
Sembolik beyanlar: BM Genel Kurulu'nda Filistin'in tanınması
Tanınma çabaları, Gazze Şehrinin sistematik olarak yıkılmasını durdurmaya ya da insani yardımın düzenli kanallarının yeniden kurulmasına hiçbir şekilde katkıda bulunmadı.
Dr. Binoy Kampmark’ın MEMO’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
“Ülkemin Orta Doğu'ya, İsrailliler ve Filistinliler arasındaki barışa olan tarihi taahhüdüne sadık kalarak, bugün Fransa'nın Filistin devletini tanıdığını ilan ediyorum.” Emmanuel Macron Cumhurbaşkanı, 22 Eylül'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na katılan 140'tan fazla liderin huzurunda böyle konuştu. Ayrıca, “iki devletli çözümün mümkün olmasını sağlamak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız” dedi.
21 Eylül'de Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya ve Portekiz de benzer şekilde Filistin devletini tanıdı. Niyet açıktı: Uzun süredir diplomasi cenaze levazımatçılarının elinde olan, can çekişen iki devletli çözümü yeniden canlandırmak. Birleşik Krallık Başbakanı Sir Keir Starmer için bu kararın alınmasında, büyük ölçüde “İsrail hükümetinin Gazze'ye yönelik amansız ve artan bombardımanı, son haftalardaki saldırılar” ve devam eden açlık ve yıkım etkili oldu.
Kanada Başbakanı Mark Carney, ülkesinin bu jestinden büyük umutlar besliyordu. “Kanada, Filistin Devleti'ni tanıyor ve hem Filistin Devleti hem de İsrail Devleti için barışçıl bir gelecek vaadini inşa etmek için ortaklığımızı sunuyor.”
Avustralya Başbakanı Anthony Albanese ve Dışişleri Bakanı Penny Wong'un ortak açıklaması, ülkenin “İsrail ve Filistin halkları için kalıcı barış ve güvenliğin tek yolu olan iki devletli çözüme olan uzun süredir devam eden bağlılığını” yineledi.
Afrika, Asya ve Güney Amerika'daki çoğu ülke Filistin devletini tanırken, Batılı ülkeler bu konuda çoğunlukla yavaş davranmış ve İsrail'in onay vermesi halinde Filistinlilerin sabırla sırasını beklemesi gerektiği yönündeki uzun süredir var olan varsayımı savunmuştur. 7 Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail'e düzenlediği saldırılar ve Gazze'de yürütülen intikam amaçlı, yok edici savaş, durumu değiştirmiştir. Filistin'i tanımak, dikkatli bir hesaplama konusu haline geldi; İsrail'i ateşkesin ve tolere edilebilir bir birlikte yaşama koşullarına yol açacak müzakerelere geri dönmenin yararları konusunda ikna etmek için potansiyel bir teşvik unsuru oldu. Ancak Filistin devletine de bazı koşullar getirilecekti. Eski sömürge güçlerinin alışkanlıkları yeniden ortaya çıktı: Filistin devleti ilan edilecekti, ancak sadece onların şartlarına göre.
Filistin'i tanıyan yeni devletlerin listesinin merkezinde, bazıları diğerlerinden daha gerçekçi olan çeşitli taahhütler yer alıyor. Örneğin Filistin Yönetimi, seçimlerin zamanında yapılacağına ve Batı Şeria'daki yıpranmış ve yozlaşmış idareye reformlar yapılacağına dair güvence verdi. Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas'ın militanların silahsızlandırılması ve Gazze Şeridi'nin askerden arındırılması konusunda verdiği güvence, - böyle bir kararın Hamas'a ait olduğunu göz önünde bulundurursak, onun verebileceği bir güvence değildir.
Abbas, video konuşmasında (ABD'ye seyahat vizesi iptal edilmişti), “7 Ekim 2023'te Hamas'ın eylemleri de dâhil olmak üzere sivillerin öldürülmesi ve gözaltına alınması” ile ilgili gerekli üzüntü ve kınama ritüellerini bir kez daha yerine getirdi. “Bu acımasız işgale karşı barışçıl, halk direnişi”nin yenilgiye uğratılana kadar devam edeceği uyarısında bulundu. Yerel seçimlerin ve kurumlar, federasyonlar ve sendikalar için seçimlerin yapıldığını duyurdu ve “Filistin'de adalet sektörünü geliştirmek için özel bir komite” kurulduğunu da kısaca belirtti. “Demokratik genel seçimlerin” yapılması ise İsrail'in sorumluluğundaydı ve Doğu Kudüs'te bu seçimlerin yapılmasını engellediği ve önlediği için İsrail suçlandı.
Tanınma çabaları, Gazze Şehrinin sistematik olarak yıkılmasını durdurmaya ya da insani yardımın düzenli kanallarının yeniden kurulmasına hiçbir şekilde katkıda bulunmadı. İsrail'de Başbakan Binyamin Netanyahu, Filistin devletinin kurulmasına asla izin verilmemesi gerektiği görüşünü savunuyor. “Bu asla gerçekleşmeyecek” diye haykırarak, böyle bir varlığı tanımak terörle mücadeleye zarar vereceğini savunuyor. “Ürdün Nehri'nin batısında bir Filistin devleti kurulmayacak.” Tarih boyunca izole edilmiş diğer devletler gibi – apartheid Güney Afrika, Nazi Almanyası ve faşist İtalya – İsrail'in “otarkik özelliklere” sahip bir ekonomi geliştirebileceğini ve “süper Sparta” haline gelebileceğini umuyor.
İsrail muhalefet lideri Yair Lapid ise bu konuda o kadar emin değil. Filistin devletinin tek taraflı olarak tanınmasını terörist eylemlere haksız bir ödül olarak kınarken, soğukkanlı ve mantıklı bir diplomasiyle bu sorunun önlenebileceğine inanıyor. “Tarihimizin en kötü güvenlik felaketini başımıza getiren hükümet, şimdi de en ciddi diplomatik krizi başımıza getiriyor” diye yazdığı öfkeli bir paylaşımda görüşünü dile getirdi.
Filistin davası için ne yazık ki, diplomatlar ve politikacılar New York'ta birbirlerini tebrik ederken, Gazze Şehrinde geriye kalanlar yerle bir ediliyor. İsrail'in BM'deki iğrenç büyükelçisi Danny Danon, son zamanlarda yapılan açıklamaların “boş” olduğunu söylerken kısmen haklı. İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich alaycı tavrını şöyle ifade ediyor: “İngiltere ve diğer ülkelerin geleceğimizi belirlediği günler sona erdi, mandası bitti ve İsrail karşıtı harekete verilecek tek cevap, Yahudiye ve Samiriye'deki vatan üzerinde egemenlik kurmak ve Filistin devleti gibi aptalca bir fikri gündemden sonsuza kadar kaldırmaktır.”
* Dr. Binoy Kampmark, Cambridge'deki Selwyn College'da Commonwealth bursiyeriydi. Halen RMIT Üniversitesi'nde ders vermektedir.











HABERE YORUM KAT