Yağmur duasına çıkmadan önce…
“Bebeğimin bedeni dondurucu soğuğa dayanamadı. Şimdi iki yaşındaki kızım için korkudan uyuyamıyorum.”
Eman Abu al-Khair bu korkuyu yaşayan tek Gazzeli anne değil. Gazze’de binlerce çocuk dondurucu soğuklar nedeniyle hayatını kaybedebilir.
Barış Hoyraz kardeşimizin Haksöz Haber için tercüme ettiği, Gazzeli Mariam Mushtaha’nın “Yağmur korkuya dönüştüğünde” başlıklı yazısında öne çıkartılan cümlesi şöyleydi: “Eskiden soğuk ve yağışlı havayı severdim. Şimdi ise sevdiğim her şeyi yok ediyor ve sadece üzüntü getiriyor.”
Mariam Mushtaha ve ailesi, Gazze’de evleri enkaza döndürülmüş, yerlerinden edilmiş, çadırlarda yaşamak zorunda bırakılan binlerce aileden sadece biri. Onlar için soykırım öncesinde yağan yağmur; rahmet ve bereketin habercisi, mutlu anıların biriktirildiği sıcak yuvaların cama vuran neşesiydi.
Şimdilerde ise kış kendini hissettirdikçe acıları ve sıkıntıları derinleşiyor. “Çadırda yaşayan her Gazze ailesi kışa korku içinde hazırlanıyor çünkü kendilerini koruyacak hiçbir şeyleri kalmadı” diyor Mariam…
Vakti zamanında memleketin birinde kuraklık yaşanır. Cemaat, Cuma namazı sonrası imam ile birlikte yağmur duasına çıkar. Hacet namazları kılınır, dualar edilir, kurbanlar kesilir ama nafile; gökyüzünden bir damla bile yağmur düşmez...
Günler geçer. Cemaat boynu bükük bir şekilde günlerce yağmurun yağmasını bekler lakin güneş ortalığı kasıp kavurmaktadır. Gel zaman git zaman kasabaya bir dervişin yolu düşer. Kasaba halkı dervişin yanına gelerek ondan yağmur duası yapmasını rica ederler.
Derviş: “Dua etmek kolay ancak önce kasabayı birlikte gezmeliyiz” der.
Ahali duruma anlam veremez ama dervişin peşine düşer, tüm evleri dolaşmaya başlarlar. Birkaç evi dolaştıktan sonra damı göçük, kapısı kırık bir eve varırlar. Derviş, ev halkına seslenerek onları dışarıya çağırır. İçeriden orta yaşlarda, üzeri yamalı bir kadın ve iki kız çocuğu çıkagelir. Kadın, eşini yıllar önce kaybetmiş ve iki yetim kızıyla birlikte yaşamaktadır.
Derviş, iki küçük kıza dönerek: "Benden bir isteğiniz var mı?" diye sorar. Kızlardan biri evlerinin çatısı için kiremit, diğeri ise yeni bir ayakkabı ister. Kiremitler ve ayakkabılar temin edildikten sonra derviş, kızlara: "Söyleyin bakalım siz en çok ne için dua edersiniz?" diye sorar.
Kızlardan birisi: "Yağmur yağdığında damımız göçük olduğu için evimize su dolar, bu nedenle Allah'tan yağmur yağdırmamasını dilerim." Diğeri: "Ben de Allah'tan yağmur yağdırmamasını dilerim. Çünkü ayakkabılarım delik, yağmur yağınca ayaklarım ıslanıyor ve hasta oluyorum."
Hikmetli derviş, bu sözlerden sonra cemaate dönerek şöyle seslenmiş: "Sadece Allah'ın kudretinde olan bir dileği talep edebilmek için önce etrafınızdaki dualara gücünüz nispetinde kulak vermelisiniz, yoksa dualarınız kabul olmaz ey cemaat!"
Kıssadan hissemizi alır mıyız bilmiyorum ancak Gazze sırılsıklam, çocuklar perişan. Çadır yok, battaniye yok. Elbise yok, ayakkabı yok. Soğuktan bebekler ölüyorlar. Bizler hangi dertlerimizin duacısıyız? Bizler hangi bela, musibet ve zorluğun imtihanındayız?
Oysa yoksulların derdine çare olabilsek, hastaları ziyaret edip gönüllerini alabilsek; bir yetimin başını okşayıp gülümsemesine sebep olabilsek, şehitlerin emanetlerine sahip çıkıp geride bıraktıklarına onurlu bir yaşam için yardımcı olabilsek; gücümüz yettiğince kardeşlerimizin dualarına icabet edebilsek; yaratan ve yaşatan Rabbimiz imtihanlarımızı kolaylaştırmaz mı?
Elbette kolaylaştırır. Çünkü kavli ve fiili dualara en güzeliyle karşılık veren, ödül ve ceza gününün sahibi O’dur. O’na döndürüleceğimiz güne hazırlıklı olmak için kardeşlerimizi unutmayalım inşallah.








YAZIYA YORUM KAT