1. YAZARLAR

  2. MURAT KAYACAN

  3. Gelenekleşen yanlışlar ve Vahyin arındırıcı sesi
MURAT KAYACAN

MURAT KAYACAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Gelenekleşen yanlışlar ve Vahyin arındırıcı sesi

04 Aralık 2025 Perşembe 15:15A+A-

İnsanın hakikatten uzaklaşmasında çoğu zaman kötü niyet değil, bilmediği hâlde bildiğini sanan bir özgüven—literatürde “epistemik aşırı güven” (1) diye geçen o sinsi hâl—etkili olur. A‘râf 7/28’de bize gösterilen manzara da tam böyledir: Müşrikler çirkin bir fiille yüzleşince önce atalarına sığınıyor, sonra da yanlışlarını Allah’ın emri gibi sunabilecek bir cesarete bürünebiliyor. Bu yazıda söz konusu ayetten hareketle şu sorunun yanıtı aranacaktır: “İnsan, hangi noktada geleneğini hakikatin ölçüsüne dönüştürür ve hangi aşamada Allah adına konuşma haddini aşar?” Çıkarım basit ama çarpıcıdır: Kişi, bilmediği konuda kesin konuşmaya başladığında hem akla uygun hareket etmemiş olur hem inancını zedeler. Ayetin net hükmü ise şu gerçeğe işaret eder: “Allah, çirkin şeyleri emretmez.” Bu cümle, her devirde gönlümüzü ve zihnimizi arındırmamız gerektiğini hatırlatan güçlü bir uyarıdır.

Taklidin Kör Noktası

Çarşıda ve pazarda hiçbir şey giyinmeden dolaşmayı çirkin gören müşrikler, puta tapmak ve tavaf sırasında avret yerlerini açmak gibi kötü şeyler yaptıkları zaman âdeta onlara “Niçin böyle şeyler yaptınız?” denilmiş, onlar da fiillerini atalarıyla irtibatlandırdıklarında bu sefer de “Atalarınız onları niçin yapmış?” diye sorulmuştur: “Onlar çirkin bir şey yaptıkları zaman, ‘Atalarımızı bunun üzerinde bulduk ve bunu bize Allah emretti.’ derler. De ki: Şüphesiz Allah, çirkin şeyleri emretmez. Bilmediğiniz şeyleri Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?” (A‘râf 7/28). Ayet, önce müşriklerin gerekçesini aktarmakta ardından da reddetmektedir. “Atalarımızı bunun üzerinde bulduk” şeklindeki ifadeleri taklitçiliklerinin yani akletmeye mesafeli olduklarının kanıtıdır. Bu yolun makbul bir yol olmadığı açıktır. Dolayısıyla söz konusu iddialara ayet bağlamında yanıt verilmemiştir. (2

Bir Yanlışın İki Yanlışla Savunulması

Müşriklerin, inanç ve pratiğe ilişkin yanlışlarını atalarını taklitlerine bağlamalarının yanında yanlışlarını “güzel ve temiz şeyleri emreden Allah’ın emrettiğini” söylemelerine yanıt şöyle olmuştur: Allah, çirkin şeyleri emretmez.” İnsan içindeyken örtüsüz gezmeyi çirkin gören müşrikler, Kâbe’yi tavaf ederken çıplak tavaf etmeleri konusunda önce atalarını taklidi gündeme getirmişlerdir. Ardından, yanlışlarını Allah’ın emrettiğini söylemişlerdir. Böyle yaparak onlar, atalarının Allah’ın emrini uyguladıklarını iddia etmiş olmaktadır. Oysa çıplak şekilde ibadeti emreden bir din, gerçek din olabilir mi? Bu ayetin, taklidi tümden değil de “aleyhinde delil olması durumunda” geçersiz kıldığı söylenebilir.

Müşrik Zihnin En Kritik Yanılgısı

Yine ayetteki “Bilmediğiniz şeyleri Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?” sorusu, müşrikleri azarlayıp onların kötü niyetlerini gösterme amaçlıdır. Hz. Peygamber’e (s) inanmadıklarına göre yüce Allah hakkındaki bu iddiaları asla vahiy kaynaklı olamaz. Hâlbuki insanoğlu, yüce Allah’ın ne emrettiğini peygamberlerden öğrenmektedir. Aksine müşrikler, peygamberin değil, şeytani bir vesvesenin peşinden gitmektedir. Müşriklerin, bilmedikleri şeyi Allah’a atfetmeleri epistemik bir haddi aşmadır.

Sonuç

A‘râf 7/28’in bize hatırlattığı hakikat, zamanın değişmesine rağmen insan zaaflarının pek değişmediğidir. Dün müşrikler yanlışlarını ataların gölgesine ve Allah’ın adına sığınarak meşrulaştırıyordu. Bugün ise kimi insanlar aynı yanlışı farklı formlarla sürdürmektedir. Buradan çıkan sonuç, çirkinliğin Allah’ın emri olamayacağı gerçeğinin yalnızca tarihsel bir düzeltme değil, çağımıza yöneltilmiş bir uyarı olduğudur. Zira insan, bilmediğini bildiğini sanmaya başladığı anda hem zihnini hem vicdanını gölgeleyen bir perdeyle karşılaşır. Bu sonuçların uygulamadaki karşılığı ise nettir: Din konusunda batıl bir geleneğe dayanmak ve hele hele Allah’a isnatlarda bulunmak büyük bir sorumluluktur. Nitekim çağımızda pek çok insan, kendi duygu ve eğilimlerini ilahî bir yöneliş sanma yanılgısıyla hareket edebilmektedir. Hâlbuki vahyin öğrettiği yol, insanı hem vesveseden hem de nefsî yorumların baskısından korur. Sonuç olarak A‘râf 7/28 bize, hakikatin gür sesini geleneğin veya vehmin gölgesine feda etmememiz gerektiğini, gerçek dinin fıtratla çelişmeyen bir haya ve arınma yolu olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır.


  1. Epistemik aşırı güven (epistemic over-confidence), inançların alçakgönüllü bir tarzda tutulması gereken, yani bilişsel belirsizliğin hüküm sürdüğü durumlarda, bu inançları mütevazı bir ruhla taşımakta başarısız olmayı ifade eder. Bk. Dirk-Martin Grube, “What Is Wrong with Exclusivism? Religious Exclusivism between Epistemic Overconfidence and Epistemic Humility”, International Journal for Philosophy of Religion 96/2 (01 Ekim 2024), 118.
  2. Peygamberlere büyücü, deli vb. ithamlarla karşı çıkılmıştır. İnkârcıların peygamberlere yönelik muhalefetlerinde ise en büyük yeri “atalar dinine bağlılık” tutumu oluşturmaktadır. Bk. Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberlere Karşı Tavırlar ve Sonuçları (İstanbul: Ekin Yayınları, 2023).

 

YAZIYA YORUM KAT