1. YAZARLAR

  2. Ali Ekber Muhteşemi

  3. Filistin'deki İslami Devrim Hareketinin Özellikleri

Ali Ekber Muhteşemi

Yazarın Tüm Yazıları >

Filistin'deki İslami Devrim Hareketinin Özellikleri

Mart 1990A+A-

Hüccetü'l-İslam Ali Ekber Muhteşemi; 1936 Tarhan doğumlu. Oluşum aşamalarından itibaren İslam Devrimi'nin bütün safhalarında yer almış. Başta Lübnan ve Filistin olmak üzere özellikle Orta Doğu'da direnişçi hareketlerle temas kurma görevini üstlenmiş. 1981-1985 yılları arasında Şam Büyükelçiliği yapmış. Filistin'de ve Lübnan'da ABD ve siyonist rejimle savaşmak gayesiyle İslami grupların teşkiline çalışmış ve 1985-1989 arası İran İslam Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı yapmıştır.

 

Geçmişte, işgal edilmiş Filistin'de mücadeleler ve hareket tarzları kent kökenli idi. Kentlerde, üniversitelerde öğrenciler arasında şekillenmiş; İslami bir halet taşımadığından FKÖ yanlıları, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve aydınlar arasından taraftar bulmuştur. Arap dünyası ve Batı basını hareketleri yaygın olarak desteklemiş ulusal hatta sol bir çehre vermeye çalışmıştır. Ama son hareketler farklı olarak mescitlerde ve İslami mahfillerde şekillendi. Ulemanın önderliğiyle işgal edilmiş topraklar üzerinde mustazafların ve çıplak ayaklıların başlattığı bir halk hareketine dönüştü. Örnek vermek istersek, geçmişte İsrail hapishanede tuttuğu birisini serbest bıraktığında bu kişi, İslami ruhun yoksunluğundan olmalı, zaman kaybetmeden topraklarını terk ederek yurt dışına çıkar, bir kahraman olarak Filistinliler ve Araplar arasında kabul görür, bir yerlere de gelirdi. Ama şimdiki hareket İslami bir harekettir. Gaye ne refah, ne de iyi yaşamaktır. Tanığız ki, "İslami Cihad" mücahitleri, hapishaneden çıktıklarında ya da (İsrail'in tüm baskılarına rağmen) firar ettikten birkaç gün sonra tekrar mücadele içine girerek mücadelelerini şehadet noktasına dek sürdürmektedirler.

Yeni Filistin Halk Mücadelesinin Başlangıçtaki Niteliği

İslami grupların yaptıkları ilk resmi eylem "Hayt el-Mebka" eylemidir. İslami Cihad'ın 1986 sonunda gerçekleştirdiği, "Ağlama Duvarı" civarındaki siyonist güçleri hedefleyen bu eyleminde seksenden fazla siyonist asker öldü ya da yaralandı. Olayın sorumlusu olarak üç kişi; Ahmed Hasan Mehna, Cemal Salih Ebu Rebbe ve Misbah Hasan es-Suri tutuklandı. Bu üç kişi İsrail mahkemelerinde "Yasasın İslami Direniş, Yasasın Humeyni" şeklinde sloganlar attılar. İslami Cihad, bazı Müslüman ülkelerde "Cemaat-i İslami" adıyla da faaliyet gösteren "Müslüman Kardeşler" örgütünden ayrılan bir grubun adıdır. Cemaat-i İslami'nin aktivitesi propaganda üzerine kurulu, İslami tebliği yapıyorlar. Onun (İslami Cihad) liderleri İslam Devrimi'nden sonra kendi tarzlarını terk ederek "İslami Devrim" idealini benimsediler. Haliyle Müslüman Kardeşler'in diğer liderleriyle aralarında görüş ayrılığı doğdu ve bir kopma yaşandı. Ayrılan grubun liderliğini Dr. Fethi ve Ahmed Hasan Mehna, manevi ve ruhani liderliği de Gazze kenti Cuma İmamı Şeyh Abdulaziz Udeh üstlendi. İşgal edilmiş topraklarda İslami temayüller daha çok Tel-Aviv'i de içine alan Yafa bölgesinde yaygındır. Ardından Cenin, Hayfa, Nasıra ve özellikle Kefer, Tayyibe, Kefer Kasım ve bölgenin diğer köyleri gelir.

İslami temayüller giderek bölgenin diğer köylerine de sirayet ediyor. Örneğin el-Celil, Cebel Kerne, Celilü'l-Ala bunlara dahil edilebilir. Bu bölgelerde müşahhas bir liderlik olmadığından İslami şahsiyetler ve özellikle Müslüman gençler pratikte İsrail lehine pek çok yanlışlıklar yapıyorlar. Gerçi Mısır ve Ürdün rejiminin desteklediği birtakım hareketler oldu, fakat bunlar da İslami ayaklanmayı ve İntifada'yı gerilettiler. Her şeye rağmen İslami Cihad'ın vasıflarından birisi siyasi ve askeri sahada faaliyetidir. İsrail aleyhine silahlı mücadeleyi kabul etmeyen ve pratikte de bunu kanıtlamayan eğilimleri barındırmamaktadır. Filistin'de İslami temayülleri iki tarzdadır: Biri sofistiktir. Diğeri ise pratik olarak mücadele veren temayüldür ve temayüller bölgelere göre farklılıklar gösterirler. Ürdün Nehri'nin batı yakası Filistin'in diğer bölgelerinden ayrılır. Burada mescitler, Ürdün vakıfları tarafından yıllardır denetlendiğinden doğal olarak Kral Hüseyin ve hanedanının laik siyaseti ağır basmakta, bu bölgedeki gençler siyasi bir İslami gelişmeden mahrum kalmaktadır. Diğer bölgelerde mescitlere ve mücadeleye gösterilen rağbetin tersine gençler mescitlerden uzak kalmışlardır. Elbette Ürdün'de ve Batı Yakası'nda Hizbu't-Tahrir el-İslami ve Müslüman Kardeşler'in faaliyetleri vardır. Ürdün rejimi Müslüman Kardeşler'e serbesti tanırken Hizbu't-Tahrir'in faaliyetlerini yasaklamıştır. Buna rağmen, Müslüman Kardeşler'in burada etkisi oldukça azdır. Çünkü Kral Hüseyin, Nasır'ın sevildiği bir dönemde onunla ihtilaflarından dolayı Müslüman Kardeşler'e faaliyet izni verdi. Hüseyin'in bu politikası, bölgede Müslüman Kardeşler aleyhinde bir havanın doğmasına yetti. 1967 sonrasında Nasır'ın yenilgisiyle Batı Yakası, Gazze ve Kudüs, İsrail tarafından işgal edildi, halk Nasır'ın "Arapçı" düşüncelerine sırtını çevirdi. 1973'ten 1974'e kadar dini-devrimci bir liderin olmayışı Filistinli Müslümanların bilinçsizce yanlışlıklarına neden oldu. Bu ise halk nazarında bir güvensizlik yarattı. Hizbu't-Tahrir ve Müslüman Kardeşler arasındaki ihtilaflar da bölgede İslami hareketi zaafa uğrattı. Fakat İslam Devrimi'yle birlikte genç kuşağın İslam'a ve devrimci İslami düşüncelere ilgisi arttı. Özellikle İsrail'in 1982 sonrası saldırısında FKÖ'nün yenilgiyle çıkması, bunun yanı sıra Filistin halkının mevcut ideallerinin gerçekleşmemesi İslami direnişin ve Hizbullah'ın yükselişine, bölge halkının İslam'a dönüşüne neden oldu. Kudüs kentinin birtakım özellikleri var. İsrail ve Batının faaliyetlerinden dolayı daha "garbzede"dir. Buna ilaveten bura halkını Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler teşkil etmekte ve doğal olarak Yahudiler ve Hıristiyanlar bu faaliyetin etkisine daha açık olmaktadırlar. Fakat Lübnan'daki mücadelenin yükselmesiyle birlikte bu kentteki Müslümanlar arasında da İslami hareketler kendisini göstermeye başlamıştır.

Halk Mücadelesinde Öğrencilerin Yeri

Filistin üniversitelerinin son birkaç yılını gözden geçirmekte yarar var. Nablus'taki Cihan Üniversitesi FKÖ ve Ürdün'ün yardımlarıyla kurulmuştur. Rektör, Kral Hüseyin'in yakın adamlarındandır. Bu üniversitedeki Müslüman öğrenciler değişik Filistinli gruplara bağlı olan öğrencileri yanlarına çekmeyi başardılar. Yapılan üniversite seçimlerinden Müslüman öğrenciler zaferle çıktılar. Ama 1984'te diğer öğrencilerle aralarında anlaşmazlıklar çıktı. Fakat aynı yıl FKÖ ile Suriye arasında şiddetli çatışmalar oldu, Arafat Şam'dan ihraç edildi. Bu gelişme, işgal edilmiş topraklardaki olayların yatışmasına, diğer hizipler ve Filistinli gruplar için daha sağlıklı bir ortamın oluşmasına neden oldu.

Bir başka üniversite Vatikan'a bağlı Bi'r Zeyd Üniversitesi'dir. Buradan gayri İslami bir atmosferin varlığına rağmen Müslüman öğrenciler %39 oranında bir oy elde ettiler. Diğer bir üniversite de Beytü'l-Lehem Üniversitesi'dir. Aynı şekilde bu da Vatikan tarafından kurulmuştur ve benzer durum burada da mevcuttur. Batı Yakası'ndaki İlahiyat ve Politeknik üniversitelerinde ise hakimiyet her zaman için Müslüman öğrencilerin elindedir.

İslami Mücadelede Mescitlerin Yeri

İşgal edilmiş topraklarda şu noktalara değinmek yerinde olur. Örneğin el-Halil kenti birkaç yıl öncesine kadar sinema olmayan tutucu bir kentti. Buranın tanınmış alimi Kral Hüseyin'e de öğretmenlik yapmış olan Şeyh Muhammed Cebri'dir, Ürdün makamları tarafından rahatsız edilmez. Buna karşılık kentteki İslami vaziyete çekidüzen vermesinden istifade edilir. Kudüs'te Ürdün Vakıflar Bakanlığı'na bağlı bir ilim havzası var. Mescit imamları buradan İslam Fakültesi'nde eğitim görüyorlar.

Cenin kentinde Şeyh Bessam Cerar var. Geçmişte, Şeyh Esad Beyvez et-Temimi, İslami cemaatin lideriydi. Şimdi Ürdün'dedir. Halid Fahum'un yerine Filistin Ulusal Meclisi'nin başkanlığına seçilen Şeyh Abdulhamid Salih de eskiden bu kentte idi.

Muhammed Ebu'l-Tayyir, kentin ileri gelen genç alimlerindendir. İsrail hapishanelerinde on bir yıl kaldıktan sonra serbest bırakılmıştır. Son olaylarda etkin olduğu sanılmaktadır.

Filistin İslami Hareketi Sürecinde Gazze'deki Dönüşümler

Gazze 1967 yılına dek (kent bu tarihte Mısır'ın denetimindeydi) halk kıyamının merkezi idi. Nasır döneminde (1954'ten 1970'e kadar olan dönem) Müslüman Kardeşler'in bu bölgede faaliyeti yasaklanmış. 1967-1980 döneminde Müslüman gençlerde devrimci dalgalanmalar başladı. İran İslam Devrimi'nin zaferinden sonra İslami Cihad, Tekfir ve'l-Hicre ve Müslüman Kardeşler gibi gizli örgütler daha fazla rüşt kazandılar. Bunların Gazze'deki harekete etkisi büyük oldu. Mısır üniversitelerinde eğitim gören gençler bu örgütlerin etkisi altında Gazze'ye döndüler. Fakat yumuşak siyasetlerinden dolayı Müslüman Kardeşler'le ihtilaflılar. Radikal eğilimli bu yeni siyaset öğrenciler arasında etkili oldu ve Müslüman öğrenciler, Gazze'deki öğrenci seçimlerinden başarıyla çıktılar. Bu öğrenciler Ürdün taraftarlarıyla, Arafat'la ve gayri İslami örgüt ve hiziplerin yanlılarıyla da ihtilaf halindeler. Bu nedenle Müslüman öğrencilerle Filistinli örgütlerin yanlıları birkaç kez çatıştılar. Ürdün ve İsrail rejimleri çok sayıda dergi ve kitabı ücretsiz dağıtarak bu çatışmaları alevlendiriyorlar. Şii ve Sünni ayırımı yapıyorlar. Kitap ve yayınlarında Şia'yı kafir olarak göstermeye çalışıyorlar. İran-Irak Savaşı'nı yargılarken, Irak'ın kafirlerle savaştığını ibraz ediyorlar. İslami Cihad'ı Şii bir örgütmüş gibi lanse ederek onunla mücadelenin gerekliliğini vurguluyorlar. Bu İslami halet ve İslami uyanış İsrail hapishanelerine de sirayet etti. İsrail rejimi hapishanelerde büyük çaplı bir İslami koordinasyonu engellemek için tutuklu gençleri sürekli olarak bir hapishaneden diğerine naklediyor. Fakat İsrail'in tüm çabalarına karşılık bu nakiller her hapishanede bir nüvenin oluşmasına ve İslam'ın yayılmasına sebep oldu. İsrail hapishanelerinde tutuklu İslami Cihad üyeleri şiddetle direniyorlar. Bu direniş hapishanedeki diğer gençleri büyüleyerek İslam'a cezbediyor. Bir zaman sonra Filistin halkı çeşitli sağ ve sol örgütlerin düşünce ve sloganlarının yenilgisini görerek Filistin'in kurtuluşunun İslam'a dönmekle olacağı sonucuna vardı.

Filistin İslami Halk Hareketinin Önemli Özellikleri

1967 sonrasında işgal edilmiş topraklarda belli aralıklarla bazı hareketler, ayaklanmalar oluyordu. Fakat müşahhas bir İslami liderliği ve İslami saiklerin yokluğundan dolayı arkası gelmiyor, sönüp gidiyordu. İşgal edilmiş Kudüs ve Filistin'de rejim çok sayıda insanı tutukluyor; işkenceyle, sürgünle ayaklanmayı bastırıyordu. Elbette FKÖ'nün de küçük çaplı eylemleri oluyordu. Bunlar da genellikle örgütün ikinci adamı Ebu Cihad tarafından gerçekleştirilen, fakat fazla etkili olmayan eylemlerdi. Filistin halkının son ayaklanması İslami özelliklerinden dolayı mescitlerde başladı. Mescitlerin merkez oluşu da büyük ölçüde bu hareketin devamını sağladı. İntifada'nın ve Filistin halk ayaklanmasının nedenlerinden biri halkın aydınlanması, gençlerin bilinçlenmesiydi. Filistin İslami hareketinin Nabluslu liderlerinden Zeyd Bilal şunu söylemişti: "Biz geçen kırk yıl içerisinde Marksist-sosyalist akımların ve diğerlerini tecrübe ettik, bir kazancımız da olmadı. Bugün halk zaferin Allah tarafından olacağına inanmıştır. Bizler de devlet ve hakimiyetin İslam olması gerektiğine inanıyoruz."

Bir diğer cazip nokta da bugünkü Filistinli liderlerin geçmişte milliyetçi, laik ve Marksist örgütlerin üst kadrolarında bulunması ve bu örgüt ve hiziplerin program ve sloganları hakkındaki etraflı tecrübeleridir. Örneğin, Şeyh Ebu Tayyir, Filistinli örgütlerle olan ilişkilerinden dolayı on bir yıl içeride kalmıştı. Şimdi İslam'ın Filistin'i özgürlüğüne kavuşturacağına inanan bir İslamcıdır. Ardından oğlu da babasının çizgisine girerek İslamcılara katılmıştır. Bu olay 14.10.1987 tarihli el-Kebs gazetesinde haber olarak verildi. Burada dikkati çeken şey, Tayyir'in milliyetçilik ve kavmiyetçilikten İslam'a dönmesidir. Bu türden olaylara ayaklanmadan bu yana pek çok defa tanık olduk.

Aynı şekilde Batı Yakası'nda 1977'ye kadar 400 olan mescit sayısı bugün 750'ye ulaştı. Geçmişte Gazze'de 200 mescit varken bu sayı şimdi 600'e vardı. Times şunları yazmıştı: "Manen İslam'ın üçüncü büyük mescidi olan Mescidü'l-Aksa'da yirmi yıl önce çok az insan namaz kılarken bugün çok uzak yerlerden otobüslerle geliyorlar." Associated Press, 28.10.1987 tarihinde halkın megafonlarla işgal edilmiş topraklarda İsrail saldırılarına karşı mücadeleye ve ayaklanmaya çağrıldığı haberini geçti. Gazze'de üç yıl görev yapan BM'ye bağlı bir subay, yürüyüşlerin çoğunun mescitlerden başladığını, halkın İsrail işgalini red ve protesto ettiğini söyledi. Bu haber de 1987 yılında Hizbullah'ın yayın organı el-Ahd gazetesinde verildi.

İşgal Edilmiş Topraklardaki Eylemlerin Mahiyeti

İşgal edilmiş topraklarda "İslami Uyanış", ulema, ruhaniler ve Mısır'da okuyan öğrenciler vasıtasıyla gerçekleşmiştir. Ayrıca İslam Devrimi'nin zaferinden sonra Müslüman gençler ve İslami Cihad'a bağlı gruplardan biri tarafından gerçekleştirilen bir eylem de halkı harekete sevkte oldukça etkili olmuştur. Sabotaj eylemleri 01.04.1985 ile 01.04.1096 arasında, yani geçen bir yıl içerisinde, 374'ten 569'a yükselmiştir. Yani işgal edilmiş topraklarda bir güne 1,5 eylem düşüyor. Bir de işgal edilmiş topraklarda siyonistlere veya İsrailli askerlere yapılan eylemlerle ilgili olarak İsrail'in yayınladığı istatistikler var. Eğer 84-85 ve 85-86 yılları arasında bir mukayese yaparsak; ister ferdi ister grup olarak yapılan kaynakları, işgal edilmiş topraklarda yaygın olarak yapılan bu eylemlerden İslami Cihad Örgütü'nü sorumlu tutuyor. 1986 yılında yapılan resmi açıklamada İslami Cihad üyesi 20 Müslümanın tutuklandığı duyuruldu. İsrail tarihindeki en önemli eylemlerden biri, İslami Cihad gruplarının Kudüs'te "Ağlama Duvarı" yakınlarında bir İsrail askeri birliğine karşı el bombalarıyla gerçekleştirdiği ve 80 İsrailli'nin ölmesi ya da yaralanmasıyla sonuçlanan eylemdi. Bu eylemin ardından Kudüs'te 24 saat sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu 24 saat içerisinde kentteki Arap sakinlerin evleri arandı, çoğu tutuklandı.

İslami Cihad tarafından yapılan bu eylemin ardından çeşitli Filistinli örgütler Tunus, Cezayir, Bağdat ve Fransa'da bildiriler yayınlayarak olayı sahiplenmeye çalıştılar. Bu da Müslüman güçler tarafından gerçekleştirilen bu eylemin boyutlarını göstermeye yeter.

Bu eylemlerin arasında Filistin tarihinde daima hatırlanacak olan bir eylem daha var ki, bu da Gazze hapishanesinden 6 İslami Cihad gerillasının kaçırılmasıdır. İsrail hapishaneleri çok gelişmiş elektronik cihazlarla korunmalarına rağmen, İslami Cihad mücahitleri hücrelerinin pencerelerini söktükten sonra gardiyanların arasından ve askeri komutanlık merkezinden geçip tel örgüleri keserek hapishaneden kaçtılar. Öyle ki, ertesi gün İsrail'de yayınlanan ve siyonistler arasında büyük itibar sahibi Haartz gazetesi olayı şöyle verdi: "Bu sekiz yıl içerisinde İsrail hapishanelerinde meydana gelen en büyük firardır. Kaçan kişiler Filistin örgütlerinin en tehlikeli elemanlarıdır ve geçmişte İsrail güçlerine karşı eylemlerde bulunmuşlardır."

Filistin halkının ayaklanmasının ne zaman başladığı hakkında dünya tarihinde tespit edilmiş ve resmiyet kazanmış bir tarih var. Bu tarih 9 Aralık 1987'dir. Gerçi bu ayaklanmanın gerçek tarihi değildir. Belki bugün ayaklanma yayıldı ve bütün işgal edilmiş topraklarda greve gidildi. Grevler ve ayaklanma, İslami devrimi hedefleyen İslami Cihad'ın eylemlerinin etkisi altında yapıldı. Daha iyi anlamamız için genel grevden dört gün öncesine, yani 6 Aralık tarihine dönmemiz lazım. Bu tarihte İslami Cihad Örgütü Gazze caddelerinde bir dizi eylem yaptı. Siyonist güçler öç amacıyla Gazze caddelerinde savunmasız dört işçiyi araçlarıyla ezerek şehit ettiler. Bunun üzerine halk genel greve giderek ayaklandı. Ertesi gün de grev diğer bölgelere yayıldı.

Müslüman Filistin Halkının İslami Hareketinde Etkili Amiller

İntifada'ya etki eden doğrudan ve dolaylı amilleri şu şekilde sayabiliriz:

Harekete etki eden doğrudan amiller, İslami Cihad mensuplarının altısının hapishaneden firarıyla başladı. Bunlardan dört kişi eşsiz bir eylemle Gazze kenti istihbarat şefini kentin ortasında gün aydınlığında, halkın gözü önünde öldürdüler. Bu hareketin ardından İslami Cihad mücahitleri devlet güçleriyle silahlı çatışmaya girerek, başarılı gerilla taktikleriyle çok sayıda İsrailli askeri öldürdüler. Neticede kendileri de şehit oldu. Bu hareket Gazze halkının iğdiş edilmiş onurunu, büyüklüğünü hissetmesine yol açtı. Bundan sonra halk iki ay mescitlerde ve mahfillerde toplanarak yaygın grev ve yürüyüşlere başladı. Bu eylemden sonra siyonist rejim Gazze İslami Fakültesi öğretim üyesi Şeyh Abdulaziz Udeh ve Şehit İzzeddin Kassam Mescidi imamını tutuklama kararı aldı. Bu tutuklamayla birlikte halk Gazze Şeridi'nde grevlere, gösterilere başladı. Elbette bu yaygın bir hareketin başlangıcı değildi.

Filistin genel hareketinin dolaylı amillerinden biri İslami Cihad tarafından iki ay önce gerçekleştirilen bir eylemdi. Binaenaleyh bu ayaklanmanın muhtelif boyutlarını şu şekilde özetleyebiliriz:

Ayaklanmanın ve İntifada'nın asli boyutu, İslami boyutudur. Bu ayaklanma mescitlerde; cemaat imamları, Müslüman aydınlar, Mısır'da okuyanlar vasıtasıyla patlak vermiş, gençler arasında hızla yayılmıştır. Bazen sol, gayri İslami veya ulusal unsurlar da ayaklanmayla birlikte tutuklanmıştır. Şüphesiz hareketler ve sloganlar İslamidir. Şeyh Abdulaziz Udeh'in naklettiğine göre hapishanede tutuklu komünist liderlerden biri şöyle söylemişti: "Gazze mescitlerinden birinin çıkışında 'Allahu Ekber' diye slogan atmaktan tutuklandım, komünist olmamdan değil."

Bu ayaklanmanın ikinci boyutu şümuliyetidir. Tüm sınıflar ve halkın tüm kesimleri bu ayaklanmada yer almıştır. Askeri ya da siyasi bir örgütün tekelinden söz edilemez. Dahili ve harici tüm Filistinli akımların harekette rolü vardır. Ve bu hareket, halka dayalı bir harekettir. Hiçbir güç tek başına bu hareketin lideri sayılamaz. Bu hareket, halkın öz hareketi ve İslami istekleri doğrultusunda gerçekleştirdiği bir harekettir.

Ayaklanmanın üçüncü boyutu, halkın stratejik silahıdır. Halkın yeni silahı İsrail'in korkusuna neden oldu. Bu yeni silah "taş"tır. Tüfek ya da herhangi bir modern silah olsun da halk dışarıya bağımlı olsun. Böyle değil. Bir grup ya da askeri örgüt, silahı aldığı ülkenin siyasi çizgisini izlemek zorundadır. Ama halkın kendine yetecek kadar silahı var. İsrail'i de en çok tedirgin eden şey bu. Efsanelerde Hz. Davud'un gençliğinde güçlü Filistin Kralı'nı aynı taşlarla katlettiği anlatılır. Bu eylemin İsrailliler için kutsal bir anlamı var. Aynı silahı şimdi Filistinli çocuklar ve gençler, Yahudileri kendi topraklarından çıkarmak için kullanıyorlar. Bu da psikolojik açıdan Yahudileri zaafa götürüyor. Şimon Peres kendi korkusunu şöyle dile getiriyor: "Ben, intikamımızı bu halktan alması için Tanrı'ya yalvarıyorum." Bu da zalim bir Firavunun içine düştüğü zaafı gösteriyor. Böylesine güçlü zalim tağut, siyonist Firavun, çıplak ayaklı Filistin halkının karşısında çaresizdir.

Filistin İslami ayaklanmasının dördüncü boyutu, hareketin sürekliliğidir. Tüm dünya güçlerinin telaş ve uğraşılarına, gerici Arap politikacılarının ayaklanmanın liderliğini ele geçirmek için düzenlediği entrikalara karşın bu ayaklanma, Filistin halkının öz ayaklanmasıdır ve halk bu hareketi devam ettirme konusunda isteklidir. Filistin halkının İslami hareketi süreklilik kazanmıştır. Filistinlilerin İsrail güçleri tarafından çocuk, genç, yaşlı, kadın ayırmadan öldürülmesi, işkence edilmesi karşısında Batı ve Doğunun duyarsız kalışı, Arap liderlerinin ve FKÖ'nün politikaları, bunlar hakkında Filistin halkında bir güvensizlik yarattı. Nihayetinde topraklarını işgalden ancak kendilerinin kurtarabilecekleri kanaatine vardılar.

Beşinci boyutu, ayaklanmanın bağımsızlığıdır. Genelde bütün hareketlerin madden ya da manen dış kaynaklara; Doğu'ya, Batı'ya veya Üçüncü Dünya'ya ya da Arap ülkelerine bağlılığı vardır. Hatta partilerin ve örgütlerin de böyle bir bağımlılığı vardır ve kendi başlarına hareket edemezler. Bunlar, bağlı oldukları ülkelerin siyasetine bağlı hareket edemezler. Bunlar, bağlı oldukları ülkelerin siyasetine bağlı hareket etmeye, onu izlemeye mecburdurlar. Biz, bir yıl içerisinde Batıyla, Doğunun ve Müslüman Arap ülkelerinin bütün çabalarının bu hareketi denetlemeye yönelik olduğuna şahit olduk. Biz, Suudi Arabistan'ın, Mısır'ın ve diğer Arap ülkelerinin hatta FKÖ'nün bu hareketi kendi kontrollerine almaya, durdurmaya çalıştıklarına şahit olduk. Bu da İntifada'nın bağımsızlığının en büyük delilidir.

Altıncı boyut, ayaklanmanın bilinçli, ayakları yere basan bir hareket olmasıdır. Bazı siyonist politika yazarlarının düşüncelerine rağmen bu tesadüfi bir olay değildir. Duygusal ve geçici bir olay da değildir. Bu bilinçli bir şekilde, önceden hesaplanmış, mücadeleci ve devrimci Filistinli gençler tarafından başlatılmış ve devam ettirilmiş bir harekettir. İngiliz emperyalizmiyle ve siyonistlerle yapılan yetmiş yıllık mücadelenin, tecrübelerin ve en önemlisi İslam Devrimi'nin etkisiyle Filistin'de bir İslami cihad hareketi yaratıldı. Sonuçta da bizler bugün, İntifada'nın tanıklarıyız.

Ayaklanmanın bir diğer önemli boyutu da İslami örgütlerin Filistin mücadelesinde üstlendiği rollerdir. Bunlar da birkaç grupta toplanabilir:

Birinci grup İslami Direniş Hareketi, özel adıyla Hamas'tır. Bu, Filistin ayaklanmasından sonra ortaya çıkan, Müslüman Kardeşler'in bir kanadı olarak bu örgütten himaye gören bir harekettir. Halihazırda genel halk hareketinde, mescitlerin mobilizasyonunda ve gösterilerde önemli rolleri vardır. Fakat İslami Cihad'la olan şiddetli rekabetleri büyük bir zaaftır.

İkinci grup, İslami Cihad adıyla bilinen Filistin'de İslami Cihad Hareketi'dir ve silahlı mücadele vermektedir. Lübnan İslami Cihad'ıyla aralarında büyük fark vardır. Filistin İslami Cihad'ı çeşitli mücadeleci güçlerin ve Müslüman gençlerin bir araya gelmesiyle yaratılmıştır. Askeri açıdan Filistin'de birincil role sahiptir. İslami Cihad baştan beri İran'la ilişkiye girmek istemiş ve çeşitli şekillerde bu ilişkiyi korumaya gayret göstermiştir. İran liderliğine ve devrimine duygusal bir bağlılıkları, buna bağlı olarak da beklentileri vardır. Fakat bugüne kadar maalesef yerine getirilmedi. Örgüt, Gazze'de üslenir. Manevi lideri, Şeyh Abdulaziz Udeh'dir.

Üçüncü grup, Hizbu't-Tahrir el-İslami'dir. İslami propaganda sahnesinde küçük bir akımdır. Siyasi diyaloga yabancıdır. Meşru mücadele sahnesinde yeri olmadığından ayaklanmadaki rolüne ilişki bir şey söylenemez.

Dördüncü grup, aydın kesimden oluşan küçük bir harekettir. Kudüs ve Ürdün'de faaliyetleri vardır. İslamiyet ve Arapçılık arasında bir sentez oluşturmaya çalışmakta, bunu ısrarla savunmaktadır. Bu grubun tanınmış şahsiyetlerinden birisi, FKÖ'nün eski İran temsilcisi Gazi Hüseyin'dir.

İşgal edilmiş topraklarda faaliyet gösteren gruplardan beşincisi, Şeyh Esad Beyvez et-Temimi'nin liderliğindedir. Özellikle İmam'ın ve İslam Devrimi'nin etkisi altında mücadele sahnesine girmiştir. İslami Cihad'la diyalog içindedir. Şeyh Esad, faaliyetlerinden dolayı Kudüs'ten Ürdün'e sürülmüştür. Bunun dışında, dini-İslami şahsiyetlerle ilişkili olarak, son halk hareketiyle canlanan bazı akımlar da mevcuttur. Bu şahsiyetlerden en önemlisi Şeyh Saadeddin Alemi'dir. Onun emsalleri kenttedir, köydedir, cemaat imamıdır, İslami fakültelerde hocadır. Bu İslami şahsiyetler bugün Filistin halkıyla tek vücut olmuşlardır. Tüm bu İslami akımlar Filistin'de faaliyettedirler.

Filistin İslami Halk Ayaklanmasının Problemleri

Filistin İslami halk ayaklanmasının en önemli problemlerinden birisi, İslami Cihad'ın propaganda zayıflığıdır. Zira dünya müstekbirleri olayları çarpıtarak onların aleyhinde bir hava yaratma çabasındadır. Oysa Filistin İslami ayaklanması onların örtemeyecekleri boyutlardır. Arap dünyası ve çeşitli Filistinli örgütler bu ayaklanma sayesinde kendilerine yer edindiler, siyasi tecrübeleri de arttı. Filistin topraklarında İslami güçler çalışırken kazancı FKÖ yemektedir. Önceden de belirtmiştik; bu hareket, mescitlerden başlayarak kasaba ve köylere yayıldı. Dünya, bu ayaklanmanın üç ay içerisinde biteceğini düşünürken yanıldı, kökleri çok derinlerdeydi çünkü. Sonra FKÖ uyandı, propagandayı tekeline aldı. Oluşan güçlerin maddi yetersizlikleri ve tecrübesizlikleri FKÖ'nün sahneye girmesine, başta Fetih olmak üzere Filistinli örgütlerin bu ayaklanmanın meyvelerini devşirmesine neden oldu. Her ne kadar işgal edilmiş topraklardaki örgütleri kendi kontrollerine alamadılarsa da birkaç Filistinli örgüt bir araya gelerek "el-Kaidetü'l-Vahdetü'l-İntifada" [İntifada Birleşik Liderliği] adında ortak bir liderlik oluşturdular. Fetih, Halk Cephesi, Naif Havatme Grubu, George Habbaş Grubu bu liderlik altında toplandılar. Maalesef İslami örgütler böyle bir birliğe gidemediler. İşgal edilmiş topraklarda yaptıkları eylemleri için kendi başlarına bildiri yayınladılar. Bu da propaganda açısından tanığı olduğumuz bir zaaftı.

İkinci problem, İntifada'nın uluslararası bir çember içerisinde oluşudur. Ayaklanmanın liderleri ya hapishanede ya da Filistin dışında sürgündeler. Hareket her türlü maddi, siyasi ve propaganda olanaklarından yoksundur. İntifada Ürdün, Suriye, Mısır ve Lübnan tarafından çembere alınmıştır. Önceleri Batı Yakası'nın Ürdün'le olan idari bağlarından yararlanılarak az da olsa nefes almak mümkündü. Ama Kral Hüseyin'in ihanetinden dolayı bu bağlar koparılınca dış dünyayla ilişki tamamen kesildi. Bu da İsrail, ABD ve Ürdün'ün işbirliği, tuzağıdır.

Neticede bu problemler Filistin İslami hareketini biraz olsun nefes alabilmek ve kendini devam ettirmek için siyasi ve devrimci inançlarından taviz vermek zorunda bırakacaktır. Bu durumda ya bağımsızlığını yitirmek pahasına bazı Arap ülkelerine yanaşacak ya da FKÖ veya diğer Filistinli örgütlerin yaptığı gibi barışçıl diplomatik yollarla rüşt kazanmaya çalışacaktır. Fakat aynı anda da Filistin topraklarında silahlı mücadeleye hazır bulunmak, FKÖ siyasetiyle çakışmamak için pür dikkat olmak durumundadır.

Çeviren: Ziya Gökalp

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR