1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. “Ekmek” bir anı haline geldiğinde
“Ekmek” bir anı haline geldiğinde

“Ekmek” bir anı haline geldiğinde

​​​​​​​Sınır geçişleri kapalı kaldığı ve Gazze halkı temel ihtiyaçlardan mahrum bırakıldığı için, hayatta kalmak için bulabildiğimiz her şeyi topluyoruz.

30 Mayıs 2025 Cuma 22:32A+A-

İslam İsmail’in We Are Not Numbers’da yayınlanan yazısını Barış HoyrazHaksöz Haber için tercüme etti.


2025 yılının Mart ayı başlarında Ramazan'ın beşinci gününden bu yana sınır kapıları sıkı bir şekilde kapalıdır. Tek bir yardım kamyonu bile girmedi. Un yok. Yakıt yok. Hiçbir şey yok.

Ekmek, Gazze halkı için uzak bir hayal haline geldi. Bir zamanlar insanlar bir parça ekmek almak için sıraya girdikleri küçük umut mekânları olan fırınlar artık çalışmıyor. Çalışmak için ihtiyaç duydukları her şey tükendi: fırınları çalıştırmak için yakıt yok, yoğurmak için un yok, pişirmek için hiçbir şey yok.

Bir torba unun fiyatının 100 dolara kadar çıkabileceği bir yerde yaşadığınızı hayal edin, tabii önce bir torba un bulabilirseniz?

Sebzeler marketlerden neredeyse tamamen kayboldu ve bir domates veya salatalık bulsanız bile, muhtemelen eskiden bir tam öğünün fiyatından daha pahalıya mal olacak.

Salata gibi basit bir şey yapmak, günlük temel ihtiyaç olması gereken bir şey, artık en az 50 dolara mal oluyor. Bu lüks bir yemek değil; basitlik kisvesi altında hayatta kalma mücadelesi.

İnsanlar artık en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadıkları için, çoğu “takkaya'lara”, yani hazırlayabildikleri mütevazı yemekleri dağıtan hayırsever topluluk mutfaklarına yöneldi. Bunlar artık özel günler için değil. Mercimek, fasulye ve haşlanmış makarna tabakları günlük standart yemek haline geldi. Eskiden kısa süreli krizlerde dağıtılan acil durum gıdaları, şimdi binlerce kişi için ana besin kaynağı haline geldi.

Hayal etmesi zor, ama Gazze'deki birçok insan iki aydan fazla süredir hiç et veya balık yemedi. Küçük bir parça bile. Bir kez bile. Protein artık bir anı haline geldi. En acı verici haliyle lüks. Ve şimdi, çaresizlikten bazı insanlar deniz kaplumbağalarını pişirmeye başladı. Diğerleri denize gidip denizanası yakalıyor, sonra açık ateşte ızgara yapıyor.

Bir saniye düşünün: ebeveynler, çocuklarının boş midelerini doldurmak için odun parçaları üzerinde denizanası kızartıyor.

Bu sabah, içimde garip bir boşlukla uyandım. Midenizi guruldatan türden bir açlık değil, boş, sessiz bir acı. Artık iyi yemekleri özlemiyorum, çünkü “iyi yemek” kavramı tamamen anlamını yitirdi. Artık gerçek değil. Hatırladığımız, hayal ettiğimiz, açlıktan bedenlerimiz uyuşmuşken sessiz anlarda hayal ettiğimiz bir şey. Yaşanmış bir deneyimden çok, zihnimizdeki bir resim.

Bugün komşumuz kapımıza geldi. Fazla bir şey söylemesine gerek yoktu; gözleri onun yerine konuştu. Bakışlarında ağırlık vardı, kelimelerin ifade edemeyeceği türden bir keder. Konuşurken sesi titriyordu: “Oğlum ekmek yemek istiyor. Ama unumuz yok...”

Sonra bana hala inanamadığım bir şey yaptığını söyledi. Bir hayır mutfağı tarafından dağıtılan haşlanmış makarnanın artıklarını toplamıştı, evet, ucuz domates sosuyla kaplı aynı makarna. Sosu yıkadı. Makarnayı sabırla, dikkatle kurutmak için serdi. Sonra kendi elleriyle un gibi olana kadar öğüttü. Bütün bunları, aç küçük oğlu için birkaç parça ekmek pişirebilmek için yaptı.

Buradaki insanlar bu tür bir gücü kendilerinde bulmak zorunda kaldılar. Bu çok üzücü. En sessiz, en hüzünlü şekilde kahramanca bir davranış.

Bir zamanlar başka hiçbir şeyi olmayanlar için son çare olarak görülen dut ve üzüm ağaçlarının yaprakları bile artık bir meta haline geldi. İnsanlar eskiden kırsalda ağaçlardan özgürce toplarlardı. Şimdi? Kilogramı 40 dolara kadar satılıyor. Yapraklar. Et değil, meyve değil, sadece yapraklar.

Açlık, çevremizdeki her şeyi alınıp satılan bir şeye dönüştürdü. Değerli bir şeye. Nadir bir şeye. Bir zamanlar doğal ve bol olan her şey kıtlık tarafından yutuldu. Dünyanın doğal kabul ettiği yaşamın en temel unsurları, altın gibi savaşılan ve takas edilen hazineler haline geldi.

Gazze'de aç olmak budur. Sadece toprağın değil, günlük yaşamın da kuşatma altında yaşamak budur. Yiyecek bir anı haline geldi. Su bir dua haline geldi. Ve umut... umut, her şey kaybolsa bile hala tutunduğumuz kırılgan bir şeydir.

 

* İslam İsmail, Gazze'nin Al-Nuseyrat bölgesinde yaşıyor. Serbest çevirmen ve gelecek vadeden bir romancıdır. Babasını savaşta kaybettikten sonra, direniş ve huzur bulmak amacıyla yazmaya başladı.

İslam, Gazze'nin anlatılmamış hikâyelerini, özellikle de kuşatma altındaki kadınların ve ailelerin hikâyelerini duyurmak için “We Are Not Numbers'a” katıldı. “Defterim ve kalemim aracılığıyla babamın anısını yaşatıyor ve sesimizin dünyaya ulaşmasına yardımcı oluyorum” diyor.

HABERE YORUM KAT