1. YAZARLAR

  2. BETÜL ÜZER

  3. Din kalbe indiğinde şiddet azalır
BETÜL ÜZER

BETÜL ÜZER

Yazarın Tüm Yazıları >

Din kalbe indiğinde şiddet azalır

27 Kasım 2025 Perşembe 14:13A+A-

Gaziantep’te hakkında uzaklaştırma kararı bulunan Recep Özkan, boşanma aşamasındaki eşi Zehra Özkan’ı tabancayla vurarak öldürdü. Polislere ateş açan Özkan, bacağından vurularak yakalandı. Elazığ’da ise Erdal Yıldız, tartıştığı eşi Sümeyye Yıldız’ı evde tabancayla ateş ederek katletti.

Gün geçmiyor ki ‘kadın cinayetlerine’ bir yenisi eklenmesin. Peki, neden insanlar haksız yere bir cana kıyıyor? Yıllarca aynı yastığa baş koyduğu eşini, çocuklarının annesini acımasızca öldürüyor? Eskiden bu kadar çok kadın cinayeti var mıydı? Belli çevreler sadece şiddetin önüne geçmek için yetersiz yasaları konuşuyor, cezaların caydırıcılığını tartışıyor; ama belli ki mesele kanunların çok ötesinde.

Kadına yönelik şiddeti anlamaya çalışırken çoğu zaman “bir anlık öfke”, “cinnet”, “kıskançlık” gibi yüzeysel açıklamalara sarılırız. Oysa bu cinayetlerin faili yalnız tetiği çeken parmak değildir; onu sıkmaya götüren toplumsal çözülme, duygusal yoksunluk, kontrol saplantısı, psikolojik kırılmalar ve çoğu zaman içselleştirilmemiş bir inanç biçimi vardır. En derinde toplumsal yapının çözülmüş olması ve devletin yanlış uygulama ve düzenlemelerle çözülmüş yapıyı daha da karmaşık hale getirmesi durumuyla karşı karşıyayız. Toplumsal çözülmeyi derinleştiren bazı çevrelerin bu cinayetlerden hareketle din ve dindarlar üzerinden yaptıkları ise gözlerden kaçmamakta.

Dünyada da tartışılan bu konuyla ilgili olarak bugün bilim dünyasında bu cinayetler için kullanılan bir kavram var: Separation-instigated femicide – yani ayrılık tarafından tetiklenen kadın cinayeti. Johns Hopkins Üniversitesi’nin analizleri, cinayetlerin büyük çoğunluğunun ayrılık kararının alınmasından sonraki ilk üç ay içinde işlendiğini gösteriyor.

Boşanma, kadın için yeni bir hayat; erkek için ise çoğu zaman yıkım, kaybetme, kontrolün elden gitmesi anlamına geliyor. Fail için ayrılık, ilişkinin bitişi değil, iktidarının çöküşü.

Boşanma Aşamasındaki Erkek Neden Daha Tehlikeli?

1. Kontrolün Kaybı: “Benim değilse kimsenin olmaz.”

Kadın cinayetlerinin büyük bölümünün ardında, romantik kıskançlık değil, sahiplik hissi vardır. Kadın “ben gidiyorum” dediğinde, fail bunu kendi erkeklik otoritesine yönelmiş bir tehdit olarak okur. Modern psikoloji bunu narsistik kırılma olarak tanımlar; erkek kendisinin “terk edilebilir” oluşunu kabul edemez.

2. Normların Sessiz Talimatı

Toplumlarda yer alan bazı normlar da birtakım eylemlerin tetikleyici sebebi olabilmekte. Birçok erkek, fark etmeden şu cümleyi içselleştirir: “Erkek karar verir. Kadın uyar.” Bu düzen bozulduğunda şiddet, düzeni yeniden kurmanın aracı olarak görülür.

3. Dürtü Kontrol Eksikliği ve Patlayıcı Öfke

Duygu regülasyonu olmayan bir insan, reddedilme karşısında sağlıklı bir tepki veremez.

Sadece Dindarlık Değil; İçselleştirilmiş Dindarlık Gerekli

Dini değerlere içten bağlılık, merhametin özden gelmesi, ahlakın kalbe yerleşmesi.
Bu tür dindarlık, şiddeti anlamlı biçimde azaltır. Kadın cinayetleri gibi bir toplumsal problemin sebep-sonuç ilişkisi ve çözümüne ilişkin içselleştirilmiş dindarlık olayının çok daha fazla gündeme gelmesi gerekmekte.

İçselleştirilmiş dindarlıkla ilgili ayrım yalnızca teorik değildir; onlarca gerçek çalışmanın ortak sonucuyla desteklenmiştir. Özellikle son yirmi yılda yapılan psikoloji ve sosyoloji araştırmaları, dindarlığın nasıl yaşandığının şiddet eğilimini doğrudan etkilediğini açık biçimde ortaya koymuştur. Bu alanın en güçlü çalışmalarından biri, McCullough ve Willoughby’nin 2009 yılında Psychological Bulletin’de yayımladığı kapsamlı incelemedir. Araştırmacılar, içselleştirilmiş dindarlığın öz-denetimi güçlendirdiğini; öz-denetimin ise öfke düzeyini ve saldırgan davranış eğilimini belirgin şekilde azalttığını göstermiştir. İçselleştirilmiş dindarlık, kişinin dini değerleri kendi ahlaki omurgasının merkezine yerleştirdiği, vicdani bir iç rehber olarak yaşadığı bir inanç biçimi olarak tanımlanır. Nitekim pozitif dini başa çıkma süreçlerini inceleyen Pargament’in klasik çalışmaları, içten inançla hareket eden bireylerde öfke kontrolünün, duygusal düzenlemenin ve şiddet riskinin anlamlı biçimde farklılaştığını doğrulamaktadır.

Bu bulgular yalnızca bireysel psikoloji araştırmalarıyla sınırlı değildir. Kriminoloji alanında yapılan ve 60’tan fazla çalışmayı bir araya getiren ünlü meta-analiz, Baier ve Wright’ın 2001 tarihli çalışması, dindarlığın suç ve saldırganlık davranışlarını anlamlı ölçüde azalttığını göstermiştir. Aynı şekilde Hardy ve Carlo’nun 2005’te yayımladığı araştırma, dini değerleri içselleştiren bireylerde empati, prososyal davranış ve ahlaki duyarlılık düzeylerinin belirgin biçimde arttığını ortaya koymaktadır.

Konu doğrudan aile içi şiddete geldiğinde ise Ellison ve Anderson’ın 2001 yılında ABD’li çiftler üzerinde yaptığı saha araştırması, dindarlığı içselleştirmiş erkeklerde eşe yönelik şiddetin daha düşük olduğunu göstermiştir. Pozitif dini başa çıkmanın psikolojik uyumu güçlendirdiğini gösteren Ano ve Vasconcelles’in 2005 meta-analizi, maneviyatın duygusal düzenleme becerisini artırarak riskli davranışları ve agresyonu azalttığını doğrular niteliktedir.

Tüm bu çalışmaların ortak noktası açıktır: İçselleştirilmiş din anlayışı eşe yönelik cinayetleri azaltmaktadır.

Peki, İçselleştirilmiş Dindarlık Şiddeti Nasıl Frenliyor?

Bilimsel literatürden çıkarılan bütünleşik mekanizma şöyle işler:

        İÇSEL DİNDARLIK / OLGUN MANEVİYAT

                        ↓

--------------------------------------------------------------

Ahlaki içselleştirme  →  Empati artışı  →  Öfke kontrolü

                        ↓                  ↓

Pozitif başa çıkma  →  Duygusal düzenleme  → Riskli davranış azalması

                        ↓

           Daha düşük kıskançlık ve kontrol ihtiyacı

--------------------------------------------------------------

                     ↓

ŞİDDETİ UYGULAMA OLASILIĞININ AZALMASI

 

Peygamberimizin Şiddete Karşı Tavrı: Bir Ahlak Devrimi

İslam’ın özünde bütün canlılara olduğu gibi kadına da düşmanlık değil, merhamet vardır.
Bunu en iyi anlatan sözler, Peygamberimizin hadisleridir, emirleridir:

“Sizden biri eşini dövdükten sonra onunla aynı yatağa nasıl girer?”

(Buhârî, Nikâh 93; Müslim, Cennet 49)

“Kadınlara ancak kerem sahibi olanlar iyi davranır. Kötü davranan alçaktır.”

(Tirmizî, Radâ 11)

“En hayırlınız, kadınlarına karşı en hayırlı olanınızdır.”

(Tirmizî, Menâkıb 63)

Bu sözlerle kurulmuş bir ahlaki zeminde şiddetin kök salması mümkün değildir.

Kur’an, zulme kapı aralayan hiçbir davranışı onaylamaz:

“Allah adaleti, iyiliği ve yardımı emreder; haddi aşmayı yasaklar.”

(Nahl 16:90)

“Bir insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir.”

(Maide 5:32)

“Öfkeniz sizi adaletten alıkoymasın.”

(Maide 5:8)

Sümeyye’nin, Zehra’nın, binlerce kadının öldürülmesi…
Bu yönüyle bu cinayetlerin hiçbiri önlenemez değildi.

Kadın cinayetlerinin önlenmesi için caydırıcı yasal düzenlemeler, hızlı koruma mekanizmaları ve tutarlı bir adalet uygulaması kuşkusuz vazgeçilmezdir. Ancak mevcut veriler açıkça göstermektedir ki, bu suçların büyük bölümü yalnızca hukuki değil, aynı zamanda psikolojik ve kültürel bir zeminde ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla etkili bir çözüm, yaptırımları güçlendirmekle birlikte, şiddeti besleyen zihniyet yapısını dönüştürmeyi de gerektirir. Bu dönüşümün en güçlü araçlarından biri, araştırmaların da ortaya koyduğu üzere, içselleştirilmiş dindarlıktır. İçselleştirilmiş dindarlık, kişinin kontrol, sahiplik ve öfke motivasyonlarını zayıflatırken; merhamet, öz-denetim ve saygı gibi davranışsal koruyucu faktörleri güçlendirir. Bu nedenle kadın cinayetleriyle etkili biçimde mücadele, hem caydırıcı hukuk düzeninin tahkimini hem de bireyin değer dünyasında derin ve sürdürülebilir bir dönüşümü zorunlu kılar. İkisinin birlikte işletildiği bir model, şiddeti yalnız durdurmakla kalmayacak; aynı zamanda yeniden üretildiği kültürel zemini de sağlıklı bir zeminde değiştirecektir.

 

YAZIYA YORUM KAT

9 Yorum