
Tarihi görmezden gelmenin bedeli: Gazze, mağduriyetler ve savaş tehdidi
Amerikalı politika yapıcılar Gazze'nin işgalini sürdürerek, bir zamanlar feci terör eylemlerine ve trajedilere yol açan Orta Doğu'nun sıkıntılarını göz ardı etme ve aynı yanlış hesapları tekrarlama riskini almaktadırlar.
Brian Palmer’in Middle East Monitor’de yayınlanan yazısı Barış Hoyraz tarafından Haksöz-Haber için tercüme edilmiştir.
Trump yönetimi Orta Doğu'da cesur yeni bir rota vaat etti ve şimdi ABD, Amerikan topraklarındaki en ölümcül terörist saldırıyı hızlandıran ve yirmi yıllık savaş ve acıyı harekete geçiren politikaları ve kararnameleri yineleyerek tehlikeli bir kavşakta duruyor. Başkan Donald Trump'ın ABD'nin Gazze'yi işgal edeceğini açıklaması ve Filistinlilerin daha güvenli, daha rahat bir yere taşınmalarının daha iyi olacağını ima etmesi, ‘toprağın değerini’ sadece bir emlak işlemine indirgiyor.
Amerikalı politika yapıcılar, tarihsel olarak muazzam trajedilere yol açmış olan aynı yanlış hesaplamaları ve yabancı mağduriyetleri göz ardı etmeyi tekrarlama riskiyle karşı karşıyadır. İnsan bir piyano tuşu değildir ve Filistinlilerin ve Orta Doğu liderlerinin sözlerine kulak vermeliyiz: insanlar sözde daha güvenli bir bölgeye taşınmaktansa, savaşın harap ettiği topraklarını savunarak yerinde ölmeyi tercih edeceklerdir.
Yerel halk, yüzyılların fedakârlığı, kültürü ve kanıyla yoğrulmuş bu toprakların kendi halklarının ruhu olduğunu sürekli olarak yinelemektedir. Gazze'nin herhangi bir şekilde işgal edilmesi, Orta Doğu'daki istikrarsız ateş çemberini alevlendirme ve Usame Bin Ladin'in 2002 yılında yayınladığı ve ABD'ye karşı şiddetli cihadın gerekçelerini açıkladığı “Amerika'ya Mektup” adlı viral yazısında özetlenen sıkıntıları yeniden canlandırma riski taşımaktadır. Bu kışkırtıcı mektupta Bin Ladin, Amerika'nın kutsal İslam topraklarındaki askeri varlığını -özellikle Suudi Arabistan'da ABD askerlerinin konuşlanmasını kutsal topraklara saygısızlık olarak niteleyerek- kınamış ve Filistinlilere sistematik baskı uygulanmasına olanak sağlayan politikalara ABD'nin verdiği desteği suçlamıştı.
Amerikalı politika yapıcılar, bir halkı anavatanına bağlayan tarifsiz bağı göz ardı ettiklerinde, acı, kuşaklar boyu sürecek bir hıncın ve nihayetinde şiddetli bir tepkinin tohumlarını ekmiş olurlar. Trajik 11 Eylül 2001 olayları yaklaşık 3.000 Amerikalı'nın hayatına mal olmuş ve Irak ile Afganistan'da iki korkunç savaşın fitilini ateşlemiştir.
Bu durum, problemlerin kontrolsüz bir şekilde alevlenmesine izin vermenin tehlikelerini acımasızca hatırlatmaktadır.
Şimdi, ABD liderleri Gazze'yi işgal etme fikriyle oynarken, tarihin hatalarını tekrarlama riskiyle karşı karşıyayız; bu tekrar bizi aynı karanlık yola sürükleyebilir. Amerikalı politika yapıcılar yüzyıllardır süregelen toprak taleplerini bir kenara atılacak engeller olarak gördüklerinde, uluslarına karşı radikal terör eylemlerini körükleyen problemleri doğrulama riskini almış olurlar.
Toprak sadece toprak değildir; göz ardı edilemeyecek bir tarih, kimlik ve köklü bağlar deposudur. Filistinlilerin uydurma bir güvenlik vaadi uğruna ata yurtlarını terk edebileceklerini öne sürmek sadece aşırı basitleştirmekle kalmaz, aynı zamanda kaderin acımasız bir cilvesi olarak kendi oğullarımızı ve kızlarımızı - ihmal edilmiş şehir sokaklarından ve unutulmuş topluluklardan - Gazze'nin acımasız kumlarında savaşmaya ve ölmeye gönderebilecek bir tepkiyi kışkırtma riski taşır.
Amerikalı politika yapıcılar Gazze'nin işgalini sürdürerek, bir zamanlar feci terör eylemlerine ve trajedilere yol açan Orta Doğu'nun sıkıntılarını göz ardı etme ve aynı yanlış hesapları tekrarlama riskini almaktadırlar. Amerika özgürlük, kendi kaderini tayin ve insan onuruna saygı idealleri üzerine kurulmuştur!; bu ilkeler uluslararası çatışmalara düşünceli ve diplomatik bir yaklaşım gerektirmektedir. Bin Ladin'in mektubundan alınan dersler - ve 11 Eylül trajedisi - kasvetli bir hatırlatma işlevi görmektedir: varoluşsal şikâyetler göz ardı edildiğinde, hem uzak toprakları hem de kendi kıyılarımızı alevlendiren bir ateşi tutuşturabilirler.
Bu yol ayrımında Amerikalı liderlerin önlerindeki yol üzerinde derinlemesine düşünmeleri hayati önem taşımaktadır.
Gazze'deki gerçekleri göz ardı eden ve değer verdiğimiz değerlerin altını oyan çözümler dayatılarak geçmişte yapılan hatalar tekrarlanmamalıdır.
Bunun yerine, iki devletli bir çözüme, yerleşimlerin genişletilmesine son verilmesine ve hem İsrail hem de Filistin toprakları için güvenli sınırlar oluşturulmasına vurgu yapan kalıcı barış odaklı bir politika izlenmelidir. İnsani yardıma öncelik verilmeli, Gazze'nin yeniden inşası ve halkın temel kaynaklara erişiminin sağlanması için çaba sarf edilmelidir. Ülkenin geleceği ve küresel istikrar için, bugünün kıvılcımlarının yarın savaş alevlerini tutuşturmasını önleyecek bir yol çizilmelidir.
HABERE YORUM KAT