1. YAZARLAR

  2. Mehmet Kamış

  3. Ölmüşlerin mahremiyetini paçavraya çevirmek
Mehmet Kamış

Mehmet Kamış

Yazarın Tüm Yazıları >

Ölmüşlerin mahremiyetini paçavraya çevirmek

05 Eylül 2009 Cumartesi 00:05A+A-

Garipoğlu Holding'in önünde eylem yapan Süreyya Karabulut'u, televizyon kanallarında gördüğümde, medya zehirlenmesiyle ağır hastalanmış bir kişiyi izliyor hissine kapıldım. Altı ay önce hem kızını, hem akıl sağlığını kaybedeceğini tahmin edebilir miydi?

Şüphesiz herkesin başına her şey gelebilir ama medya tarafından böylesine bir iğfale maruz kalacağını tabii ki kestiremezdi. 'Reyting' söz konusu ise başkasının hayatının hiçbir önemi yok medyamız için.

Gülten Kızılkaya'yı hatırlayacaksınız. Eşi İsmail Kızılkaya, Kumkapı'da istemeden karıştığı bir kavgada Zeynep Uludağ isimli kadın tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. Ama medya, önce Zeynep'in ne kadar masum olduğunu, cinayeti işlemiş olsa bile serbest bırakılması gerektiğini savundu. Ardından kadınların da özgürce meyhaneye gidebilmesi gerektiğini defalarca dile getirdi. Olay bir cinayet davasından çıkıp kadın hakları davasına dönüşmüştü. Uzun süre bu konuyu işleyen medya tartışmalardan bıkınca İsmail Kızılkaya'nın eşini fark etti. Biri 10 diğeri 6 yaşında iki çocukla ortada kalan Gülten Kızılkaya medyanın yeni malzemesiydi. Günlerce bu konuyu sündüre sündüre kullandılar. Hatta bir dergi büyük bir gazetecilik örneği (!) vererek Gülten Kızılkaya'nın sayfa sayfa fotoğraflarını yayınladı. Televizyonlardaki magazin programları Kızılkaya'yı eşinin katili olarak gördüğü Zeynep Uludağ ile buluşturmuş, iki kadının samimi görüntülerini 'habercilik başarısı' olarak sunmuştu.

Medyanın hunharca sündürdüğü, alçakça paçavraya çevirdiği o kadar çok hayat hikayesi var ki? Bunları saymaya kalksak bir gazeteye sığdırabilmemiz mümkün olmaz. Hiçbir etik kaygısı taşımadan, reyting uğruna ortalığı ateşe veren ve sonucunu asla hesap etmeyen bir medyamız var. Günlerdir hiçbir mahremiyet hassasiyetini gözetmeyen, ölü bir kızın bütün özel hayatını deşifre eden, kime ne mesajları yazdığına, birbirlerine neler yaptığına hatta hangi testereyle katledildiğine varıncaya kadar bulabildikleri her şeyi yayınlayan gazete ve televizyonlar, nekrofilik bir vaka olarak karşımızda duruyor. Evet 'ölü sevicilik' bizim medyanın ruhuna işlemiş.

Geçen haftaki yazımın başlığına '5N1K'dan tanıdığımız Cüneyt Özdemir fena halde içerlemiş. Hatta ağzını bozacak, akıl dengelerini dağıtacak kadar alınmış. Doğrusunu isterseniz onu kastederek atılmış bir başlık değil, bütün medyaya söylenmiş bir sözdü 'ölü seviciler'... Ama Özdemir'in bu kadar alınmış ve ağzını bozmuş olması ya yazılanı anlamamasından ya da gocunmasından kaynaklanıyor. Sorulara cevap veremeyen, küfreder. Bu da onların gerçekte haksız olduklarının ispatıdır. Ben kimsenin embedded gazeteciliğini de tartışmıyorum. Özdemir, Münevver Karabulut cinayetini tarihe not düşmek için kitaplaştırmak istediğini söylüyor. Ben ona, bu cinayet kadar medyatik olmayan ama çok önemli bir kitap olabilecek başka bir olay anlatayım...

Bir grup tinerci, Ümraniye'de anaokulu öğretmeni 21 yaşındaki Serpil Yeşilyurt'u akşam vakti bir yakınına ziyarete giderken kaçırmış, Ümraniye-Dudullu mevkiine götürmüş, tecavüz ettikten sonra da öldürmüştü. Cinayet değil vahşetti. Serpil öğretmene tam 100 bıçak darbesi vurmuşlardı. Annesi Hanım Yeşilyurt'u ise bıçakladıktan sonra öldü sanıp arabadan atmışlardı.

Bu şehir eşkıyaları yargılandılar, daha sonra iyi hal, yaşlarının 18'den küçük olması, infaz kanunu vs. derken yedi yıl yatıp serbest kalmaya hak kazandılar(!) Bu da yetmezmiş gibi içeride yatarlarken mahkeme, yeni TCK yasasını sanıkların lehine değerlendirerek salıverecekti ki bir savcı itiraz etti. Biraz daha yattılar; ama bütün bu yaptıklarına karşılık 7 yıl sonra cezaevinden çıktılar.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT