
Boş raflar, boş mideler
Karpuzu aldım, eve döndüm ve dikkatlice üç porsiyona böldüm: biri benim ailem için, biri büyük amcamın ailesi için - beslemesi gereken sekiz çocuğu var - ve biri de beş çocuğu olan küçük amcam için.
Ahmed Sbaih’in Electronic Intifada’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Sokağımızın sonunda el-Sahabe pazarı var. Burası artık yiyecek alınacak bir yer değil.
Artık sessiz ve gri, insanların genellikle mideleri kadar boş raflarla karşılandığı bir yer.
İsrail 2 Mart'tan bu yana -nadir istisnalar dışında- yardım ve gıda maddelerinin Gazze'ye girmesine izin vermiyor. Kıtlık bir kez daha peşimizi bırakmıyor.
Ailem gün aşırı bir tencere sade mercimek ya da topak makarna etrafında toplanıyor. Sadece hayatta kalmak için yiyoruz.
El-Sahabe pazarını görmek hafızamı canlandırıyor.
Altıncı sınıftayken, çocukluk arkadaşlarım Mahmud, Karam, Abdallah ve Yazen ile her öğleden sonra pazarın yanındaki el-Sahabe sokağında futbol oynardık.
Ailelerimizin bizi eve çağıracağı gün batımına kadar oynardık.
Aynı sokakta çocukluk arkadaşlarımla birlikte su kamyonlarının peşinden koşar, arkasına tutunarak okula yetişmeye çalışırdık.
Üniversitedeyken, geceleri aynı caddede yürür, arkadaşlarım Huseyin, Islam ve Belal ile deniz kenarındaki Galaxy Café'ye gider ve ne zaman bir futbol maçı olsa izlerdim.
Eve taksiyle dönmek istemezdim. Eve gitmeden önce her arkadaşımı tek tek evlerinin kapılarına kadar onlara eşlik etmeyi tercih ederdim.
Ay ışığı ağaçların üzerinden usulca süzülürken ve hava serinken, bu gece yürüyüşleri benim küçük ritüellerim haline geldi. Nefes almak için anlar.
Ama şimdi el-Sahabe pazarına giden sokak sadece açlığa götürüyor.
Pazarı yeniden ziyaret etmek
El Sahabe pazarına en son gittiğimde - ki bu haftalar önceydi - fiyatlar zaten acımasız bir şekilde yükselmişti.
Daha ne kadar kötüleşeceklerini ancak hayal edebilirdim.
Ama bu yorucu rutini kırmak ve bir kez olsun onurlu bir yemek yemek istedim.
Mayıs ortasında, evimden pazara doğru yürüdüm, midem boştu, yüzüm solgun ve yorgundu.
İnsanlar yorgun yüzlerle pazarda dolaşıyordu.
İsrail cehenneminde geçen bir buçuk yılın ardından insanlar hayattan bıkmış, olmayan yiyeceği ararken açlığın ağırlığına yenik düşmüşlerdi.
Pazardan eli boş dönmek artık şaşırtıcı değil, zira görünen az şey de astronomik derecede pahalı.
Kırmızıdan çok beyaz olan bir kilogram domates 9 dolara; delik deşik salatalıklar 10 dolara; içi dışı kurumuş soğanlar 12 dolara; konserve sığır eti 15 dolara ve küçük ton balığı konserveleri 10 dolara satılıyor.
Pazarda kuzenlerim Abdullah ve Mahmud'un birer “bastası” var; Arapça bir kelime olan basta, basit ahşap tezgâh anlamına geliyor.
Tıp öğrencisi olan Abdullah, İsrail'in Gazze'nin kuzeyindeki tüm hastaneleri hizmet dışı bırakması nedeniyle sahip olduğu basit tıbbi bilgileri kullanamıyor ve sahada yeni deneyimler kazanamıyor.
Ocak ayında bilişim teknolojileri bölümünden mezun olan Mahmud'un da Gazze'de savaş sırasında kapatılan bilişim şirketlerinde deneyim kazanma şansı yok.
Sabit bir güç kaynağı ve düzenli bir internet bağlantısı olmadığı için serbest çalışmak da Mahmud için bir seçenek değil.
Kuzenlerim için ufukta net bir umut yok - pazarda hayatlarını kazanmaya çalışıyorlar ama kimse satın alamıyor.
Onları görünce kendi durumumu düşündüm. Bu şubat ayında İngiliz edebiyatı bölümünden mezun oldum ama hala iş bulamadım.
Hayalim, BM'nin Filistinli mülteciler için kurduğu UNRWA gibi yardım kuruluşlarında çevirmenlik yapmak ve böylece insanlara yaşadıkları zorluklarda yardımcı olabilmekti. Bu hayal yerini belirsizliğe bıraktı.
Kendime hayallerimi unutup kuzenlerimin yolundan mı gitmeliyim diye sordum.
İki saat dolaştıktan sonra, bir satıcının pazardaki insanların dikkatini çekecek şekilde konuştuğunu duydum.
Açık tenli, kel kafalı yaşlı bir adamdı - gerçi saçlarının kenarlarında hâlâ biraz kır vardı - sandalyesinde oturuyor, bastonunu kucağına dayıyordu.
Tezgâhı, üst üste yığılmış plastik kasaların üzerine oturtulmuş ahşap bir tahtadan başka bir şey değildi - makarna paketleri sergiliyordu, aynı yorgun seçim.
Yakınlarda duran birine ne hakkında konuştuğunu sordum ve işte o zaman beni durduran bir şey duydum: Makarnadan nasıl ekmek yapılabileceğini anlatıyordu.
Yaşlı adama en baştan başlamasını rica ettim.
Sürecin makarnanın bir gün boyunca suda bekletilmesiyle başladığını, ardından hamur oluşturmak için bir fincan un eklendiğini anlattı. Pişirmeden önce maya ekleniyor.
Yine de masraflar yüksek kaldı - pişirme için odun, hamur için bir fincan un ve gerçek bir yemek gibi hissettirmek için ekmeğin yanında biraz kekik.
Bir karpuz, üç aile
Üç saat geçti ve ben hala kalabalık pazarda dolaşıyordum, eve elim boş dönmek istemiyordum.
Ancak güneşin tenimi kavurması ve dikkat çekmek için birbiriyle yarışan çaresiz satıcıların bitmek bilmeyen bağırışları başımı ağrıtıyordu. Eve yürüyerek dönmeye karar verdim.
Pazardan ayrılırken karpuzların sergilendiği bir tezgâhın önünden geçtim.
Durakladım.
Ailem ve arkadaşlarımla sahilde geçirdiğim yazların güzel anılarını canlandıran karpuzlara baktım.
Yaz demek sahile gitmek, yüzmek ve saf rahatlama anları demekti - üç saat boyunca güneşin altında pazarda dolaşmak değil.
Bir karpuz tuttum.
Evde bekleyen 16 yaşındaki kız kardeşim Jana'yı düşündüm. Ona pazardan tatlı bir şeyler alacağıma söz vermiştim.
Bazen onu telefonunda gezinirken, Gazze dışındaki yaşıtı kızların okula gidişini, restoranlarda yemek yiyişini ve parlak, yeni kıyafetler giyişini izlerken görüyordum.
Okulu olmadığı için günlerini bulaşık yıkayarak ve evi temizleyerek geçiriyor, anneme elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyor.
Kısa bir yaz tadı sunmaya ve bir karpuz almaya karar verdim.
Satıcı tarttı - bir kilogram, ancak yeterli - ve yaklaşık 10 dolar istedi.
Karpuzu aldım, eve döndüm ve dikkatlice üç porsiyona böldüm: biri benim ailem için, biri büyük amcamın ailesi için - beslemesi gereken sekiz çocuğu var - ve biri de beş çocuğu olan küçük amcam için.
Çok fazla değildi. Ama bir an için, kaybettiğimiz - ve hala kaybetmekte olduğumuz - yazın tadına bakıyormuşuz gibi hissettik.
*Ahmed Sbaih, Gazze'de yaşayan bir yazar.
HABERE YORUM KAT