
'Netzarim Koridoru' bir koridor değil, bir kâbus
İsrail'in, Gazze Şeridi'nin ortasındaki büyük toprak gaspı, yakınında yaşayan bizler için bitmek bilmeyen bir terör kaynağı olmuştur.
Hala Al-Khatib’in Al-Jazeera’de yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz-Haber için tercüme etti.
“Netzarim Koridoru” olarak adlandırılan koridorun açılması, Filistinlilerin Gazze Şeridi'nin kuzey kesimine geri dönüşünü başlattığı için son zamanlarda haberlerde sıkça yer aldı. Yarım milyon Filistinli evlerine geri dönerken çoğu sadece moloz yığınlarıyla karşılaştı. Ardından 29 Ocak'ta ABD'nin Orta Doğu temsilcisi Steve Witkoff “Netzarim Koridorunu” ziyaret ederek on yılı aşkın bir süredir Gazze topraklarına ayak basan ilk ABD'li yetkili oldu.
Yabancı medya bu “stratejik koridor” ya da onların deyimiyle “tampon bölge‘den”, İsrail'in askeri operasyonları ve Filistinlileri “kontrol etmek” için sağladığı faydalardan uzun uzun bahsetti. Ancak Netzarim, yakınlarında yaşayan biz insanlar için yaşayan bir kâbus oldu. Bana, aileme ve diğer binlerce Filistinliye dayanılmaz acılar ve travmalar yaşattı.
Netzarim bir koridor değildir; Nuseyrat ve Bureij mülteci kampları ile al-Mughraqa, az-Zahra, Zeitoun, Juhor ad-Dik ve diğer mahallelerde Filistin halkının öldürülmesi ve evlerinin yıkılması yoluyla gerçekleştirilen büyük bir toprak gaspıdır. Bu akıllıca bir askeri strateji değil; Gazze halkını terörize etmenin başka bir yoluydu ve öyle olmaya da devam ediyor.
Savaşın ilk günlerinde, bu koridorun kurulması için evimizin yakınlarındaki bölgelerin seçildiğinden habersizdik. Hava saldırılarının ardı arkası kesilmiyor, evler, okullar ve bahçeler gibi önlerine çıkan her şeyi, içinde insan olup olmadığına bakmaksızın yıkıyorlardı. İsrail ordusu önüne çıkan her şeyi, ister taş ister insan olsun, yok ediyordu.
Hava saldırılarının çoğu geceleri gerçekleşiyor, bizi uyuyamaz hale getiriyor, sürekli bir sonraki patlamayı bekliyorduk. Gökyüzü beyaz veya kırmızı renkte aydınlanırdı ve biz kulaklarımızı kapatıp saklanırdık, bir bombalamanın geleceğini bilirdik ama ne kadar yakın olduğundan asla emin olamazdık. Patlama sesine dayanarak, kullanılan füze veya silahın türünü - drone, F16, F35, Apache helikopteri veya tank - ve vurduğu yeri, bir evi veya tarım arazisini tahmin etmeye çalışırdık.
Savaş bu şekilde gecelerimizi işgal etti ve kontrol altına aldı. Karanlık, korku ve endişeyi beraberinde getirirdi; çocuklar patlama seslerinden korkarak annelerinin kollarına koşardı.
“Koridor” kurma hazırlıklarının bir parçası olarak İsrail ordusu çevremizdeki tüm yüksek binaları bombaladı. Bunlardan biri de gün ortasında vurulan komşumuzun beş katlı eviydi. Patlama o kadar güçlüydü ki iki ev tamamen yıkıldı, diğer ikisi kısmen hasar gördü ve “güvenli odamızın” bulunduğu evimizin ön kısmı yıkıldı.
Burayı “güvenli” olarak seçmiştik çünkü sahipleri İsrailliler tarafından hedef alınacağı konusunda uyarılan başka bir binadan çok uzakta bulunuyordu. Böylece bu oda, patlamanın şok dalgası dış duvarını üzerimize yıkıp bizi çeşitli derecelerde yaralanmalara maruz bırakana kadar “güvende” olduğumuzu düşündüğümüz yer haline geldi. Ben başımdaki morluklar ve kesiklerle kurtuldum ama kardeşim ağır yaralandı ve iç kanama geçirdi, bazı yeğenlerimin ise kafatasları çatladı ve kemikleri kırıldı.
Gündüzün de gece kadar tehlikeli hale geldiğini fark ettiğimizde ayrılmaya karar verdik. Deyr el-Balah'taki El-Aksa Hastanesi'ne sığındık ve durumun düzelmesini ve savaşın bitmesini bekledik. Ama kalplerimizi evde bıraktık. Bizim için güvenlik bile evde olmanın yanında hiçbir şey ifade etmiyordu.
Bir ay sonra, biraz olsun normale dönme umuduyla evimize döndük. Ama hiçbir şey yoktu. İsrail ordusu “koridorunu” Nuseirat kampının kuzeyindeki az-Zahra ve al-Mughraqa gibi bölgelere doğru genişletmek için yoğun bir şekilde çalışıyordu.
Bu çabanın bir parçası olarak İsrail birlikleri düzenli olarak Nuseyrat'ın kuzey bölgesine baskınlar düzenliyordu. Hava saldırılarının tanıdık sesine tankların ve tanıdık olmayan askeri araçların gürültüsü eşlik ediyordu. Her küçük ilerlemede, silah sesleri çılgınca ve rastgele patlarken, insansız hava araçları pencerelerin yakınında gezinerek herhangi bir sesi dinliyordu. Tüm bunların amacını anlamıyorduk ama tehlikede olduğumuzu biliyorduk. Yere yatar, fark edilmemek için ışıkları kapatır ve sabah hepimizin canlı uyanması için durmadan dua ederdik.
Günlük hayatlarımız sürekli korkunun ağırlığı altında parçalandıkça, en basit rutinler bile kayboldu. Ailem ve ben çatımızda kahve içmekten, sokakta oynayan çocukları izlemekten keyif alırdık. Ne zaman çatıda oturmaya çalışsak, insansız hava araçları yukarıdan bize yaklaşıyor ve topçu bombardımanı yoğunlaşıyor, bizi korkudan evin içine geri dönmeye zorluyordu.
Sonunda çatıda oturmayı tamamen bırakmak zorunda kaldık. Çatının kendisi, su tanklarını doldurmak gibi temel işler için bile tehlikeli bir yer haline geldi. Günlük ihtiyaçlarımız için su depolamak maksadıyla tencere ve tava kullanmak zorunda kaldık.
Tam duruma alışmaya başlamıştık ki, aralık 2023'te İsrail ordusu tüm bölgenin boşaltılması emrini verdi. İlk başta işlerin daha da kötüye gidemeyeceğini düşündük ve bizimle birlikte kalan yerinden edilmiş ailelerle birlikte - halamın ailesi, amcam ve kız kardeşlerim - evde kalmaya ve dayanmaya karar verdik.
Ancak işler daha da kötüye gitti. İnsansız hava araçlarının ana caddelere ve pazarlara sürekli bomba atmasıyla gündüz dışarı çıkmak gece kadar tehlikeli hale geldi. Komşularımız birer birer evlerini terk etmeye başladılar ve Nuseyrat hayalet bir kasabaya dönüşmeye başladı.
Geceleri tanklar ana caddelere girerek evleri top ateşine tutuyordu. Apaçi helikopterleri tepemizde uçuyor, her yere ateş ediyordu. Bizimle kalan aileler kaçtı ve bizi bu kâbusla yüzleşmek üzere yalnız bıraktılar.
Sonunda güvenli olacağını düşünerek evimizin yakınındaki UNRWA tarafından çalıştırılan bir okula sığınmaya karar verdik ama umduğumuz gibi olmadı. Çok geçmeden İsrail tankları ilerledi ve bölgeyi kuşatarak bizi kapana kıstırdı.
Bir seçim yapmak zorundaydık: artık korunmayan okulda kalmak ya da herkes gibi güneye Refah veya Deyr el-Balah'a gitmek. Biz dört kadın, 11 yaşında bir kız çocuğu, yarasından dolayı hala acı çeken 15 yaşında bir erkek çocuğu ve hepimizi güvende tutmaya ve beslemeye çalışmaktan bitkin düşmüş yaşlı bir adam - babamız -; Refah'a gitmekten başka seçeneğimiz yoktu.
Refah'ta bir ay geçirdikten sonra evimize dönmeye karar verdik; durumun iyiye gittiğini duymuştuk. Ama öyle olmadı. “Netzarim Koridoru” eskisinden de büyüktü ve daha fazla Filistinlinin evini yutmuştu. İsrail ordusu, güçlerinin istedikleri zaman kampa girip çıkabilmeleri için bir güzergâh sağlamak amacıyla Nuseyrat'ın kuzey sınırlarındaki evleri yıkmıştı.
Saldırılar ‘günlük bir gerçeklik’ haline geldi. Birdenbire, tankların sesinin giderek yükseldiğini ve ardından her türlü silah ve uçağın konuşlandırıldığını duyuyorduk. Bölgeyi aydınlatmak için evlerimizin üzerine işaret fişekleri atarlar ve herhangi bir hareket olup olmadığını izlerlerdi. Sürekli korku içinde oturur, bu sefer ne kadar ilerleyeceklerini tahmin etmeye çalışırdık. Konumlarını anlamak için araçların seslerini dinlerdik. Sonra, bir tanktan ateşlenen merminin korkunç sesini duyar ve evlerden birine isabet etmesini beklerdik. Her seferinde bizim evimize isabet etmesinden korkardık.
Mahallede aileler yaralıları tahliye etmek için Kızılay'dan yardım isterdi, çünkü evden çıkmak neredeyse imkânsızdı. Ambulansların girişine nadiren izin veriliyordu ve yaralılar kan kaybından ölmeye terk ediliyordu, bir yandan da dünyanın onları kurtarması için yalvarıyorlardı. İnsanlar çocuklarına ekmek ve su götürmeye çalışırken ölüyordu; acımasızca hedef alınıyorlardı.
Bu kâbusun içinde saatlerce oturur, baskının ne zaman biteceğinden emin olamazdık. Askeri birlikler nihayet geri çekilmeye başladığında, Apaçi helikopterleri tepemizde dönerek geri çekilmelerini sağlamak için rastgele ateş ederlerdi. Tüm bunların bizi terörize etmekten, korkunun bizi ele geçirmesini sağlamaktan ve kuzeye gitmenin ölüm anlamına geldiğini açıkça ortaya koymaktan başka bir amacı yok gibiydi.
Durum bir yıl boyunca aynı kaldı. Ateşkesin 15 Ocak'ta ilan edilmesinin bu dehşeti sona erdirmesi gerekiyordu ama öyle olmadı. Yürürlüğe girdikten sonra bile bombardıman ve bombalama devam ediyor ve yıkımlar durmuyor. Quadcopterler geceleri hala evlerimizin etrafında dolaşıyor.
Daha geçen hafta İsrail ordusu Nuseyrat'ta yola sıkışan bir aracı çıkarmaya çalışan bir buldozeri bombaladı. Araç sürücüsü öldürüldü. İsrailliler ayrıca kampın batı kesiminde hayvanların çektiği bir arabayı hedef alarak beş yaşında bir kız çocuğunu katletti ve diğerlerini yaraladı.
Ateşkesin üzerinden iki hafta geçmesine rağmen, korku içinde yaşamaya devam ediyoruz. İsraillilerin “koridordan” ne zaman tam olarak çekilip çekilmeyeceklerini hala bilmiyoruz. Ancak gördüğümüz kuzeye evlerine dönen insanların görüntüleri, Netzarim kâbusunun yakında sona ereceğine ve bizim de rahatlayacağımıza dair bize umut verdi.
*Hala Al-Khatib, Gazze'den bir yazar. İngiliz Edebiyatı öğrencisidir.
HABERE YORUM KAT