1. YAZARLAR

  2. Musa Üzer

  3. İşgal Altında Adalet ve Özgürlük Arayışı

İşgal Altında Adalet ve Özgürlük Arayışı

Aralık 2006A+A-

İşgalinin üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen Irak, dünya gündemindeki ağırlığını koruyor. Son aylardaki gelişmeler Irak'ta işlerin iyice kontrolden çıktığını gösteriyor. Emniyet ve asayişin esamesinin okunmadığı bugünkü düzenin sorumluları işgal güçleridir. Benzer tablolar ABD'nin işgal ettiği diğer coğrafyalarda, örneğin Afganistan'da da görülmektedir.

Irak'ta son iki ayda önemli gelişmeler yaşandı. Saddam Hüseyin hakkında verilen idam kararı, ABD kongre seçimlerinin yansımaları, giderek yoğunlaşan siyasi arka plandan beslenen mezhebi çatışmalar, rehin almalar ve Maliki hükümetinin içinde bulunduğu çıkmaz bunların başlıcaları.

Irak Yüksek Cinayet Mahkemesi 5 Kasım'da 1968-2003 yılları arasında 35 yıl ülkeyi diktatörlükle yöneten Saddam Hüseyin hakkında idam kararı verdi. Söz konusu hüküm 1982'de Şiiler'in yaşadığı Duceyl kasabasında 148 kişinin öldürülmesi sebebiyle verildi. Şimdi 30 günlük temyize gitme süreci işliyor.

Mahkemenin verdiği karar değişik çevrelerde tartışmalara yol açtı. BM, Uluslararası Af Örgütü, AB Dönem Başkanı Finlandiya ve insan hakları örgütleri başta olmak üzere içinde müslümanların da bulunduğu bir çok çevre, mahkemenin oluşum biçimi, savunma avukatlarının yeterince korunmaması, mahkemeye arz edilen delillerin savunmaya önceden sunulmaması ve varılan hükme yönelik olarak birçok eleştiride bulunuyorlar. Bush ise demokrasinin bir zaferi olarak değerlendirdiği idam kararını, Irak yargısının bağımsızlığının bir kanıtı olduğunu iddia ediyor. İktidarı boyunca emperyalizmin çıkarları doğrultusunda Müslüman halklara kan kusturan işkence ve katliamlardan ve yine onların yönlendirmesiyle haksız yere İran'a saldırıp yüz binlerce insanın katledilmesinden tabii ki Saddam Hüseyin sorumludur. Bu kirli biyografi ile Saddam Hüseyin idamı hak ediyor.

Fakat kanaatimizce Irak'ın bugün içinde bulunduğu siyasi-hukuki durum mahkemenin de verilen idam karırının da eleştirilmesini gerektiriyor. İslami hareketlerin ve Müslüman düşünürlerin mahkemeyi ve verilen kararı eleştirmeleri, Saddam Hüseyin'in geçmişine sahip çıkıldığı anlamına gelmez. Aksine Irak'ın bugünkü mevcut siyasi-hukuki durumu merkeze alınarak suçun faillerinin tam listesi çıkarılmaya çalışılıyor. Salt Saddam Hüseyin karşıtlığı ne geçmişi ne de bugünü doğru izah etmeye yarıyor. Saddam iktidarda iken katliamlarını yönlendiren, destekleyen, iktidarının korunmasını sağlayanın ABD olduğu herkesin bildiği bir gerçektir. Onun için adaletin tecellisi için öncelikle kukla ile birlikte kuklacı da yargılanmalıdır. Irak işgal altındadır ve ülkede düzen büyük ölçüde işgalciler tarafından belirleniyor. İşgalciler Saddam Hüseyin'i cezalandırarak katliam, soygun ve talanlarının üzerini örtmeye çalışıyorlar. Adalet ancak 35 yıllık Saddam Hüseyin iktidarı dönemindeki katliamlarla birlikte 4 yıllık işgal döneminde öldürülen binlerce insanın hesabının sorulmasıyla tecelli edecektir. "Büyük Şeytan Amerika" perspektifine sahip olanlar geçmişten çok içinde bulunulan durumu öncelikli olarak ele almalıdırlar. İslami mücadele ve stratejik yaklaşım açısından işgali örten, mevcut gerçekliği maniple eden yaklaşımlara iltifat edilmemelidir. Emperyalistlerin, işgalcilerin sağladığı adalet, adalet değildir. Sanık sandalyesinde Bush, Cheney, Rumsfeld, Blair ve diğerlerinin olmadığı bir mahkeme ne kadar inandırıcı olabilir?

Saddam'ın yargılandığı mahkemenin idam kararını ABD kongre seçimlerinin yapıldığı 7 Kasım'dan hemen önce vermesi de manidardır. ABD yönetiminin, asker cenazelerinin arttığı, Irak'ta kontrolün tamamen yitirildiği, işgalin faturasının her geçen gün ağırlaşmaya başladığı bir dönemde ve seçimlerden iki gün önce mahkemeden seçmenine mesaj verebileceği bir kararın çıkmasını sağladığı şeklindeki yaklaşımın yabana atılmaması gerekiyor. 2004'teki başkanlık seçimlerini kazanan Bush, seçim zaferini Irak ve Afganistan işgalini kapsayan saldırgan politikalarına Amerikan halkının verdiği destek olarak değerlendirmişti. 7 Kasım kongre seçimlerinde yenilgiye uğrayan aynı Bush'un, bu desteğin bittiğini kabulleniyor olması gerekir. Kanaatimizce seçim sonuçları Amerikan halkının işgal karşıtı noktaya geldiğini göstermiyor. Tersine Irak ve Afganistan'da öldürülen Amerikalı sayısıyla birlikte işgalin maliyetinin artmasına yönelik pratikteki başarısızlığa tepkiyi yansıtıyor seçimler. Buna bağlı olarak seçimi kazanan Demokrat Parti de esasta işgale karşı değildir.

ABD'nin işgal politikalarında bir değişiklik söz konusu değildir. Demokrat Parti'ye bağlı olarak bir değişimin olacağı ve ABD'nin işgallerden vazgeçeceği şeklinde bir beklenti yanıltıcıdır. Demokratların ve Cumhuriyetçilerin olaylara yaklaşımındaki farklılıklar, köklü değil talidir.

Aralık ayında James Baker başkanlığındaki Irak Çalışma Grubu'nun Beyazsaray'a sunacağı rapor yayınlanacak. Basına sızdırılan haberlere göre Irak meselesinin halli için İran ve Suriye'den yardım istenmesi önerilecek. Bilindiği üzere bu iki ülke, ABD'nin "şer ekseni" listesinde yer alıyorlar. ABD'nin, Irak'ta yaşadığı çıkmazdan kurtulmak için İran ve Suriye ile görüşmesi, bu iki ülkenin 'şer ekseni'nden çıkarılacağı anlamına gelmiyor. Zaten ABD, Irak sorunuyla ilgili İran ile görüşmelerde bulunması için daha önce Zalmay Halilzad'ı yetkili kılmıştı. Emperyal güçler, pragmatik ve ahlaksız siyasal metodolojilerine uygun olarak önümüzdeki günlerde İran ve Suriye'den istifade etmenin yollarını arayacaktır.

