
Sonu gelmeyen savaşlar belki sona erdi, ama Trump bir barış elçisi değildir
Kleptokratların yeni muhafızları sonsuza dek sürecek savaşlarla daha az ilgileniyor - barışa karşı herhangi bir sevgi besledikleri için değil, kendilerini daha da zenginleştirmenin daha iyi bir yolunu bulduklarına inandıkları için.
Jonathan Cook’un MEE’de yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Kleptokratların (halkın veya devletin kaynaklarını yasa dışı yollarla çalan, kötüye kullanan veya bu kaynakları kendi çıkarları için kullanan kişilere verilen isimdir) yeni muhafızları, barış istedikleri için değil, kendilerini daha da zenginleştirmenin daha iyi bir yolunu buldukları için Gazze ve Ukrayna konusunda hızlı anlaşmalar peşinde koşuyorlar.
Trump yönetiminin Gazze'ye yönelik politikasını anlamaya çalışan herkesin şimdiye kadar başının fena halde ağrımış olması gerekir.
ABD Başkanı Donald Trump ilk olarak, Gazze'deki çocukların ezilmiş bedenleri üzerine “Orta Doğu'nun Rivierasını” inşa edebilmek için Filistinlilerin İsrail'in son bir buçuk yıldır harabeye çevirdiği bu küçük topraklardan kitleler halinde sürülmesi çağrısında bulundu.
Geçen hafta da “Gazze halkına” -iki milyondan fazla insana- yönelik açık bir soykırım tehdidinde bulundu. Hamas'ın elindeki İsrailli rehineler bir an önce serbest bırakılmazsa “ÖLECEKLER” - ki bu karar üzerinde Gazze halkının hiçbir kontrolü yok.
Bu imha tehdidini daha inandırıcı kılmak için yönetimi, Kongre onayını atlayarak İsrail'e fazladan 4 milyar dolar değerinde ABD silahı transferini hızlandırdı.
Bu silahlar arasında Biden yönetimi tarafından gönderilen ve Gazze'yi Trump'ın kendi deyimiyle bir “yıkım alanına” dönüştüren 1 tonluk bombalardan daha fazlası da yer alıyor.
Beyaz Saray ayrıca İsrail'in Gazze'ye gıda, su ve yakıt girişini bir kez daha engelleyen ablukayı yeniden uygulamaya başlamasını da onayladı ki bu İsrail'in soykırım niyetinin bir başka kanıtıdır.
Ancak tüm bunlar olurken Trump aynı zamanda Gazze'de hala tutulan birkaç düzine İsrailli rehinenin serbest bırakılmasını müzakere etmek üzere Adam Boehler adında özel bir elçiyi bölgeye gönderdi.
ABD'nin 30 yıllık dış politikasını çiğnemesi ve Washington tarafından uzun süredir terör örgütü olarak tanımlanan Hamas ile doğrudan görüşmesi için kendisine izin verildi.
Oldukça iyi adamlar
Görüşmenin İsrail'in bilgisi dışında gerçekleştiği bildirildi.
Bir İsrailli yetkili şu gözlemde bulundu: “Hem bu örgütün [Hamas] ortadan kaldırılması ve yok edilmesi gerektiğini söyleyip İsrail'e bunu yapması için tam destek verip hem de grupla gizli ve samimi temaslar yürütemezsiniz.”
Boehler hafta sonunda CNN'e verdiği bir mülakatta Hamas hakkında şunları söyledi: “Kafalarından çıkan boynuzları yok. Aslında bizim gibi insanlar. Oldukça iyi insanlar.”
Ardından Boehler, daha önce benzeri görülmemiş bir hamleyle, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Hamas'la yaptığı görüşmelerin içeriğini yanlış yansıtmasını önlemek için İsrail kamuoyuna doğrudan konuşmak üzere İsrail televizyon kanallarına röportaj verdi.
Boehler bir röportajında Hamas'ın İsrail'e beş ila 10 yıllık bir ateşkes önerdiğini söyledi. Bu süre zarfında Hamas'ın “silahlarını bırakması” ve Gazze'de siyasi iktidardan vazgeçmesi bekleniyordu. Bu öneriyi “çok da kötü bir ilk teklif değil” olarak tanımladı.
Bir başka açıklamasında ise Filistinli tutuklulardan “rehineler” olarak bahsetti.
Trump'ın yaklaşımı İsrail'i sessizce öfkelendirdi ancak Trump'ı kızdırmaktan korktuğu için fazla bir şey söyleyemedi.
İsrail'in ajanı değil
Buna paralel olarak Trump'ın Orta Doğu temsilcisi Steve Witkoff -ki Netanyahu'ya Şabat günü bir toplantıya katılmasını emrederek yasayı erken koyduğu bildiriliyor- daha önce müzakere ettiği bir ateşkes anlaşmasını yeniden tesis etmeye çalışmak üzere bu hafta Doha'ya gitti.
İsrail'i, İsrail ordusunun Gazze'den çekilmesini ve bölgeye yönelik savaşını durdurmasını öngören anlaşmanın ikinci aşamasına uymaya zorlamaya kararlı görünüyor. Bu da Gazze'nin yeniden inşa edileceği üçüncü aşamanın önünü açacak.
Haberlere göre Witkoff'un şartları ‘Hamas'ın silahsızlanmayı kabul etmesi ve savaşçılarının bölgeyi terk etmesi.’
İsrail ikinci aşamaya şiddetle karşı çıkıyor. Hamas'ın elinde kalan İsrailli esirlerin İsrail işkence kamplarında tutulan binlerce Filistinliyle takas edileceği birinci aşamaya bağlı kalmak istiyor.
Bu aşama tamamlandığında İsrail'in katliamı yeniden başlatmakta özgür olacağı düşünülüyor.
Boehler Witkoff'un mesajını pekiştirerek Beyaz Saray'ın görüşmeleri “hızlı bir şekilde başlatmayı” umduğunu ve ABD'nin “İsrail'in bir ajanı” olmadığını söyledi - on yıllardır öyle göründüğünü dolaylı olarak kabul etti.
Trump, çarşamba günü Beyaz Saray'da gazetecilere verdiği demeçte fikrinin değiştiğine işaret etti: “Kimse Filistinlileri sınır dışı etmeyecek.”
İntikam Kılıcı
Bu arada, Boehler'in ABD'nin Orta Doğu konusunda kendi kararlarını verebileceği iddiasını çürüten bir şekilde, Trump'ın perşembe günü İsrail'in itirazları üzerine Boehler'i rehineler meselesiyle ilgilenmekten uzaklaştırdığı bildirildi. Bu arada Trump, özellikle İsrail'le ilgili olarak, Birinci Anayasa Değişikliği'nin siyasi söylemle ilgili korumalarını gürültülü bir şekilde parçaladı.
İsrail'in Gazze'de bir buçuk yıldır sürdürdüğü katliamı -ve dünyanın en yüksek mahkemesinin “makul” bir soykırım olarak soruşturduğu katliamı- protesto eden vize sahiplerinin tutuklanması ve sınır dışı edilmesi için ABD makamlarına yetki veren bir kararname imzaladı.
Bu durum, geçtiğimiz bahar New York'taki Columbia Üniversitesi'nde düzenlenen öğrenci protestolarının lideri Mahmud Halil'in tutuklanmasıyla sonuçlandı - geçen yıl ABD kampüslerinde düzenlenen ve genellikle polis şiddetiyle karşılaşan düzinelerce uzun süreli gösterinin en yüksek profilli olanlarından biri.
İç Güvenlik Bakanlığı Halil'i “Hamas'a bağlı” olduğu iddia edilen “faaliyetler” -yani kampüs protestoları- ile suçladı. Bu gösterilerin “ABD ulusal güvenliğini” tehdit ettiği iddia edildi.
Trump sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Bu, gelecek birçok tutuklamanın ilki” diyerek, yönetiminin “terör yanlısı, Yahudi karşıtı, Amerikan karşıtı faaliyetlerde bulunan” herkesin peşine düşeceğini ilan etti. Axios geçen hafta Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun yabancı öğrencilerin sosyal medya hesaplarında “terörist” sempati belirtilerini aramak için yapay zekâ kullanmayı planladığını bildirdi.
Bu gelişmeler Washington'un, İsrail'in on binlerce Filistinli çocuğu öldürmesine ve sakat bırakmasına karşı çıkmanın terörizmle eşdeğer tutulması gerektiği varsayımını resmileştiriyor ki bu görüşün İngiltere ve Avrupalı yetkililer tarafından da giderek daha fazla paylaşıldığı görülüyor.
Beyaz Saray, “Yahudi öğrencilere yönelik ısrarlı tacizler karşısında eylemsizliğini sürdürdüğü” gerekçesiyle Columbia Üniversitesi'ne verilen yaklaşık 400 milyon dolarlık federal hibe ve sözleşmeyi iptal ettiğini duyurdu.
Kafa karıştırıcı bir şekilde, üniversite yönetimi soykırım karşıtı protestoları bastırmak için polisi göreve çağıran en sert tutum sergileyenler arasında yer aldı. Ancak mali kesintiler amaçlanan etkiyi yarattı ve Columbia perşembe günü, geçen yıl kampüste oturma eylemine katılan öğrenci ve mezunlara okuldan atılma ve derece iptali de dahil olmak üzere katı cezalar uygulayacağını duyurdu.
Diğer 60 kadar kurumun da, İsrail'in savaş suçlarını alkışlayanlara atıfta bulunarak, “Yahudi öğrencileri korumadıkları” takdirde fon kesintisi tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklarına dair uyarı mektupları aldıkları bildirildi.
Bunun bedeli, İsrail'in işlediği suçları eleştirmek için anayasal haklarını kullanan pek çok Yahudi öğrenci de dâhil olmak üzere diğer öğrenciler için ağır olacak.
Artık ABD'de kamu tarafından finanse edilen her bir yüksek öğrenim merkezinin üzerinde bir cezalandırma kılıcı sallanıyor: İsrail'in Gazze'yi yok etmesine karşı en ufak bir muhalefet belirtisini ezin ya da korkunç mali sonuçlarla yüzleşin.
Şaşırtıcı retorik
Bunların herhangi biri net bir strateji anlamına geliyor mu? Herhangi bir anlam ifade ediyor mu?
Bu karışık mesajlar Trump yönetiminin şablonuna uyuyor. Birleşmiş Milletler'in işgal altındaki topraklarla ilgili özel raportörü Francesca Albanese'nin deyimiyle Trump'ın daha geniş stratejisi psikolojik ezme.
“Bizi her gün XXL [ekstra-ekstra büyük] dozda kafa karıştırıcı retorik ve düzensiz politikalarla vurmak, 'senaryoyu kontrol etmeye', dikkatimizi dağıtmaya ve kafamızı karıştırmaya, saçma olanı normalleştirmeye ve tüm bunları yaparken küresel istikrarı bozmaya (ve ABD'nin kontrolünü sağlamlaştırmaya) hizmet ediyor.”
Beyaz Saray Ukrayna konusunda da benzer bir şey yapıyor.
Şimdi doğrudan Rusya ile konuşuyor, Ukrayna'nın NATO üyeliğine kapıyı kapatıyor, Ukrayna cumhurbaşkanını alenen aşağılıyor ve aynı zamanda hızlı bir ateşkesi kabul etmediği takdirde Moskova'yı daha fazla yaptırım ve gümrük vergisiyle tehdit ediyor.
Trump yönetiminin amacı tutarsızlıklarını, ikiyüzlülüklerini, yalanlarını ve yanlış yönlendirmelerini normalleştirerek tamamen dikkat çekmez hale getirmektir.
İradesine karşı çıkmak - günden güne ya da haftadan haftaya değişebilen bir irade - vatan hainliği olarak muamele görecektir. Bu tür durumlarda verilebilecek tek güvenli tepki, kabullenme, pasiflik ve sessizliktir.
Trump'ın yarattığı çalkantılı siyasi ortamda değişmeyen tek şey - bizim kutup yıldızımız - Batı medyasının Batı'nın savaş endüstrilerini eleştirmeden amigoluk yapmasıdır.
Biden yönetimini düşünün. Medyanın en sert kınaması, Washington'un 20 yıllık işgali sırasında Afganistan'da yarattığı yıkım nedeniyle değil, ülkeyi harabeye çeviren ve resmi düşman Taliban'ı her zamankinden daha güçlü hale getiren savaşı bitirdiği için geldi.
