1. HABERLER

  2. İSLAM DÜŞÜNCESİ

  3. Modern Hayatın Cenderesi İçinde Uzlet-Ülfet Dengesi
Modern Hayatın Cenderesi İçinde Uzlet-Ülfet Dengesi

Modern Hayatın Cenderesi İçinde Uzlet-Ülfet Dengesi

Mustafa Kutlu, modern hayat içindeki uzlet-ülfet dengesine değinirken, uzleti, insanlarla beraber, onların derdi ile dertlenip, sevinçlerine ortak olmakla en doğru yaşayacağımızı vurguluyor.

27 Mayıs 2020 Çarşamba 10:38A+A-

Yeni Şafak / Mustafa Kutlu

Uzlet

Modern hayatın cenderesi hangimizi sıkmıyor ki? Beton yığınlarına dönmüş şehirler, geçim sıkıntısı, tüketim toplumu, kalabalık, şiddet, trafik, bürokrasi, havanın-suyun kirlenmesi, tabiattan kopuk yaşamanın stresi, saymakla bitmeyecek hastalıklar, güven bunalımı, hemen herkesin içinde “kaçıp gitme” duygusu uyandırmaktadır.

Ben de yıllarca içinden duru soğuk suların geçtiği serin ve küçük bir köyde bir bahçe kurmak hayali ile avundum. Sonunda rahmetli Mehmet Çınarlı’nın dediği gibi “gerçek hayali aştı”. Açıkçası yaş geçti, bahçeyi kuramayacağım kafama dank etti. Bahçeyi kuramadık bari kitabını yazalım diyerek Beyhude Ömrüm’ü kaleme aldım.

Uzlet, bir köşeye çekilip toplumdan, insanlardan uzak, yalnız başına yaşamak demek. Bunun karşıtı ülfet. Yani insanlarla birlikte olma, alışma, dostluk, arkadaşlık, iyi geçinme.

Yahya Kemal bir şiirinde:

Ülfet belalı şey, fakat uzlet sıkıntılı

Bilmem nasıl geçirmeliyim son on beş yılı

diyor.

O da bizim gibi iki cami arasında bînamaz kalmış anlaşılan. Diyelim ki gemileri yaktı, ıssız bir yere göçü yıktı. Aslında bu da pek matah bir şey değil. Kaçtığınız unsurlar artık küçük bir köye döndüğü söylenen dünyamızda sizinle beraber gelmektedir. Deniz kıyısında, dağ yollarında dolaşırken bir naylon poşet, bir kola kapağı, kırılmış bira şişeleri, bir gazete sayfası, o sayfada henüz gözünüze çarpan SSK primleri, kredi kartı borçları, Türkiye’nin BOP politikası falan önünüzü keser, kutsal zenginliği yırtıp geçer.

“Yalnızlık Allah’a mahsustur.” Müslüman halkımız buna inanır; tek başına ve sürekli yalnız yaşayanların pek de sağlıklı olmadığına hükmeder.

Peki, o zaman bilhassa tasavvufta önemli yeri olan “uzlet”i nasıl yorumlamalıyız. Üstad Kuşeyrî bu konuda şunları söylüyor:

“Halvet, saffet ehlinin sıfatı; uzlet vuslat ehlinin emaresidir. Başlangıç halinde bulunan bir müridin hemcinslerinden ayrı yaşaması, bir süre sonra üns mertebesine gelince halvet halinde bulunması şarttır. Uzleti tercih eden kişi için hak olan şey, halktan ayrı yaşamaktan maksat insanların kendi şerrinden selâmatte bulunmalarına inanmasıdır. Nefsini hor ve hakir gören mütevazı, kendisini herhangi bir kimseden üstün gören kibirli olur.”

Uzletin de bir âdabı vardır (Yani mesele kır, çiçek, böcek, bahçe vb. değil). Evvela şeytanın şerrinden bizi muhafaza edecek şer’i ilimleri öğrenmek, ilmi ile amel etmek. Sonra zahiren halk ile birlikte iken, sırren onlardan ayrı kalmak.

Hz. Peygamber’in Hira mağarasına çekilmesi uzlet hâlidir. Velilerin cümlesinin hayatında böyle bir dönem bulunur. Bu, herhalde kişinin kendini bilmesi, nefsiyle hesaplaşması için başvurulan bir usûldür.

Şuayb b. Harb Kûfe’de bulunan Malik b. Mesud’un yanına varmış: “Evinde tek başına oturmaktan sıkılmıyor musun?” diye sormuş. Malik b. Mesud “Allah ile beraber olup da sıkılan kimse görmedim” demiş. Ebû Yakup Sûsi “Tek başına yaşamaya (uzlete) güçlü olanlardan başkasının takati yetmez. Bizim gibiler için halkla beraber bulunmak daha iyi ve faydalıdır” demiş.

Sûsi’nin izahı tam bana göre. Uzlet’i istiyorum ama nerede bende dayanacak güç.

Cüneyd-i Bağdadî ise, herhalde günümüze yetişmiş, halimizi görmüş ve şu sözleri söylemiştir: “Bir kimse din bakımından selamette, beden ve kalp yönünden rahatta olmak isterse halktan ayrılıp uzlete çekilsin. Çünkü şu zaman halktan sıkılacak zamandır.”

Edebî eserlerde dile getirilen yalnızlık, sıkıntı; günlük hayatta da karşımıza çıkıyor. Mahalle yıkıldı, sokak ortadan kalktı. Hepimiz apartıman denilen sefer taslarına tıkıldık. Kimse kimsenin kapısını çalmıyor.

Acaba öyle mi?

Sanmıyorum. Varsa bir kusur kendimizde aramalıyız. Kibirden geçip mütevazı olmalıyız. Biriyle karşılaşınca önce biz selam verip, biz elimizi uzatmalıyız. Halkımızın gerçek samimiyet, merhamet, sevgi, şefkat, ünsiyet karşısında yüreğinin yumuşak olduğuna inanıyorum (Onun şikâyeti sürekli aldatılmaktan). Uzleti halkın arasında yaşamalıyız. Onların derdi ile dertlenmeli, sevinçlerine ortak olmalıyız. Bizler bir ormanın ağaçlarıyız. Dallarımız birbirine değmeli.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum