1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. “Ümmet ümmet” diye haykıran ezgilerimiz-marşlarımız var bizim
“Ümmet ümmet” diye haykıran ezgilerimiz-marşlarımız var bizim

“Ümmet ümmet” diye haykıran ezgilerimiz-marşlarımız var bizim

"Müslümanların, ezgi ve marşları vardır. Sevinçlerinde, hüzünlerinde, iyi günlere ve kötü günlere, geçmişe, şimdiye ve geleceğe dair dile getirdikleri, terennüm ettikleri yürek sesleri vardır." Fatih Pala yazdı.

30 Mayıs 2021 Pazar 13:20A+A-

Fatih Pala / Dünyabizim.com

Müslümanların, ezgi ve marşları vardır. Sevinçlerinde, hüzünlerinde, iyi günlere ve kötü günlere, geçmişe, şimdiye ve geleceğe dair dile getirdikleri, terennüm ettikleri yürek sesleri vardır. Özlemlerini mısra mısra sıraladıkları şiirleri vardır. O şiirlerin mekân tuttuğu, çok yakıştığı besteler vardır. Bir ritmin, soylu bir yürüyüşün, ciddi bir hareketliliğin ifadesidir onlar. Öylesine söylenmeyen, her kelimesinde sevda ve dava büyüten haykırıştır onlar.

Gündemler, isimler, yerler, vakitler değişse ve yenilense de amaç hep aynı olur, hedef hep birdir mü’minler için: “İman edip salih amel işleyenler olmak”. Gün gelir Afganistan, Tacikistan cihadı olur gündem, gün gelir Bosna, Çeçenya, Keşmir, Cezayir, Arakan, Doğu Türkistan, Mısır, Filistin, Yemen, Irak, Suriye… Türkiyeli Müslümanların hissiyatından kalkışa geçer ezgiler ve marşlar, “Ümmet” vardır her an sâdırlarda, hep “Ümmet” yazılır satırlara.

Abdulbaki Kömür, Adil Avaz, Ammar Acarlıoğlu, Aykut Kuşkaya, Ender Doğan, Erdoğan Akın, Eşref Ziya Terzi, Grup Çağıltı, Grup Direnenler, Grup Genç, Grup Haykırış, Grup İslami Direniş, Grup Kardelen, Grup Kardeşlik Çağrısı, Grup Kıvılcım, Grup Mavera, Grup Özlem, Grup Yürüyüş, Hasan Enes, İbrahim Tanrıkulu, Mesut Çakmak, Mesut Yabanigül, Mikail, Ömer Karaoğlu, Tamer Duman, Taner Yüncüoğlu ve daha eski-yeni nice isim… Hepsi, “büyük bir Sevda” ile o sevda için yola çıktılar; “gönülleri bir, sevinçleri bir, hüzünleri bir” olanlar adına. Şimdilerde, kimi, her ne kadar bu mecrada yoluna devam etmiyor olsalar da, bu topraklara ciddi izler bıraktılar. Hep “ümmet”i hatırladılar, hep “ümmet”i hatırlattılar. Yollarına kararlılıkla devam edenlere selam olsun. Büyük bir teşekkürü ve takdiri hak ediyorlar.

1980’lerde zuhur eden Afganistan cihadı söz konusu olduğunda, söz ve sesleriyle destek verdiler; onlardan birisi, “Hindikuş’tur dağları/ Mücahiddir adları/ Cihaddır okulları/ Yıktılar tağutları” (Mesut Yabanigül) demişti sevinçle. Bir başka ses, “Afganistan’da, her taraf kanda” (Grup Şehitler Kervanı) diyordu üzüntüler içinde. “Bilal öldü derler ise sakın inanma ana/ Bil ki ben şehid olmuşum, şehidler ölmez ana” (Grup Genç) terennümündeki şehid, kanı ile Afganistan’ı sulayanlardan, o diyarları yalnız bırakmayanlardandır.

Hele Filistin, hiç mi hiç düşürülmedi gündemden. Kimi, “Bir güneş doğuyor Filistin’de” (Eşref Ziya) derken; kimi, “Dayan kanlı mescid, Mescid-i Aksa/Bu zulüm işkence sürmez asla” (Grup Genç) diyerek umudu körüklemiş; kimi, “Filistin’deki meş’ale sayhalanır tüm âleme/İntifada, selam sana şanlı kavga” (Adil Avaz) haykırışında bulunmuş; kimi, “Bir Kudüs bin şehid düşlerimde/ Yahyalar, Şikakiler içimde/ Ağıtlar, acılar yüreğimde/ Sapan olur, kurşun olur ellerimde” (Grup Mavera) demek suretiyle yumruklarını göğe yükseltmiş; kimi de “Kudüs göklerinde kara bulutlar/ Anne feryatları gökleri sarsar/ Filistin’de küçük beyaz yumruklar/ Bulutlar içinde ışık şaçarlar” (Ömer Karaoğlu) sözleriyle haberler veriyordu oralardan buralara.

Cezayir de yüreklerde ısıttığımız yanımızdandı. O’nun için, “Bir güneş doğuyor Cezayir’de” (Eşref Ziya) demekle kalınmadı; “Hesabını soracağız Bosna’nın ve Cezayir’in/ Soracağız kâfirlerden yapılan bu büyük zulmü” (Grup Genç) denildi; yine şunlar da O’nun içindi, “Cezayir’in ve Mısır’ın Müslümanları/Allah yolunda ölüme giden canları/ Allahu ekber, üzülmeyin, Kur’an’ı elden düşürmeyin...” (Grup Şehitler Kervanı ve Grup Mavera)

Peki, ya Bosna! Bosna’daki mezalimle uykuları kaçmayan, O’nu kendine dert edinmeyen kalmış mıydı 1990’ların ilk yarısında? “İlimiz var o diyarda/ Garip kalmış uzaklarda/ El uzatmış elimize/ Buna can mı dayanır?” (Ömer Karaoğlu) dedi bir sanatçımız O’na dair; bir diğeri, “Avrupa içinde açan lalesin/ Bataklık gölünde sen bir tanesin” (Grup Çağıltı) diyerek ona sevgi besledi; bir başkası, “Rabbim Allah’tır demek bütün günahı/ Kalmayacak zalimde mazlumun ahı” (Faruk Ekin) çığlığı ile duyarlılığını ifade etti; daha başkası, “Bosna’nın yüreğinde bomba patlarken/ Mazlum kardeşim bir destan yazmış” (Grup Kıvılcım) sözleriyle suskun durmadı ve hatta bir tanesi, albümünün tamamını Bosna’ya ayırıp ona, “Ah Bosna!” (Abdulbaki Kömür) adını verdi, orada güller dermek ümidiyle.

Çeçenistan’ın unutulması mümkün müydü acaba? “Sen bizimsin, yarınımsın, umudumsun Çeçenya” (Grup İpekyolu) diyeni mi ararsınız; yoksa “La ilahe illallah, sevdamızsın Çeçenya/ La ilahe illallah, kavgamızsın Çeçenya” (Grup Kardelen) diyeni mi? “Çeçenya’da gözü yaşlı analara selam söyle/ Uç da git turnam” (Hasan Sağındık) diyen de oldu; “Ey dere, soylu kan akan dere/ Çeçen’in aşkını ayıran dere” (Grup Mavera) diye ağıt yakan da “Moskof çizmesiyle ezdirme bizi/ Fethi bize nasip eyle Allah’ım” (Erdoğan Akın) duasında bulunan da oldu; “Gece kurt yavrularken geldik biz dünyaya/ Sabah kükrerken aslan, ismimiz kondu/ La ilahe illallah…” sözlerinin bulunduğu albümün ismi de “Çeçen Dansı” (Grup Kıvılcım) olmuştu 2000’lere ramak kala.

1980’lerin başında Hama şehrinin katledilmesi ile boğazımızda düğüm düğüm duran ve “Gün Şubat’ın ilk haftası, yıl seksen iki/ Alev alev yanıyor bir mahzun şehir/ Bir çağlayan yol alıyor cennete doğru/ Toprağı kanla sulanıyor; burası Hama!” (Ender Doğan) diye şahit olunan Suriye (Müslümanlar), Mart 2011’den itibaren ise tamamen yok edilmeye mahkûm sanki. Hal böyle olunca Müslüman yürek sahibi ezgi ve marş sanatçılarımız, boş dururlar mı, an’ın şahitliğini yapmazlar mı hiç? Yaptılar nitekim ve albümlerinin adını “Hurriyya” (Grup Yürüyüş) koyanlar, “Meydanlarda yanan ateşleriz biz/ Bir değil, yüz değil, milyonların biz/ Hama’da, Humus’ta, Halep’te, Şam’da/ Yıkacağız Nemrutları zafer yakında” canlılığıyla gelmişlerdi. Müslümanların suskunluğuna dokunan bir başka ses, “Haydi akşam oldu uyan ey Müslüman ölüleri/ Suriye’den feryat ediyor bak her an birileri/ Kan kokuyor Halep, Dera, Hama, Humus, tüm illeri” (Ender Tekin) uyarısında idi. Belki de daha ne ezgiler yapılıp ne ağıtlar yakılacak Suriye üzerine, kim bilir!

Başka nerelerden, kimlerden bahis açsak? Mısır desek; Mursi’yi, Biltaci’yi, kızı Esma’yı ve onlara yazılanları hatırlarız; Esma için, “Eğil yerin incisi, göğün ziyneti/ Yıldız tarlasıdır durağın senin/ Öpmemişti henüz topuğunu Nil/ Titretti denizi dudağın senin” (Mehmet Ali Aslan – Grup Yürüyüş) sözlerini armağan eden oldu. “Arakan’da ve Mısır’da feryat figan vardır canda/ Kenetlendik Esmalarla, bütün dünya bak kıyamda” (Grup Direnenler – Ebuzer&Muharrem) diyenlerimiz; ayrıca “Bak alınlar hep secdede/ Esmalarla direnişte/ Kor ateş var yüreklerde/ Hani kardeşlerim nerde?” (Grup Özlem – Selami Güneş) diye seslenenlerimiz, ölümü öldürenlere dikkat çekmiş oldular ümmet coğrafyamızda.

“Ben Çeçen’im, ben Boşnak’ım, Kürdüm, Türküm, ben insanım/ Düşmanımız bir, zalimlerdir/ Ben ‘Ümmet’im Müslümanım” (Grup Kardeşlik Çağrısı) derinliğine değinenler, esasen anlatıyordu meramımızı. İman ve kardeşlik/ümmetlik dolu gönüllerin ve onlardan nükseden sözlerin özet ifadesi; zulüm ve ardı sıra şaha kalkan cihad, sabır, şehadet damarımız… Ve asla unutulmayacak, yalnız bırakılmayacak, yabana atılmayacak devasa bir Ümmet!

Değinemediğimiz, değinmeyi unuttuğumuz daha pek çok “Ümmet renkli” söz ve söz sahipleri var, biliyoruz; ama buradakilerle iktifa edelim, diyoruz. Sonra da sözlerimizi, yine bir ezginin, “Ümmet” diyen, “vahdet” bekleyen dua kokulu ifadeleriyle bitiriyoruz: “Ümmet, param parça küfrün pençesinde/ Ayrılık canıma tak etti, ölüm gelir ayrılık/ Vahdet ver, vahdet ver/ Gönüller çöle döndü, muhabbet ver/ Ayrılık cana yetti, ülfet ver/ Zelil, rezil, rüsvay olduk/ İzzet ver, izzet ver/ Allah’ım, sana sığınırım” (Erdoğan Akın). Âmin.

 

HABERE YORUM KAT

5 Yorum