Bunu, Biden'ın İsrail'in Gazze'deki soykırımını 15 ay boyunca silahlandırmasına medyanın verdiği kararlı ve sessiz tepkiyle karşılaştırın. Bunu yaparken, İkinci Dünya Savaşı sonrası küresel düzene ve uluslararası hukuka yönelik ritüelistik selamları da dâhil olmak üzere sözde insani kaygılarını hevesle bir kenara bıraktılar.
Benzer şekilde medya, Trump'ın Ukrayna konusunda Rusya'ya yaptığı açılımları açıkça eleştirerek, Ukraynalıların ve Rusların ölü sayısı ne kadar artarsa artsın, savaşın sonuna kadar devam etmesi gerektiğinde ısrar eden Avrupalı liderlerin yanında yer aldı.
Ve tahmin edilebileceği üzere medya, Trump'ın Gazze'ye yönelik İsrail destekçisi, açıkça soykırımcı söylem ve eylemlerini desteklemek için elinden geleni ardına koymadı.
Trump'ı düzenli olarak demokrasi için bir tehdit olarak gösteren yayın organlarının, rehinelerin derhal serbest bırakılmaması halinde “Gazze halkını” yok etmeye yönelik açık çağrısını aklamak için kendilerini çarpıtmalarını izlemek şaşırtıcıydı. Bunun yerine, Trump'ın sadece Hamas liderliğini kastettiğini öne sürdüler.
Aldatmacanın karanlık sanatlarında ustalaşmış olanlar sadece Trump ve ekibi değildir.
Gayrimeşruiyet tuzağı
Trump yönetimi Washington'un siyasi kültürüyle hızlı ve gevşek oynuyor olsa da, İsrail ve Filistin konusunda Batı'nın geleneksel senaryosuna büyük ölçüde bağlı kalıyor.
Witkoff ve Boehler, Filistinlileri gayrimeşruluk tuzağı olarak adlandırılabilecek bir tuzağın içine çekerek, iyi bilinen bir stratejiyi uyguluyorlar. Yaparsan lanetlenirsin; yapmazsan lanetlenirsin.
Filistinliler neyi seçerlerse seçsinler - ne kadar mülksüzleştirilir ve acımasızlaştırılırlarsa acımasızlaştırılsınlar - onlar ve onları destekleyen herkes kötü adam olarak görülüyor.
Suçlular.
Zalimler.
Yahudi düşmanları.
Teröristler.
Bu sadece Hamas için değil, El Fetih'in uzlaşmacıları için de geçerlidir.
On yıllardır süren İsrail kolonizasyonu nedeniyle acımasız bir mülksüzleştirmeyle karşı karşıya kalan Filistinli gruplar, kendilerine sunulan iki ana yolla yanıt verdiler.
Bunlardan biri, işgal altındaki tüm halkların hakkı olarak uluslararası hukukta yer alan yolu benimsemektir: silahlı direniş. Gazze'deki toplama kampını yöneten Hamas'ın izlediği yol budur.
Ancak şu anki yönetim de dâhil olmak üzere tüm ABD yönetimleri, devlet kurma görüşmelerini Filistinlilerin silahlı direnişten vazgeçmesi şartına bağlayarak, uluslararası hukuktan doğan bu hakkı sadece terörizm olarak nitelendirdi.
Bu nedenle şimdiye kadar Hamas her zaman müzakerelerin dışında tutulmuştur. Yürütülen görüşmeler - Hamas'ın başının üstünde - İsrail'in herhangi bir taviz vermesi beklenmeden önce Hamas'ın silahsızlandırılması gerektiği varsayımına göre yürütüldü.
Hamas, tepeden tırnağa silahlı ve müzakerelerdeki kötü niyeti dillere destan olan bir rakibe karşı silahlarını gönüllü olarak bırakmalı ya da İsrail veya rakibi El Fetih tarafından zorla silahsızlandırılacak.
Başka bir deyişle, İsrail ile barış Filistinliler için bir iç savaş anlamına geliyor.
