1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. Rüyalarımızı manipüle eden dijital gerçeklik!
Rüyalarımızı manipüle eden dijital gerçeklik!

Rüyalarımızı manipüle eden dijital gerçeklik!

Ahmet Melih Karauğuz hassas bir mesele olarak "rüya" hakkında modern zamanların oluşturduğu tahakküm üzerinden bir takım hususlara dikkat çekiyor.

21 Aralık 2022 Çarşamba 15:35A+A-

Ahmet Melih Karauğuz / Cins

Kabusla rüya arasında karmaşık hülyalar

İngiliz şair William Shakespeare, insanın rüyaların yapıldığı maddeden yapılma olduğunu söyler. Rüyalar da tıpkı insanlar gibi ruhtan ve elbette kelimelerden inşa edilmektedir. Uyurken gördüğümüz imgelerin, yaşarken gördüklerimizden bazen daha güçlü olmasının sebebi, rüyalarda kelimelerin tüm gücü ve çıplaklığını, zihnimizin bizi koruyan mekanizmalarının devreye girmeden, deneyimlememizdir diyebiliriz.

Rüyalar, eski çağlardan günümüze insanlar için önemini kaybetmemiş, tanrılardan, keşişlere, tabircilerden sıradan insanlara kadar herkesin üzerinde yorumlar yaptığı, meşruiyet inşa etmeye çalıştığı ve geleceğe dair çıkarımlarda bulunduğu önemli bir araç olmuştur. Kötü rüya görünce yapılacaklar, iyi rüyaların tabirinin kime yaptırılacağı, halis rüyanın vahyin bir kaynağı olduğu gibi çeşitli inanış ve pratikler inşa ettiğimiz rüya, bugünün insanını da hala etkilemekte ve hayatına biçim vermesinde yol gösterici bir rol üstlenmeye devam etmektedir.

İnsan, günümüzde kendi gördüğü rüyaların tabirini yapmak yerine, yeni bir arayış olarak makinelere düş kurdurmaya başlamış, yapay zekâların makine öğrenmesi yöntemiyle düşler kurmasının olanaklarını aramıştır. Bugün yapay zekâ sanatçılarının sergileri dünyanın çeşitli yerlerinde makinenin gördüğü rüyalar olarak gösterime girmekte, milyarlarca dolarlık bir pazar olarak yapay zekânın rüyaları ün kazanmaktadır.

Bununla da yetinmeyen insan, insanlığın rüyalarına da müdahil olmanın yollarını aramakta, bize ait olan rüyalarımızı kendi istediği renge boyayarak rüyalarımıza da müdahil olmaya çalışmaktadır. Özellikle büyük veri teknolojisi etrafında beğenileri, görüşleri, inanışları şekillendiren insanların rüyalarına sızan yeni kavramların hemen hepsinin makinelerle girdiğimiz ilişkiden sonra dünyamıza sızdığı görülmektedir. Çünkü insan kelimelerle düş görür. Kelimeleri bozuma uğratılan insanın bilinçaltı tasarlanabilir ve korkuları, umutları, kaygıları, heyecanları, arzuları bu yeni kelimeler etrafında şekillenebilir.

Bugün insanlık, sanatsal üretim olarak yapay zekânın insanın önüne geçtiği ve yakın gelecekte artık sanat üretiminin yapay zekâ teknolojileri tarafından gerçekleştirileceği rüyasına inandırılmaktadır. Gündelik hayatın yeni fenomenleri Midjourney, Daal-e gibi yapay zekâ araçlarının ürettiği resimlerle birlikte makinenin rüyalarına şahitlik etmekte ve yapay zekâya gösterdiğimiz rüyaların karşısında büyülenmekteyiz.

“Bir rüya benimdi bu rüya değil”

Dijital dönüşüm her ilerleyişinde bizlere yeni vaatler sundu ve sunduğu vaatler odağında da gördüğümüz rüyaları şekillendirdi. Hepsi iyi ihtimaller üzerinden karşımıza çıkan her yenilik günün sonunda birçok kâbusumuzun da sebebi oldu. Bugün gördüğümüz yapay zekâ düşlerinin yarın nelere sebep olacağına dair öngörülerde bulunmak mümkün ancak doğru bir öngörü için henüz erken. Lakin dijital dönüşüm etrafında önce bir hülya olan ama daha sonra kâbusa dönen süreci hatırlamak mümkün. Mümkün olduğu kadar önemli de zira görmek istediğimiz rüya bir kâbusa nasıl dönüşüyor bunu anlamamızı sağlayabilir.

Özellikle özgürlük vaadiyle karşımıza çıkan dijital yeni medya araçları, bizlerin yaşadığımız gerçeğin baskıcı, sınırlandırılmış ve sıkıcı olduğuna dair kelimeler fısıldayarak özgürlüğün bir rüya olmadığını yaşanacak bir gerçeklik olabileceğine bizlere inandırdı. Dijital mecra sayesinde baskıya, zulme karşı geldiğimizde rejimleri bile yıkabileceğimizi rüyalarımıza sokarak, özellikle Arap coğrafyasında birçok siyasi yapının değişiminde rol oynadığını iddia etti. Kitlelerin tek bir hedefe kanalize olmasında, baskıyı hep birlikte dile getirmenin sadece kendi bölgemizde değil dünya siyasetinde de karşılık bulabileceğini bizlere söyledi. Biraz da bunun böyle olduğunu bize gösterdi. Günün sonunda, karşımızda artık baskıcı rejimler yoktu. Ancak dijital yeni medyayı kullanan insan sayısı hızlıca artmıştı ve hatta bu sanal evrenlere girmek için gerekli olan donanıma sahip olmak için ne gerekiyorsa yapan kitleler de vardı. Gördüğümüz rüya sokaktaki insanın rejimi değiştirecek gücü olduğuydu ancak karşılaştığımız kâbus, bizlerin verilerini kullanarak bize başka ve mücadele edilmesi daha zor bir baskı aracı olarak algoritmalardı.

Bundan on yıl önce, müzik piyasası amatör şarkıcıların aşması gereken çok fazla engelle doluydu. Şirketler, kimi isterse onun albümünü basıyor, kimi yukarı taşımak isterse onları yukarı taşıyarak kendi sanat algısını bizlere dayatıyordu. Ya da bunun böyle olduğuna bizi inandırmıştı. Daha iyi bir geleceğin rüyasını hep birlikte kurabilirdik. Mesela herkes kendi müziğini kendi sosyal ağına yükleyebilirdi ve hiçbir aracı olmadan müziğini kitlelere sunabilirdi. Bir süre böyle de oldu. Hatta öyle ki müzik piyasası hiç olmadığı kadar canlandı. Daha önce hiç duymadığımız isimleri dinlemeye başladık. Özellikle yer altı müziği olarak nitlendirilen rap müzik bile artık ana akımın olmuştu. Gördüğümüz rüya çeşitlenmiş bir müzik piyasasıydı. Bir gecede daha önce hiç duymadığımız bir ismin şarkısını ertesi sabah “keşfedebiliyorduk”. Bunu yaparken de kimsenin boyunduruğunda değildik üstelik. Bizi heyecanlandıran, uykumuzdan büyük bir neşeyle uyandıracak bir rüya kadar güzel bir durumdu bu. Lakin yaşadığımız kâbussa bunun tam tersiydi. Aslında algoritmaların hükümranlığında, bizim karşımıza sunulmuş ve yine birileri tarafından karşımıza çıkarılmış bir müzikle karşı karşıyaydık. Sadece bizim keşfettiğimiz algısı içerisinde mutlu oluyorduk. Oysa neyi keşfedebileceğimizin sınırı da çizilmişti ve sınırı aşmamıza müsaade edilmiyordu.

içindeydik. Lakin bize sunulan yeni özgürlük rüyasında rüyalarımızı kendimiz görmüyorduk artık. Rüyalar da parmak izleri gibi biricikken, artık hep birlikte aynı rüyalara uyanıyorduk. Çünkü kelimelerimiz, beğeni algılarımız, ideallerimizi oluşturan kelimelerimiz sınırlandırılmıştı. Artık torbadan seçtiğimiz her kelime hileliydi ve önceden ne çıkacağımızı bilecekler tarafından yazılmıştı.

Artık her şeyin ana akım olduğu, hiçbir şeyin kenarda köşede kalmadığı ve bundan dolayı da esinlenme, etkilenme, hayret duyma duygularımızı elimizden almış bir rüyanın içinde yaşıyoruz. Gördüğümüz rüyalar büyüsünü yitirmiş, seri üretimle oluşturulmuş rüyalar olarak bize haz vermiyor ama sürekli arzumuzu diri tuttuğu için uyanmak istemediğimiz bir rüya var ediyor. Yapay zekânın gördüğü düşler ne kadar aslında öngörülebilir, kaynağı belli düşlerse bizim de görmeye başladığımız rüyalar yavaş yavaş buna dönüşüyor. Artık bir sanatçının kırılma anında yaşadığı ve öngörülemez olan yaratıcı devinim yerini nasıl ki tanımı belli sınırı çizilmiş ve yavaş yavaş tek tarza oturan bir ürüne bırakıyorsa bizlerin de gördükleri rüyalar öngörülebilir geleceğe bizi hazırlamaya yarayan sınırlandırılmış, ibret ve inşa süreçlerinden arındırılmış birer imgelerle dolu düşlere dönüşüyor.

Yaşadığımız yeni gerçeklik sanatçının dediği “Kâbusa gerçeği, gerçeği kâbusa karıştıran /Tahayyül edilmez bi’ hülya sırtımda homurdanan” durumdan başkası değil. Her insanın bir rüyası varken ve bu rüyalarımıza sızarak bizleri belki de manipüle eden dijital gerçeklik yarattığı yeni durumla birlikte bizlere “bir rüya benimdi bu rüya değil” dedirtiyor. Belki de kendi rüyamızı yeniden bize gösterecek olan gördüğümüz çeşitli, renkli ve heyecanlı rüyaların aslında kâbuslarımız olduğunu fark edip, kendi rüyamızın peşinden gitme arzusunu tekrar kazanmak için çabalamamızdan geçiyordur. Zira rüyalarımız bize aittir ve çalınamaz.

HABERE YORUM KAT