Bütün bu gelişmelerle birlikte Irak'ta direniş büyüyor. Afganistan'da olduğu gibi Irak'ta da işgalcilere yönelik saldırılar artıyor. Ama Irak'ın etnik, mezhebi, siyasi yapısının ortaya çıkardığı sorunlar, direnişten daha çok, işgalcilerin ekmeğine yağ sürecek konuların da gündeme taşınmasına yol açıyor. Şiilere ve Sünnilere yönelik saldırılarla, işgalcilerin temennisi olan mezhepler arası çatışmaların arttığı şeklinde bir kanaat oluşturulmaya çalışılıyor. Daha doğrusu saldırıların işgalciler ve güdümlerindeki medya tarafından tamamen mezhebi aidiyet çerçevesinde sunulduğunu görüyoruz. İşgalciler askerlerini Irak'ta tutmaya gerekçe olarak iç savaşı önleme iddiasını öne sürüyorlar, oysa ülkenin iç savaşa doğru gitmesine neden olanlar yine kendileri. Şii ve Sünni gruplar içerisindeki aşırı unsurların birbirlerine silah çekmeleri işgalcilerin varlığını meşrulaştırmadığı gibi bu durumu körükleyen de bizatihi ülkeyi işgal edenlerdir. Aklı selim sahibi her Müslüman, Iraklı sivil insanlara yönelik saldırıların yanlış olduğunun farkındadır. Şiiler ve Sünniler silahlarını birbirlerine değil işgalcilere doğrulttukları oranda doğru iş yapmış olurlar. Yaşananların bir tarafın diğer tarafa saldırısı şeklinde okunmaması gerekir. Bombalı saldırı ve akabinde diğer grubun intikam adına yaptığı saldırılar en fazla işgalcilerin işine yarıyor. Aslında tablo çok net: Emperyalist güçler, Müslümanlara ait bir coğrafyayı uyduruk gerekçelerle işgal etmiştir. Şiiler ve Sünniler ve bütün İslami unsurlar emperyalizmi bulundukları topraklarda geriletme çabası vermelidir. Aksi bütün çabalar yanlış, haksız pratikler doğuracaktır. ABD'nin vaat ettiği özgürlük, demokrasinin nemenem bir şey olduğunun ortaya çıktığı bugünlerde mevcut durum direnişi daha da gerekli kılıyor.

Irak'ta her gün ortalama 50-100 kişi öldürülüyor. BM raporlarına göre Temmuz ayında 3600, Ekim'de ise 3700 sivil öldürüldü. Başkent Bağdat'ın göbeğinde Yüksek Eğitim Bakanlığı'ndan 100 kadar yönetici-çalışan polis üniforması giyen silahlı kişilerce kaçırılıyor. Uzun bir kriz döneminden sonra kurulan Nuri el-Maliki hükümeti eli kolu bağlanmış vaziyette gelişmeleri seyrediyor. İşgalcilerin namlusu altında kurulmuş bir hükümetin zaten yapacağı fazla bir şey yoktur. Başbakan Maliki'nin Ürdün'ün başkenti Amman'da Bush ile görüşecek olmasına Mukteda es-Sadr şiddetle karşı çıkıyor. Koalisyon hükümetinde Sadr grubundan 6 bakan, 270 sandalyeli mecliste 30 milletvekili bulunuyor. Sadr yanlısı milletvekillerinden Kusay Abdülvahab; "Maliki Bush ile görüşmesini iptal etmezse mecliste ve hükümetteki üyeliklerimizi askıya alacağız." diyerek tavırlarını belirtiyor. Irak'ı kan gölüne çeviren, ekonomik, kültürel alt yapısını ortadan kaldıran katillerle görüşülecek hangi konu olabilir ki? İbrahim Caferi hükümetini deviren ABD'nin özellikle geçtiğimiz Ekim ayında el-Maliki hükümetini devirme çabası içinde olduğu gündeme geldi. Son gelişmeler kongre seçimleri, Irak Çalışma Grubu'nun raporu bu niyeti şimdilik gündeme taşımalarını askıya aldırıyorsa da yakın gelecekte işgalcilerle mevcut hükümet arasındaki çelişkiler derinleşecektir. Dolayısıyla işgalcilerin icazetiyle hükümet kurma yerine özgür, bağımsız bir Irak için işgalcilere karşı savaşımın çabası içinde olunmalıdır.

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR