1. YAZARLAR

  2. Süleyman Ceran

  3. Hiçbir Şeye Benzemez Türkistan Acısı: Adı Soykırım

Hiçbir Şeye Benzemez Türkistan Acısı: Adı Soykırım

Mayıs 2022A+A-

Âlem-i İslam’ın yalnızlığa mahkûm olmuş en büyük topluluğu kuşkusuz Doğu Türkistan’dır. Çin’in yanı başında hayatta kalmaya çalışan bu coğrafyadaki insanlar, uğradıkları zulümlere, maruz kaldıkları sistematik asimilasyon ve soykırım politikalarına karşın en az hal-i pür melallerinden haberdar olduğumuz Müslüman topluluğunu oluşturuyorlar. Zaaflarımızın en yoğun olduğu bu alana dönük yapılan her çalışma kıymetli, her çalışma paha biçilmez. Doğu Türkistan’da yaşanan soykırımı ekranlara taşıyarak kamuoyunun dikkatini bu alana çekmek amacıyla hazırlanan ve yönetmenliğini Tülay Gökçimen'in üstlendiği, “Adı Soykırım” belgeseli, herkesin sus pus olduğu bir dönemde ortaya koyduğu şahitlikle kıymetli ve kayda değer bir yapım olarak beliriyor.

Human Movie Team gönüllüleri tarafından çekilen filmin merkezinde her biri yıllardan beri ailesini, yurdunu görmemiş olan insanlar yer alıyor. Ailesini ata yurdunda bırakıp diasporada yaşayan aktivist Meryem Sultan’ın; cezaevinde ve toplama kamplarında işkencelere uğramış, dedesini, babasını ve eşini bu uğurda kaybetmiş Aygül Kadir’in ve Türkistan TV Türkçe Yayın Koordinatörü Muhammed Ali Atayurt’un yer aldığı belgesel önemli bilgiler sunuyor.

Belgeselin merkezinde yer alan mesaj, Doğu Türkistan’da yaşananların zulüm ve işkencenin ötesine geçip soykırıma dönüşmüş olduğu gerçeğidir. Belgesel ilerledikçe tüm enformasyon kanalları Çin devleti tarafından kapatılmış olan Doğu Türkistan’da 1990’da 20 bin kişinin yaşadığı Barin kasabasının yok edildiği Barin katliamını hatırlıyoruz. 1997’de Gulca halkının besmeleler ve kelime-i şehadet dövizleriyle yaptıkları yürüyüş sonrası dövüle dövüle öldürülen insanları anıyoruz.

2009’da Urumçi’de üç gün boyunca katliam yapan işgalci Çin yönetiminin kamyonlara ölüleri ve yaralıları karga tulumba götürdüklerinin farkındayız. Öldürülen Uygur sayısı bugün bile bilinmiyor. Binlerce kayıp var.

2014’te Ramazan bayramının ilk gününde Kaşgar’ın Yarkent ilçesinin İlişbu kasabasında üç yerleşim biriminin yokedildiği katliamı da kaydediyoruz. Bu katliamı bir mektupla dünyaya bildiren ve sonrasında tutuklanarak kaybolan Yarkentli genç Ebubekir Rahim’i de unutmuyoruz.

Belgeselin içerisinde pek çok isim, harita, fotoğraf görüyoruz. Bunların her biri ayrı ayrı çalışılmayı hakeden konular. Yazar, edebiyat eleştirmeni, konuşmacı, eğitmen ve yayıncı olarak tanınmış bir bilim insanı olan Yalqun Rozi, 2018 yılında Urumçi’de tutuklanıp 15 yıl hapis cezası almıştı. Bu ismi de belgeselde duvarda fotoğrafıyla birlikte görüyoruz.

Güneş doğmadan kahvaltı yapmanın, mutfağında birden fazla bıçak bulundurmanın, pasaport sahibi olmanın, camiye gitmenin, namaz kılmanın, başörtüsü takmanın, sakal bırakmanın, alkol ve sigara kullanmamanın, oruç tutmanın, okullarda yahut devlet dairesinde anadilde konuşmanın kamplarda sığaya çekilmek, baskıya uğramak için yeterli olduğunu Murat Yılmaz tarafından hazırlanan rapordan biliyoruz. “Adı Soykırım” belgeselindeki Uygurlar da yaşanan süreci teyit edecek şahitliklerde bulunuyorlar. Dünyanın en kapalı bölgesinde yaşanan olayları tıpkı bir yapbozdaki parçaları biraraya getirip resmi birleştirir gibi kayıtları, şahitlikleri ve fotoğrafları toplayarak bölgede yaşananları kavramaya çalışıyoruz.

Doğu Türkistan’daki Müslümanlar, 2017 yılından itibaren sistematik bir şekilde toplama kamplarına alınmaya başlandılar. 1600’den fazla toplama kampı tespit edildi şu ana kadar. Anne babası toplama kampına alınan çocuklar ailelerinden bihaber devlet elinde yaşamak zorundalar. Ailesinden kopuk yüz binlerce çocuğun Çin inançları ve eğitim politikalarıyla zorla büyütülmeleri korkunç bir politikadır. Evlerinde olan Doğu Türkistanlılar da Çinli görevlilerle birlikte yaşamak zorunda kalabiliyorlar. Evinizde bir devlet görevlisiyle yaşamanın baskısını, tedirginliğini ve utancını bu belgesel sayesinde yakıcı bir şekilde hissedebiliyorsunuz.

Ortaokul, lise çağındaki gençlere Ramazan ayında her öğlen su içirilerek oruç olup olmadığının testinin devlet eliyle yapıldığını bir düşünün. Oruç olduğu anlaşılan öğrencinin aile üyelerinin devlet memuruysa işten atılma, hapsedilme ve fişlenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu bir ortamda genç bir Müslümanın ruh dünyası nasıl olur? İslam’ın farzlarının yaşatılmasına engel olmayı sistematik olarak yürüten işgalci Çin iktidarı, aynı zamanda İslam’ı Çinlileştirme çalışmalarına aralıksız devam ediyor.

Çin, tüm baskın gücüyle bir karabasan gibi Doğu Türkistan’ın üzerine abanmış durumda. Bölgede yaşanan zulümlerle ilgili hiçbir veri, içinde bulunduğumuz enformasyon çağına rağmen ülke dışına çıkamıyor. İnsanlar, aileleriyle ve bizatihi kendi hayatlarıyla tehdit ediliyor. İşgal altındaki İslam topraklarından sayısız fotoğraf, video, bilgi akışı varken Doğu Türkistan, tam bir bilinmezlik içinde. Çin yönetimi yaşananları reddediyor ama bölgeye kimsenin girişine izin de vermiyor. Ara sıra Batı basınından isimleri çağırıp kurmaca haber yapılıyor o kadar. Doğu Türkistan şehirlerini gezme imkânına yeryüzünde kimse sahip değil. Bu bile ülkemizdeki Çin seviciler için bir bilgi olarak tek başına yeter. 1946 yılından beri süren ve toplamda 30 milyon Müslümanın etkilendiği bu zulüm, Çin’in ekonomik, askerî, siyasi, coğrafi ve demografik gücü nedeniyle ne yazık ki görmezden geliniyor. Türkiye gibi antiemperyalist duruşu olan bir ülke bile ABD, Rusya, işgalci İsrail ve Batı bloku ülkelerle sık sık karşı karşıya gelmesine rağmen, siyasi olarak Çin’le çatışmak istemiyor.

İslam İşbirliği Teşkilatının Pakistan’da düzenlediği zirveye “onur konuğu” olarak katılan, sayısız Müslümanın kanına girmiş işgalci Çin’in Dış İşleri Bakanı Wang Yi’nin “İslam’ın bilgeliğine ihtiyaç var. Biz İslam ülkeleriyle birlikte çalışmaya hazırız.” deyip aile fotoğrafının tam ortasında yer alması utanç olarak bize yeter de artar bile. “Adı Soykırım” belgeseli tüm bunları kısa bir zaman içinde hatırlatıyor bize. Omuzlarımızdan tutup silkeliyor. İnsan hayatını bilançolara, sayısal verilere indiren haber ajanslarının tutumuna inat; insana ait hikâyelerin peşine düşüyor Gökçimen. Haykırış belgeselinden Adı Soykırım’a kadar tutarlı bir vicdan çizgisinde ilerleyen yönetmen, yarayı, akan kanı, acıdan duvarın dibine çömelmiş çaresizleri işaret ediyor. Kardeşlerimizi hatırlatan her şey gibi bu çaba da çok kıymetli. Belgesel nihayete ererken nefis bir müzik size eşlik ediyor: A. Kılıç ve H. Yenilmez’e ait “Dönüşüm Yok”. Gitarın tınıları ve içtenlikli seslerin eşlik ettiği melodiler, Doğu Türkistan’ın yaşadıklarını ete kemiğe büründürüyor adeta. Kısa sürede pek çok şeye tanıklık ettiğimiz belgesel nihayete ererken Yusuf Tuna’nın şu mısralarını terennüm ediyoruz içimizden: “Bir sabah vaktinde ağarırken tan/Âzâd olsun artık Doğu Türkistan”.

 

Künye:

ADI SOYKIRIM

“Soykırım yok diyenlere…”

Yönetmen: Tülay Gökçimen

Yönetmen Yardımcıları: Rabia Aydoğdu, Betül Tekocak

Kurgu: Betül Doğan

Görüntü Yönetmeni: Yavuz Yıldız

İllüstrasyon: Aişe Deniz Türker

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR