1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Av. Adem Tural'la Furkan Vakfı'na Yapılan Operasyon Üzerine...
Av. Adem Tural'la Furkan Vakfı'na Yapılan Operasyon Üzerine...

Av. Adem Tural'la Furkan Vakfı'na Yapılan Operasyon Üzerine...

Furkan Vakfı davası ve Alparslan Kuytul’un avukatı Av. Adem Tural Haksöz-Haber’e konuştu.

20 Temmuz 2018 Cuma 16:41A+A-

Av. Adem Tural ile yaptığımız röportajı aşağıda ilginize sunuyoruz:

-Furkan Vakfı’na yönelik operasyon süreci nasıl gelişti? Alparslan Kuytul ve bazı vakıf sorumluları hakkında yürütülen takibat hangi gerekçeye dayandırıldı? Yaşanan gelişmeleri özetleyebilir misiniz?

Furkan Vakfı, Adana merkezli, İslami eğitim ve hizmet amaçlı faaliyetler yapan bir sivil toplum kuruluşudur. Yaptığı konferanslar ve eğitim çalışmalarıyla halkın dini olarak bilinçlenmesi için çaba harcayan bir vakıftır.

Alparslan Kuytul Hoca, Müslümanların zararına olabilecek durumlarda mesul gördüğü kişileri ya da makamları iyi niyetle ikaz etmeyi Müslüman olmanın bir gereği olarak görmüştür.

Bu uyarı ve nasihatleri içeren videolar bazı çevreler tarafından manası değişecek şekilde kırpılarak medyaya servis edilmiş ve Alparslan Kuytul Hoca hakkında karalama kampanyası yürütülmüştür.

Kırpılmış videolar ile Alparslan Kuytul Hocayı FETÖ, PKK, DAEŞ ve EL-KAİDE örgütlerine mensupmuş gibi göstermeye çalışıyorlar. Özellikle 15 Temmuz darbesi, Afrin Operasyonu ve Hükümetin bazı faaliyetleri hakkında yaptığı konuşmalar manası bozulacak şekilde kırpılarak toplumda Furkan Vakfı aleyhinde bir algı oluşturulmaya çalışıldı. 30 Ocak operasyonunda bu kırpılmış videoların önemli bir etkisinin olduğunu düşünüyorum.  Kırpılmış videoları izleyen bazı kişiler Alparslan Hoca hakkında suç duyurusunda bulundular.

-Bu operasyonun yapılmasına sebep olan çarpıtmalara örnek verir misiniz?

Mesela Afrin Operasyonu hakkındaki konuşmasından “girmesi var bir de çıkması var, girersin ama çıkamazsın” kısmının kırpılarak tutuklamaya gerekçe olarak gösterildiğini görüyoruz. Hâlbuki konuşmanın aslını izlediğimizde hükümeti iyi niyetle uyardığı açık bir şekilde görülmektedir. İlgili konuşmaların bir kısmını sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Afrin Hakkında yaptığı konuşma:

“Belki de Türkiye’yi tuzağa çekiyorlar. Amerika, Türkiye’nin ne yapacağını tahmin etmeden mi bunu yaptı? Herkesin gözünün içine soka soka, tırlar kameraların önünde gidiyorlar. Üzerinde zırhlı araçlar, uçak savarlar… Bu Türkiye’yi tahrik etmektir… Girmesi var, bir de çıkması var. Girersin ama çıkamazsın. Amerika, Irak’a girdi, çıkamadı yıllarca, Afganistan’a girdi, çıkamadı… Girmek kolay, çıkmak zordur. Amerika, onlara (PYD) şimdi 4900 tır silah verdiyse orda kaç bin askerimizi kaybederiz bilmiyorum. Allah göstermesin. Yani bu iş bir tuzak olabilir. Amerika sanki göz göre göre Türkiye’yi orada bataklığa çekiyor

Tutuklamaya gerekçe gösterilen bir diğer konu ise “Darbeye Hayırlı Olsun” dediğine yönelik iftiradır. Konuşmanın aslını incelediğimizde “Bu darbenin İslami faaliyetlere darbe olmamasını ve Müslümanların hayrına olmasını” ifadesinin geçtiğini görüyoruz. Bildiğimiz gibi Sayın Cumhurbaşkanımız da 15 Temmuz gecesi “bu olay Allah’ın bize büyük bir lütfu oldu” ifadesini kullanmıştı. Kullanılan iki ifade de başımıza gelen bu musibetin iyi olaylara vesile olması için bir temenniden ibarettir. 

İlgili konuşmanın aslı şu şekildedir:

“Ders esnasında, belki siz internetten takip etmişsinizdir, ben yeni haber aldım. Saat 22.00 civarında TSK ülke yönetimine el koymuş ve şu anda darbe yapılmış vaziyette. Bu darbe ortamında yüzbinlerce insan belki de içeri alınacak, belki biz de onlardan biri olacağız. Bundan sonra ne olacağı karanlıktır. Allah milletimizin başına kaldıramayacağı sorunları çıkarmasın. Bu darbenin İslami faaliyetlere darbe olmamasını ve İslami faaliyetlerin bundan olumlu yönde etkilenmesini ve Müslümanların hayrına olmasını vesile kılsın. Biz her ne kadar bu hükumeti tenkit ettiysek de darbeyle devrilmiş olmalarından memnun olmayız. Bu darbenin nereye gideceği belli olmaz. Allah, suçsuz olanları korusun… Hakkınızı helal edin”

Bu iki konuşmaya benzer birçok konuşma söz konusudur. Bu konuşmalar terör örgütü üyeliği suçlamasına delil gösteriliyor. Bir toplumda herkes susarsa, yöneticileri hiç kimse tenkit etmezse, iyi niyetle uyarılarda bulunanlar terör suçlamasıyla susturulmaya çalışılırsa o memleketin ilerleme kat etmesi mümkün değildir. Merhum Akif’in dediği gibi:

                “Sahipsiz vatanın batması haktır, 

                Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.”

Operasyona sebep olarak gösterilen bir diğer konu ise Furkan Vakfı’nın İskenderun ve Adana’da düzenlemek istediği basın açıklamalarına emniyet mensuplarının orantısız bir şekilde müdahale etmesi sonucu yaşanan olaylardır. Bu iki olayda da barışçıl bir şekilde toplanma hakkını kullanmak isteyen kişilere emniyet mensuplarının çok ağır bir şekilde müdahale ettiğini görüyoruz. Polisin aşırı ve orantısız müdahalesine rağmen basın açıklamasına katılan kişilerden hiç kimsenin polise karşılık vermemesi de toplantının barışçıl olduğunun bir göstergesidir.

-Alparslan Kuytul ve halen tutuklu bulunan Furkan Vakfı’ndan diğer 8 kişi hakkında ileri sürülen ithamlara dair neler söyleyebilirsiniz? Emniyet ve yargı aşamasında yaşananlar hukuki çerçeveden nasıl değerlendirilebilir?

30 Ocak ve 7 Mayıs operasyonları sonucunda toplam 43 kişi hakkında Silahlı Terör Örgütüne Üye olma, Nitelikli Dolandırıcılık, Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma ve Özel Belgede Sahtecilik suçlarından dolayı soruşturma başlatıldı. Alparslan Kuytul Hoca Nitelikli dolandırıcılık ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından, altı kişi Nitelikli Dolandırıcılık suçundan, iki kişi ise nitelikli dolandırıcılık, özel belgede sahtecilik ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarından dolayı tutuklandılar.

Geçen hafta elimize ulaşan bir tebligata göre Alparslan Hocanın dışındaki kişiler için silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasına takipsizlik kararı verilmiş.

Alparslan hocaya yönelik terör suçlaması ise aklı başında herkesin fark edebileceği bir çelişki içermektedir. Alparslan Hoca, DAEŞ, EL-KAİDE, FETÖ ve PKK’ya aynı anda üyelikten suçlanıyor. Bir insanın birbiriyle hem fikir hem de eylem olarak zıt olan bu örgütlere aynı anda üyeliğinin mümkün olmadığı açıktır. Hâkim, tutuklama kararında terör örgütü üyeliği suçlamasının vasfının değiştiğini belirterek suçun, terör örgütü propagandası olarak nitelenmesi gerektiğini açıklıyor ancak sonradan ne oluyorsa tutuklama müzekkeresine terör örgütü üyeliği yazıyor. Ve işin garip tarafı hangi örgütten dolayı tutuklandığını da yazmıyor.

-Tutuklama gerekçesinden dikkat çekici yerleri bizimle paylaşabilir misiniz?

“…Alparslan Kuytul’un bir kanaat önderi yerine siyasi bir şahsiyet portresi çizmeye çalıştığı, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin muasır medeniyetler ile teknoloji ve ekonomide yarışır hale gelmesi ve toplumsal hoşgörü ve saygı seviyesindeki toplumsal gelişmişlik düzeyinin her geçen gün artması, tesettür yasağının kaldırılması, dini hassasiyetlerinden dolayı giyim ve kuşamı, rengi, cinsiyeti, sakalı, görüşü, mezhebi ve benzeri ayrımlar sebebiyle milletin ve milletvekillerinin kınanmaya dahi uğramadığı günümüzde siyasete yön vermek amacıyla siyasi parti kurarak çeşitli yasal prosedürler ile kayıt altına alınmaktan kaçınarak sosyal medya aracılığı ile halkın teveccühüne yön vermeye çalışmanın hayatın olağan akışı ile bağdaşır nitelikte olmadığı...”

Bu gerekçeye baktığımızda terör örgütleriyle ilgili hiçbir ifadenin geçmediğini görüyoruz. Sunulan gerekçe, bir mahkeme kararından ziyade bir siyasetçinin balkon konuşmasını andırmaktadır. Ayrıca “Halkın teveccühüne yön vermek” suçu TCK’nın hangi maddesine giriyor bilmiyoruz! İfade özgürlüğünden faydalanmak için siyasi parti kurma zorunluluğunun olduğunu da yine ilk defa burada görüyoruz!

-Operasyon sanki bir terör örgütüne yapılmış gibi medyaya yansıtıldı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Operasyon görüntülerini izlediğimizde bir terör örgütünün hücre evlerine baskın yapılıyormuş gibi bir hava verilmeye çalışıldığını görüyoruz. Birçok ilde eş zamanlı şafak operasyonu, özel harekât ekiplerinin operasyona uzun namlulu silahlarla katılması, koçbaşlarıyla kırılan kapılar, zırhlı araçlar, Tomalar, trafiğe kesilen yollar, uzun gözaltı süreleri, mahkeme günü adliyeye giriş-çıkışların yasaklanması…

Emniyet mensuplarının zırhlı araçlarla ve tomalarla vakıf binasının önünde aylarca beklemesi de halkın Furkan Vakfı’ndan uzaklaşmasını sağlamaya yönelik bir hareket olduğunu gösteriyor. Biraz önce de belirttiğim gibi Alparslan Hocanın dışındaki kişiler için terör suçlamasına takipsizlik kararı verildi. Şimdi bu operasyonu yapan kişiler çıkıp özür dileyecekler mi? Bir terör örgütüne operasyon yapılıyor havası estiren medya mensupları hem vakfın hem de vakıf mensuplarının itibarını iade edecekler mi? Bu erdemi gösterebilecekler mi?

30 Ocak 2018’de şafak operasyonu ile gözaltına alınıp adli kontrol şartıyla serbest kalan kişilerden bir kısmı aynı soruşturma kapsamında 7 Mayıs tarihinde yine bir şafak operasyonu ile tekrar gözaltına alındılar. Bu durumun izahını yapmakta zorlanıyoruz. Haftada bir defa imza atan kişiyi şafak operasyonuyla tekrar gözaltına almayı gerektiren sebep ne olabilir? Yoksa vakıf gönüllülerine ve halka gözdağı mı verilmek isteniyor, bilemiyoruz tabi.  Alparslan Hoca hakkında devam eden terör suçlamasının ise hiçbir dayanağının olmadığı çok açıktır. Bir terör örgütü sizi tehdit edip, sizin için infaz kararı alıyor ve bu tehditten dolayı emniyet mensupları size koruma vermek istiyor ama birileri sizi bu örgüte üye olmakla suçluyor. Bu durumun mantıksızlığını izah etmeye bile gerek duymuyorum.

-Bu süreçte başka ne gibi hukuksuzluklar yaşandı?

Bu süreçte birçok hukuksuzluk yaşandı.

3 Şubatta vakıf gönüllülerinden birinin evi sebepsiz bir şekilde mühürlendi. Evi mühürleyen kişiler bir müddet sonra hatalarını anlayıp mührü kaldırdılar.

Vakfa gelip giden öğrencilere ait 10 öğrenci evi ve vakfa gelip giden kişilerin oturduğu 2 aile evi vakfın kaçak yurdu oldukları gerekçesiyle mühürlendi.  Ve kaçak yurt oldukları gerekçesiyle Furkan Vakfına, her ev için 20 bin TL olmak üzere toplam 240 bin TL para cezası kesildi.

Öğrenci evlerini mühürlemeye gelen polislerin ellerinde uzun namlulu silahların olduğu görüldü.

Kayyım tarafından yönetilen Furkan Vakfı’nın Genel Merkezine giren hırsızlar yaklaşık 200 bin TL değerindeki dijital malzemeleri çaldılar.

Türkiye genelinde ismi Furkan olan 13 adet dernek ve temsilciliği altı ay boyunca geçici olarak faaliyetten men edilmişti, son KHK ile de tamamen kapatıldılar.

Vakıfla hiçbir alakası olmayan bir kitapevi, vakfa ait olduğu gerekçesiyle mühürlendi ve 4 ay boyunca kapalı kaldı. Kitapevi sahibinin uzun uğraşları sonucunda kitapevi açıldı.

-Tutuklanan kişilerin Adana’ya çok uzak yerlere nakledilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Alparslan Kuytul Hoca 8 Şubat Perşembe günü tutuklandı ve Adana Kürkçüler F Tipi kapalı cezaevine götürüldü. Bizler avukatları olarak kendisini ziyaret için cezaevine gittik ancak Alparslan Hocanın Kürkçüler cezaevinde olmadığını öğrendik. Cezaevi savcısı, Alparslan Kuytul ve diğer dört kişinin güvenlik sebebiyle başka bir cezaevine sevk edildiğini söyledi ve nakilleri tamamlanmadan konu hakkında bilgi veremeyeceğini belirtti. Cuma günü akşamüzeri Alparslan Hocanın Bolu’ya diğer dört kişinin ise İzmir Ödemiş’e sevk edildiğini öğrendik.

Düşünsenize bu beş kişi gece saat iki civarında cezaevine giriş yapıyor ve aynı gece saat dört civarında cezaevi araçlarıyla bilmedikleri bir yere doğru götürülüyorlar. 10 gün gözaltı ve 15 saatlik mahkeme sürecinden sonra, aynı gece elleri kelepçeli bir şekilde 10 saatlik bir otobüs yolculuğu gerçekleştirdiler. Belli ki yargılama gerçekleşmeden hüküm verilmişti!

Belli ki Bolu ve Ödemiş cezaevleri hem tutuklulara hem de ailelere zorluk çıkarmak için bilinçli bir şekilde tercih edilmişti. Adana’dan Bolu’ya ve Ödemiş’e gitmek, aileler için bir nevi işkence olmaktadır. Bu beş kişi Adana’dan çok uzak bir yere nakledilerek yalnızlığa mahkûm edilmek istenmiştir.

-Alparslan Kuytul, Cezaevinde hangi kısıtlamalara maruz kalmaktadır?

Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki Alparslan Hoca Cezaevine girdiği an neredeyse bütün hakları yasal bir dayanağı olmaksızın cezaevi yönetimi tarafından yasaklanmıştır. Birçok hakkı bizlerin yaptığı başvurular sonucunda kendisine verilmiştir.

Alparslan Hoca yaklaşık 160 gündür bir koğuşta tek başına kalmaktadır. Bu tecrit uygulaması için yaptığımız başvurular hukuka aykırı bir şekilde reddedilmektedir. Alparslan Hocanın DAEŞ, EL-KAİDE, FETÖ ve PKK ile bağlantılı olduğu iddiasından dolayı güvenlik gerekçesiyle tek kalması gerektiğine karar verilmiştir.

Cezaevi yönetimi tecritle ilgili kararında özetle şu açıklamayı yapmaktadır:

  1. Tutuklular ancak kendi konumundaki kişilerle beraber kalabilirler
  2. Aynı örgütten tutuklu olan kişiler aynı odada kalamazlar
  3. Her ne kadar Alparslan Kuytul’un tutuklama kararında örgüt ismi yazmasa da soruşturma dosyasında dört farklı terör örgütüne üye olduğuna dair iddialar mevcuttur
  4. Bu sebeple Alparslan Kuytul tek kalmak zorundadır aksi halde diğer terör örgütlerine bilgi aktarabilir ve örgüt üyelerinin itirafçı konumuna geçmesini engelleyebilir.

Bu açıklama şunu gösteriyor; şayet Alparslan Hocanın soruşturma dosyasında bu terör örgütlerinden herhangi birinin ismi olmasaydı o örgüte mensup olan kişilerle aynı koğuşta kalabilecekti. Acaba bu kokteyl örgüt saçmalığına Alparslan Hocayı cezaevinde tek bırakmak için mi başvurdular? Gerçek amaçları bu muydu bilemiyoruz ama tecrit uygulamasında kokteyl örgüt saçmalığının büyük etkisinin olduğunu belirtmek istiyoruz.

Diğer kısıtlamalar ise şu şekildedir:

*”Bakanlığın talimatı var” denilerek iki ay boyunca televizyon verilmedi

*İlk üç ay boyunca başka mahkûmlarla sohbet etme hakkı verilmedi

*Avukat görüş hakkı kısıtlandı. Yaptığımız başvuru sonucu üçüncü ayın sonunda bu kısıtlama kaldırıldı

*Gönderdiği mektuba, yasaklı ifadeler içerdiği gerekçesiyle el konuldu. Yaptığımız başvuru sonucunda mektubun yasaklı olmadığına karar verildi.

*Vaiz ile görüş hakkı yasaklandı.

*Spor hakkı ancak beşinci ayın sonunda verildi.

*Kütüphaneye çıkma, ortak havalandırmaya çıkma, toplu sohbet gruplarına katılma gibi birçok hakkı verilmedi.

-Tecrit uygulaması ve hak kısıtlamalarıyla yapılmak istenen nedir?

Alparslan Hocaya yapılan bu muamelelerin ortak amacı onu yalnız bırakmak ve dünyayla irtibat kurmasını engellemekti. İlk üç boyunca ailesinden birkaç kişi ve avukatı dışında hiç kimseyle görüştürülmedi. Televizyon hakkı kısıtlanarak harici bir ses duyması dahi engellendi. Tüm kısıtlamalar belli bir sıra takip edilerek yapıldı ve onu yıpratmak ve iradesini teslim almak için ellerinden geleni yaptılar. Ama Alparslan Hoca onların bu uygulamalarına teslim olmadı ve sonuna kadar dayandı hala da dayanmaktadır.

-Furkan Vakfı ve Alparslan Kuytul’un maruz kaldığı ve 28 Şubat sürecini hatırlatan manzaralar kamuoyunda nasıl bir yansıma buldu? Genel manada İslami camianın tepkisi ya da tepkisizliği hususunda neler söyleyebilirsiniz?   

Furkan Vakfına yapılan bu operasyonda 28 Şubatta olduğu gibi elbette medyaya da bir görev verilmişti. Medyanın görevi vakfı bir terör yuvası olarak göstermek ve insanların vakıftan uzaklaşmasını sağlamaktı. Bunun için bel altından vurmayı da ihmal etmediler. 60 yaşındaki bir amcanın telefonundan çocuk pornosu çıktığına dair yalan haber yapmaktan dahi utanmadılar. Telefonun imajını incelediğimizde pornografik bir görüntü olmadığını gördük. Dosyada gizlilik kararı olduğu halde medyaya dosya ile ilgili birçok yanlış bilgi sızdırıldı. Ne hikmetse dosyadaki gizlilik kararı sadece avukatları etkiliyordu. Birileri dosyadaki bilgileri yalan yanlış bir şekilde medyaya servis edebiliyor.

Furkan Vakfı’na yapılan operasyon Twitterda günlerce gündem olduğu halde İslami camiadan çok az kişi bu konu hakkında konuşabildi. İslami bir camiaya yapılan bu tarz bir operasyonda medyaya nasıl bir görev verildiğini Müslümanlar çok çabuk unuttular! Unuttular ve medyada yer alan haberlere inanmayı tercih ettiler.

Ancak öğrenci evlerinin mühürlenmesi ve bayan öğrencilerin sokağa atılması kamuoyunda büyük tepkilere sebep oldu. Bu hadise zihinlerde “tekrardan eski günlere mi dönülüyor” şeklinde soru işaretleri oluşturdu.

-Furkan Vakfı ve Alparslan Kuytul'un kamuoyunda çok tartışılmasını ve maruz kalınan bunca haksızlığa rağmen yine de yeterince sahiplenilmemesini neye bağlıyorsunuz?

Bunun birçok sebebi olabilir. İlk akla gelen kırpılmış videolarla Furkan Vakfına karşı olumsuz bir algının oluşturulmuş olmasıdır. Bu olumsuz algıdan dolayı insanlar temkinli davranıyor olabilir.

Yaşanan olaylara sessiz kalınmasının bir diğer sebebi ise Müslümanların iktidara olan aşırı güvenleri ve bu güvene bağlı olarak iktidarın hata yapmayacağını düşünmeleri olabilir. “Bu vakfa bir operasyon düzenleniyorsa hükümetin kesin bir bildiği vardır” deyip şimdilik susmayı tercih eden kişiler de olabilir.

Yine 15 Temmuzdan sonra cemaatlere karşı büyük bir önyargının oluşması da bu sessizliğin sebeplerinden olabilir.  Son dönemde topluma yoğun bir şekilde cemaat düşmanlığı aşılanıyor. Bütün cemaatlere potansiyel bir terör örgütü gözüyle bakılıyor. “Eğer Furkan Vakfına yapılanların yanlış olduğunu söylersem ve Furkan Vakfı ilerde bir gün Terör Örgütü ilan edilirse benim de başım belaya girer” düşüncesiyle herkes susuyor. Şunu tekrar belirtmek istiyorum: Furkan Vakfı’nın terör örgütleriyle bir alakasının olmadığı gelen takipsizlik kararıyla kesinleşmiş oldu.

İslami camianın bu tepkisizliğinin bir sebebi de Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağlarının zayıflamış olmasıdır. Furkan Vakfı da dâhil bütün vakıf ve cemaatler özeleştiri yapmalı ve kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmenin yollarını aramalıdır.

İktidarda Müslümanlar olduğu için hükümetin yaptığı her eylem peşinen doğru kabul ediliyor. Yani “Hükümet bir şey yaptıysa vardır bir bildiği, sonuçta bu kişiler namaz kılan insanlar” diye kabul ediliyor.

Hz. Ömer’in “Ey Müslümanlar! Eğer ben haktan saparsam bana ne yaparsınız.” sözüne karşı orada bulunanların: “Eğer yoldan saparsan ey Ömer! Seni bu kılıçlarımızla doğrulturuz.” dediğini çok çabuk unuttuk. Başımızdaki kişileri Hz. Ömer’den daha mı hayırlı görüyoruz ki kendilerini kusursuz görüp eleştirilmeye tahammül etmemelerini kabulleniyoruz?

-Bu hadiseyle ilgili olarak iktidardan, kamuoyundan ve bilhassa da İslami camiadan beklentiniz nedir?

Birileri iktidarda bulunan kişilere, Alparslan Hocanın kırpılmış videolarını izleterek iktidarı Furkan Vakfına ve Alparslan Hocaya karşı kışkırtıyor olabilir. Şayet böyle bir şey varsa iktidarda bulunan kişiler bu tuzağa dikkat etmelilerdir. Eğer bu operasyonların asıl sebebi kırpılmış videolar değil de Alparslan Hocanın yaptığı eleştiriler ise bu noktada da Hz. Ömer’in devlet yönetimini hatırlatmak istiyorum. Hz. Ömer’i güçlü kılan şey hata yaptığı zaman kendisini uyaracak kişilerin olduğunu bilmesiydi.

Kamuoyundan temennimiz medyada yer alan asılsız haberlere itibar etmemeleri ve Alparslan Hocanın konuşmalarının aslını izleyerek yaşanan süreci vakfın resmi hesaplarından takip etmeleridir.

Son olarak, ülkemiz üzerinde çok büyük operasyonlar yapmaya çalışıyorlar. İslami faaliyetleri, namaz kılan kişilerin iktidarda olduğu bir dönemde yok etmek istiyorlar. İslami camianın bu noktaya çok dikkat etmesi gerekiyor. Cemaatlere yönelik yapılan operasyonların yüzde biri, iktidarda sol bir hükümet olduğu zaman yapılsaydı birçok kişi konuşurdu. Ama ne hikmetse bugün herkes susuyor. Susmanız hükümete iyilik yaptığınız anlamına gelmez. Bugün cemaatleri bitiren derin güçlerin yarın hükümete dokunmayacağını mı sanıyorsunuz? Bütün hocalar ve cemaatler çok geç olmadan bu tehlikenin farkına varmalı ve bir araya gelerek bu konularda ortak bir tepki göstermelidir. Cemaatler birbirlerini rakip olarak görmekten vazgeçip en azından belli konularda ortak bir tepki göstermenin yollarını aramalılardır. İslami camia, kalabalıkları ve gücü elinde tutanları dikkate almaktan vazgeçip yalnız Allah’ı dikkate alıp O’nun ne diyeceğini önemsemek zorundadır. Şunu unutmayalım Allah’ı dikkate almayanlar yok olmaya mahkûmdurlar.

HABERE YORUM KAT

17 Yorum