yönelik kara harekâtının yeniden başlaması ve ablukanın devam etmesiyle birlikte bu hastanelerin tamamı tamamen işlevsiz hale geldi.

18 Mayıs 2025'te İsrail güçleri hem Endonezya Hastanesi'ni hem de El-Avda Hastanesi'ni kuşatarak insansız hava araçlarıyla saldırdı ve hastaların, sağlık personelinin ve kritik malzemelerin giriş çıkışını engelleyerek hastaneleri hizmet dışı bırakmaya zorladı.

İsrail güçleri ayrıca, devam eden saldırı sırasında Endonezya Hastanesi'nin yoğun bakım ünitesini, serviste kritik hastalar bulunmasına rağmen doğrudan bombaladı. 27 Mayıs itibariyle onlarca sağlık personeli, hasta ve yaralı kuşatma altındaki hastanede mahsur kalmış durumdadır.

Gazze Şeridi'nin güneyinde, özellikle de Han Yunus'taki Nasır Tıp Kompleksi'ndeki durum da El Şifa Hastanesi'nde yaşananlardan daha az korkunç değildi. İsrail güçleri hastaneye baskın düzenledi, yargısız infazlar gerçekleştirdi, tutukluları işkence ve kötü muameleye maruz bıraktı ve aralarında doktorlar, hemşireler ve hatta ağır hastaların da bulunduğu yüzlerce kişiyi tutukladı.

İsrail'in hastaneden çekilmesinin ardından Gazze Sivil Savunması, Nasır Hastanesi civarında, aralarında çocukların da bulunduğu, işkence ve diri diri gömülme izleri taşıyan cesetlerin bulunduğu toplu mezarlar bulunduğunu duyurdu.

Sivil Savunma ekipleri hastane çevresindeki üç mezardan 392 ceset çıkardı. Cesetlerin %58'inin kimliği tespit edilemedi, bazılarının uzuvları bağlı ya da eksik bulundu ve serumlar hala cesetlere bağlıydı; bu da bazı kurbanların henüz hayattayken gömüldüğüne dair şüpheleri güçlendirdi.

Bu arada Gazze Medya Ofisi Direktörü İsmail Al-Thawabta, İsrail ordusunun kuşatma ve baskın sırasında Nasır Hastanesi'ndeki yüzlerce yerinden edilmiş kişiyi, yaralıyı ve hastayı infaz ettiğini doğruladı.

Al-Thawabta, İsrail ordusunun bu suçun sorumluluğundan kaçamayacağını, çünkü kanıtların inkâr edilemez olduğunu vurguladı. Toplu mezardan çıkarıldıktan sonra kimlikleri tespit edilen şehitlerden bazılarının, 22 Ocak 2024'te başlayan kuşatmanın ardından 24 Mart 2024'te İsrail güçleri hastaneye baskın düzenlediğinde hayatta olduklarının doğrulandığını kaydetti.

Ordunun hastaneden çekilmesinden sonra bile hava saldırıları hastanenin kilit binalarını doğrudan hedef almaya devam etti. Acil servisin vurulması sonucu beş Filistinli şehit oldu, diğerleri yaralandı ve binada yangın çıktı. Kısa bir süre sonra İsrail güçleri hastane avlusundaki bir gazeteci çadırını bombalayarak üç gazeteciyi diri diri yaktı. Ayrı bir saldırıda ise İsrail savaş uçakları aynı hastanenin cerrahi servisini bombalayarak gazeteci Hassan Asleeh'e suikast düzenledi. Daha yakın bir zamanda İsrail güçleri hastanenin tıbbi depolama tesislerini bombalayarak binlerce hastanın hayatını tehlikeye attı.

İsrail güçleri ayrıca Gazze Avrupa Hastanesi'nin bazı bölümlerini ve çevresini 40 füzeyle hedef aldı ve daha önce Han Yunus'a yaptıkları kara saldırısı sırasında hastaneye baskın düzenlemişti. El Aksa Şehitleri Hastanesi de çok sayıda hava saldırısına ve insansız hava araçlarından açılan ateşlere maruz kaldı.

İşgal güçleri merkezi hastanelere saldırmakla yetinmedi; tıbbi hizmet veren ve yerinden edilmiş sivillerin barındığı her sağlık tesisini de hedef aldı. Bu kurumlar da İsrail ordusu tarafından korkunç suçların işlendiği yerlerdi.

gazze-hastane4.jpg

Savaş nedeniyle yerinden edilen genç bir adam olan Remzi Musa'ed ise Al-Maghazi Kampı'nın karadan işgal edilmesinin ardından Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'un batısında bulunan Al-Khair Hastanesi'ne kaçtığını söyledi. Ancak İsrail güçleri herhangi bir tahliye emri çıkarmadan sığındığı bölgeye saldırdı, yerinden edilmiş insanların toplandığı tüm bölgeleri kuşattı ve ardından saldırılar düzenleyerek baskınlar yaptı.

Bize şunları anlattı:

"Dehşet vericiydi - Ocak 2024'te işgalciler havadan ve topçu ateşiyle çılgınca, ayrım gözetmeyen bir bombardımana başladı. Evleri, okulları, hükümet binalarını ve tarlaları hedef aldılar. Saldırının ilk anlarında onlarca insan şehit oldu. Tanklar, Al-Khair Hastanesi'nde bize ulaştığında, kimse kaçamadan askerler doğrudan pencerelere ateş etmeye başladı. Top mermileri binanın üst kısmına isabet etti ve bunun sonucunda insanlar öldü. O an tarif edilemez - çığlıklar, çocukların ağlamaları. Nereye gideceğimizi bilemedik."

Remzi, baskın başlamadan önce İsrail askerlerinin bir hoparlörle donatılmış bir quadcopter drone gönderdiğini ve bir askerin Arapça konuşarak erkeklere kıyafetlerini çıkarmalarını ve belirlenen bir salona gitmelerini, kadınlara ve çocuklara ise başka bir odaya gitmelerini ve elleri arkalarında yüzüstü yatmalarını emrettiğini anlattı. Bu noktada, ailesinden ve çocuklarından ayrıldı ve ardından yoğun silah sesleriyle saldırı başladı.

Devam etti:

"Herhangi bir odaya girmeden önce patlayıcı el bombaları attılar, ardından ağır silahlarla ateş açtılar. Ayrıca tüm tıbbi ekipmana da ateş ettiler. Askerler onlara ulaştığında yardım için ağlayan kadın ve çocukların seslerini duyabiliyorduk. Erkekler için tam bir aşağılanma anıydı. Askerler bize ulaştığında hemen tüfek dipçikleriyle bizi dövmeye, kaba hakaretler savurmaya ve bazı insanlara ateş etmeye başladılar. Dayak ve aşağılama 24 saatten fazla sürdü - bundan zevk alıyorlardı. Sonra bir yüz tanıma cihazı getirdiler. Bu kontrolden geçtikten sonra, dört saat süren ikinci bir işkence turunun yapıldığı başka bir odaya götürüldüm."

Bu işkence ve aşağılama turu sona erdikten sonra, yerinden edilenlerin bir kısmının ayrılmasına izin verildi - Remzi de bunların arasındaydı. Ancak, üzerinde sadece iç çamaşırları vardı ve hiçbir eşyası yoktu. Askerler para ve telefon da dâhil olmak üzere herkesin kişisel eşyalarına el koymuş ve kadınların takılarını çıkarmıştı. Gruba Refah'a doğru belirli bir rotayı takip etmeleri talimatını vererek, bu rotadan sapanların infaz edileceği uyarısında bulundular.

Musa'ed dönüş yolunu şöyle tarif etti:

"Yol yeni infaz edilmiş cesetlerle doluydu. Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu sivillerin Han Yunus'taki sahil yolu boyunca konuşlanmış tankların önünde canlı kalkan olarak kullanıldığına da şahit oldum. Oradan ailemin akıbetini düşünerek ayrıldım. Onlardan bir ay boyunca ayrı kaldım, nerede olduklarını bilmiyordum ve askerler telefonlarımızı aldıktan sonra onlarla iletişim kurmanın hiçbir yolu yoktu - ta ki sonunda bir akrabamızın yardımıyla yeniden bir araya gelene kadar."

 

* Mohammad al-Naami, Gazze'de yaşayan bir gazetecidir.

HABERE YORUM KAT