1. YAZARLAR

  2. Abdullah Nuri

  3. Hedefimiz İlahi Adalete Dayalı Bir Düzendir

Hedefimiz İlahi Adalete Dayalı Bir Düzendir

Ekim 1997A+A-

Abdullah Nuri Tacikistan İslami Hareket Lideridir

- Yapmakta olduğunuz çalışma ve faaliyetlerin asıl hedefi nedir?

- Bizim asıl hedefimiz ilahi adalete bağlı İslam devletini Tacikistan'da ve hatta bütün dünyada hakim kılmaktır. Dünyayı ve insanlığı kurtarabilecek tek nizamın Allah'ın kanunları olduğuna inanıyoruz. Allah'ın kanun ve hükümleri dışında hiç bir nizam ve ideoloji insanlığın içinde bulunduğu sorunları çözebilecek kapasiteye sahip değildir. Biz bu konuyla ilgili birçok tecrübeler kazandık. Örneğin komünistler yaşantı yönünden öyle bir refah seviyesine yükselmişlerdi ki, artık insanlar komünistlerin dünyada bir cennet kuracağına inanır olmuşlardı. O kadar güce ve kuvvete sahip olmalarına rağmen inanca dayalı bir ideolojiye sahip olmadıklarından dolayı yok olup gittiler ama Allah'ın hükümleri hala tazeliğini korumaktadır ve dimdik ayaktadır. İşte biz bu yüzden açıkça ilan ediyoruz ki, hem Tacikistan'ı ve hem de dünyayı kurtaracak ve selamete erdirecek tek yönetim biçimi Allah'ın kanunlarının uygulandığı, ilahi adaletin bulunduğu yönetim biçimidir.

- Kur'an'a baktığımızda peygamberler gönderildikleri kavimlerin mele ve mütrefleriyle karşı karşıya gelmişlerdir, iktidarlarını sağlamlaştırmaya çalışan bu sınıflar, müslümanlara karşı da sert tepki göstermişlerdir ve hiçbir şekilde iktidarlarını paylaşmak istememişlerdir. Şu anda Tacikistan'daki müslümanlar olarak devlet yönetiminin % 30'u size verildi Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Daha önce belirttiğim gibi bizim hedefimiz ilahi adalete dayalı bir devlet oluşturmaktır. Biz var olduğumuz sürece bu hedefe ulaşmak için mücadelemize devam edeceğiz. Şunu da vurgulamak isterim ki; bir ülkenin istiklali ve ilerlemesi için gerekli iktisadi yapılanma, sosyal yapılanma ve insanlık için gerekli tüm formüller bu ilahi adalete bağlı İslami hükümet içerisindedir. Bizim ilahi adalet hükümeti dediğimizde bütün bunları içermektedir. Hürriyet, istiklal ve beşeriyet için gerekli olan tüm insani değerler bu nizam içerisindedir. İşte hedef budur ve bizde bu değerlere kavuşabilmek için mücadele etmekteyiz. Mücadele ve faaliyet yolları çeşitli olabilir. Örneğin silahlı mücadele, siyasi ve silahsız mücadele, kültürel faaliyetler ve hatta bunlara iktisadi alandaki faaliyetleri de ekleyebiliriz. Sözünü ettiğimiz bu faaliyet alanlarının hedefe ulaşmak için mücadele ettiğimiz cephelerde bulunması gerekmektedir. Bu çalışmalar da merhalelere sahiptir. Bir gün silah ele alıp savaşmakla ya da bir miktar davet çalışması yapmakla bir anda hedefe ulaşılmaz. Biz Hz. Muhammed'in hayatını ve takip ettiği yolu dikkate aldığımızda görmekteyiz ki, kendisi Allah'ın sevgili bir kuluydu. Vahiy ile muhataptı, melekler ona Allah'ın vahyini getiriyorlardı. Bütün bunlarla birlikte bu dava uğrunda birçok zorluklara katlandı. İlk önce La İlahe illallah Muhammeden rasulullah kelimesini gizli bir şekilde tebliğ ederek insanları İslam'a davet etti. Daha sonra yavaş yavaş insanlar çoğalınca açık tebliğe başladı. Alenen yaptığı siyasi çalışmaların ilerlemesiyle birlikte müşrikler sayı ve güç bakımından zayıf olan müslümanları kendi yurtlarından dışarı çıkarttılar. Müslümanlar hicret ettiler ve cihad dönemi başladı. Allah yolunda savaştılar. Bizim mektebimiz İslam mektebidir. Eğer bizim şu ana kadar ortaya koyduğumuz mücadeleye bakacak olursanız göreceksiniz ki; ilk önce aşikar olarak çalışmalar yaptık, daha sonra şiddetli bir şekilde siyasi mücadelede bulunduk. Fakat onlar çok daha kuvvetliydiler ki, bizi hicret etmeye mecbur ettiler. Hicrette de cihad ettik. Hicretimiz öyle bir hicretti ki, biz bu hicret sayesinde kuvvet kazandık ve güçlü bir duruma geldik. Onlar bizimle oturup antlaşma yoluyla barış yapmaya mecbur kaldılar. Elbette bizim yaptığımız bu barış ve anlaşma teferruatta Hudeybiye antlaşması gibi olmasa da genelde bu anlaşmaya benzer bir antlaşmadır. Her ne kadar Peygamber (s)'in ashabı bu antlaşmaya razı olmamışlarsa da, Peygamber (s) bu antlaşmada İslam için girdiği faydadan dolayı böyle bir antlaşmayı kabul etti. Böylelikle on sene serbest bir şekilde İslam'ı tebliğ edebilecek, insanları bu dine çağıracaktı. Tebliğ çalışmaları başladı ve insanlar dalga dalga İslam'a girmeye başladılar. Bunu gören müşrikler kendi yaptıkları antlaşmayı kendileri bozdu, savaşlar başladı. İslam'a iman etmiş insanlar İslam ordularının safında yer aldılar. Böylelikle birçok zaferler kazanıldı.

Evet biz de sulh yaptık. Bizim yaptığımız bu sulh daha önceleri bizim programımızda olan bir şey değişti ki; biz gideceğiz ve sulh yapacağız dedik. Fakat bölgedeki siyasi sorunlar bizim böyle bir antlaşmaya gitmemizi zorunlu kıldı. Eğer bu şekilde bir barış yapmasaydık toptan yok olma tehlikesiyle karşı karşıyaydık. Elbette düşmanlarımız da böyle bir antlaşma yapmamış olsalardı ortadan kalkma tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını düşündüklerinden dolayı böyle bir anlaşma yaptılar. Eğer bölgedeki siyasi durumu gözönüne alacak olursak yapılan antlaşma müslümanların menfaatına olmuştur diyebiliriz. Biz de bu fırsattan yararlanarak siyasi alanda daha fazla kazanmak için şu anda savaşa son verdik Siyasal alanda elde ettiğimiz kazançlardan biri, on beş seneden bu yana çalışmalar yapan İslami hareketi ve bu hareketin sorumlularını dünyada hiç kimse tanımıyor ve dikkate almıyordu. Fakat bu savaşlar ve faaliyetler sonucunda durum öyle bir hale geldi ki, İslami hareketin temsilcileri, besmeleyi Kremlin'de komünistlerin kafalarını çatlatırcasına söylediler Böylelikle bölgedeki İslam gerçeğini ve İslami hareketin varlığını resmen tanıdılar. Bu bölgede İslam gerçeği söz konusuydu ama onlar hiçbir zaman bu gerçeği itiraf etmiyorlardı. Yani müslümanlar için bu merhale siyasi bir güç olarak tanınma merhalesidir. Eğer silahlı mücadele devam etseydi, bu hareket ileride yok olma tehlikesiyle karşı karşıya idi. Silahlı mücadele ile şimdiye kadar elde ettiğimiz siyasi başarıyı ileriki merhaleler için korumamız gerekiyordu. Biz silahlı mücadele ile bölgede siyasi bir güç elde ettik. Türkiye ve Cezayir'de müslümanların başına gelen olaylar bizim için birer tecrübedir. Biz bu ülkelerdeki müslümanların yaptıkları hataları göz önüne alarak, kendimizin böyle bir hataya düşmesini önlemeye çalışıyoruz.

