
Trump'ın Yahudi Devletine giden yol haritası
Trump'ın eylemlerini yönlendiren kabadayı zihniyeti, zayıfların önünde kaslarını esnetmesine ve ödenecek bir bedel olduğunda geri çekilmesine neden oluyor.
Dr Mohammad Makram Balawi’in Middle East Monitor’de yayınlanan yazısı Haksöz-Haber tarafından tercüme edilmiştir.
İsrail Başbakanı ve savaş suçlusu Benjamin Netanyahu, Amerika Birleşik Devletleri'ne gelerek yeni Amerikan Başkanı Donald Trump ile görüşen ilk yabancı lider oldu. Netanyahu'nun ziyareti, Gazze Şeridi'ndeki büyük yenilginin ardından ve İsrail toplumunun derin bir şekilde bölünmüş olduğu bir ortamda gerçekleşiyor - sadece Hamas'a karşı savaşın felaketle sonuçlanması ve laik ve aşırı dindar İsrailliler arasında büyüyen uçurum nedeniyle değil, esas olarak Netanyahu'nun halkı kandırması ve başarısızlıklarının suçunu İsrail'in kutsal kurumu İsrail ordusu da dahil olmak üzere başkalarının üzerine atması nedeniyle.
Netanyahu ve Trump arasındaki görüşmeden ne gibi sonuçlar çıkabilir? Netanyahu kinci bir kişidir ve Trump diplomaside kişisel sadakate önem verir. Bir önceki başkanlık seçimini kaybettikten sonra Netanyahu'nun kendisine ihanet ettiğini açıkça ifade etti ve bunu ne unutacak ne de affedecek. Bununla birlikte, Miriam Adelson gibi İsrail yanlısı bağışçılar ve daha geniş İsrail yanlısı lobi, Trump'ın bölgesel kararları üzerinde önemli bir etkiye sahip. Dolayısıyla görüşme çekişmeli geçse bile Trump, İsrail yanlısı lobisine ve genel olarak İsraillilere, onların çıkarlarına zor durumdaki başbakanlarından daha fazla öncelik verdiğini göstermeyi amaçlıyor.
Kırılgan Arap durumu büyük bir karmaşa içinde. Mısır ve Ürdün gibi Filistin meselesinde en etkili Arap ülkelerinden bazıları Amerika'nın mali yardımına, Körfez ülkeleri gibi diğerleri ise Amerika'nın askeri desteğine bağımlı. Psikolojik olarak yenilgiye uğramış Filistin resmi yönetimi, yasadışı Yahudi yerleşimci saldırılarına son vermek yerine Cenin ve diğer Batı Şeria şehirlerinde kendi vatandaşlarıyla savaşmak için İsrail işgaliyle işbirliği yapıyor. Batı Şeria'da kanun ve düzeni uygulamaktan bahseden Mahmud Abbas, Birleşmiş Milletler'de yabancı ülkelere kendi yetkisi altındaki Filistin halkını korumaları için yalvarıyordu.
Bu faktörler Trump'ın Filistin halkını kendi kişisel egosu ve çıkarları uğruna kolayca feda edebilmesine olanak tanımaktadır. Sonuçta, bunun için onu kim sorumlu tutacak? Trump'ın eylemlerini yönlendiren kabadayı zihniyeti, zayıfların önünde kaslarını esnetmesine ve ödenecek bir bedel olduğunda geri çekilmesine neden oluyor.
İlk yurtdışı ziyareti karşılığında Suudi Arabistan'dan 500 milyar dolar koparmaya yönelik utanmaz girişimi, Kanada ve Avrupa ülkeleri gibi müttefiklerine yönelik topraklarına el koyma tehditleri, acınası, çete benzeri bir yönetimi yansıtıyor. Hiç kimse onun pervasız politikalarından ve haydutça gözdağlarından muaf değil. Sadece Rusya ve Çin'de değil, Kanada ve Meksika da dahil olmak üzere Kuzey Amerika'da, Avrupa'da ve hatta Arap ülkelerinde Amerika'ya karşı bastırılmış bir öfke oluşuyor.
Asıl soru şu olabilir: Netanyahu ve destekçileri Trump'tan ne bekliyor? Birçok İsrailli, Trump'ın Netanyahu'ya baskısı sonucu Hamas'la varılan ateşkes anlaşmasından memnun değil ve şimdi bir tür tazminat bekliyorlar. Başta Trump olmak üzere Amerikan başkanlarının genellikle Birleşmiş Milletler'e ya da uluslararası hukuka çok az saygı gösterdiklerini ve uygun gördükleri şekilde hareket ettiklerini biliyorlar. Dolayısıyla doğru teşviklerin sunulması, Trump'ın, İsrail'in isteklerini yerine getirmesini sağlayacaktır. ABD Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşıyan ve BM'nin aksi yöndeki kararlarına rağmen İsrail'in Suriye'ye ait Golan Tepeleri'ni işgalini yasal olarak tanıyan Trump'ın bu alanda bir sicili var.
Ondan daha ne bekliyorlar? Muhtemelen üç temel talepleri, bölgenin kendi kendini ilan eden liderleri olarak rollerini sağlamlaştırmaya odaklanıyor. İlk olarak, Endonezya ve Pakistan gibi büyük Müslüman ülkelerle ilişkilerini normalleştirmek için ondan yardım istiyorlar çünkü bu, nihai diplomatik hedefleri olan Suudi Arabistan ile ilişkileri normalleştirmeden önce elzem.
İkinci olarak, maksimum baskı kampanyasıyla İran'ı izole etmek, Husileri cezalandırmak ve son olarak Filistinlileri sadece Gazze Şeridi'nden değil Batı Şeria'dan da etnik olarak temizleyerek Filistin'i bir Yahudi devletine dönüştürme yönündeki uzun süredir devam eden emellerini gerçekleştirmek istiyorlar.
Bölgesel dinamiklerin karmaşıklığı ve uluslararası ittifakların değişen doğası göz önüne alındığında tüm bu hedeflere hemen ulaşılamayabilir. Ancak Netanyahu bu hedeflere ulaşmak için Trump'tan detaylı bir yol haritası olmasa da en azından sağlam bir söz almaya odaklanacaktır. Sözlü de olsa bir taahhüt Netanyahu'ya ülkesinde siyasi bir koz sağlayacak, destekçilerine ilerleme illüzyonu sunmasına ve dikkatleri başarısızlıklarından uzaklaştırmasına olanak tanıyacaktır.
Ancak Trump söz konusu olduğunda hiçbir şey kesin değildir, zira Filistinliler onun varsaydığı kadar kolay bir hedef olmayabilir ve Arap ülkeleri onun manevralarını varoluşsal bir tehdit olarak algılayıp gündemine direnmeyi seçebilir. Trump'ın öngörülemeyen davranışları ve kişisel çıkarlarına ya da değişen siyasi gelgitlere göre hareket etme alışkanlığı, verdiği herhangi bir taahhüdün hızla tersine çevrilebileceği anlamına geliyor. Trump'ın aniden rota değiştirip verdiği sözleri geri çekmesi ve Netanyahu'nun iddialı planlarını darmadağın etmesi şaşırtıcı olmaz. Geçmişi ticari anlaşmalarla dolu olan Trump, hedeflerine artık fayda sağlamayan müttefiklerini sık sık gözden çıkarıyor. Netanyahu'nun siyasi zekâsına rağmen, bu tekrar eden modelin bir başka kurbanı olma riskiyle karşı karşıya.
Ne de olsa kirli işlerini yürütmek için başkalarına bel bağlayanların kaderi genellikle böyle olur. Dış güçlere, özellikle de Trump gibi değişken güçlere bel bağlamak bir kumardır. Nihayetinde Netanyahu'nun hayalleri, güvenilmez müttefiklere aşırı bağımlılığın tehlikelerinin sert bir hatırlatıcısı olarak küle dönüşebilir.
HABERE YORUM KAT