Trump yönetiminin izleyeceği yol da bu gibi görünüyor. Şimdilik Hamas'ın gönüllü olarak “silahsızlanmasını” talep ediyor. Bu başarısız olduğunda Hamas kendini en başa dönmüş bulacak.
Sonsuz konaklama
Trump'ın Filistinlileri Gazze'den etnik olarak temizleme planıyla karşı karşıya kalan Hamas'ın silahsızlanmak için hiç niyeti yok.
Aslında bir başka caydırıcı unsuru daha var. El Fetih gözle görülür bir şekilde kendi gayrimeşruluk tuzağına yakalanmıştır.
Batı Şeria'daki Filistin Yönetimi'nin başında bulunan Mahmud Abbas'ın hizbi silahlı direnişin alternatifini seçti: diplomasi ve sonu gelmeyen siyasi uzlaşma.
Sorun şu ki İsrail, Filistinlilere - hatta El Fetih'in “ılımlılarına” - bir devlet verme konusunda en ufak bir ilgi göstermedi.
Sözde barışın zirvesi olan 1990'ların Oslo Anlaşmaları bile Filistin devletinden hiç bahsetmedi.
Oslo, Filistinli liderler “güvenliği” -yani pratikte İsrail'in güvenliğini- sağlama sorumluluğunu üstlendikçe İsrail'in işgal altındaki topraklardan kademeli olarak çekileceği varsayılan belirsiz bir süreçti.
Kısacası Oslo'nun “barış” konsepti, soykırım başlamadan önce Gazze'deki feci statükodan pek de farklı değildi.
2005'teki sözde ayrılma sırasında İsrail askerlerini tahkim edilmiş bir kordona geri çekti ve buradan yerleşim bölgesine giren ve çıkan tüm hareket ve ticareti kontrol etti.
Boşaltılan alanda İsrail sadece okulları yöneten, çöp kutularını boşaltan ve bunu kalıcı kaderleri olarak kabul etmeye hazır olmayanlara karşı İsrail için bir güvenlik yüklenicisi olarak hareket eden yüceltilmiş bir yerel otoriteye izin verdi.
Hamas top oynamayı reddetti.
Abbas'ın Filistin Yönetimi ise Batı Şeria'daki bir dizi kanton için bu tür bir modeli kabul etti - itaatin eninde sonunda getiri sağlayacağı varsayımıyla.
Ama öyle olmadı. Şimdi İsrail, Trump yönetiminin de desteğiyle Batı Şeria'nın büyük bölümünü resmen ilhak etmeye hazırlanıyor. Beyaz Saray perde arkasında Körfez ülkelerinden destek bulmaya çalışıyor.
El Fetih, Washington ve Avrupa tarafından kendisine kurulan gayrimeşruluk tuzağından Hamas'tan daha fazla kurtulamaz.
Eski düzene tutunmak
Çelişkili bir şekilde, Washington'daki eleştirmenler -medya ve Avrupalı elitler tarafından desteklenen- Trump'ın Ukrayna'ya yönelik hamlelerini, barışı sağlamaktan ziyade, yeniden dirildiği varsayılan Rus emperyalizmini yatıştırmak olarak değerlendiriyor.
Aynı eleştirmenler Trump yönetiminin Hamas'la yaptığı görüşmelerden de aynı derecede rahatsızlık duyuyorlar.
Tüm bunlar, kimin iyi kimin kötü adam, kimin kanun uygulayıcı kimin terörist olduğunu belirleyen on yıllardır süregelen Washington konsensüsüne ters düşmektedir.
Tipik bir şekilde, Trump bu eski kesinlikleri bozuyor.
Güven verici, diz çöktürücü tepki, bir tarafı ya da diğerini tutmaktır. Ya Trump bir kalıp kırıcıdır ve işlevsiz bir dünya düzenini yeniden inşa etmektedir. Ya da yerleşik dünya düzeninin çöküşünü hızlandıracak ve onu başımıza yıkacak bir faşisttir.
Gerçek şu ki o her ikisi de.
Görünürdeki çelişkiye rağmen Trump'ın hem Ukrayna hem de Gazze'ye yaklaşımında bir tutarlılık var. Her ikisinde de başarısız bir statükoyu sona erdirmeye kararlı görünüyor. İlkinde Ukrayna'yı teslim olmaya zorlayarak savaşa ve yıkıma son vermek istiyor; ikincisinde ise bir Filistin toplama kampını sakinlerinden zorla boşaltarak bu kampın yaralarını sarmak istiyor.
Bu yeni tutarlılık, Washington'un seçkinlerinin, ulusal servetin, seçkinlerin servetinin bağlı olduğu savaş endüstrilerinin kasalarına hortumlanmasını meşrulaştıran boyalı şeytanlara karşı sonsuza kadar savaşları sürdürdüğü eski bir tutarlılığın yerini alıyor.
Bu sonsuza dek sürecek savaşların bahaneleri o kadar yıpranmış ve kaynakların sürekli tükendiği bir dünyada o kadar istikrarsızlaştırıcı hale gelmişti ki, bu savaşların arkasındaki elitler tamamen gözden düşmüştü.
Aşırı sağ, özellikle de Trump, bu hayal kırıklığı dalgasının üzerinde yükseliyor. Başarısı da tam olarak bu kural tanımazlığından, kendisini kurumsal savaşçıların eski muhafızlarını süpüren yeni bir süpürge olarak sunmasından kaynaklanıyor.
Bidenler, Starmerler, Macronlar ve Von der Leyenler bataklığın derinliklerine battıkça, çökmekte olan bir sisteme daha da umutsuzca sarılıyorlar. Trump'ın bozgunculuğu onların aleyhine işliyor.
Yuvalarını besliyorlar
Ancak Gazze'nin de açıkça ortaya koyduğu gibi yeni muhafızlar barışa eskisinden daha fazla yatırım yapmıyor. Sadece iş yapmanın yeni yollarını arıyor - ulusal zenginliği sıradan insanlardan alıp milyarderlerin cebine aktarmaya devam eden yeni anlaşmalar.
Trump, Rusya'nın Vladimir Putin'iyle hem Rusya'da hem de Ukrayna'da kaynaklar üzerinde kârlı anlaşmalar yapmayı, bölgenin muazzam potansiyel kârını kilitleyen beyhude bir savaşa daha fazla para yatırmaya tercih eder.
Ve Gazze'nin onlarca yıldır süren yasak bölge statüsüne son vermeyi, Filistinliler için bir bekletme merkezi olmayı, bunun yerine zenginler için bir oyun alanına dönüştürülebilecekken, geniş açık deniz gaz rezervlerini nihayet sömürmeyi tercih ediyor.
Kleptokratların yeni muhafızları sonsuza dek sürecek savaşlarla daha az ilgileniyor - barışa karşı herhangi bir sevgi besledikleri için değil, kendilerini daha da zenginleştirmenin daha iyi bir yolunu bulduklarına inandıkları için.
“İşleri farklı yapma” konusundaki bu yeni açıklık, özellikle de onlarca yıldır aynı sinik elitlerin aynı sinik savaşları yürütmesinden sonra cazip geliyor.
Ancak hata yapmayın: temeller değişmedi. Zenginler hala kendilerini düşünüyor. Hâlâ kendi yuvalarını besliyorlar, sizin yuvanızı değil. Dünyayı hala kendi oyuncakları olarak görüyorlar ve daha küçük insanları -sizi ve beni- harcanabilir görüyorlar.
Eğer yapabilirse, Trump Ukrayna'daki savaşı Kiev'in kafasına göre Rusya ile para kazandıran bir anlaşma yaparak sona erdirecektir.
Eğer yapabilirse, Trump Gazze'deki katliamı, Hamas ve El Fetih'in başının üstünde İsrail ve Körfez ülkeleriyle bir anlaşma yaparak, Filistinlileri kendi vatanlarından etnik olarak temizleyerek sona erdirecektir.
Ve eğer bundan kurtulabilirse, Trump başka bir şey için de hazır. Kendisini ve milyarder dostlarını eleştirenlerin istediklerini elde etmelerini engelleyememelerini sağlamak için kendi evinde kafa kırmaya da hazır.
* Jonathan Cook, İsrail-Filistin çatışması üzerine üç kitabın yazarı ve Martha Gellhorn Gazetecilik Özel Ödülü sahibidir.
HABERE YORUM KAT