Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
"Artık ne alaturka ne alafranga özentisine dayanan kurtuluş reçeteleri aramaya gerek yok. Yeter ki fıtratla ve vahiyle barışılsın ve buluşulabilsin."
Hamza Türkmen / Haksöz Haber
Yani insanlar ve yöneticiler vahye olan misaklarını unutup arkalarına atarlarsa; kendilerine verilen nimetlerin, yani zenginlik ve refahın, sağlık ve üstünlüğün kendi bilgilerinin ve güçlerinin eseri olduğu sanısı içinde Allah’ın iradesine başkaldırırlarsa cezaya uğramaları kaçınılmazdır. Bu hal dünya hayatında da görülür ahirette de görülür.
“Onun / İnsanın önünden ve arkasından izleyenleri (muakkibat) [yani fıtri ve ahlaki koruyucu değerler] vardır, onu Allah’ın emriyle gözetip-korumaktadır. Gerçekten Allah, kendi nefislerinde / özlerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip, bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiçbir [biçimde imkan] yoktur; onlar için O’ndan başka bir veli de yoktur.” (13/11)
Firavun ve yakınları kibir ve ululanmaları ve yaptıkları zulümler sonucu suda boğulup saltanat ve iktidarlarına Rabbimiz son vermişti. Yine Musa (a) yerleşme imkanını gözlemlemesi için kavminden 12 nakib göndermişti ve “Allah onlara şöyle demişti: Ben sizinle beraberim. Eğer namazı dosdoğru kılar, zekatı verir, resullerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah’a güzel borç verirseniz andolsun ki sizin günahlarınızı örterim…” (5/12) Bu kıssa Maide suresinde işlenir. Yine Musa (a) bu nakiblere şöyle seslendi: “Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı arz-ı mukaddes toprağına girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmüş olursunuz.” (5/21) Nakiblerin ekseriyeti orada yaşayanlardan korkup Musa (a)’a “Ey Musa onlar orada bulundukça, biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidip savaşın. Biz burada oturacağız.” (5/24) demişlerdi. Bunun üzerine Rabbimiz o beldede yaşamayı 40 yıl boyunca (5/26) onlara yasaklamıştı!