- Hicretten sonra ne gibi hadiseler meydana geldi kısaca anlatır mısınız?

- Ülke içerisinde başlamış olan iç savaş zamanında müslümanlar yekpare değillerdi. Hicret eden halk savaştan, silahtan habersizdiler. Silah kullanmayı dahi bilmiyorlardı Grupların hepsini bir araya toplayabilecek ortak bir rehber söz konusu değildi. Bu sorunları çözmek için yeterli tecrübeye de sahip değildik. Düşmana karşı koyabilecek silah ve cephanemiz yoktu. Elimizdeki imkanları son haddine kadar kullanarak 8 aylık bir savunmadan sonra hicret ettik. Hicrette bir dağınıklık ve ümitsizlik hakimdi. İşte bizi bu durumdan ilk önce Allah'ın yardımı, sonra İslami hareketin daha önce Tacikistan'da yaptığı çalışmaların toplum üzerindeki tesiri kurtarmaya vesile oldu. Çünkü İslami hareketin Tacikistan'da 15 sene öncelere dayanan bir çalışması vardı. İslami hareket bu çalışmalarını sürdürdüğü esnada bir tek rehbere bağlılık vardı ve şu anda da bu şekilde çalışmalarına devam etmektedir. Hicret eden tüm gruplar İslami hareket çatısı altında birleştiler Böylelikle cihad ve eğitim-öğretim gibi çalışmalar başlatıldı. Merkezi çalışma bütün grupların bir araya gelmesine ve bu grupları ortak bir hedef üzere yönlendirmede çok önemliydi. Allah'a hamd olsun ondan sonra dağınıklık ve ümitsizlik yok oldu. Yeteri kadar tecrübe söz konusu değildi ve tecrübe elde ettik. Silahımız yoktu; silah aldık, elimizden alınan yerlerin bir kısmını geri aldık. Şu anda Tacikistan topraklarının % 6O'ı bizim kontrolümüz altındadır. Elde ettiğimiz bu başarıdan sonra bizim muhalifimiz olan Tacikistan'daki mevcut hükümet çevre ülkelerin özellikle Rusya'nın baskısıyla bu savaşı kendi zararlarına geliştiğini görmeleri üzerine bizimle antlaşma yapmak zorunda kaldı ve bizi anlaşmak için görüşmelerde bulunmaya davet etti.

- Bu yapılan barıştan müslümanların menfaatleri nelerdir?

- Afganistan'daki olaylar bizler için tecrübe oldu. Bizler Afganistan'da belli bir süre yaşadığımız için, Afganistan'ı yakından tanıyoruz. Afgan mücahidier İslam düşmanları karşısında izzetli bir mücadele sürdürerek kendi düşmanlarını yendiler. Ama daha sonra kendi aralarında çıkan ihtilaftan dolayı birbirleriyle savaşmaya başladılar ki, bugüne kadar devam eden bu savaş bütün müslümanlar için bir utanç kaynağı oldu.

Şimdiye kadar bu kirli savaşa katılmayarak kendi safiyetini koruyan Taliban adındaki grup da, son zamanlarda bu kirli savaşa katıldı ve bir miktar ilerledikten sonra yenilgiler almaya başladı. Aynı zamanda bu grubun savaşa katılmasıyla savaş uzadı. Bu savaşta birçok günahsız insan öldürüldü, insanlar kendi yurtlarını terk ederek hicret etmek zorunda kaldılar. Şu anda Afgan halkı Taliban grubundan rahatsız.

Eğer biz de savaşmaya devam etseydik belki Duşanbe'yi de başkenti ele geçirebilirdik ama daha sonra bölgedeki diğer güçler bizim durumumuzu da aynı Afganistan'a çevirebilirlerdi. Bu taraftan, o taraftan saldırıya geçerek dört bölgeden oluşan Tacikistan'ı işgal ettikten sonra bu bölgeleri birbirinden ayırmak suretiyle aralarında bir savaş başlatabilirlerdi. Böyle bir ihtimal çok uzak değildi, eğer durum bu hale gelseydi o zaman ne yapacaktık? Afganistan'da yıllardan beri İslam düşmanları bu bölgeden çıkartılmış durumda, fakat şu anda kendi aralarındaki ihtilaftan dolayı öyle bir hale geldiler ki, ne Allah'ın kanunlarını bu memlekette uygulamaya fırsat bulabildiler, ne de halkı İslam'a davet etmek için fırsat bulabildiler. Mescidler ve halkın evlerini bombaladılar, insanları öldürdüler. Şu anda Afgan halkı böyle bir İslam dininden nefret eder duruma geldi. Öyle ki, Afgan halkı İslami yönden bizden çok daha ileride olan bir toplumdu. Çünkü bizim ülkemizde İslami eğitim ve öğretim veren kurumlar tamamen yasaktı. Tacikistan'da İslam karşıtı tebligat ve propaganda çok kuvvetli bir seviyede olmasına rağmen, Afganistan'da böyle bir şey soz konusu değildi. İşte bu üç-dört senedir Tacikistan'da açıkça bir İslami tebliğ söz konusudur. Bu kadar kısa bir dönemde yine de halkımızda önemli gelişmeler olduğunu söyleyebiliriz.

- Şu anda Tacikistan'daki mücahitlerin mevcudu ne kadardır?

- Yaklaşık olarak 5 bin mücahidimiz bulunmaktadır.

- Müftülük teşkilatını kim alacak?

- Müftülük teşkilatının başına Turacanzade getirildiğinde müftülük bizimdi. Şimdi de bu teşkilatın eski haline döndürülerek İslami harekete devredilmesini istiyoruz. Biz bunun böyle olmasını resmi olarak istedik ama onlar bunu kabul etmediler. Biz buna rağmen bu isteğimizde ısrar etmekteyiz.

- Müslümanların Tacikistan'daki devletin bir kurumunu ele geçirmeleri muhakkak Rusya'yı rahatsız eden bir gelişmedir. Batı ve Amerika'nın bu konuyla ilgili tepkisi ne oldu?

- Batılı ülkelerin siyasi içerikli uygulamalarında bize karşı açık bir muhalefet görülmedi. Genel olarak söylemek gerekirse, müslümanların gayri müslimlerle siyasi münasebetlerde bulunmasında bir sakınca bulunmamaktadır Ama bugün Batı'nın yakın ilişkiler kurduğu İslam ülkelerine baktığımızda bu ülkelerdeki anlayışın Batı'ya yakın olduğunu görmekteyiz. Eğer bir yerde Kur'ani manada bir İslam soz konusu olursa, onlar bu müslümanları fundemantalist olarak adlandırmakta, bu müslümanlara karşı açıkça muhalefet etmektedirler.

- Belki de sizin bu yaptığınız faaliyetlerin Rusya için bir sorun teşkil etmesinden dolayı batı sesini çıkarmıyor olabilir.

- Elbette bu konuyla ilgili yapılan siyasi tahlillerde buna da yer verilmiştir. Genelde Rusya'nın zararına olan işlerde Amerika'nın menfaati söz konusudur. Kim bizimle iyi ilişkilerde bulunursa biz de aynısıyla karşılık veririz Bize karşı muhalefette bulunana karşı da muhalefet ederiz. Biz hiç bir kimseye muhalefetimizi onlar ters bir iş yapmadıkları müddetçe açıklayanlayız. Çünkü biz bir hareketiz ve teşkilatız. Devlet değiliz. Allah Teala Kur'an'da size karşı savaşmayan ve yurtlarınızdan çıkartmayanlarla iyi ilişkilerde bulunmanızı yasaklamaz.

Biz şu anda bize karşı savaş açan Rusya ile savaştık. Eğer bir başka ülkede savaş açarsa hiç çekinmeden onlarla da açık bir şekilde savaşırız.

- Şu anda devletin % 30'u sizin elinizde. Eğer gelecekte devletin tamamını ele geçirirseniz İslami kanunlara göre bir devlet kurabilir misiniz? Böyle bir devlet kurmanız Tacikistan anayasasıyla sınırlandırılmış mıdır?

- Biz, hedefimizin ilahi adalete dayalı İslami hükümleri yeryüzünde hakim kılmak olduğunu bütün dünyaya açıkladık. Fakat biz bu düşüncemizi hiç kimseye ve hiç bir topluma baskı yaparak kabul ettirme düşüncesinde değiliz. Bıraksınlar, ülkede herkesin faaliyetlerini ve tebligatını serbestçe yaptığı bir ortam olsun. Halkın neyi istediğini görelim. Eğer seçimlerde biz kazanırsak, elbetteki İslami hükümlerin uygulanmasına geçebiliriz.

- Tacikistan'a gittikten sonra bu ülkede öncelikle yapmak istediğiniz çalışmaların içeriğinden bahseder misiniz?

- Biz Tacikistan'a, yapmış olduğumuz barışın neticesinde geri döneceğiz. Barış Komisyonu Başkanlığı bana verildi. Halkımızı ve ülkemizi savaştan kurtarmak istiyoruz. Şimdiye kadar devam eden savaş boyunca, devletin bizim karşımıza savaşmak için getirdiği gençlerin hepsi müslümanların çocuklarıydı. Müslüman gençler bize karşı cephede savaşmaya mecbur olabiliyorlardı. Ama İslam'ı bu memlekette istemeyenler ise cepheden çok uzaktılar. Bununla birlikte daha önce de belirttiğim gibi, Tacikistan'ın ikinci bir Afganistan olması söz konusu idi. Bugün bizim elimizde yaklaşık olarak 300 kişi esir bulunmaktadır. Bu insanlar müslüman olmanın ötesinde, bu İslam düşmanı devlete karşı olan mücahid gençlerdir Bu kişiler savaş esnasında ilk Önce bize esiri düşerler, daha sonra da devlete karşı savaşırlardı. Bunlar namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar ve Kur'an okuyorlar. Eğer biz savaşa devam etmiş olsaydık bu gençlerle savaşacaktık. Bu, kardeş kanı dökmekten başka bir işe yaramamıştı. Bununla beraber her şeyden önemlisi ülkemizde bir sakinlik, huzur ve ülke içerisindeki insanların birbirlerini anlayabilmeleri için bir vahdetin sağlanması önemliydi. Bundan sonra İslami hareket için yeni bir merhale başlayacak; bu merhalede T.İ.H halkı özgür ve serbestçe İslami hükümeti anlamaya davet edecektir. Öyle ki, bizim halkımızın kurtuluşu sadece İslami hükümetin memlekette yürürlüğe geçmesiyle mümkündür. Bu bizim siyasi çalışmalarımız içinde yer almaktadır. Elbette bununla beraber ülkemizin yapılanmasında biz de pay sahibi olacağız Hem kültürel, hem siyasi, hem iktisadi, hem de sosyal yönden...

- Başında bulunduğunuz İslami hareket nasıl bir idare şekline sahiptir.

- Hareketin yönetimi Yüksek Cihad Şûrası tarafından gerçekleştirilmektedir Hareketin idare mekanizmasındaki asıl unsuru ve önemli makamı bu şûra oluşturmaktadır. Kanunlar bu şûradan çıkmaktadır.

- Bu şura kaç kişiden oluşuyor?

- 28 kişiden oluşmaktadır. Bundan farklı olarak icra şûrası var. Bu şûra da icra komitelerinin biraraya gelmesinden oluşmuştur örneğin: İslami devlet komitesi, eğitim-öğretim ve hicret zamanında bulunan komiteler..

Ulema da şûramızda bulunmaktadır. Hareket, bu şûranın gözetimi altında çalışmaktadır. İslami hükümler bu şûradan çıkmaktadır. Hareketin güttüğü siyaset, İslam'a uygun mu, değil mi, bu şûra kontrol eder. Örneğin savaş ve barış gibi merhaleler onların gözetimi altında uygulamaya konulur. Bunlar hareketin İslami sınırlar içerisinde çalışmakta olup olmadığını kontrol ederler.

Röp: Abdullah Dikişçi

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR