
"Ben onu size değil, Allah’a emânet ediyorum. Çünkü Allah, koruyup gözetenlerin en hayırlısıdır"
"Şunu bilin ki, ben onu size değil, Allah’a emânet ediyorum. Çünkü Allah, koruyup gözetenlerin en hayırlısıdır."
Yâkub dedi ki: “Daha önce kardeşi Yûsuf’u size güvenip nasıl emânet ettiysem, şimdi onu da aynı şekilde size emânet edeyim, öyle mi?! Şunu bilin ki, ben onu size değil, Allah’a emânet ediyorum. Çünkü Allah, koruyup gözetenlerin en hayırlısı ve merhamet edenlerin en yücesidir!” (Yusuf-64)
Erzak yüklerini açıp da sermayelerinin kendilerine geri verilmiş olduğunu gördüklerinde, dediler ki: "Ey Babamız, daha neyi arıyoruz, işte sermayemiz bize geri verilmiş; (bununla yine) ailemize erzak getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükünü de ilâve ederiz. Bu (aldığımız) az bir ölçektir." (Yusuf-65)
Oğullarının bu vaadi, Hz. Yakub’un yarasını tazelemiş olmalıdır. Çünkü onlar Hz. Yusuf’u kır gezintisine götürürken de aynı sözü vermişlerdi! Zaten tazelenen bu eski yarasının acısını açıkça dile getirdiğini, oğullarının bu sözünün içinde uyandırdığı fırtınalı çağrışımları kelimelere dökmekten kaçınmadığını görüyoruz. Okuyalım:
Babaları Yakub dedi ki; `Daha önce kardeşi konusunda size duyduğum güvenin aynısını şimdi de onun hakkında mı duyayım?”
Sizin vereceğiniz sözler sizin olsun, koruyuculuğunuz da sizin olsun. Ben oğlumun korunmasını ve ona merhamet edilmesini istediğimde başvuracağım güvenilir kapı vardır.
Her neyse. Hz. Yusuf’un kardeşleri, zahire bedellerinin geri çevrilmiş olmasını, kardeşlerinin yanlarına verilmesine ilişkin isteklerinin yerinde bir istek olduğunun, babalarından haksız bir istekte bulunmadıklarının delili olarak kullandılar.
Arkasından ailelerinin erzak sağlamaya ilişkin hayati çıkarını özendirme unsuru olarak kullanıp babalarına baskı yapmaya girişiyorlar.
Bu arada kardeşlerine göz kulak olacaklarını, bunda kesin kararlı olduklarını, tekrar vurguluyorlar.
Ayrıca eğer kardeşleri yanlarında olursa bir deve yükü daha fazla zahire alacaklarını söyleyerek babalarını özendirmeye çalışıyorlar.
Hz. Yakub’un oğullarının “Böylece bir deve yükü daha fazla zahiremiz olur” şeklindeki sözlerinden anlıyoruz ki, Hz. Yusuf, adam başına -belli ağırlığı olan bir deve yükü erzak veriyordu, her müşteriye istediği kadar zahire satmıyordu. Bu da kıtlık yıllarının şartlarına uygun, yerinde bir politika idi. Böylece herkese erzak yetiştirebiliyordu.
FİZİLALİL KUR’AN
Yüklerini açınca baktılar ki oraya takas yapmak üzere götürdükleri tüm eşyaları geri verilmiş. O zaman eşya karşılığı eşya alınıyordu. Bu gerçekten çok güzel bir davranıştı. Demek ki melik çok iyi birisiydi. Hem birer deve yükü erzak verilmiş, hem de karşılığında da götürdükleri alınmamış. Bunu görünce dediler ki ey babamız, bak bütün sermayemiz bize geri verilmiş. Ey babamız, artık bize o melikin istediğini yapmanın dışında ne gerekir? Kardeşimizi alıp tekrar gider ehlimize bir şeyler alırız. Kardeşimizi de koruruz. Ve üstelik bir deve yükü daha fazla buğday almış oluruz. Zaten bu bize ancak yetişiyor. Bir deve yükü daha buğday getirmiş oluruz. Bu az bir şeydir dediler. Ve iddiaları biraz daha haklılık kazanıyordu. Küçük kardeşin, Bünyamin’in Mısır’a götürülme isteği biraz daha haklılık kazandı.
BASAİRUL KUR’AN
HABERE YORUM KAT