1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Rabbimiz, ayaklarımızı sabit kıl!

Rabbimiz, ayaklarımızı sabit kıl!

Aralık 2006A+A-

Hemen her gün zorbalığın sınır tanımazlığının yeni örnekleriyle karşılaşıyoruz. Artık vakayı adiyeden addedilen, kanıksanmaya başlanan zulümler, saçmalıklar dizisine ek olarak egemen zorbalar hiç durmadan yeni rezaletlere imza atıyorlar. Her defasında "bu kadarı da olmaz" diyor ve sonra karşılaştığımız başka olaylara da yine aynı tepkiyi veriyoruz: "Bu kadarı da olmaz!"

Oysa oluyor! Bu ülkede yaşayan insanlar inançlarının, düşüncelerinin bedelini ödüyor ve çeşitli vesilelerle inanılamaz aşağılamalara, hakaretlere, hukuksuzluk ve zulümlere maruz kalıyorlar. En can sıkıcısı da şu ki, bu ülke vatandaşları yüz yüze geldikleri bu haksızlıkları, edepsizlikleri sineye çekmekte. Önceki ay Kayseri Erciyes üniversitesinin yemekhanesinde yaşanan tam iftar vakti başörtülülerin dışarı çıkarılması zalimliğinin taze bir örneği geçtiğimiz günlerde Malatya'da vuku bulan anons rezilliği ile yeniden sergilenmiş oldu.

24 Kasım Öğretmenler günü dolayısıyla Malatya'da Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından organize edilen törende salonda bulunan "komutan"ın talebiyle başörtülülere "dışarı çık" çağrısı yapıldı. Bu çirkin olayda o kadar çok usulsüzlük, hukuksuzluk var ki, birleştirildiğinde Türkiye çıkıyor! Askerin sivil otoritenin alanına müdahale edip toplumu hizaya sokmaya girişmesinden, üniforma karşısında yerlere çöken ve kendisine verilen 'talimatı' adeta vahy almışçasına ifaya koşan memurlara, "a öylemi gerekiyor, o zaman biz dışarı çıkalım" acziyetine, hatta daha da rezilleşip "peki çıkaralım, dışarı çıkınca takarız" zilletine dek kare kare bir Türkiye tablosu!

Darbeci oligarşik zihniyetin uzantılarının tavrını anlamak zor değil. Toplumu gütme ve iktidar alanında hegemonik düzenlerini korumak adına yöntem açısından zor ve şiddet, ideolojik açıdan ise İslam düşmanlığı onların temel çizgisi. Resmi ideolojinin silahlı bürokrasi karşısında zaten hiçbir zaman "var" olamamış siyasiler ve sivillerden ikiyüzlü ve işgüzar tutumlarını terk etmelerini beklemek de zaten olmayacak duaya amin demeye benziyor. Peki ya sıradan insanların, halkın, başörtülülerin ve onların yakınlarının utanç verici sessizliklerine ve ondan da büyük bir utanç kaynağı oluşturan silik ve şahsiyetsiz tavırlarına ne demeli? Şüphesiz bu yaşanılanları en net biçimde sahih bir akide mevcut olmadığında sağlam bir kişilik yapısının da mümkün olamayacağının bir göstergesi ve akide ve amel irtibatının yüzyıllara uzanan kopartılmışlığının belirginleştirdiği acı bir tablo olarak görmek zorundayız.

Bu tabloyu aynı zamanda bize Kitabımızın, akidemizin yüklediği sorumluluğu daha nitelikli ve fedakarca kavramak için bir vesile olarak da algılamalıyız. Bizi değiştirmeye, dönüştürmeye ve kendisine tabi kılmaya çalışan yerel ve küresel zorbalık sistemi karşısında Resullerin ve salihlerin örnekliğini esas alarak yürütmemiz gereken bir mücadelemiz olduğu bilinciyle hareket ettiğimizde değişen, dönüşen değil, değiştiren, dönüştüren biz olacağız inşallah! Rabbimizden bizleri Afganistan'ın sarp dağlarından Irak'taki ateş çemberine açlık ve katliam altındaki Filistin'den bir bütün olarak kuşatılmış ülkemize kadar her yerde, her zaman inancına, kimliğine ve izzetine sahip çıkanlardan kılmasını diliyor, 2007 Ocak sayımızda yeniden birlikte olmayı umuyoruz.

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR