1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Filistin halkının direnişteki kritik rolü
Filistin halkının direnişteki kritik rolü

Filistin halkının direnişteki kritik rolü

Uluslararası toplum, Gazze’de işlenen vahşetlere tanıklık etmiş ve bu durum, sınırları ve kıtaları aşan sürekli bir dayanışma hareketini beraberinde getirmiştir.

08 Mart 2025 Cumartesi 00:21A+A-

Majed Al-Zeer’in Middle East Monitor’da yayınlanan yazısını Haksöz Haber için tercüme etti.

 

Nekbe’den bu yana geçen 77 yıl boyunca Filistin halkı, davalarının kazınmasına ve haklarını göz ardı ederek çatışmayı çözmeye yönelik çeşitli girişimlere karşı öncü bir rol üstlenmiştir.

Bu girişimler arasında zorla yerinden edilme projeleri, alternatif vatanlar, iskan planları ve geri dönüş hakkının kaldırılması gibi uygulamalar yer almıştır.

Eğer Filistin davası küresel siyasi sahnede canlı ve görünür kalabildiyse, bu birkaç kritik faktörün bir araya gelmesi sayesindedir.

Bunların başında Filistin halkının kendi çabaları ve Arap dünyasında, İslami toplumlarda ve uluslararası düzeyde (hem resmi hem de halk nezdinde) Filistin haklarını savunan dayanışma hareketleri gelmektedir.

Buna mukabil İsrail’in projesini desteklemeye ve bütünlüğünü sağlamaya yönelik sürekli bir komplo çabası yürütülmüştür.

Bu çaba, İsrail’in saldırganlığını güçlendirmekle kalmamış, aynı zamanda Filistin davasının temel unsurlarını canlı tutarak sürekliliğini sağlamıştır.

Tüm bu faktörler arasında en önemlisi ise Filistin halkının mücadelesi olmuştur. Halk, haklarından vazgeçmeyi reddederek tasfiye projelerine karşı her türlü yöntemle direniş göstererek, gasbedilen topraklarını geri almak için durmaksızın mücadele etmiş ve davalarının genel seyrini şekillendirmiştir.

Filistin direnişinin en belirleyici özelliği, halkın mücadelede birbirinin yerine geçebilen roller üstlenmesi olmuştur.

Halkın varlığı, göçmenlik durumu ve ülke içindeki-dışındaki dağılımı, zorla yerinden edilme sorununu gerçek bir güç kaynağına dönüştürmüştür.

Tarih, Nekbe sonrasında örgütlü bir kurtuluş hareketinin, Filistin diasporasının merkezinde Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) kurulmasıyla şekillendiğini kaydetmiştir.

FKÖ, çeşitli direniş biçimlerini harekete geçirerek Filistin özgürlük mücadelesini tek bir ulusal çerçevede birleştirmiştir.

Zamanla, direniş hareketi büyük ölçüde Filistin topraklarına taşınmış ve burada büyük bir etki yaratmıştır.

Bu hareket, küresel sahneye çıkarak Filistin davasını yeni bir perspektifle sunmuştur, özellikle Birinci ve İkinci İntifadalar ile.

Gazze halkının kahramanca direnci, başka bir kanıt olarak durmaktadır; zira onlar, 15 savaş ve İsrail’in amansız saldırılarına karşı direnmişlerdir. Süregelen bir soykırım ve etnik temizlik olan son saldırı harekatı, 15 ardışık aydır sürmektedir.

Bu mücadele, işgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs'teki direnişi de kapsayarak, tüm Filistin topraklarına yayılmaktadır; burada halk, yerleşim birimi genişlemesine ve yerleşimci şiddetine karşı durmaya devam etmektedir.

Bunun yanı sıra, 1948 topraklarındaki Filistinlilerin oynadığı rol de bu tablonun tamamlanmasına katkı sağlamaktadır. Bu, Filistin’in toprak, halk ve kader birliğini güçlendirmektedir.

Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze’deki Filistinlilerin zorla yerinden edilmesi yönündeki çağrılarını, tarihsel ve siyasi bağlam çerçevesinde değerlendirmekteyiz.

Bir kez daha, güçlü bir Batılı siyasi figür, hem uluslararası hukuku hem de çatışmaların çözümüne dair temel adalet ilkelerini açıkça ihlal ederek Filistin halkını zorla yerinden etme, İsrail projesini güçlendirme ve ona daha fazla meşruiyet kazandırma şansını amaçlamaktadır.

Trump’ın önerisinin, özellikle İsrail’in savaş, yıkım ve etnik temizlik makinesi altında zaten büyük bir bedel ödemiş olan Gazze halkı için taşıdığı ciddi tehlikelere rağmen, bu gelişme paradoksal bir şekilde Filistin davası için eşsiz bir fırsat sunmaktadır.

Trump’ın planı, Filistin halkının iradesini hiçe saymanın, insan onuru ve katılımının en temel ilkelerini bile göz ardı etmenin absürtlüğünü vurgulamaktadır.

Dahası, önerilen zorla yerinden edilme planı Mısır ve Ürdün için de ciddi yapısal ve jeopolitik sonuçlar doğuracak bir tehdit oluşturmaktadır.

Trump’ın önerisi, ironik bir şekilde bu meselenin kritik bir anda ön plana çıkmasını sağlayarak Filistin'in zorla yerinden edilmesine karşı olan duruşunu güçlendirmiş ve onların vatanlarına sahip çıkma haklarının küresel savunmasını pekiştirmiştir.

Filistin halkı, artık Donald Trump’ın politikalarına karşı yalnız değil; aksine, küresel jeopolitik harita üzerindeki ülkeler, şimdi doğrudan etkilenen ve ABD politikalarına karşı çıkmaya ve keyfi önlemlerini durdurmaya zorlanan bir konumda bulunmaktadır.

Bu durum, özellikle bu politikaların birçok ülkenin ulusal güvenliğine yönelik ciddi tehditler oluşturduğu gerçeği göz önüne alındığında daha da önem kazanmaktadır.

Bunun ötesinde, ABD’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) gibi uluslararası kurumlara yönelik yaptırım uygulaması, Trump’ın zorla yerinden etme planına karşı küresel direnişi daha da körüklemektedir.

Bu gelişen uluslararası muhalefetin açık bir yansıması da Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un Trump’ın önerisini “korkunç bir skandal” olarak nitelemesi olmuştur.

Scholz’un tanımlaması çarpıcı şekilde doğrudur. Trump’ın politikaları hem ilk döneminden itibaren Ortadoğu’da ABD öncülüğündeki barış girişimlerini zayıflatmakla kalmamakta (örneğin işgalci devlet ile Arap ülkeleri arasında İbrahim Anlaşmaları aracılığıyla yapılan normalleşme anlaşmalarını) hem de onları neredeyse anlamsız hale getirmektedir.

Filistin devletinin reddedilmesiyle birleşen zorla göç planı, bu sözde barış projelerinin tamamen çökmesine neden olmuştur.

Bununla birlikte, zamanlama da çok önemli bir faktördür.

Son bir buçuk yıldır Filistin davası küresel söylemde merkezi bir yer edinmiş durumdadır ve dünya genelinde Filistin halkının maruz kaldığı adaletsizliğe dair farkındalık büyük ölçüde artmıştır.

Filistin’in hakikat ve meşruiyet temelindeki anlatısı, İsrail’in sahte propagandasını gölgede bırakmıştır.

Böylece dünya artık yalanlarla aldatılmamaktadır. Uluslararası toplum, Gazze’de işlenen vahşetlere tanıklık etmiş ve bu durum, sınırları ve kıtaları aşan sürekli bir dayanışma hareketini beraberinde getirmiştir.

İsrail’in Gazze’de son 15 ayda işlediği suçlar, gözlerimizin önünde inkâr edilemez bir şekilde durmaktadır. En karamsar gözlemciler bile dünyanın gözü önünde bu kadar sistematik bir katliam ve yıkımın gerçekleşebileceğini hayal edemezdi.

Savaş makinesi İsrail, Gazze’deki Filistin halkına eşi benzeri görülmemiş bir yıkım getirmiştir.

Tam da bu kritik dönemde, Filistin halkı (liderlik, siyasi gruplar ve tüm toplum kesimleri) zorla göç ettirme planına karşı direnişin ön saflarında yer almalıdır.

Filistinliler bu planın birincil hedefidir ve bu plana en güçlü karşılığı vermeleri gerekenler de yine onlardır.

Ancak bu durum, özellikle Mısır ve Ürdün gibi Arap ülkelerinin ve Türkiye gibi bölgesel güçlerin oynadığı stratejik rolün önemini azaltmamaktadır.

Zorla yerinden edilme planına karşı yürütülen kolektif mücadelenin en büyük gücü, Filistin halkının direnişindeki kararlılığıdır.

Filistin toplumunun her kesimi, hem ülke içinde hem de diasporada bu mücadelede üstüne düşen rolü yerine getirmelidir.

Gazze halkı, Filistin davasını savunma konusunda fazlasıyla büyük bir yük omuzlamıştır ve bu, daha geniş imkânlara sahip Filistin diasporasının üzerine ek bir sorumluluk yüklemektedir.

Bu durum, daha geniş erişime ve kaynaklara sahip olanlara, yani altı kıtada 100'ün üzerinde ülkede dağılmış olan Filistinli diasporasına, çok daha büyük bir sorumluluk yüklemektedir.

Onların rolü, vatanlarında direnen Filistinlilerin direncini yansıtmalı ve işgal ve onun planlarına karşı doğrudan bir direniş göstermelidir.

Gazze'ye yönelik saldırı boyunca Filistinlilerin çabaları çeşitli ve etkili olmuştur, ancak Filistin haklarını tamamen kazımaya yönelik tehditler arttığı için Filistin sesinin duyulmasını sağlamak için yapılandırılmış ve koordine edilmiş stratejilere acil bir ihtiyaç vardır.

Bu kritik anda, iki cephede acil eylem gerekmektedir: İlki, Gazze halkının yerinden edilme planlarına karşı gösterdiği direncin devam etmesi, onları kaderlerine terk edilmiş hissettirmemek; özellikle dünya çapında onların ıstıraplarına ortak olmuş, büyük yıkımlara dayanmış Filistinli kardeşlerinin desteğiyle.

İkincisi ise doğrudan bir dayanışma girişimi başlatmaktır: Diasporadaki Filistinli aileler ile Gazze’deki aileler arasında sürdürülebilir ve sürekli bir ikizleşme ve akrabalık programı.

Bu girişim, Gazze’deki resmi kurumlarla koordine edilerek hiçbir ailenin desteksiz bırakılmaması sağlanacaktır.

Amaç, destek sağlanırken bir kardeş ya da yakın akraba gibi, aile bağlarını andıran doğrudan ve aracısız bağlantılar kurmaktır.

Bu kapsamlı yardım çabası, hem acil insani yardımı hem de, en az onun kadar önemli olan, psikolojik ve moral desteği garanti edecek, krizle mücadele edenlerin direncini pekiştirecektir.

Eşit derecede önemli ve aynı aciliyetle gereken bir diğer şey ise, yerel karar alıcılarla etkileşime girilerek, her mevcut hukuki yolu kullanılarak yapılan siyasi, taban hareketleri, medya ve hukuki eylemleridir.

Amacı, Filistin halkına net ve tartışmasız bir mesaj vermek olmalıdır: Filistin halkı, nerede olurlarsa olsunlar, haklarını zayıflatmaya yönelik her türlü girişimi kesin bir şekilde reddetmektedir.

Gerekli adımlardan biri, bu yerinden edilme projelerini açıkça kınayan uluslararası konferansların düzenlenmesidir.

Bu, özellikle son yıllarda Filistin diasporasını örgütleme konusunda yapı taşı rolü oynamış dünya çapındaki kurumlar için çok önemlidir, ister Amerika, ister Avrupa’da veya daha geniş bir çerçevede olsun, Popüler Filistinliler Konferansı gibi girişimler dahil.

Zaman çok değerlidir ve hızlı bir eylem kritik öneme sahiptir.

HABERE YORUM KAT