
Filistinli siyasi tutuklular İsrail'in rehineleridir
Samar Said, Halide Cerrar'ın serbest bırakılmasının İsrail'in Filistinli siyasi tutuklulara yönelik kötü muamelesinin şok edici boyutlarını gösterdiğini ancak ana akım medyanın yaşananlara sessiz kaldığını yazıyor.
Samar Said’in The New Arab’da yayınlanan makalesini Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Halide Cerrar, 19 Ocak'ta serbest bırakıldığında, görünüşü özgürlüğünü sabırsızlıkla bekleyen birçok Filistinliyi şok etti. Tanınmaz haldeydi: solgun, yetersiz beslenmiş ve beyaz saçlıydı; bu da İsrail'in sömürgeci karantina sistemi altında yıllarca maruz kaldığı fiziksel ve psikolojik şiddetin doğrudan bir sonucuydu. Gazeteci Lama Ghosheh, Cerrar'ın şaşkın halini fotoğraflarken “Yapamam... Hücre hapsinden yeni çıktım” diye mırıldandı. Kısa bir süre sonra, yine eski bir siyasi mahkûm olan kocası Ghassan ona sarıldı. “Sen benim başımın tacısın” dedi. Fotoğraflanan bu kavuşma anı sosyal medyada viral oldu. Ancak ana akım medya kuruluşları bunu büyük ölçüde görmezden geldi.
Cerrar, birçok Filistinli siyasi tutuklu gibi, İsrail İşgal Güçleri'nin (IOF) bireyleri suçlama veya yargılama olmaksızın süresiz olarak tutmasına izin veren bir politika olan idari gözaltı bahanesiyle kaçırıldı. Serbest bırakıldıktan sonra verdiği bir röportajda, maruz kaldığı vahşeti anlattı ve 1967'den bu yana İsrail hapishanelerindeki koşulların hiç bu kadar şiddetli olmadığını belirtti. Altı ay boyunca hücre hapsinde tutulduğunu, tutuklulara yönelik tekrarlanan saldırıları, fiziksel tacizi ve gaz kullanımını anlattı.
Cerrar'a göre artan şiddet, Ben Gvir'in Filistinlilere “insan değilmiş gibi” davranma politikasıyla doğrudan bağlantılı. Anlattığına göre; zulüm, dayak ve aşağılama serbest bırakılana kadar hız kesmeden devam etti.
Yıllar boyunca İsrail, Filistin'in kurtuluşuna olan sarsılmaz inancı ve Marksist Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nin (FHKC) önde gelen isimlerinden biri olması nedeniyle Cerrar'ı birçok kez hapse attı. Devrimci fikirleri, siyasi mahkûmlar için yorulmak bilmeyen savunuculuğu ve Filistin toplumundaki önemi onu İsrail devletinin sürekli hedefi haline getirdi.
“Halide Cerrar bizi hapishanede besledi... Kızları lise son sınavlarına hazırladı... Onlara uluslararası hukuku öğretti. Oturur, konuşur, gülerdik. Gözaltındaki en karmaşık ayrıntılarla nasıl başa çıkacağımızı öğrendik. Ondan çok şey öğrendik. O kadını seviyorum, hapishanedeki tüm kızlar onu seviyor. İhtiyacımız olduğunda bize güç verdi,” diyor serbest bırakılan siyasi mahkûm Isra Jaabis.
Cerrar, İsrail'in tehdit olarak gördüğü bu tür bir sevgiyi, ilgiyi ve topraklarına ve halkına bağlılığı temsil ediyor. Filistinli Sumud'un (kararlılık) ve özgürlük ısrarının sürekli bir hatırlatıcısı olarak hizmet ediyor.
Jaabis, reddettiği bir suçlama olan “cinayete teşebbüsten” 11 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2015 yılında arabası alev aldı ve bir kontrol noktasında yardım istediğinde, IOF onu arabanın içine kilitleyerek vücudunun %60'ını kaplayan ciddi yanıklara neden oldu. Jaabis'in yaşadıkları, hapsedilen Filistinlilerin Batı ana akım medyasında nadiren yer alan bir başka korkunç hikâye.
Mahkumlara işkence ve kötü muamele
Kısa süre önce serbest bırakılan mahkûmlar arasında Ramallah'tan 22 yaşındaki Amal Shujaiya, neredeyse sürekli tacizden bahsetti: günlük çıplak aramalar, oda aramaları, eşyalarına el konulması ve iradelerini ezmek için tasarlanmış insanlıktan çıkarıcı muamele. Nablus'tan gelen 20 yaşındaki öğrenci Dunya Ishteyeh histerik bir halde serbest bırakıldı. Annesine sarılarak, gözyaşları içinde karantina sisteminin kendisini neredeyse nasıl kırdığını anlattı: “Beni içten içe öldürüyorlardı.” Herhangi bir suçlama ya da ceza olmaksızın tutuldu.
Serbest bırakılan siyasi tutuklular dünyayı harekete geçmeye ve İsrail hapishanelerinde işkence gören ve aşağılanan Filistinli tutukluları korumaya çağırdı. Hapisteki FHKC lideri Ahmed Saadat'ın eşi Abla Rimavi Saadat şunları söyledi “Koşullar tamamen insanlık dışı. Her şey her düzeyde korkunç. Mahkûmun moralini bozmaya çalışıyorlar. Bir insanın iradesini ve onurunu ezmeye çalışıyorlar. Mahkûmların maruz kaldığı aşağılanmanın işgal dönemlerinde eşi benzeri görülmemiştir.”
Ancak siyasi mahkûmların durumu büyük ölçüde gizlenmeye ya da önemsiz gösterilmeye devam ederken, dünya bu çağrıya nasıl kulak verebilir? Batılı medya kuruluşları, Filistinli siyasi mahkûmların hikâyelerini ve yaşadıklarını paylaşmak bir yana, İsrail İşgal Güçleri'nin Filistinlilere uyguladığı işkence, cinsel istismar, tecavüz ve şiddete (ki bunlar belgelenmiştir) neredeyse hiç yer vermemektedir.
Takasla ilgili son haberler seçiciydi ve genellikle serbest bırakılan İsrailli askerler yasadışı işgalciler yerine “rehineler” olarak insanileştirilirken, Filistinli kadın ve çocuklardan sadece “mahkûmlar” olarak bahsedildi.
Ussama Makdisi, “serbest bırakılan İsrailliler ‘ailelerine’ dönerken, serbest bırakılan çok daha fazla sayıdaki Filistinliye manşetlerde aynı yer verilmiyor. Sanki onların aileleri yokmuş gibi.” Tekrarlanan bu editoryal kararın bir grubu insanlaştırırken diğerini insanlıktan çıkardığını, ilkinin şefkat ve empati görürken ikincisinin bundan mahrum bırakıldığını da sözlerine ekledi.
Esir takasına ilişkin video ve görüntüler yayıldıkça, serbest bırakılan Filistinli kadınlar ile İsrailli kadın askerlerin koşulları arasında hemen keskin karşılaştırmalar yapıldı. İkincisi sağlıklı, iyi beslenmiş ve iyi giyimli görünürken, ilki bitkin, yetersiz beslenmiş ve yük altında görünüyordu. Aynı durum Filistinli erkekler için de geçerliydi: işkence, yetersiz beslenme ve yorgunluk belirtileri göze çarpıyordu. Henüz 14 yaşındayken hapsedilen ve 20 yaşında serbest bırakılan Muhammed Sabah'ta açlık ve uyuzun gözle görülür izleri vardı.
Siyasi mahkumlar
Medyanın Filistinli mahkûmlardan sadece “mahkûm” olarak bahsetmesi, onların kurtuluş mücadelesini etkili bir şekilde kriminalize etmektedir. Burada “siyasi mahkûm” terimi çok önemlidir. Addameer'den Filistinli insan hakları avukatı Tala Nasir'in açıkladığı gibi: “Siyasi faaliyetleri nedeniyle İsrail hapishanelerinde tutulan her Filistinliye siyasi mahkûm diyoruz. Yani cezaevlerindeki 7,000 Filistinli tutuklunun tamamı siyasi tutukludur.” Nasir, aralarında çocukların da bulunduğu Filistinli tutukluların, mahkûmiyet oranı %99'un üzerinde olan askeri mahkemelerde yargılandığını, adil yargılanma güvencelerinin bulunmadığını ve birçoğunun suçlama ya da yargılama olmaksızın süresiz olarak tutulduğunu sözlerine ekledi.
Aslında gerçek rehineler, yerleşimci sömürgeci bir devletin tutsakları olan Filistinli siyasi tutuklulardır.
Vurgulanması gereken bir diğer önemli nokta da, İsrail'in defalarca bastırmaya çalıştığı ancak başaramadığı, ana akım medyanın ise büyük ölçüde görmezden geldiği Filistinlilerin sevincidir. Serbest bırakılan siyasi mahkûmların videoları sosyal medyayı doldurdu ve duygusal kavuşmaları yakaladı: Kucaklanan çocuklar, öpülen anneler, uzun süredir ayrı olan sevdikleri ile yeniden bir araya gelenler ve omuzlara alınanlar. Bu sahneler kişisel sevinçten çok daha fazlasını yansıtıyor: hem topraklarını özgürleştirmeye hem de siyasi mahkûmları serbest bırakmaya yönelik derin bir siyasi kararlılığı yansıtıyor.
Filistinliler İsrail'in karkas sistemine gömülü şiddeti derinden anlıyorlar. Topraklarının kurtuluşunun, ya bu kurtuluş için savaştıkları ya da sadece atalarının topraklarında var oldukları için hapsedilen siyasi mahkûmların mücadelesinden ayrılamayacağını da biliyorlar.
Adameer'e göre, İsrail'in 1967'de Filistin topraklarını sömürgeleştirmesinden bu yana, “800.000'den fazla Filistinli, İsrail askeri emirleri uyarınca gözaltına alındı. Bu rakam işgal altındaki Filistin topraklarındaki toplam nüfusun %20'sini, toplam erkek Filistinli nüfusun ise %40'ını oluşturmaktadır. Bu sayıya 1967'den bu yana hapse atılan yaklaşık 10.000 kadın ve 2000 yılından bu yana tutuklanan 8.000 Filistinli çocuk da dâhildir.”
Filistinlilerin sevincine dair bu görüntü ve videolar İsrail'in sömürgeci projesini tehdit ediyor. Filistinlilere boyun eğdirme ve iradelerini kırma yönündeki yerleşimci-sömürgeci amacının başarısızlığını görünür kılıyor. Bu anları bastırmaya çalışan IOF, Filistin şehir ve köylerini birbirinden ayırmak, serbest bırakılan siyasi mahkûmların evlerini kuşatarak ziyaretçilerin ve gazetecilerin onlara ulaşmasını engellemek gibi aşırı yollara başvurdu. Ancak Filistinliler sevdikleriyle görüşme haklarını savunarak bu önlemlere meydan okumaya devam ediyor.
Bir arkadaşım, serbest bırakıldıktan sonra Ramallah'ta Halide Cerrar’ı ziyaret eden teyzesiyle ilgili çarpıcı bir hikâye paylaştı. Kontrol noktalarına rağmen yüzlerce insan onu görmek için yola çıkmış, birçoğu özgürlüğünü kutlamak için kilometrelerce yürümüş. Bu akrabalık eylemi, 2022 yılında IOF tarafından öldürülen gazeteci Şirin Ebu-Akleh'in cenazesini anımsatıyor. İsrail'in yas tutanları engelleme çabalarına rağmen, tarihi Filistin'in her köşesinden Filistinliler Ebu-Akleh'i uğurlamak için Kudüs'te toplandı.
Tarih bize sömürgeleştirilmiş halkların her zaman baskıya direndiğini ve bedeli ne olursa olsun sevinçlerini ifade etmenin yollarını bulduğunu öğretiyor. Yerleşimci-sömürgeciliğin ezici şiddeti ve onları silme girişimleriyle karşı karşıya kaldıklarında bile, duvarlarındaki en küçük çatlağın bile nihayetinde kurtuluşa ve özgürlüğe yol açabileceğini bilirler. Filistinliler de istisna değildir. Serbest bırakılan Abla Saadat'ın da uygun bir şekilde ifade ettiği gibi, “serbest bırakılma her siyasi mahkûm için dilediğim tek şey. Özgürlük gerçekten paha biçilemez.”
HABERE YORUM KAT