1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Gökyüzü hiçbir zaman güvenli değildi
Gökyüzü hiçbir zaman güvenli değildi

Gökyüzü hiçbir zaman güvenli değildi

Gökyüzü hala yaşadığım her savaşı barındırıyor - her insansız hava aracı, her patlama, her korku gecesi onun enginliğine kazındı. Bu, kalbimin derinliklerine kök salmış olan dehşetin bir hatırlatıcısıdır.

23 Haziran 2025 Pazartesi 23:43A+A-

Ghada Abu Muaileq’in wrmea’da yayınlanan yazısını Barış HoyrazHaksöz Haber için tercüme etti.


Altı yaşındayken sıradan bir okul gününde gökyüzüne baktım ve havada garip şekiller çizen bir İsrail insansız hava aracı gördüm. Yıl 2008'di ve bu benim işgale dair ilk somut algımdı.

Arkadaşlarım ve ben bunun ne anlama geldiğini henüz kavrayamamıştık, bu yüzden gökyüzüne bakar ve şekillerini tahmin etme oyunu oynardık: bazen mükemmel bir döngü, bazen tırtıklı çizgiler veya yumuşak kıvrımlar. Adını ve amacını bilmiyorduk; tek bildiğimiz hiç gitmediği, korkunç mekanik bir arı gibi durmak bilmeyen vızıltısıydı.

Sonra onun varlığının uğursuz olduğunu anladığım gün geldi. Bir aralık sabahı UNRWA okulumda teneffüsteyken, müdürümüz aniden yanımıza koştu, sesi acildi: “Evinize gidin, hemen!” Biz sadece çocuktuk; tepemizde giderek artan uğultu karşısında gözleri dehşetle dolan öğretmenlerin yüzlerini görene kadar tehlikeyi anlamamıştık. Panik içinde mırıldanırken, okulumuzun yanındaki sağlık merkezinin bombalanmak üzere hedef alındığını öğrendik.

Bu, Gazze'de 21 gün süren ve benim hayatım boyunca yaşadığım ilk savaşın başlangıcıydı. Roketlerin kulakları sağır eden patlaması daha önce hiç duymadığım bir şeydi; gökyüzünü boyayan vızıltılı insansız hava aracından bile daha kötü bir dehşet. Ellerimi kulaklarımın üzerine kapatır, titrerdim. Ailem havai fişek diyerek beni sakinleştirmeye çalışırdı ama ben daha iyi bilirdim. Havai fişekler binaları enkaza çevirmez.

O savaştan sonra dört yıl roket sesleri olmadan geçti, ama al-zannana (gürültücü/dronun çıkardığı ses), o uğursuz drone, gökyüzümüzü hiç terk etmedi. Her doğum günümde, bu konudaki çocuksu sorularım daha da karanlıklaştı.

2012'de bombalar tekrar yağdığında 10 yaşındaydım, İsrail'in evlerimizi hedef aldığı bitmek bilmeyen sekiz gün boyunca. Hayatımda gördüğüm ilk katliam olan, tüm ailenin içinde olduğu bombalanmış bir evin yıkıntılarından benim yaşımdaki çocukları çıkaran sivil savunma işçilerinin görüntüleri hala aklımdan çıkmıyor. Hala pijamalı, kan ve tozla maskelenmiş minik bedenler gördüm; kendimi onların yerinde hayal ettim. O anda iki gerçeği anladım: Bu füzeler sadece binaları yok etmiyordu, çocuklukları da siliyordu. Peki ya al-zannana? Sadece seyretmiyordu. Başından beri ölüme rehberlik ediyordu.

Her savaş bir öncekinden daha kötüydü. İki yıl sonra, 2014 yazında, yaklaşık 50 gün süren bir başka İsrail saldırısı başlatıldı. En ağır yıkım Gazze'nin doğusunu, özellikle de İsrail güçlerinin baskın düzenleyip aileleri kendi evlerinde katlettiği Şucaiyye mahallesini hedef aldı. Gazze'nin merkezinde, askerler bölgemize hiç girmemiş olsa da, aralıksız hava saldırılarına maruz kaldık. Bizi başka şekillerde terörize ettiler; telefonlarımızı arayarak Şucaiyye sakinleriyle aynı kaderi paylaşacağımızı söylediler.

12 yaşıma geldiğimde kendimi savaşın ağırlığı altında ezilmiş hissediyordum. Bombardımanlarda ölmek kaçınılmaz görünüyordu ama ölmekten daha korkutucu olan ölümün nasıl ve ne zaman geleceğini bilmemekti. Bu dehşet o kadar güçlüydü ki, arkadaşlarım ve ben bombalama sesleri arttığında uyumaya çalışırdık, çünkü çocuksu düşüncemizle, uyurken öldürülürsek acı hissetmeyeceğimizi düşünürdük.

O yaşlarda pek ağlamazdım. Dışarıdaki kaostan kaçışı sözcüklerde buldum. Kendimi hikâyeler okumak ve yazmakla meşgul ettim, korkumu ve meydan okumamı şiirlere, hikâyelere ve işgalin şekillendirdiği hayatımın parçalarına döktüm. Soykırımı yaşayan bir yetişkin olarak çok daha fazla ağladım.

Birbiri ardına gelen üç işgalden sonra Gazze sakinlerinin savaşa alıştığını düşünebilirsiniz, ancak bu gerçeklerden çok uzak. Bizler eğitimli, yaşamı seven insanlarız ve yıkıma asla uyum sağlamadık, bunu normal olarak kabul etmedik.

2021'de İsrail işgali, meydan okumamıza bir başka savaşla karşılık verdi; bu kez Gazze Şehri'nin ticari ve yaşamsal alanlarını hedef alarak günlük hayatı felç etti ve ilmiği sıkılaştırdı. Bu 10 günlük saldırı sona erdikten sonra bile kuşatma ve kısıtlamalar devam etti, ancak bombardıman periyodik olarak daha ölümcül mühimmatlarla yeniden başladı.

7 Ekim 2023'te, derslere süresiz ara verildiğinde üniversitede sabah 8'deki dersime gitmeye hazırlanıyordum. Arkadaşım Dalia ve ben son sınıfta okuyorduk ve mezun olacağımız için heyecanlıydık. Savaş biter bitmez eğitimimize geri dönmeyi dört gözle bekliyorduk ama bu tarih sıradan hayatımızın son günü oldu.

Savaşın ilk haftasında üniversitem bombalanarak yerle bir edildi. Arkadaşlarımla geçirdiğim güzel ders çalışma ve gülme anılarım silindi. İsrail ordusu Gazze'nin kuzeyini ve güneyini birbirine bağlayan yolu işgal ederek bizi komşularımızdan kopardı. Arabayla 20 dakika kuzeyimde yaşayan Dalia'yı savaş başladığından beri görmedim. Ayrım gözetmeyen bombardıman insanları evlerinde öldürdü: seçkin bir öğrenci olan arkadaşımız Tasneem, aralarında ünlü bir şair ve yazar olan hocam Dr. Refaat Alareer'in de bulunduğu birkaç profesör ve kendi akrabalarımdan birçoğu. Büyükbabam bile patlamadan değil ama açlıktan, ilaçsızlıktan ve dayanılmaz yaşam koşullarından vefat etti.

Şehrim artık bir enkaz ve 50.000'den fazla şehide mezar oldu. Bu kayıplar kalbimde asla geçmeyecek izler bıraktı.

Gökyüzü hala yaşadığım her savaşı barındırıyor - her insansız hava aracı, her patlama, her korku gecesi onun enginliğine kazındı. Bu, kalbimin derinliklerine kök salmış olan dehşetin bir hatırlatıcısıdır.

Yine de sessiz, sarsılmaz bir inanca tutunuyorum: daha iyi bir hayatım olacağına ve bir gün çocukların aynı gökyüzüne bakacaklarına, berrak ve sakin, akıldan çıkmayan sorular sormayacaklarına - sadece neden bu kadar mavi olduğunu merak edeceklerine. Ve biz de “Çünkü Gazze denizini yansıtıyor” diyeceğiz.

 

*Ghada Abu Muaileq, İngiliz edebiyatı ve çeviri öğrencisidir. Çocukluğundan beri hevesli bir okuyucu ve özellikle dünya edebiyatını seviyor. Gazze'deki savaş hayatından makaleler ve hikâyeler yazıyor, İsrail işgali tarafından kendilerine dayatılandan daha iyi bir hayatı hak eden bir halkın deneyimlerini belgeliyor.

HABERE YORUM KAT