1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Askeri Adalet: "Atatürk'ün Yaptığı Gibi Yaparız"

Askeri Adalet: "Atatürk'ün Yaptığı Gibi Yaparız"

Ekim 1997A+A-

Türkiye, tarihi MGK toplantılarına endekslenmiş bir halde heyecanlı dönemler yaşadı. Ardından üniversitelere, iş dünyasına, medyaya verilen brifinglerle Türkiye'de şiddetli depremler yaşandı. Son olarak da Gazi Orduevi'ndeki kokteylden bir değil, birden çok adrese oldukça önemli mesajlar geçildi. Komutanların laiklikle ilgili başlattıkları 28 Şubat süreci sayesinde Türkiye büyük bir badire atlatmıştı. Komutanların laiklikle ilgili endişelerinin sürdürdüğü hep biliniyor. Komutanlara göre, hükümet değişti fakat laik cumhuriyet halen tehdit altında. Dolayısıyla Batı Çalışma Grubu'nun hâlâ faal olması, üstelik eskisine oranla iki misli çalışması, askerlerin ANASOL-D hükümetine yeterince güvenmediklerinin de göstergesidir, Kesintisiz yasası yürürlüğe girdi ama hükümet değişti diye 28 Şubat kararlarındaki diğer 17 maddenin komutanlar tarafından unutulacağını sanmak fazla iyi niyetlilik olur.

Nitekim bu saf ve iyi niyetli yaklaşımlara komuta devir-teslim törenlerinde, emekli olup giden komutanlarla, terfi edip gelen komutanların yaptıkları konuşmalarda laikliğe ilişkin endişelerine özel yer vermeleri sert bir yanıt oldu. Komutanlar halen rahatsızdılar. Uyarılarını sürekli kamuoyuna aktarıp sivil bir oluşum gibi bilgi ve duyarlılık akışı sağlıyorlardı. Açıkçası onlar hâlâ tehdidin ortadan kalkmadığını düşünüyorlardı. Bu yüzden BÇG'nin mesaisini iki kat arttırmışlardı. Toplumda irtica tehdidinin yol açtığı gerilim bitmemişti. Bu gerilim de siyasilerin oldukça fazla hataları mevcuttu. Aslında askerler kontrolü ellerine almaya o kadar da hevesli değillerdi ama ne yazık ki siyasetçiler beceriksizlikleriyle bunu hak ediyorlardı.

Son olarak Adalet Bakanı Oltan Sungurlu'nun tutumlarının Şevket Kazan'ın tutumlarıyla aynı olduğu komutanlarca tespit edilmişti. Genelkurmay rekor sayıda suç duyurusunda bulunmuştu. Hatta Adalet Bakanı'na güvenmeyen komutanlar doğrudan savcılara suç duyurusu yapıp Adalet Bakanı'nı sadece bilgilendiriyordu. Buradan çıkan sonuç aslında çok vahimdi. Askerler Bakana güvenmiyorlardı. Her ne kadar Adalet Bakanı, suç duyurularının takibinde bir duraksama yok, askeri rahatsız edecek herhangi bir atama veya tayin olmadı, diyorsa da bir kere yargıya irtica gölgesi düşmüştü bile. Bu sebeple askerler hâlâ rahatsızdı.

Peki, asker sadece sivil yargıdan mı rahatsızdı? Maalesef hayır. Komutanlar irticaya pirim verdiği için Askeri Yargıtay'ı da eleştiriyorlardı. 12 Eylül döneminde din eğitiminin zorunlu hale getirilmesini yanlış bulan komutanlar Askeri Yargıtayın MSP'yi kapatmayıp bir de beraat vermesine fena halde bozulmuşlardı. Hatta geçenlerde aynı komutan 12 Eylül döneminde MSP'nin kapatılma davasındaki tutumundan dolayı Askeri Yargıtay'ı da eleştirmiş, aynı komutan bu yanlış tutumu hatırlatarak Askeri Yargıtay'da görev yapmış bir hakime, "Cumhuriyeti ayağımızın altından çekiyorsunuz" diyerek sitemde bulunmuştu. Bu arada RP'nin kapatılma davasına da dikkat çeken komutan, bazı belgeler fotokopi, ama çok ciddi şeyler ve bir partinin kapatılması için bizce yeterli diyerek mahkemenin safahatının nasıl olması gerektiğine ilişkin kanaatini de belli etmişti.

Çiller'in CIA ajanlığıyla ilgili iddialar konusuna da değinen komutan şöyle konuştu: "Biz casus olduğuna inanıyoruz. Çok iyi yetiştirilmiş bir casus. Perinçek'in hazırladığı dosyadaki bilgiler doğru. Ama kanıtlayamıyoruz. Ancak kanaatimiz yüzde bir milyon ajan olduğu yönündedir".

Komutanın dile getirdiği bu gerçeklerden de anlaşılıyordu ki askerler sadece askeri ve siyasi ihtimallerle değil aynı zamanda matematik ihtimallerle de ilgileniyorlardı. Askeri ve siyasi alanlardaki dehalarıyla şöhret yapan komutanlar aynı şöhreti matematik ihtimallerde de yakalamışlardı. Yüzde bir ile yüzde yüz arasında seyreden ihtimal hesaplarına komutanlar müthiş bir açılım sağlamış ve yüzde bir milyon gibi bir sonuca ulaşmışlardı.

Bu böyle gider miydi? Elbette gitmezdi. irtica bir numaralı tehdit olmaktan çıkmazsa ne olur? Bu işin sonu nereye varır, sorusuna komutanın verdiği cevap tarihi gerçeklere dikkat çeken bir kararlılığı yansıtıyordu: O zaman Atatürk'ün Menemen'de yaptığını yaparız. Büyük Önder bu kesimlerin davranışı karşısında ne yapmışsa biz de onu yaparız.

Komutanlar, dinsel amaçlı bir ayaklanmaya karşı. Savaş Dışı Harekat kapsamında zırhlı kolordu oluşturulduğunu hatırlatarak bu kolordunun dinci ayaklanmaya Karşı işleyişine dikkat çektiler: Süratle bölgeye gelip, balyoz gibi inecek. Komutan bu durumu anlaşılır kılmak için şöyle veciz bir mani ile daha kısa şekilde şöyle de izah edebilirdi:

Tavsiyeyle uslanmayanın hakkı brifingdir.

Brifingle uslanmayanın hakkı Menemen'dir.

***

75 yıldır değişen hiç bir şey yok: Nato mermer, nato kafa.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR