1. YAZARLAR

  2. İsmail Yılmaz

  3. Kadızâdeliler Hareketini Anlamaya Dair Önemli Bir Katkı

Kadızâdeliler Hareketini Anlamaya Dair Önemli Bir Katkı

Mayıs 2022A+A-

Kadızâdeliler Hareketi / Osmanlı Hanefilerinin Hanefiliğe Eleştirisi
Ali Durmuş
Ketebe Yayınları, İstanbul, 528 sayfa.

Kadızâdeliler hareketi, 17. yüzyıl Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstanbul’da ortaya çıkan bir harekettir. Bu hareket, 1635 yılında vefat eden Kadızâde Mehmet Efendi önderliğinde veya bu vaizin fikirlerinin etrafında hayat bulan bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Kadızâdeliler hareketi, Kadızâde Mehmet Efendi’ye nispet edilerek bu ismi almıştır. Kadızâde Mehmet Efendi de İbn Teymiyye’nin öğretilerinden ilham alan İmam Birgivi’den etkilenmiştir. Kadızâdelilerin temel tartışmaları Kadızâde Mehmet Efendi ve Abdülmecid Sivasi Efendi arasında geçmiştir. Sonraki nesillerin tartışmaları bu tartışmalar üzerine inşa edilmiştir. Zamanla toplumsal ve kurumsal destek gören bu hareket yaklaşık olarak yüz sene fikirsel hâkimiyetini sürdürmüştür. Belli zamanlarda saray ve padişahlar tarafından da teveccüh gören bu düşünce, bürokraside önemli seviyelerde yer edinmiştir.

Müellif, kitabın başında Osmanlı Devleti’nin 17. yüzyıldaki fikrî, siyasi, dinî ve toplumsal durumunu ortaya koymuştur. Bu bölümde Osmanlı Devleti’nde ilmiye sınıfı ve tasavvuf konularını ele alan yazar, ilmiye sınıfının organizasyon yapısı, bürokratları ve medreselerin niteliği ile ilgili bilgiler aktarmıştır. Devamında yazar, Osmanlı Devleti’ndeki tasavvuf hareketleri ve tekkeler etrafında temerküz eden toplumsal çevrelerin tanıtımını yapmıştır. Kitap boyunca çoğu kez ele alınan tekke-medrese ihtilafının tarihsel kökenleri de bu bölümde işlenmiştir. Yazar birinci bölümün orta kısımlarında Osmanlı Devleti’nin siyasi, iktisadi, kurumsal ve toplumsal halini birkaç başlık altında incelemiştir. Osmanlı Devlet sistemindeki ahlaki zafiyetin odağa alındığı diğer bölümlerde ise bürokrasi ve devlet ricalinde görülen bozulmalardan bahsedilmiştir. Ahlaki zafiyetin kurumsal zafiyete yol açtığı vurgusu bu noktada önemlidir. Çünkü ilmiye sınıfı, ulema ve tımar sistemi esasen kurumsal zemin üzerine inşa edilmemiş birey odaklı bir teşkilat yapılanması uygun görülmüştür. Bu vasatta Kadızâdeliler hareketinin fikir babası olan İmam Birgivi ele alınmıştır. İmam Birgivi’nin hayatı ve çalışmaları, itikadi düşünceleri ve tasavvuf ve fıkhi meselelere dair fikirleri detaylı bir şekilde aktarılmıştır. Özetle kitabın ilk bölümü hareketin tarihini ve fikrî arka planını ele almaktadır.

Kitabın ikinci kısmında Kadızâdeliler hareketi odağa alınmıştır. Hareketin lideri Kadızâde Mehmet Efendi’nin hayatı ve eserlerinden bahsedilmiştir. İkinci neslin önemli isimlerinden biri de Üstüvani Mehmet Efendi’dir. Üstüvani Efendi,Kadızâde Mehmet Efendi’nin ölümünden sonra Kadızâdelilerin görüşlerini yaygınlaştırmaya ve ileri taşımaya çalışmıştır. Kadızâde Mehmet Efendi zamanında yaşamış diğer bir önemli isim de Hanefî bir âlim olduğu bilinen Ahmet Rumi Akhisari’dir. O dönemde Ahmet Rumi Akhisari ve Kadızâde Mehmet Efendi karşısında ilmî tartışma yapabilecek tek kişi Halvetilerden Abdülmecid Sivasi Efendi’dir. Abdülmecid Sivasi Efendi, devlet ricalinden teveccüh görmüş ve İstanbul’a davet edilmiştir. Ayasofya Camii olmak üzere İstanbul’un büyük camilerinde görev yapan Sivasi Efendi, Halveti tarikatının Şemsiyye kolunun önde gelen ismi olmuştur. Aynı bölümde Ahmet Rumi Akhisari Efendi ve Kadızâde Mehmet Efendi’nin birbirlerinden fikirsel zeminde etkilendikleri iddia edilmektedir. İkinci bölümün önemli bir kısmında Kadızâdeliler ve Sivasilerin fikirsel tartışmaları işlenmiştir. Bu tartışmaların kapsamı fıkhi ve itikadi meselelerdir. Hareketin yaygınlaşması ve zemin kazanması da aynı bölümde işlenmiştir. Özellikle Üstüvani Mehmet Efendi bölümünde Kadızâdelilerin ciddi bir genişleme yaşadığı aktarılmaktadır. Üstüvani Mehmet Efendi ve Kadızâdeliler hareketine belki de en sert muhalefet Abdülehad Nuri Efendi’den gelmiştir. Tıpkı ilk nesilde olduğu gibi Üstüvani Mehmet Efendi’nin şahsında bu hareketi toplumsal ve kurumsal fazda köşeye sıkıştırma görevini Abdülmecid Sivasi Efendi’nin yeğeni olan Nuri Efendi üstlenmiştir. Hareketin son dönemlerindeki en önemli ismi olduğu kabul edilen ve üçüncü nesil tartışmalarda Kadızâdeliler hareketini temsilen Vani Mehmet Efendi bulunur. Vani Mehmet Efendi’nin karşısında ise bir Sivasi olmayan ancak Halveti tarikatına mensup Niyazi Mısri vardır. Vani Mehmet Efendi’nin Sultan IV. Mehmet’i etkilediği ve İstanbul’da önemli camilerde vaizlik yaptığı aktarılmaktadır. Hatta padişahı sufiler ve fıkıhçılar kavgasında yönlendirerek birçok tekkenin kapanmasına da yol açmıştır. Vani Mehmet Efendi, o dönem Niyazi Mısri ile çok ciddi tartışmalar yapmıştır. Niyazi Mısri, Halveti tarikatının öğretilerini anlatırken devlet görevlileri tarafından sürgüne gönderilmiştir. Dolayısıyla müellif, Vani Mehmet Efendi’nin devlet ile olan sıkı ilişkilerini ikinci bölümün son kısmında titizlikle ele almıştır.

Üçüncü bölümde Kadızâdeliler ve Sivasiler arasındaki tartışmaya konu olan başlıca konular; mezhepler odağında fikirsel tartışmalar, metot farklılıkları, dünya görüşü, mezhep tercihleri ve itikadi duruşları derinlemesine araştırılmıştır. Bu iki hareket arasında cereyan eden bütün ilişkiler tarihsel bir sıralamayla incelenmiştir. Yaklaşık 100 senelik bu fikrî tartışmanın özneleri Kadızâdeliler hareketi, Sivasiler ve Halvetilerden müteşekkildir. Temel olarak Kadızâdeliler hareketi ve karşısında muhalefet eden Sivasiler veya Halvetiler arasındaki meseleler, İslam dünyasının o zamana kadarki bin senelik tartışmalarının bir devamıdır. Hemen her dönemde bu tür itikadi ve fikirsel tartışmalar yapılmış ve insanlar birbirleriyle ayrışmıştır. Kadızâdeliler ve Halvetiler arasındaki ihtilafların başlıkları kitapta derinlemesine işlenmiştir. Örneğin, Peygamber’in (s) anne ve babasının akıbeti nedir? Kabir ziyaretleri ve ölüden medet umma meselesine nasıl bakılmalıdır? İman ve amel meselelerine karşı tavrımız ne olmalıdır? Kur’an-ı Kerim nasıl okunmalıdır? Diğer bir konu ise bir yere önemli mevkide bir isim geldiğinde -bu devlet görevlisi de olabilir, din görevlisi de olabilir- ayağa kalkılması ve ona aşırı bir şekilde tazim gösterilmesinin dindeki yeri nedir? Kandillerin mahiyeti ve varlığı meselesi de sıkça tartışılmıştır. Sadece kandil günlerine özel kılınan namazın İslam’daki yeri nedir? Bunların yanında merkezdeki konu, tasavvufun bazı ritüellerini din dışı görmeleri kaynaklıdır.

Bu bölümün önemli bir kısmını da Kadızâdelilerin mezhepsel kökenleri oluşturmaktadır. İtikatta İmam Maturidi’yi önder kabul eden Kadızâdeliler, kendi dönemlerinde Osmanlı Devleti’nde de ulemayı mühim ölçüde etkilemişlerdir. Özellikle İmam Birgivi, İslam hukuk âlimleri tarafından muteber kabul edilen bir isimdir. İslam dünyasının en önemli kelam tartışmalarının odağında bulunan tevhid, şirk, ilah, rab, Allah’ın sıfatları, imanın tanımı, kısımları ve şartları, iman-amel farkı, bidat ve türleri gibi temel meseleler Kadızâdeliler ve Halvetiler arasında tartışmalara sebebiyet vermiştir. Kadızâdeliler, bidat sayılan amelleri ön plana çıkararak tarikat ehlini bu konuda sert bir dille eleştirmişlerdir. Ayrıca imanın şartlarından sayılan kaza ve kader inancının bilinenden farklı yorumlanması gerektiğini düşünen Kadızâdeliler, İslam geleneğinde ‘Rey Ekolü’ olarak bilinen çizgiye yakın olduklarını izhar etmişlerdir.

Kadızâdelilerin selefi ekol ile benzer taraflarının olduğunu da dile getiren müellif, özellikle İbn Teymiyye ve İbn Kayyım Cevziyye gibi büyük İslam âlimlerinin izlerini görmemizin mümkün olduğunu belirtmiştir. Benzerliklere örnek olarak bidatlerle mücadeleyi hareketin ana misyonuna yerleştirmeleri verilebilir. Çünkü İbn Teymiyye ve öğrencisi İbn Kayyım Cevziyye de yaşadıkları dönemde bu tür bidat uygulamalarına kökten karşı çıkmış ve ciddi mücadele vermişlerdir. Bunun yanında Ehli Sünnet savunuculuğu da benzerliklerde öne çıkmaktadır. Kadızâdeliler hareketinin fikir babası olarak kabul edilen İmam Birgivi’nin özellikle bu hususa dikkat ettiğini dile getiren yazar, Kadızâde Mehmet Efendi ve Akhisari Rumi Efendi’nin Ehli Sünnet dışı tüm fırkaların cehenneme gideceklerini dile getirecek kadar Ehli Sünnet savunusu yaptıklarını belirtmektedir.

Tüm bunlar yanında kitabın ana tezi olan Kadızâdelilerin selefi ekolden olmadığı savını destekleyecek onlarca örnek kitabın üçüncü bölümünde okuyucuyla buluşturulmuştur. Bunlardan en önemlileri, Hanefî-Maturidi ekolün iyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma ilkesiyle selefi ekolün tasfiyeci, ortadan kaldırıcı ve iletişim mümkün olmayan tavırları tenakuz etmiştir. Burada önemli olan nokta şudur: Kadızâdeliler hareketi, bilinen selefi-harici ekoldeki tekfir meselesini benimsememiştir. En önemli ayrım ise Hanefî-Maturidi ekolde bir itikat prensibi olan iman-amel ayrımıdır. Hanefiler iman ve ameli birbirinden ayırarak bu iki olgunun müstakil bir şekilde ele alınması gerektiğini savunmaktadırlar. Tam aksine selefi ekolde iman, amelden bir cüzdür ve selefiler amel ve ibadetlerini yerine getirmeyenlerin dinden çıktıklarını, bu kişilerin tekfir edilmesi gerektiğini ifade ederler.

Kitabın üçüncü bölümünün son kısmında da İslam mezheplerinden önemli fırkalara yer verilirken Kadızâdelilerin bu oluşumlara yaptıkları vurgular ele alınmıştır. Bu bölümün akabinde sonuç bölümüyle okuyucuya veda edilmiştir. Kadızâdeliler hareketinin ortaya çıktığı döneme dikkat çeken müellif, Osmanlı Devleti’nin duraklama ve gerileme dönemine girmeye başladığını ve dolayısıyla karışıklığın ve çözüm yöntemlerinin çokça dillendirildiğini açıklamıştır.

Kitabı içerik ve üslup bağlamında değerlendirecek olursak yazar, kitap boyunca objektif tavrını bozmamaya gayret göstermiştir. Kitabın genelinde ilk kaynaklara yapılan atıflar ve sıkı bir belge taramasından süzülmüş bilgilerle titiz bir çalışma ortaya konmuştur. İslam dünyasının bin senelik kronik sorunları karşısında tarafsız ve şeffaf kalınması akademik kural ve ilkelere olan sadakati göstermektedir. Lisans ve yüksek lisans formasyonu İslami ilimler olan bir araştırmacının bu meseleler hakkında yansız kalmasının zorluğu göz önüne alındığında müellifi takdir etmek gerektiğini düşünmekteyiz. Diğer önemli bir nokta ise yazarın, Kadızâdeliler hareketinin belli bir geleneğe dayandığı ve selefilikle itham edildiği bir vasatta bu iddianın tam tersi bir savı destekleme ve ispat etme gayretinde olduğu görülmektedir. Meseleyle ilgili hazırlanan diğer çalışmalara bakılacak olursa Dr. Ali Durmuş’un bu çalışması öne çıkmaktadır. Müellifin Arapça, İngilizce ve Osmanlı Türkçesine yetkinliği, konuya taalluk eden hemen hemen tüm kaynakları ve eserleri incelemesini kolaylaştırmıştır. Özellikle Osmanlı Türkçesine olan hâkimiyeti Osmanlı Devleti zamanında neşredilmiş yazma eserleri okuyabilmesine ve bu eşsiz hazineyi gün yüzüne çıkarmasına vesile olmuştur.

Kitabı farklı zaviyeden değerlendirmeyi tercih eden müellifin çıkış noktası, tarihte yaklaşık bir asır boyunca fikrî ve itikadi alanda bir yetkinliğe ulaşmış ve zihinleri meşgul etmiş bir düşüncenin ve hareketin bilinenden çok farklı bir boşluğu doldurduğudur. Selefi ve ehli hadis olarak nitelenen Kadızâdeliler hareketinin aslında Hanefî ekolün bir devamı olduğunu savlayan müellif, ana tartışmanın Hanefî ekolü içerisinden çıkan bu iki grubun arasında cereyan ettiğini ifade etmektedir. Müellif, Halvetiler veya Sivasiler ile Kadızâdelilerin arasındaki ihtilafı, Hanefîlerin Hanefîliğe eleştirisi olarak yorumlamıştır.

Kadızâdeliler hareketi döneminin tarihçileri ve sonraki araştırmacılar tarafından hep selefi ekolle birlikte anılmaya çalışılmıştır. Hatta bizzat bu ekolün bir devamcısı olarak lanse edilmiştir. Bu argümana dayanak olarak Kadızâdelilerin tasavvuf düşmanlığı üzerine odaklanılmasının yanı sıra özellikle 2000’li yılların başlarında 11 Eylül saldırılarıyla birlikte ABD ve Batı tarafından merkeze alınan “radikal İslam” propagandasına atıflar da kullanılagelmiştir. Bu hareketin kökenlerine yönelik gerekçelendirmelerin bu gibi kolaya kaçma manevraları yüzünden temelsiz olduğu müellif tarafından dile getirilmektedir.

Yazar Kadızâdelilier Hareketi’ni incelerken dönemin önde gelen isimlerini derinlemesine ele almış ve bu isimlerin eserlerini tetkik etmiştir. Çalışmanın bu denli geniş çaplı olması ve dönemle ilgili her detayı içermesi bu çalışmanın bir sonucudur. Bu tür araştırma çalışmalarında ilk kaynakların kullanımı bu noktada önem arz etmektedir. Çünkü bu çalışmada olduğu gibi ikinci kaynaklar ve sonraki araştırmacıların çalışmaları birinci kaynaklarla tenakuz oluşturabilir. Bu hareket ile ilgili yapılan diğer çalışmalarıincelediğimizde en kapsamlı çalışmanın Ketebe Yayınlarından çıkan ve bu yazıda değerlendirmeye çaba gösterdiğimiz kitap olduğu kanısına varmaktayız.

Kitabın temel konusu Kadızâdeliler hareketi ve onlara muhalefet eden diğer ekollerin tartışmaları olduğundan, bu meselelerin ne olduğuna dair bilgi ihtiyacı da ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla müellif, okuyucuyu bu tartışmalar ekseninde cereyan eden konulara yöneltiyor. İslam dünyasında süregelen bu konuları bilmeden kitabı okumak, okuyucuyu bilgiye aç hissettiriyor ve bu yüzden kitapla birlikte çapraz okuma yapma temayülü ortaya çıkıyor.Kitap, romanlar ve filmler için zengin bir malzeme oluşturabilir. Çünkü meseleyle ilgili bu denli kapsamlı bir çalışmanın bir örneği yok. Bir doktora tezinin kitaplaştırılmış hali olan bu çalışma yaklaşık olarak 8 senede hazırlanmış. Bir doktora çalışması için uzun bir periyot olduğunu söylenebilir. Ancak yazarın aynı zamanda öğretmenlik yapması düşünülecek olursa bu süreye müsamahakâr bakılması gerekecektir.

Yaşadığımız dönemde kendini Kadızâdeliler hareketine nispet eden bazı çevrelerin varlığı söz konusudur. Yaklaşık bir asır boyunca ilmî tartışmalarla gündemde kalmış bir hareketi kendine rol model alan modern dönem çevrelerin görüşlerinin nereye dayandığını tespit etmek zor olmayacaktır. Bu bağlamda bu kitabın çok ciddi bir kaynak olduğunu ifade etmek gerekmektedir. Modern tartışmaların nevzuhur bir niteliği olması iddiasını çürütecek bir mahiyete sahip olması açısından da ciddi bir yeri tuttuğu aşikârdır. Türkiye’deki son dönem itikadi ve mezhepsel tartışmaların temelinde de aynı meseleler bulunmaktadır. Konuyla ilgilenen kişilerin veya çevrelerin fikirlerini temellendirebilecekleri bir kaynağın olması tartışmaların seyri açısından da sağlıklı bir durumu işaret etmektedir. Çünkü geleneksiz ve gerekçesiz her fikrin mağlup olacağı malumdur. İslam dünyasının temel ihtilaf alanlarının 17. yüzyıldaki bir zincirini oluşturan Kadızâdeliler ve Halvetiler/Sivasiler tartışmalarıyla cedel ve kelam ilminin gelişimine de katkı sağlandığı kitapta işlenmiştir. Yazar, üç nesil süren bu tartışmalarla birlikte mühim bir literatür oluştuğunun ve buradan hareketle ekolleşmeye gidildiğinin altını çoğu yerde çizmiştir.

Kitap, akıcı ve net bir dille yazılmıştır. Ayrıca okuyucuyu kitapta tutan bir özelliğe sahip. Kitabın muhtevası açısından önemli ve bakir alanın seçildiğini söylemek mümkün. Osmanlı tarihinde ciddi bir yer tutan böyle bir hareketin ancak böyle detaylı bir çalışmayla ele alınması gerekirdi. Dönemde yaşamış isimlerin neredeyse hepsinin incelendiği eserde fikirlerin ve muhalefetin de objektif bir şekilde araştırmaya konu olması dikkat çekmektedir. Ekollerin ve zihin dünyalarının da titizlikle incelenmesi ayrıca dile getirilmesi gereken bir konudur. Müellifin okuyucuda hissettirdiği, yetkinlik ve saygınlık duygularıdır. Osmanlı tarihi, mezhepler tarihi, İslam düşünce tarihi, İslamcılık, kelam ve İslam felsefesi çalışan tüm araştırmacılar için başucu kaynağı olacak nitelikte bir eseri değerlendirme fırsatı bulduğum için kendimi mutlu hissediyorum. Her zemin ve zamanda bu kitabı ve müellifi tavsiye edeceğimi bildirmek isterim.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR