1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Filistinli bir annenin tanıklığı: Yerinden edilmek
Filistinli bir annenin tanıklığı: Yerinden edilmek

Filistinli bir annenin tanıklığı: Yerinden edilmek

​​​​​​​Eskiden kuş sesleriyle uyanırdık, savaş uçaklarının gürültüsüyle ve sonu gelmeyen acımasız bombardımanıyla değil.

02 Haziran 2025 Pazartesi 21:13A+A-

Amal Abu Marahil’in WeAre Not Numbers’da yayınlanan yazısını Barış HoyrazHaksöz Haber için tercüme etti.


7 Ekim 2023 günü sabah 6:30 sularında, ani ve yoğun bombardıman nedeniyle evim olan Al-Maghazi Kampı'ndan kaçmak zorunda kaldım. Hazırlanmak, hatta ayakkabı giymek için bile zaman yoktu. Küçük kızımı kollarımda sıkıca tutarak, sadece onu koruma ve hayatta kalma içgüdüsüyle yalınayak yola çıktım.

Diğer kızım hâlâ okuldaydı. Kaosun ortasında umutsuzca onu aradık. Sokaklar dehşete düşmüş insanlarla doluydu, gökyüzü savaş uçaklarının sesleriyle gürlüyordu.

Kızımı buldum ve dehşet içindeki kızlarımı eşimin büyükbabasının evine götürdüm. Oradan nereye gideceğimizi ya da bizi neyin beklediğini bilmiyorduk. Kızlarıma sıkıca sarıldım, onları acımasız bombardımandan korumak istiyordum. Birkaç saat sonra, ben ailemin evine doğru yola çıktım, eşim ise UNRWA'ya ait bir barınakta ailesinin yanında kaldı. Bu, hayat arkadaşımdan acı dolu bir ayrılığın başlangıcıydı, çünkü her şeyle tek başıma yüzleşiyordum, iki küçük kız annesi olarak onlardan başka bir şey taşımıyordum.

Tehlikeye rağmen eşim bazı kıyafetleri ve resmi belgeleri almak için evimize döndü. Endişe ve korku içinde boğuluyordum; onun için, kızlarım için. Bombalama hiç durmadı. Büyük kızım her patlamada titriyor ve çığlık atıyordu, ben ise onu yatıştırmaya çalışıyordum, hatta birilerinin beni teselli etmesini arzuluyordum. En küçük kızım bana sarıldı ve bırakmadı.

Elektrikler kesildi ve çocukluk da

Elektrikler bir hafta sonra kesildi ve karanlıkta acı çekmeye başladık. Telefonlarımızın bataryaları bitiyordu, bu da sevdiklerimizle iletişimimizi kaybetmemiz anlamına geliyordu. Zamanla gıda malzemeleri de yok olmaya başladı; un, şeker ve yağ ortadan kayboldu. Ailemin evi yerinden edilmiş akrabalarla dolup taşıyordu ve yiyecek hiçbir zaman yeterli olmuyordu. Kendi payıma düşen ekmeği kızlarıma bıraktım ve çocukluklarının ellerinden alınışını izlerken çok üzüldüm.

Bir gün yakındaki bir cami bombalandı. Camlar kırıldı ve evin içi siyah tozla doldu. Büyük çocuğum yanımdaydı; küçük olan ise diğer odada uyuyordu. Çığlıklarına koştum ve parçalanmış camların üzerini kapladığını gördüm. Yavaşça temizlemeye çalıştım ve korku içinde titrerken ona sıkıca sarıldım. Daha sonra kulağından kan geldiğini gördüm. Onu hastaneye götürdük - Allah'a şükür küçük bir yaralanmaydı - ama dehşet hiç de küçük değildi.

gazza35.jpg

Yakınlardaki bombalama sonucu kızımın yatağının üzerine düşen kırık camlar

Merhamet göstermeyen bir gökyüzü

Bombardıman devam etti ve benim her gece ağlayarak “Anne, ölecek miyiz?” diye soran büyük kızımı sakinleştirme çabalarım da öyle. Ona söyleyecek sadece yalanlarım vardı; inanmadığım ama onu rahatlatacağını umduğum sözler.

Tüm bu acının ortasında, insansız hava araçlarının vızıltısı bizi hiç terk etmedi. Bu amansız ses günlerimizi ve gecelerimizi rahatsız ediyor, sürekli bir baş ağrısı gibi kafamızı deliyor, sadece kulaklarımızı değil ruhumuzu da deliyordu. Quadcopterdronlar pencerelerimizin dışında geziniyor, soğuk lensleriyle bizi izliyorlardı.

Odalarımızın içinde bile kalplerimizi korkuyla doldurdular. Pencereleri battaniyelerle kapattım ve biri yaklaştığında çocuklarıma sıkıca sarıldım, onları merhamet göstermeyen bir gökyüzünden saklamak istedim.

27 Aralık 2023'te şiddetli bir hava saldırısı her şeyi sarstı. Bir kez daha kaçmaya karar verdik. Ailem El-Mevasi'ye gitti; ben de çocuklarımla birlikte El-Maghazi Kampı'ndaki bir UNRWA okul sığınağına yürüdüm ve orada eşimle yeniden bir araya geldim. Yolculuk dehşet vericiydi. Yürürken bir top mermisi başımızın üzerinden uçtu ve yakındaki binalardan bir daireye isabet etti. Ölüm ayak izlerimizi takip etti.

Barınakta kendimizi tek kişilik bir odayı diğer sekiz aileyle paylaşırken bulduk. Yatak yok, battaniye yok. En küçük çocuğum gürültüden ve kalabalıktan korkarak sürekli ağlıyordu. Ancak onu bütün gece boyunca koridorlarda taşırsam sakinleşiyordu. Küçük yaşına rağmen onun için sakinleştirici almak zorunda kaldım. En büyük çocuğum “kirli içme suyu” yüzünden enfeksiyon kaptı. Her gün temiz su bulmak ve banyoya erişmek için mücadele ettim.

Bir hafta boyunca okulda kaldık. Sonra bir gün terör yeniden baş gösterdi; tanklar kampın dış mahallelerine ulaşmıştı. Kocam “Gitmeliyiz” dedi ama nereye? Kiminle? Öğleden sonra 3'te bir at arabası buldu. Deyr El-Belah'a gittik ve orada deniz kenarında bir çadır bulduk. O gece soğuk rüzgârlar ve bombardıman altında battaniyesiz titredik. Kızlarım hem korkudan hem de soğuktan titriyordu.

Daha sonra kayınpederimin bir tanıdığına ait kısmen yıkılmış bir eve taşındık. Evin doğu tarafı bombalanmış ve asbest levhalarla kapatılmıştı. İki hafta sonra ruhumu parçalayan haberi aldım: Evimiz tamamen yıkılmıştı. Gözyaşlarımı tutamadım. Tüm dünyamı kaybetmiş gibi hissediyordum; sadece evimizi değil, eşimin çiftliğini, geçim kaynağımızı, seraları, ağaçları, hatta güneş panellerini bile.

Şiddetli yağmurlar ve acı soğuklar yataklarımızı ve kıyafetlerimizi ıslattı. Kızlarım sürekli hastalanıyordu. İçecek ya da yıkanacak temiz su yoktu. Bir hafta sonra, bölgelerinin daha güvenli olacağını umarak ailemin evine dönmek istedim. Döndük ve küçük bir odada kaldım. Ama bombalama hiç durmadı. Bir gün, kalan camlar kızımın yatağının üzerinde paramparça oldu. Kollarımda uyuyor olmasaydı, yaralanabilirdi.

Sonra Ramazan geldi; yiyecek yoktu, un yoktu

Kızlarıma bayramlık kıyafet alamadım. Onlar ağladı, ben de onlarla birlikte ağladım. Kıtlığı kendi gözlerimle gördüm. Kiloyla un aldım ve ekmek parçalarını aralarında paylaştırdım. En küçük kızımda bir “un takıntısı” gelişti. Bir gün babası eve bir çuval un getirdiğinde sevinçten çığlık attı: "Anne! Baba un getirmiş!" Un bitince oturup ağlamaya başladı: “Artık un yok!”-sanki un’un yokluğu güvenliğin sonu demekmiş gibi.

Kıtlık bazı yardımlarla biraz hafifledi, ancak daha çok acı veren şey büyük oğlumun gece gözyaşlarıydı. “Anne, eve gitmek istiyoruz,” diye ağlardı. Onu teselli etmeye çalıştım ama verecek hiçbir sözüm yoktu. Evimiz gitmişti, tehlikeli bir sınır bölgesindeydi, yaklaşamıyorduk bile. “Onun yerine orada bir çadır kuralım” dedi. Sustum. Ne diyebilirdim ki?

Savaş uzadıkça uzadı. Sonra Ocak 2025'te ateşkes oldu. Mutluyduk ama yine de eve dönemedik. Ateşkes uzun sürmedi. Bombardıman yeniden başladı. Kıtlık geri döndü. Un yoktu. Kızlarıma ekmek pişirmek için makarna ve pirinç öğütmeye başladım. Kızım “Anne açım” diyordu ve benim tek derdim acıydı.

Sonra savaş altındaki ikinci Ramazan geldi. Gıda kaynakları yine kıttı ve açlık bir gölge gibi üzerimizdeydi. Besin eksikliğine rağmen, büyük kızım oruç tutmakta ısrar etti - ayın yarısından fazlasını oruç tutmayı başardı. Onu gurur ve üzüntüyle izledim, çocukluk inancının bile açlık ve savaşla sınandığını biliyordum.

Ve sonra bayram geldi. Ama gelişinde hiç sevinç yoktu. Kutlayamadık. Katliamlar durmadı ve kan dökülmeye devam etti. Bayram sabahı, yeni kıyafetlerini giyen çocukları bombaladılar - mutluluk hissetme şansı bile olmayan çocukları.

Hâlâ sonu belli olmayan bir savaşın içinde yaşıyoruz. Çok şey istemiyoruz, sadece evimizi... Savaş uçaklarının gürültüsüyle değil, kuş sesleriyle uyandığımız cennetimiz. Sevincin kendisi enkazın altına gömülmüşken, bu ikinci bayram sabahında nasıl gülümseyebiliriz?

 

*Amal Abu Marahil, Gazze'de yaşayan bir İngilizce öğretmenidir. Al-Quds Açık Üniversitesi'nden mükemmel bir not ortalamasıyla mezun oldu ve yazma ve toplum hizmetine karşı bir tutkusu var. İngiliz Uluslararası Merkezi'nde çalıştı ve şimdi İngilizce öğretiyor ve aynı zamanda çatışma zamanlarında yerinden edilmiş ailelere yardım etmek de dâhil olmak üzere gönüllü çabalara katılıyor.

Kapsamlı bir İngilizce kursu ve öğrenme güçlükleri üzerine bir kurs da dâhil olmak üzere çeşitli eğitim programlarını tamamlamıştır.

“Hikâye anlatmayı seviyorum ve özellikle insan deneyimlerini ve dayanıklılığını yansıtan romanlar ve kitaplar okumaktan hoşlanıyorum” diyor. “Hedeflerimden biri de yazma ve eğitim yoluyla başkalarına ilham vermek.”

HABERE YORUM KAT