1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Ey Trump, hiçbir imparatorluk bizi yok edemez
Ey Trump, hiçbir imparatorluk bizi yok edemez

Ey Trump, hiçbir imparatorluk bizi yok edemez

Biz hayal değiliz. Arka plan gürültüsü değiliz. Evlerimizi yıkabilirsiniz, ama asla sesimize sahip olamayacaksınız.

23 Haziran 2025 Pazartesi 20:27A+A-

Salma Abu Hamad’ın WANN’da yayınlanan yazısını Zeynep Nursel BoyrazHaksöz Haber için tercüme etti.


Gazze’deki savaş yeniden başladığı gün kafamın içindeki kaosa rağmen her zamanki gibi masamda oturmuş, derslerime odaklanmaya çalışıyordum. Pencerenin önünden serin bir esinti geçti ama bu sadece bir esinti değildi. İyileştiğini sandığım yaralarıma dokunduğunu hissettim ya da belki de kendimi iyileştiğine inandırmıştım.

Bu his benden bir gün gidecek mi, yoksa hep kalacak mı, tıpkı üzerimizdeki hiç sessizleşmeyen gökyüzü gibi?

Kendime gelmeye çalıştım, dağınık düşüncelerimin içine dalıp onları bir şekilde düzenlemek için. Kafamı yastığa koyana kadar denemeye devam ettim ama bir türlü gözlerimi kapatamadım. Göğsümdeki ağırlık ve acı buna izin vermiyordu. O yüzden dizüstü bilgisayarımı aldım ve yazdım.

Ne diyeceğimi bildiğimden değil, sessizlik sözlerden daha ağır olduğundan. Günlük ya da şiir yazmadım, bir hikâye de yazmadım. Mektup yazdım. Çok uzaktaki birisine, beni duyamayacak ama eylemleri yıkık şehrimin ve dünyanın her köşesinde yankılanacak birisine.

Ve başladım:

Donald Trump,

Geri geldin… Savaşı da beraberinde getirdin.

Bu bir tesadüf mü? Yoksa Gazze’nin yeniden yaşamaya çalıştığını görmeyi içine sindiremedin mi?

[Bu sözleri ellerim titreye titreye yazdığımı hatırlıyorum. Sadece sana, senin benliğine karşı değil, aynı zamanda temsil ettiğin şeye karşı da yazıyorum: güç, mesafe, kayıtsızlık.]

Çok uzaktaki birisi nasıl olur da tek bir kararıyla hayatımızı yıkıntıya çevirecek güce sahip olur?

Barış istediğini söyledin, ama senin barışın yalnızca kana bulanmış bir illüzyondan ibaret. Her zamanki gibi, sadece boş bir siyasi söylem.

[Bu satırı yazdığımda komşumuzun evini düşünüyordum. Eskiden sokakta oynayan kızı, sesinin yerini sirenlerin ve sessizliğin aldığı kızı.]

Gazze’de barış, yaşam değildir. Bombalar arasında bir duraklamadır. Bize umutlu olmamız söylendi, kelimelere inanmamız… Ama kelimeler asla bizi korumadı. Söyle bana: Sözlüğünde "barış" çocukların vücut parçalarından mı oluşuyor? Dünyanda "barış" ölüm ve yıkım üzerine mi kurulu?

Biz insanız.

Yanan çocuklar. Kanlı kızıl gökyüzünün altında gömülü aileler.

Daha doğmadan bombalanan hayaller.

Seslerimizi duyabiliyor musun, yoksa siyasetin gürültüsünde mi kayboldular?

Yoksa dikkatinizi çeken tek ses hazinenizin finanse ettiği füzeler mi?

Açgözlülüğünüz, insanlık dışılığınız ve gücünüz o kadar sarhoş edici mi ki Riviera'nızı atalarımızın bedenleri üzerine mi inşa etmek istiyorsunuz?!

Kendiniz gibi zengin suçluların Filistinli çocukların kafataslarının üzerinde mi güneşlenmesini istiyorsunuz?

Bu, Filistin'in kutsal topraklarını 50 milyon ton moloza çevirdikten sonra oldu!

 [Dilim, bir kez olsun, konuşmaya çalışmadı, sanki kelimelerin bir önemi olmayacağını biliyormuş gibi. Çünkü senin dünyanda kelimeler de silahtır. Konuşmaların asla durmaz... Belki de bizim yıkımımız da asla durmasın diye.]

Savaşın ilk bölümünden fiziksel olarak sağ kurtuldum; sonum olduğunu düşündüğüm bölüm.

Ama bu daha uzun bir bölümün sadece başlangıcıydı, içinde olmayı asla seçmediğim bir bölüm.

İnsanlar, "Hayatta kaldığın için şanslısın" diyorlar, ama bazen hayatta kalmanın en ağır yük olduğunu bilmiyorlar. Savaşı nefesimde taşıyorum. Sıçramalarımda. Ruhumun giydiği zırhta, sessizlik anlarında bile.

Görünüşe göre bu istekler seni rahatsız ediyor.

Gazze’nin iyileşmesi yıkımından daha çok rahatsız ediyor.

Bir çocuğun duvara güneş çizmesi neden bir tehdit olarak görülüyor?

Bizim tekrar gülümseme isteğimizden, ağlamalarımızdan daha çok korkuyorsun.

Ve öldürmek için bu kadar uğraştığın bu hayaller ölmeyecekler.

Seni rahatsız edecekler.

Uykunda canlanıp, senin kendi hayallerinin kâbusuna dönüşecekler.

Çünkü çalınan umut asla solmaz... Sadece diş çıkarır.

Ana vatanının küle dönmesini izlemek nasıl hissettiriyor biliyor musun?

Ben biliyorum.

Eskiden yürüdüğüm sokaklar şimdi toz duman oldu.

Taze ekmek kokusunun yerini yanan insanların kokusu aldı.

Hayalini kurduğum okul ise şimdi yok.

Dedemin odasının penceresi paramparça oldu, tıpkı zaman gibi.

Şehrinin sokaklarında keşke daha fazla yürüseydim, yıkıldıktan sonra onları daha iyi hatırlayabilirdim diye pişman olmak nasıl hissettiriyor biliyor musun?

Baktıkça mutluluğumuz tazelensin diye çektiğin fotoğrafların hüznüne hüzün katması, bütün anılarının toz olup uçması nasıl hissettiriyor biliyor musun?

Annelerin battaniyelere sarınmadıklarını, isimlere göz gezdirdiğini gördüm.

Bir elinde okul çantasını, diğer elinde kız kardeşinin yırtık ayakkabısını tutan bir çocuk gördüm.

Hayaller Gazze'de sadece yanmaz, diri diri gömülürler.

Çok uzaktaydın.

Beyaz Saray'ın duvarları tarafından korunuyordun, bir düğmeye basarak emirler veriyordun, sanki ölüm senin elinde bir oyunmuş gibi.

Füzeler düşerken sen kahve mi yudumluyorsun?

Anneler çıplak elleriyle kazarken sen brifingleri mi inceliyorsun?

Ben buradaydım, senin imzaladığın enkazın içinde. Ben bir sayı değildim.

Duvarlar sallanırken nefeslerini sayan bir kızdım.

Sirenler ve toz arasında sıkışmış bir sestim.

Zamanında dışarı çıkamayan bir çığlığın ardından gelen sessizliktim.

Bu, benim ve bütün Gazzelilerin sana ve görmemeyi tercih eden dünyaya olan mesajı:

Biz hayal değiliz. Arka plan gürültüsü değiliz. Evlerimizi yıkabilirsiniz, ama asla sesimize sahip olamayacaksınız.

Güç kimin öleceğine kimin yaşayacağına karar verme yetkisine sahip olmak mıdır?

Eğer öyleyse siz durmazsınız.

Sadece ölümümüzü değil nasıl öldüğümüzü de siz seçiyorsunuz.

Füzelerin boyutuna, saat kaçta vuracağına, hangi evi yıkacağına, hangi hikâyeyi sileceğine siz karar veriyorsunuz.

Ama hiçbir imparatorluk gerçeği silemez.

Yıkılmayı reddeden bir ruhu hiçbir ateş susturamaz.

Buradayız ve burada olacağız.

Evimizi yıksanız da, hayallerimizi parçalasanız da, bizim sesimiz sizin peşinizi bırakmayacak.

Gerçek, seni kovalayacak.

Hiç kimse masumun ahından kaçamaz, Amerika’nın başkanı bile.

 

*Salma Abu Hamad, Gazze'den gelen Filistinli bir yazardır ve savaştan fiziksel olarak kurtulduktan sonra şu anda Mısır'da yaşamaktadır. Daha önce Los Angeles Times'ta yazıları yayınlanmış olan Hamad, hayat, kayıp ve vatan üzerine düşüncelerini paylaştığı kişisel bir blogu da bulunmaktadır.

Hamad, kişisel anılarını Filistinlilerin acı ve umutlarının kolektif sesiyle harmanlayarak, deneyimlerinin derinliklerinden yazmaktadır.

“Her şey parçalanmış olsa bile kelimelerin hayatta kalma gücü olduğuna inanıyorum,” diyor. "Kalem aracılığıyla, toplumunun her alanını işgal eden Filistinli kadınların öncülerin anılarını ve ruhunu yaşatmaya inanıyorum."

HABERE YORUM KAT

2 Yorum