
Hikâyelerim benim silahım
Yazmak bir direniş biçimi, dış dünyaya uzanan bir can simidi ve baskıya karşı yüksek sesli bir çığlık haline geldi.
Yusuf El-Mübeyyed’in We Are Not Numbers’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Ekim 2023'ten önce tüm öykülerim mutlu sonla bitiyordu. Hayatın acı tatlı anlarını biriktirmenin bir yolu olarak mizah, sevgi ve umut hakkında iyimser yazardım, tıpkı zamanın sayfaları arasına çiçek sıkıştırmak gibi. Sevdiğim her şeyi belgeleme konusunda her zaman takıntılı oldum. Günlerimi bu şekilde anlamlandırdım.
Yazmak her zaman oradaydı, sessiz bir yoldaştı. Şimdi kendini ömür boyu sürecek bir arkadaş olarak ortaya koyuyor. Hikâyelerimi - “başyapıtlarımı”- süslü masamın rahatlığında, penceremin dışındaki asmaların arasından esen rüzgârla yazardım. Masam ve odamın duvarları bana ağır geldiğinde, bahçeme kaçar ve temiz havanın düşüncelerimi hafifletmesine izin verirdim.
Masa ve bahçe benim iki değerli alanımdı-şimdi ikisi de sonsuza dek yok oldu. O yerler benim dünyamın sadece köşeleri değil, kalbiydi. Orada daha güzel günlerin, artık burada olmayan sevgili arkadaşlarım ve komşularımla paylaştığım kahkahaların anılarını canlandırdım.
Direniş
Savaş başladığından beri hikâyelerimi yazmaya devam ediyorum. İnternet artık evlerimize ulaşmıyor. Yine de iletişim kurmaya çalışıyoruz. Bazen sadece bir sinyal yakalamak için sokakların tozlu kaldırımlarından yazıyorum. Büyük tehlike altında olsak bile, topraklarımız için, halkımız için, gerçekler için konuşma sorumluluğumuzun ağırlığını hissediyoruz. Yazdıklarım bizi susturmak isteyen güçlere direnmenin bir yolu.
Yeni hikâyelerimi korku, panik, açlık ve susuzluk içinde yazıyorum. İsrail, kuşatma altındaki Gazze Şeridi'ne öfkesini saldıktan sonra, sadece evlerimizi yıkmadılar, huzurumuzu da yok ettiler. Bahçelerimizi, parklarımızı ve bir zamanlar kaçtığımız tüm huzurlu köşelerimizi buldozerlerle yıktılar. Artık dinlenebileceğimiz, rahat nefes alabileceğimiz hiçbir yerimiz yok ve bu ateş kafesinin ötesindeki dünyayla bağlantı kurmanın kolay bir yolu da yok.
Hikâyelerim savaş yüzünden bulanıklaştı. Bir zamanlar sanat biçimim ve tutkum olan şeyin yerini daha karanlık ve daha acil bir şey aldı. Temalarım savaş, yıkım, kayıp ve kalp acısına dönüştü. Kalemim yıkıma karşı silahım haline geldi; İsrail işgal güçlerinin eliyle Gazze'de yaşanan zulüm ve vahşete direnmenin bir yolu.
Kelimelerim savaşın sesleriyle yankılanıyor - Apaçi silahlarının çatırtısı, tankların gürültüsü, bombardıman uçaklarının ıslığı ve her şeyini kaybedenlerin yürek parçalayan çığlıklarıyla. Ambulans sirenleri ve yas tutanların feryatlarıyla karışan bu sesler, yazdıklarımın bir parçası haline geldi; bu da benim için bir hayatta kalma biçimine ve hayal bile edilemeyecek vahşetlerin yaşandığı bir trajediye tanıklık etmenin bir yoluna dönüştü.
Bir hayatta kalma stratejisi olarak “yazmak”
Kelimeler, satırlar ve hikayeler günlük bir ritüel haline geldi ve bu süregelen kabus sırasında beni ayakta tutan birkaç şeyden biri oldu. Hikâyeler, düşünceler ve fikirler beni asla yarı yolda bırakmıyor. Aksine, tüm bu karanlığın ortasında bana güç, gurur ve aydınlık veriyorlar.
Gerçekte, içime çarpan endişe dalgalarına direnmek için yapabildiğim tek şey bu. Yazmak, korkudan, dehşetten ve beni asla terk etmeyen acı dolu sorulardan tek kurtuluşum: Bu soykırımdan sağ çıkabilecek miyim? Ben ve sevdiklerimden geriye kalanlar barışı görecek kadar yaşayabilecek miyiz?
Ailem yerlerinden edilmiş, mahallem yıkılmış ve elektrik ve internet gibi temel kaynaklara erişimim kesilmiş olmasına rağmen, mesajımın dünya çapında duyulabilmesi için iletişimimi sürdürmeye ve cihazlarımı çalışır durumda tutmak için güneş panelli şarj istasyonları aramaya çalışıyorum.
Gazze Şeridi'nin doğusundaki topluluğumuz El Şucaiye'nin son işgalinden önce, çürük çadırımın içinden yazıyordum. Fazla bir şey değildi ama bir barınaktı. Ve evet, çadırımın o köşesinde garip bir mutluluk hissederdim. Sıcak, rahat bir odadaki süslü masamı kaybettiğim için değil, hayvanlar için zar zor uygun olacak kadar sert ve bomboş bir köşeden dünyaya yazdığım için. Yine de o köşe benim sahnem oldu - sesim molozların çok ötesinde yankılanıyordu.
Şimdi sokaklarda yazıyorum. Elinde bozuk para yerine kelimeler tutan bir dilenci gibiyim.
Sözlerim yalnızca bana ait değil
Hiç bitmeyen bağlantı arayışı Sisifosvari bir görev. İnternet sinyali olan bir yer bulmak için kilometrelerce yürüyorum. Aynı şey solar şarj noktaları bulmak için de geçerli. Telefonumu şarj etmek için saatlerce kuyrukta beklemem gerekiyor ama bu, mesafeye ve zayıf bağlantılara karşı kazanılmış bir zafer.
Zor bir hayat ama ısrar ediyorum, başıma ne gelirse gelsin yolumu bulmaya çalışıyorum. Benim misyonum bundan daha büyük. Susturulmuşlara, yaralıların, şehitlerin ve yerinden edilmişlerin duyulmayan çığlıklarına ses vermek.
Yazarlığımı bir adalet arayışı olarak görüyorum. Yazdığım her eser soykırıma açılan bir penceredir - dünyanın hissetmesi için değil, çünkü hiçbir hikâye onu yaşamanın dehşetini yeniden yaratamaz - ama en azından görmek için. Dehşetin gerçekte neye benzediğini görmek için. Bunu yaparken hayatım pamuk ipliğine bağlı. Cümlenin ortasında öldürülebilirim.
Kurşunlar her gün yanımdan tıslayarak geçiyor. Dronlar sinek gibi dönüp füze atıyor. F-35 savaş uçakları tepemizde çığlık atıyor, yıkımlarını acımasızca savuruyor ve yollarına çıkan güzel her şeyi siliyor. Burada, Gazze sokaklarında, güzellik kana ve moloza dönüştü. Uzuvları kopmuş çocuklar, toz ve duman içinde tökezleyen yaşlılar, bebeklerini kucaklayan dehşete düşmüş anneler; herkes bu acımasız ölüm piyangosunda numaralarının çekilmesini bekliyor.
Yazmak benim için bir kaçış, kapanış ve rahatlama hissi bulduğum bir sığınak. Aynı zamanda, halkımın hikâyelerinin bu her şeyi tüketen şiddet döngüsüne rağmen devam etmesini sağlamanın bir yolu.
Sözlerim yalnızca bana ait değil; onlar unutulmayı ve susturulmayı reddeden bir halkın sözleri.
Yaklaşan ölüm ve yıkım karşısında kalemim savaşmaya devam ediyor. Hikâyelerim benim silahlarım ve onlar aracılığıyla Gazze'nin hakikatinin şimdi ve gelecek nesiller boyunca tüm dünyada duyulmasını sağlamaya kararlıyım.
* Yusuf El-Mübeyyed, Gazze'deki yardım kuruluşlarında serbest muhabir ve yazar olarak çalışıyor. Gazze'de insanlığa karşı altıdan fazla ölümcül saldırıdan sağ kurtuldu.
Gazze İslam Üniversitesi'nde öğrenciydi, ancak yoksulluk nedeniyle eğitimini tamamlayamadı. Palestine Now ve Gazze'deki 16 Ekim Grubu'nda yazar ve muhabir olarak çalıştıktan sonra iki yıl dil eğitmeni olarak görev yaptı ve ardından tekrar gazeteciliğe döndü.
Çocukluğundan beri, Filistin'in duyulmamış hikâyelerini dış dünyaya anlatan uluslararası üne sahip bir muhabir olma konusunda tutkulu. Hayallerinin gerçekleşmesinin “sadece bir zaman meselesi” olduğuna inanıyor, yani “eğer soykırımdan sağ çıkabilirse”.
Yusuf kendisini büyük bir hayalperest, başarılı, risk alan, sorun çıkaran, fırsat avcısı ve bir muhabir olarak tanımlıyor. Ayrıca kendisini "gerçeğin koruyucusu, anlatıların dokumacısı ve adaletin amansız bir savunucusu olarak tanımlıyor. Benim ellerimde, hikâye anlatımının gücü, gölgeleri delip geçerek ve enkazın altında yatan anlatılmamış hikâyeleri aydınlatarak hesaba katılması gereken bir güç haline geliyor."








HABERE YORUM KAT