
Sadece sözde bir ateşkes
Gazze ve giderek artan bir şekilde Batı Şeria'da yaşayanlara karşı, uygulanan, ısrarcı, hatta sıradan bir vahşet sistemi yerleşmiştir.
Dr. Binoy Kampmark’ın Middle East Monitor’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber için tercüme edilmiştir.
Ateşkes tuhaf bir şey olabilir. Genel olarak, ateşkes taraflarının bir süreliğine kendilerini dizginleyerek, güçlerine emir verip, sorumluluklarını yerine getirmelerini sağlayacakları varsayılır. Ancak sapmalar olur, ihlaller kaçınılmazdır. Bazıları yeterince samimidir: aptalca yanlış anlamalar, öfkeli karışıklıklar, karşı tarafın ateşkesi bozduğu endişesi. Hata yapma payı ve bir dereceye kadar ölüm ve yaralanma, kabaca kabul edilir.
İsrail-Hamas ateşkesinde, ihlaller tarafların ortak dili haline gelmiştir, ancak İsrail açık ara en büyük ihlalci olmaya devam etmektedir. İsrail'in anlaşmadan sapmaları o kadar şiddetli olmuştur ki, anlaşmayı çarpıtarak yorumladıkları, esasen “ateşkesin azaltılması”nı hedefledikleri gözlemlenmiştir. 10 Ekim'den bu yana Gazze'de 136'sı çocuk olmak üzere 347 Filistinlinin ölümü, itidalin azaldığını göstermiyor.
28 Ekim'de, tek bir günde en az 104 Filistinli katledildi. Bu, anlaşmanın reddedilmesini gerektirecek kadar ciddi bir ihlal olduğunu düşündürebilir. Ancak Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdul Rahman Al Thani öyle olmadığını iddia etti. ABD'deki dinleyicilere “Neyse ki, her iki tarafın da [İsrail ve Hamas] ateşkesin devam etmesi ve anlaşmaya bağlı kalınması gerektiğini kabul ettiğini düşünüyorum” dedi.
Açıktır ki, ateşkes, İsrail güçlerinin Gazze halkına şiddet uygulamada büyük bir serbestlik kazanmasına yol açmıştır. BM Kadın Birimi İnsani Yardım Şefi Sofia Calltorp, Gazze'li kadınların kendisine “ateşkes olabilir, ama savaş bitmedi. Saldırılar azaldı, ama cinayetler devam ediyor” dediklerini aktarıyor. Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callmard, ateşkesin “Gazze'de hayatın normale döndüğü yönünde tehlikeli bir yanılsama” yarattığını bile iddia ediyor. Aslında olan şey, “İsrail'in saldırılarının ölçeğinin” azalması ve Gazze Şeridi'ne insani yardımın çok az miktarda girmesine izin verilmesidir.
27 Kasım'da yayınlanan bir brifing notunda, örgüt “İsrail makamlarının, Filistinlilerin fiziksel yok oluşuna yol açacak şekilde kasıtlı olarak yaşam koşullarını bozarak, işgal altındaki Gazze Şeridi'nde Filistinlilere karşı soykırım yapmaya devam ettiğini” ısrarla vurguluyor. Sürgünler devam ediyor, İsrail güçlerinin işlediği iddia edilen zulüm ve savaş suçları hakkında hiçbir kovuşturma yapılmıyor. Hayatı sürdürmek için gerekli olan hayati altyapıyı inşa etme imkânları engellenirken, patlamamış mühimmat, kirlenmiş molozlar ve kanalizasyon sorunları çözülmeden kalıyor.
Yapısal gerçekler de devreye girmiştir. İsrail Savunma Kuvvetleri, Gazze'nin %58'inden fazlasını kontrol altında tutmaya devam etmektedir. Francesca Albanese, Ben Saul ve Irene Khan dahil olmak üzere Birleşmiş Milletler'in istihdam ettiği bir grup özel raportör ve uzmana göre, 40 aktif İsrail üssü “anlaşılan çekilme hattının ötesinde, ateşkes şartlarını açıkça ihlal ederek” faaliyetlerini sürdürmektedir. Ayrıca, Mısır ve İsrail'in sınır meselelerini koordine ettiği ve Filistinliler tarafından eğitilmiş yepyeni bir polis gücünün de yer aldığı Uluslararası İstikrar Gücü'nün (ISF) konuşlandırılmasını onaylayan BM Güvenlik Konseyi kararının, “Batı Şeria'da İsrail'in yerleşimci-sömürgeci apartheid rejimini pekiştiren güvenlik koordinasyonu modelini tekrarlama, hatta daha da kötüleştirme riski taşıdığını” uyarıyorlar.
İnsani yardımlar hâlâ yetersiz kalıyor ve bu, savaşın yol açtığı yıkım göz önüne alındığında (su ve sanitasyon tesislerinin %85'i hasar görmüş veya tahrip olmuş; aynı şekilde evlerin %92'si de) kabul edilemez bir durum. Oxfam yardım kuruluşu, ihtiyaç duyulan şeyleri ayrıntılı olarak sıralamaktadır: “En acil ihtiyaçlar arasında gıda, sağlık hizmetleri ve barınma ile su, sanitasyon ve hijyen hizmetleri (WASH), adet ürünleri ve atık yönetimi hizmetleri bulunmaktadır.” Yerel pazarlarda bazı gıda ve mallar daha kolay bulunabilir hale gelmiş olsa da, bunlar Gazze sakinleri için hala çok pahalıdır.
10-21 Ekim tarihleri arasında, on yedi uluslararası sivil toplum örgütünün Gazze'ye su, gıda, çadır ve tıbbi malzeme gibi temel yardım malzemeleri içeren sevkiyatları, İsrail makamlarının yetki sahibi olmadıkları gerekçesiyle engellendi. Uluslararası sivil toplum örgütlerinin yardım sevkiyatı için yaptığı 99 talep ve BM kurumlarının altı talebi reddedildi. Oxfam geçen ay yaptığı açıklamada, “Bu, Filistin ve İsrail yetkilileri nezdinde uzun süredir INGO kaydı bulunan ve yeni kayıt süreçleri devam ederken İsrail yetkilileri tarafından yasal olarak faaliyet gösterme izni verilen kuruluşları da içermektedir” dedi.
Gazze ve giderek artan bir şekilde Batı Şeria'da yaşayanlara karşı, uygulanan, ısrarcı, hatta sıradan bir vahşet sistemi yerleşmiştir. Cenin'de teslim olduktan sonra İsrail askerleri tarafından iki Filistinli infaz edildi. İsrailli askerler İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir tarafından övüldü. Bakan, bu cinayetlerin “askerlerden beklenen bir davranış” olduğunu söyledi. Burada, Filistinlilerin belirli, hoş görülen şekillerde davranmaları gerektiği ima ediliyor: görünüşte cömert olan zalimlerine alçakgönüllülükle boyun eğmeleri, bitmek bilmeyen cehennem azabı gibi yoksunluklara katlanmaları ve sadece isimde bir ateşkesi kabul etmeleri.
*Dr. Binoy Kampmark, Cambridge'deki Selwyn College'da Commonwealth bursiyeriydi. Halen RMIT Üniversitesi'nde ders vermektedir.











HABERE YORUM KAT