
Ortadoğu İntifadaları Arap ülkelerini zayıflattı mı?
"Birçok kişi, Arap ülkelerinin bugünkü zayıflığından Arap Baharı’nı sorumlu tutmaya odaklanmış durumda... Ancak uzun vadede Arap ayaklanmalarının bu şekilde hatırlanacağını sanmıyorum."
Omar al-Ghazzi: Arap Baharı, Bir Hafıza Savaşı
Cihat Arpacık / Perspektif.online
Birçok kişi, Arap ülkelerinin bugünkü zayıflığından Arap Baharı’nı sorumlu tutmaya odaklanmış durumda. Bu anlatı, devletlerin ve rejimlerin rolünü düşünmek yerine, sözde kaosun ve Batı müdahalesinin tohumlarını ektikleri gerekçesiyle halkı ve aktivistleri suçluyor. Ancak uzun vadede Arap ayaklanmalarının bu şekilde hatırlanacağını sanmıyorum.
Üzerinden geçen 14 yılın ardından Arap Baharı’nı hatırlamak isteyenlerin, devrimlerin kendisini hatırlamaktan çok, hatırlamanın kendisiyle verilen bir mücadeleye girmesi gerekiyor. Arap Baharı’nın başlangıç yıldönümünde, London School of Economicsa and Political Science’den Dr. Omar Al-Ghazzi ile konuştuk. Küresel iletişimin jeopolitiği, Arap medyası ve hafıza siyaseti üzerine çalışan Al-Ghazzi, bugün Arap dünyasında yaşananların yalnızca siyasal değil aynı zamanda bir anlatı ve hatırlama krizi olduğunu söylüyor. Medyanın, geçmişi nasıl çerçevelediğini, bugünü ve hatta geleceği nasıl belirlediğini anlatıyor. Bu röportaj, “ne oldu?” sorusundan çok “ne unutturuldu?” sorusunun peşine düşüyor. Arap Baharı’nın reform, onur ve özgürlük talep eden kolektif bir hareket olmaktan çıkarılıp nasıl bir “kaos hikâyesine” dönüştürüldüğünü, devletlerin, rejimlerin ve algoritmaların hafızayı nasıl yeniden yazdığını, Pan-Arap medyanın pan-otoriter bir suskunluğa çekildiği, sosyal medyanın bir özgürleşme alanından gözetim aracına evrildiğini anlatıyor.
2011 sonrasında Arap dünyasında “kolektif hafıza” nasıl bir dönüşüm geçirdi?
Şu anda, bölgedeki siyaset, sınırlar ve geçim kaynaklarındaki değişimler çok hızlı ve dönüştürücü bir düzeyde gerçekleşiyor. Bu durum, birçok insanın yakın ya da uzak geçmişle ilgili olsun, kolektif geçmişten kopuk hissetmesine neden oluyor. Ayrıca bu, kolektif hafızanın harekete geçirilme biçimlerini de öngörülemez kılıyor.
Arap medyası Arap Baharı’nı nasıl hatırlamayı tercih ediyor? Bu hafıza siyaseti bize ne anlatıyor?
Çoğu bağlamda Arap medyası artık devlet ve hükümet gündemlerini yansıtıyor. Dolayısıyla, bir silme ve unutma siyaseti devrede. Ana akım Arap medyası, Arap Baharı’nı reform, özgürlük, iyi yönetim ve onur arayışında olan, Arap ülkeleri genelinde gelişen kolektif bir hareket olarak hatırlamakla ilgilenmiyor. Otoriter yönetimin yeniden tesis edildiği ülkelerde bu durum daha da belirgin. Suriye’de de Esad rejiminin devrilmesi bölgesel dinamiklerden soyutlanıyor.
Arap Baharı’nın medyadaki temsili ile siyasi sonuçları arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yayın ve sosyal medya, son 15 yılda birincil savaş cepheleri oldu. Aktivistler, sosyal ve siyasal değişim için sosyal medyayı etkin kullanmalarıyla başlangıçta hükûmetleri şaşırttılar. O zamandan beri, hükümetler durumu tersine çevirdi ve bu aynı sosyal medya platformlarını kendi kontrol ve gözetim araçları için çok etkin bir şekilde kullanmaya başladı. Facebook, X ve Instagram gibi sosyal medya platformları da, algoritmik yönetimde kitlesel değişiklikler geçirerek, sıradan insanların bir kitleye ulaşma becerisi pahasına, güçlüleri ve zenginleri kayırır hale geldi. Arap ayaklanmaları sırasında ve sonrasında Al-Jazeera ve Al-Arabiya gibi pan-Arap kanalları diğer bölgesel rejimlere karşı mobilize edildi. Ancak yaklaşık beş yıl önce, medya kuruluşlarının herhangi bir bölge ülkesini gücendirmemeye özen gösterdiği pan-otoriter bir yapıya geri dönüş yaşandı. Bu yüzden medya, siyasi düzeyde nerede olduğumuzun büyük ölçüde bir yansımasıdır.
Önümüzdeki dönemde Arap toplumlarının siyasal ve kültürel gelişimi ile medya arasındaki ilişki nasıl bir seyir izleyecektir?
Arap Baharı’nın bir dersi de protestoların öngörülemez olduğu ve hayal bile edilemeyecek olayların gerçekleşebileceğiydi Dolayısıyla bu, iktidardakiler için de bir alçakgönüllülük dersidir. Akademisyenler ve eleştirmenler için de geleceği bildiğini varsaymamak gerektiğine dair bir derstir. Söyleyebileceğim şey, Gazze’deki soykırımın ve devam eden İsrail’in Filistin, Lübnan ve Suriye’ye yönelik saldırısının bölgesel etkilerinin tamamını henüz görmediğimizdir.

Dijital aktivizm, Arap toplumlarında uzun vadeli siyasi değişim yaratabildi mi?
İletişim teknolojilerinin kullanımının bir güç mücadelesi alanı olduğunu düşünüyorum. İnsanlar ve siyasi aktörler her zaman kendini ifade etme ve seferberlik için araçlar ve alanlar bulmaya çalışacaklardır; ancak şu anda medya sahnesi yüksek düzeyde kontrol ediliyor ve bu sadece bölgesel değil, küresel bir eğilimdir.
Sonraki nesillerin Arap Baharı anlatılarını nasıl algıladığını düşünüyorsunuz?
Birçok kişi, Arap ülkelerinin bugünkü zayıflığından Arap Baharı’nı sorumlu tutmaya odaklanmış durumda. Bu anlatı, devletlerin ve rejimlerin rolünü düşünmek yerine, sözde kaosun ve Batı müdahalesinin tohumlarını ektikleri gerekçesiyle halkı ve aktivistleri suçluyor. Ancak uzun vadede Arap ayaklanmalarının bu şekilde hatırlanacağını sanmıyorum. Ayaklanmalar, tüm olumsuz siyasi koşullara ve baskılara rağmen, seslerini duyurmanın ve siyasi seferberlik için bir yol bulmanın yollarını bulan halkların yaşadığı Arapça konuşulan bölgede istisnai olaylar değildir.
Arap Baharı’nın bölgesel bir “kaçırılmış fırsat,” “ertelenmiş bir devrim” veya “devam eden bir süreç” olarak okunması gerektiğini düşünüyor musunuz?
Her yeni nesil siyasi enerjisini ortaya koymaya çalıştıkça aktivizmin inişleri ve çıkışları olduğunu düşünüyorum. Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesinde Arap Baharı, kitlesel ayaklanmaları temsil etti ama protestolar o zaman durmadı. 2018-19’da Lübnan, Irak, Sudan ve Cezayir’de benzeri görülmemiş protestolar gördük. Şu anda Fas’ta da Z kuşağı protestoları ortaya çıktı.
Arap Baharı’nı son 15 yılda değerlendirecek olsanız, en kritik kazanımlar ve eksiklikler neler olurdu?
Kazanımlar, Arap halklarının siyasi olarak canlı olduğunu göstermesidir. Cesaret, fedakârlık ve adalet ile onur talepleri, siyasi kültürün bir parçasıdır. Rejimler ise iktidarda kalmak için ne kadar ileri gidebileceğini göstermiş olmasıdır. Örneğin, Suriye’deki Esad rejimi iktidarda kalmak için şehirlerini bombalamayı ve yok etmeyi, kasabalarını silmeyi ve halkını kitlesel olarak işkence edip öldürmeyi göze almıştır.
Arap Baharı farklı ülkelerde farklı sonuçlar doğurdu. Bu farklılıkların ortak bir açıklaması olduğunu düşünüyor musunuz?
Arap ayaklanmaları, MENA bölgesindeki ve diasporasındaki ülkeler genelindeki insanların bunlarda siyasi bir fırsat ve bir ilham kaynağı görmesi nedeniyle bu şekilde gelişti. Elbette her Arap ülkesindeki koşullar çok farklıydı ama değişim arzusu ortaktı. Diğer ortak yönler ise paylaşılan bir medya alanı ve ortak bir kültürel ve dilsel repertuardır.
Bugün geriye dönüp baktığınızda, Arap Baharı’nın “hikayesini” yeniden kurgulamanız gerekseydi, hangi bakış açısı eksik kalırdı?
Genellikle, mezhep, etnisite ve coğrafi kökenin çoğu yorumda baskın olduğu bir bölgedeki gelişmeleri açıklamak için sınıf bir faktör olarak göz ardı edilme eğilimindedir. Bu nedenle, olanların ve bundan sonra olacakların çoğu, bölgedeki refah vaatlerinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine ya da insanların hayatlarının sadece daha zor ve kısıtlı hale gelip gelmeyeceğine bağlıdır.








HABERE YORUM KAT