1. YAZARLAR

  2. Cengiz Çandar

  3. Ya 'Neo-İttihatçılar' Türkiye'yi batıracak ya da...
Cengiz Çandar

Cengiz Çandar

Yazarın Tüm Yazıları >

Ya 'Neo-İttihatçılar' Türkiye'yi batıracak ya da...

31 Mart 2010 Çarşamba 05:01A+A-

Anayasa değişiklik paketi taslağı Ak Parti tarafından üzerinde bir miktar ‘rötuş’ yapıldıktan sonra TBMM’ye sunuldu. Siyasi gündemimizin en can alıcı konusu artık bu. TBMM’de tartışılarak paket bir miktar daha rötuşlanacak mı göreceğiz. Zira buna ihtiyacı var.
Taslağın TBMM’den nasıl geçeceği, daha doğrusu geçip geçmeyeceği de henüz belli değil. Alınan tavırlara bakılırsa 367’yi bularak geçmeyeceği belli sayılır. Belli olmayan 330 sayısını bulup bulamayacağı. Bulduğu takdirde referanduma gidecek.
Referandum olursa, takvimine bakıldığı takdirde bunun yaklaşan genel seçimler ile irtibatı kolayca kurulabilecek. Bundan böyle her şey önce referanduma, ardından seçime endekslenecek. Böyle bir zaman aralığında en önemli ve hatta hayati siyasi kararların alınması beklenmemeli. Başına hangi sıfatı eklerseniz ekleyin, ‘Açılım’ların devamı ve sonuçları ancak 2011’de seçimlerden sonra alınabilir.
Çünkü en önemli ve en hayati ‘siyasi karar’ bizzat bu ‘anayasa değişiklik paketi’dir.
Tekrar edelim; elimizdeki henüz bir ‘taslak’tır ve TBMM’den geçtiğini kabul etsek bile sıra ‘referandum’a gelecektir. ‘Referandum’dan da geçerse, Anayasa’nın 26 maddesi
daha, daha önceki 85 maddesine eklenerek, değişmiş olacaktır.
Yani, ‘yeni bir anayasa’ mı söz konusudur?
Hayır, olacak olan sadece önemli içerikte olmakla birlikte anayasa değişikliğidir; bunun ‘yeni anayasa’ ile ilgisi yoktur ve ‘yeni anayasa’ ihtiyacını ortadan kaldıracak da değildir.
Ancak ‘siyaset’ ve ‘siyasi mücadele’ artık tümüyle bu değişiklikler üzerinde odaklanacağı için ülkenin yakın ve hatta orta vâdeli geleceğini belirleyecek olan da dünden itibaren açılan süreçtir.
O nedenle, İsmet Berkan’ın dünkü yazısının şu giriş bölümünün bir hükmü kalmayacaktır:
“Benim bir önerim var; iktidarın-dan muhalefetine, işçi sendikasından işveren örgütünü, birbirini Ergenekoncu veya şucu bucu diye suçlayan gazetecisinden kendine ‘demokrat liberal’ sıfatını layık görene kadar çok geniş kesimler, YENİ BİR ANAYASA ihtiyacı içinde, o zaman gelin enerjimizi buna verelim, yeni bir anayasayı nasıl yaparız, ona bakalım...”
Bakamayız. Enerjimizi ona da veremeyiz. Çünkü anayasa değişiklik önerileriyle ortaya çıkan siyasi mücadele sonuca bağlanmadan Türkiye başka hiçbir konuya eğilemez, ileriye doğru tek bir adım atamaz.
***
Türkiye’nin birtakım okur-yazarları imza topladılar, yeni anayasa istiyorlar. Bugün gelinen noktaya dudak kıvırıyorlar. Değişiklik önerileri onları kesmiyor. Milliyet’te Devrim Sevimay onlara podyum sundu, sayfa sayfa iki gün görüşlerini açıkladılar. Ağızlarından her çıkan cümle doğru. Ama Kamu Hukuku Profesörü Mithat Sancar’ın deyimiyle ‘yararsız doğrular.’
Bu ülkede yaşamıyor gibi bir halleri var. Sanki ‘Alice Harikalar Diyarı’ndayız. Doğru cümleleri ardı ardına sıralayıp değişikliklere karşı çıkarken, buna karşılık ‘Yeni Anayasa İsteriz’ derken şu gelinen noktada CHP-MHP hattının ‘istemezük’ çizgisine yerleşiveriyorlar. Bu söylenince de ‘dayatma’ya karşı oldukları için bunu da reddediyorlar ama durumları öyle. Sevseler de sevmeseler de ‘AKP alerjisi’nin onları getirdiği nokta ‘Alice Harikalar Diyarı’nda ‘entelektüel gezinti’ ve o ‘gezinti’nin sonucunda ‘siyaset alanı’nda CHP ve MHP ile buluşma.
Pazartesi gecesi CNN Türk’teki Hasan Cemal ile birlikte yaptığımız ‘Tecrübe Konuşuyor’ programında Türkiye’nin üç kalburüstü hukukçusu vardı: Prof. Dr. Ergun Özbudun, Prof. Dr. Mithat Sancar ve Doç. Dr. Osman Can. Türkiye’deki ‘entelektüel birikim’ ve ‘evrensel hukuk bilgisi’ adına kıvanç duyacağım üç isim. Özbudun, şu çok sözü edilen ‘Venedik Komisyonu’nun açık adıyla Avrupa Konseyi’ne bağlı ‘Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu’nun tam 20 yıldır tek Türk üyesi. Özellikle ‘parti kapatma kuralları’ konusunda uluslararası otorite. Yılların Anayasa Hukuku hocası. Osman Can, yargının içinden bir isim, Anayasa Mahkemesi’nin 26 raportöründen biri ve doktorasını Köln’de Weimar üzerine yapmış hukuk düşünürü. Mithat Sancar, yılların hocası ve Özbudun’un Ankara Hukuk Fakültesi’’ni birincilikle bitirmiş öğrencisi.
Mevcut anayasa değişiklik taslağının birçok noktasındaki eksikliklere, yetersizliklere ve gediklere ciddi eleştiri getirdiler. Taslağı hazırlayanların ve tartışacakların hâlâ kendilerinden yararlanma şansları var; çünkü daha taslak ve sadece TBMM’ye sunulmuş durumda, son halini almış değil.
Her üç ismin üzerinde ittifak ettikleri bir ‘hüküm’ vardı: Tüm eksikliklerine rağmen bu taslak demokrasi için kaçırılmaması gereken bir fırsattır!
Osman Can, bu hükmü daha net sözcüklerle vurguladı: ‘Darbe yargısından kurtulmak için büyük bir fırsat!’
***
Deniz Baykal, dün, şöyle diyordu: “Bu değişiklikler Türkiye’nin temel bağımsız yargı, hukukun üstünlüğü anlayışını tahrip etmeye yönelik yeni bir zihniyetin ortaya konulması anlamına gelmektedir. Çağdaş demokrasilerde yargı fevkalade saygındır. Her yerde yargı siyasetin dışında kalır. Siyasetin emrine girmiş yargı adalet sağlamaz.”
Sözünü ettiği yargı tam tersine tümüyle ‘siyasileşmiş’ bir yargı. ‘Darbeci siyasetin yargısı.’ Osman Can gayet güzel işaret etti; geleneğinde İstiklal Mahkemeleri bulunan, 27 Mayıs askeri darbesiyle oluşmuş, Başbakan Adnan Menderes’i, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ı asmış olan Yassıada mahkemelerinden, -ki onun o mahkemenin başkanı Anayasa Mahkemesi Başkanı olmuştu- 12 Mart’ın Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını asan mahkemelerinden, 12 Eylül’ün anayasasının düzenlemeleriyle oluşan, 28 Şubat’tan bugüne gelen bir yargı onun sözünü ettiği. Darbe düzenlerinin yargısı. Tümüyle siyasileşmiş bir yargı.
Saygınlığı hak getire. Türkiye’de yargı kararlarına ilişkin AİHM’e başvuru sayısı ve AİHM’nin mevcut Türk yargı kararlarını insan hakları ihlali sayan kararları rekor sayıda.
Hangi yargıdan, hangi adaletten söz ediyorsunuz?
HSYK’nın bugünkü 7 üyeli yapısının oluşumu tam bir emme basma tulumba. Yargıtay ve Danıştay üye seçiyor, onlar da Yargıtay üyelerini seçiyor. Görev süreleri bitince kendilerini seçen ve kendi seçtiklerinin arasına dönüyorlar. Kararlarına her türlü itiraz yolu da kapalı.
Bu yapı şimdi değiştiriliyor. ‘Demokratik meşruiyet’ ilkesine göre yeniden düzenleniyor ve HSYK kararlarına itiraz yolu getiriliyor. Keza, Anayasa Mahkemesi’nin de yapısı değişiyor. Bu arada, parti kapatma gibi herhangi bir demokraside çok ağır ve pek de uygulanmaz olan bir ‘kural’, bir ‘kapatılmış siyasi partiler kabristanı’ olan Türkiye’de bir başsavcının keyfine ve ideolojik-siyasi eğilimlerine bağlı olmaktan büyük ölçüde çıkarılıyor.
***
Şu sıra gündeme gelen Anayasa değişikliklerinin asıl hayati yanı, yargının yapısı ve parti kapatma ile ilgili. Bu yapılmadığı takdirde, mevcut HSYK eliyle Ergenekon soruşturmasının önüne geçilmesi ve gömülmesi ve iktidar partisi dahil parti kapatma ihtimalinin önümüzdeki kısa dönem içinde gerçekleşmesi ihtimali mevcut.
Türkiye bir ‘demokratik varoluş’ noktasına gelip dayandı. ‘Alice Harikalar Diyarı’nda yaşamıyoruz. Her bir bireyin geleceğini ilgilendiren kıran kıran bir siyasi mücadele atmosferindeyiz.
Deniz Baykal’ın dünkü konuşma-sındaki şu sözü dikkatlerden kaçmış olabilir ama bence konuşmasının en can alıcı yanıydı: ‘Biz mütareke dönemi adaletini yaşadık Türkiye’de. Bu bir dönemdi. Buna benzer olayları kendi coğrafyamızın tarihinde de görürüz.’
Sözünü ettiği dönem ve durum, İmparatorluğu batıran ve Ermeni kıyımından sorumlu tutulan İttihatçıların Divan-ı Harp’te yargılandığı günlerle ilgili.
Sözün özü: Türkiye bugün ya ‘Neo-İttihatçılar’ ile hesaplaşacak, onların önünü kesecek ve demokratikleşme yönünde önünü aralayacaktır ya da ‘Neo-İttihatçılık’ Türkiye ile hesaplaşacak ve ataları Osmanlı İmparatorluğu’nu batırdığı gibi, bunlar da Türkiye’yi batıracaklar.
Anayasa değişikliklerine ilişkin ‘kavga’nın arka planı ve özeti budur...

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT