
Hamas esir takasını niçin erteledi?
Pazartesi günü Hamas'ın El Kassam Tugayları sözcüsü Ebu Ubeyde bir açıklama yaparak İsrail'in ateşkes ihlalleri nedeniyle önümüzdeki hafta sonu yapılması planlanan esir takasının erteleneceğini duyurdu
Robert Inlakesh’in palestinecronicle’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz-Haber için tercüme etti.
Hamas şu anda bir yandan Gazze'ye yeterli yardımın girmesi için müzakere ederken, diğer yandan da savaşın sona ermesini ve bölgenin yeniden canlandırılıp inşa edilebilmesi için savaş sonrası bir yönetimin kurulmasını sağlamak için elinden geleni yapması gereken bir konumda.
Pazartesi günü Hamas'ın El Kassam Tugayları sözcüsü Ebu Ubeyde bir açıklama yaparak İsrail'in ateşkes ihlalleri nedeniyle önümüzdeki hafta sonu yapılması planlanan esir takasının erteleneceğini duyurdu. Her ne kadar bu durum anlaşmanın çöküşünün potansiyel nedeni olarak gösterilse de, aslında kritik bir dönemeçte bir müzakere taktiğidir.
Hamas'ın askeri sözcüsü “Önümüzdeki cumartesi günü serbest bırakılması planlanan Siyonist mahkûmların teslim edilmesi bir sonraki duyuruya kadar ertelenecektir” dedi. Bu mesaja “İşgal devleti taahhüt ettiği sürece anlaşma şartlarına bağlılığımızı teyit ediyoruz” ifadesini de ekledi.
İsrailli siyasetçiler anında Hamas'ın ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini iddia etmeye başlarken ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun aşırı sağcı koalisyonunun rezil ortağı Itamar Ben-Gvir derhal bir bombardıman kampanyası çağrısında bulunurken, henüz sahada önemli bir değişiklik olmadı. Ancak Ben-Gvir'inki gibi provokatif açıklamalar bu denklemde öngörülebilir.
Ebu Ubeyde'nin İsrail'i ateşkes şartlarını ihlal etmekle suçladığı açıklamasının ardından Hamas hareketi, İsrail'in anlaşmayı ihlal ettiği birçok konuyu içeren bir liste yayınlama kararı aldı:
- “Yerlerinden edilmiş kişilerin kuzey Gazze'ye dönüşünü geciktirmek.”
- “Bombardıman ve silah ateşiyle sivilleri hedef alarak Şerit genelinde çok sayıda can kaybına yol açmak.”
- “Çadırlar, prefabrik evler, yakıt ve enkaz kaldırma ve cenazeleri çıkarma için gerekli ekipman gibi temel malzemelerin girişini engellemek.”
- “Hastanelerin ve sağlık sektörünün yeniden yapılandırılması için gerekli kritik tıbbi malzeme ve kaynakların teslimini geciktirmek.”
Hamas yukarıda belirtilen ateşkes ihlallerini kayıt altına alındığını belirtirken, bunlar ayrıca çeşitli insan hakları grupları ve gazeteciler tarafından belgelenmiş ve Birleşmiş Milletler yetkilileri tarafından da dile getirilmiştir. Ancak İsrail'in ihlalleri, anlaşmanın planlandığı gibi uygulanmasından yaklaşık 15 dakika sonra, 19 Ocak günü yerel saatle 08:30'da başladı.
Hava saldırıları ve keskin nişancı ateşi yoluyla sivillerin öldürülmesi, diğer ateşkes ihlallerinin yanı sıra takip eden haftalar boyunca devam etti, ancak Hamas ateş açmamayı, hatta bugün olduğu gibi misilleme olarak tehditkâr açıklamalar yapmamayı tercih etti.
Hamas Bunu Neden Şimdi Yapıyor?
Hamas'ın açıklamasının hemen ardından çoğu analist tarafından ortaya konan tepkisel analizler neredeyse tamamen konuya bir tür “o dedi bu dedi” yaklaşımıyla yaklaşıyor. Ateşkesi kimin ihlal ettiği ve hangi tarafın anlaşmanın çökmesini istediği konusundaki bu tartışmalar sürerken, bağlamın daha derinlerine bakmak önemlidir.
Yukarıda da belirtildiği üzere Hamas, İsrail'in haftalar süren günlük ateşkes ihlalleri boyunca tek bir mermi ya da roket atmadı ve İsrailli esirlerin serbest bırakılmasını erteleme tehdidinde bulunmadı. İsrail güçlerinin çocukları infaz ettiği, yerlerinden edilen Filistinlilerin evlerine dönmesini 24 saat geciktirdiği ve temel ihtiyaç maddelerinin Gazze Şeridi'ne ulaşmasını engellediği anlar vardı ki tüm bunlar Hamas'ı anlaşmanın bu tür ihlallerine son vermek için anlaşmayı erteleme mecburiyetinde bıraktı.
Eğer Hamas duygusal, yasal ve ahlaki nedenlerle misilleme yapmaktan kaçınmışsa, o zaman bugünkü açıklamalarının sadece tepkisel değil stratejik olarak hesaplanmış olduğunu gösterir. Kassam Tugayları sözcüsünün açıklamasının zamanlamasının İsrail müzakere ekibinin Doha'dan dönüşüyle aynı zamana denk gelmesi de bununla bağlantılı görünüyor.
Geçtiğimiz hafta içinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu müzakere ekibinin yapısını değiştirerek ateşkes anlaşmasının ilk aşamasının uzatılması fikrini ortaya attı. Müzakere sürecinin gidişatında yapılan bu değişiklikler, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi'ni ele geçirme ve bölge halkını etnik olarak temizleme tehditleriyle birleşti.
İsrail ayrıca güçlerini Gazze'nin kuzeyi ile merkezini kesen Netzarim Koridoru'ndan çekerek, bölgeye geri dönmek istemeleri halinde kilit bir askeri pozisyonu terk ederken, bölgenin kuzeyinden yerlerinden edilen mültecilerin çoğu da yıkılan mahallelerine geri döndü.
Dikkate alınması gereken bir diğer faktör de İsrail Başbakanı'nın aşırı sağcı koalisyonunu şu ana kadar bir arada tutmayı başarmış olmasına rağmen, Dini Siyonizm bloğundaki kilit milletvekillerinin üç aşamalı ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasını onaylaması halinde hükümeti düşürmekle tehdit etmeleridir. İlginçtir ki Donald Trump'ın oldukça tuhaf ve yasadışı önerileri Netanyahu'nun sertlik yanlısı koalisyon ortaklarını ateşkesin iyi bir anlaşma olduğu konusunda ikna etmeyi başardı ve muhtemelen hükümeti kurtarmaya yardımcı oldu.
Amerikan Başkanı'nın sert söyleminden cesaret alan Netanyahu, o zamandan bu zamana Gazze halkının komşu ülkelere etnik temizliği fikrini desteklemekle kalmayıp, Suudi Arabistan'ın topraklarının bir kısmını Filistin Devleti kurmak için ayırması gerektiğini bile söylediği bir dizi cümle sarf etti.
Bu aşırı tehditler ironik bir şekilde Batı Asya'yı İsrail'in yanında değil karşısında birleştirmeyi başarmıştır. Netanyahu ve Trump'ın, “Riyad'ın Tel Aviv ile normalleşme anlaşması karşılığında bir Filistin Devleti'ne giden uygulanabilir bir yol talep etme pozisyonundan vazgeçtiği” iddiaların aksine daha da arttı. Aslında, Suudi Arabistan'dan gelen İsrail'i kınayıcı söylem, son on yılların en güçlü söylemidir.
Hamas, bir gecede gerçekleşmiş gibi görünen bu ani bölgesel değişimin merkezinde yer aldı ve bu da İsrail müzakere ekibine baskı uygulamaya başlama kararlarında kesinlikle etkili oldu.
Ürdün'ün Haşimi hükümdarı Kral II. Abdullah, ABD ve İsrail'in yüz binlerce, hatta bir milyona yakın Filistinliyi Gazze'den çıkarıp kendi topraklarına nakletme önerisine açıkça karşı çıktı. Mısır ordusunun ise istikrarı bozacak herhangi bir gelişmeye karşı harekete geçtiği bildiriliyor. Hem Kahire hem de Amman, Gazze'den kitlesel bir göçün gerçekleşmesi halinde liderlerinin ayakta kalmasına yönelik olası sonuçlardan korkuyor.
Bu arada Suudi Arabistan da zor bir durumda. Ürdün ve Mısır gibi o da sadece ABD'nin değil İsrail'in de dostu. Ancak Suriye'de Beşar Esad hükümetinin düşmesi ve Suudi halkının Filistin davasını destekleyen ruh hali göz önünde bulundurulduğunda, şu anda İsrail ile normalleşmek ve Ürdün Monarşisinin çöküşüne bile neden olabilecek bölgesel istikrarı bozucu büyük bir olaya olanak sağlamak, şu anda almak istemedikleri bir risktir.
Buradaki bir diğer önemli faktör de Riyad ile Tahran arasındaki ilişkilerin ısınması ve İran liderliğindeki Direniş Ekseni'nin son dönemde zayıflamasıdır. Bu da esasen İran karşıtı bir ittifaka katılmanın, muhtemelen Yemen'deki sönmüş olan çatışmayı yeniden alevlendirmenin ve fiilen oynayabileceği çok az rolün olduğu anlamına geliyor. Böyle bir senaryoda Suudi Arabistan tamamen ABD'ye tabi olacaktır ki bu da gelişmekte olan çok kutuplu dünyada gelecekteki fırsatları sınırlayacaktır. Bununla birlikte Suudi Arabistan'daki istikrarsızlık tehdidi iki yönlüdür; Amerikalılar ve İsraillilere karşı fazla ileri giderlerse onların gazabına da uğrayabilirler.
Hamas, İsrail-ABD işgal/etnik temizlik planına karşı birleşmiş bir bölge ile birlikte açıklama yapmaya karar verdi. Arap ve İslam ülkeleri muhtemelen yakında ortak bir platform oluşturacak ve Gazze'deki ateşkesin ikinci ve üçüncü aşamalarında uygulanmasını sağlayacak acil önerilerin ortaya konmasına yardımcı olacaklardır. Buna Gazze Şeridi'nde savaş sonrası kurulacak bir yönetimin başarısı için ağırlıklarını koymak da dahildir.
Öte yandan İsrail'in bu durumda, bölgesel istikrarsızlığa yol açacak planları uygulamak ve Gazze'deki soykırıma geri dönmek dışında çok az kozu var. Bu nedenle şu ana kadar İsrail'in Gazze'ye yönelik tehditleri, beş gün sonra gerçekleşecek olan cumartesi günü esir takasının gerçekleşmemesi halinde nasıl bir karşılık vereceklerine odaklanmış durumda.
İsrail önümüzdeki günlerde hava saldırıları düzenlerse iki seçeneği var: ateşkesi tamamen çökertmek ya da ateşkesin bozulmasına yol açmayacak şekilde sivilleri öldürecek rastgele saldırılar düzenlemek. Ancak İsraillilerin Gazze'ye önemli bir saldırı düzenlemeye karar vermesi de bir tuzak çünkü bu Hamas'a aynı şekilde karşılık vermek için bir neden sunacaktır.
Hamas'ın İsrail yerleşimlerine, hatta muhtemelen Tel Aviv'e roket atması İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu için büyük bir utanç kaynağı olacak ve hatta aşırılık yanlısı müttefiklerini koalisyonun çökmesi tehdidinde bulunmaya teşvik edebilecektir. Netanyahu'nun Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir gibi ortakları Hamas'ın ezilmesi ve Filistin nüfusunun tamamının sürülmesi gerektiğine inanıyor. Dolayısıyla Hamas'ın roket atışları, Netanyahu'yu zor bir siyasi pozisyona sokacak duygusal tepkileri tetikleyebilir.
Bu arada, halen Gazze'de tutulan İsrailli esirlerin aileleri, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını talep ederek Tel Aviv'deki ana yolları abluka altına aldılar bile.
Hamas şu anda Gazze'ye yeterli yardımın girmesini müzakere etmek için elinden geleni yapmak ve aynı zamanda savaşın sona ermesini ve bölgenin yeniden canlandırılıp inşa edilebilmesi için savaş sonrası bir yönetimin kurulmasını sağlamak zorunda olduğu bir konumda. Kendi adlarına tehlikeli bir durum olsa da, mevcut ortamı kullanarak İsraillilere yeterli yardımın geçişine izin vermeleri için baskı yapma ve aynı zamanda ateşkes anlaşmasının sonraki aşamalarının başarılı olmasının önünü açma girişimi gibi görünüyor.
Buradaki belirsizlik, tüm bölgeyi kaosa sürükleyecek aşırı şiddet kullanmayı planlayan olası bir ABD-İsrail komplo olasılığıdır.
*Robert Inlakesh, gazeteci, yazar ve belgesel film yapımcısıdır. Filistin konusunda uzmanlaşarak Orta Doğu'ya odaklanmaktadır.
HABERE YORUM KAT